—————————————————————————————————————
Hatırlatma: Aile geliştirme programı çerçevesinde küçük çocuklar için dikiş kursum gelecek hafta salı günü başlıyor. Ama ne yazık ki, şimdiye kadar yeterli sayıda başvuru olmadı. Sizlere ne oldu? Banyonun tavanına asılacak bir çamaşır torbası dikmek istiyoruz. Hem yerden kazanıyoruz hem de güzel görünüyor.
Gitti Anne22 OcakGitti, darılma ama, vücut hatlarına dikkat eden hiç kimse, senin bu yağ ve şeker bombasını pişirmez. Çamaşır torbasına gelince: Kocam onu banyoda tavana asılı görürse deliye döner. Ayrıca mesleğim nedeniyle işim o kadar çok ki, buna ayıracak zamanım yok.
Çocuk bakıcımız Bayan Porschke bugün bize, kocası başka bir yere atandığı İçin, ancak yaza kadar bizde çalışabileceğini söyledi. Gerçekten üzüldük. Çünkü Bayan Porschke çok temiz kalpli bir kadındır. Bebelerimizi çok seviyordu ve ayrıca güzel ütü yapıyordu. Ama, benim, diploması olmayan birinin gelişmekte olan iki kız çocuğuna bakması konusunda, baştan beri şüphelerim vardı. Her ne olursa olsun, Ağustos ayında, tercihen daha ucuz, yeni bir çocuk bakıcısı bulmamız gerekiyor. Sizin aranızda au pair kızlar veya oğlanlarla ilgili tecrübeleri olan var mı? Yazımı bitirmeliyim. Yarın çok önemli bir toplantım var. Sonra da Berlin’de iki günlük bir kongreye katılacağım. Yemek pişirmem ve bavullarımı hazırlamam gerek. Ayrıca 5 yıldızlı bir otelde toplanacağımız için bacaklarımın tüylerini almam gerekiyor
Sabine23 Ocak
Sophie’nin doğumundan sonra hemen işe başlayabilmem için, iki yıl boyunca beş ayrı ülkeden beş kız au pair bebeğe baktı. İşimden kopmayı hiç istemiyordum. Bildiğiniz gibi, insan ilk çocuğuna hamile kaldığı zaman, her şeyin bıraktığı gibi kalacağını ve kariyerine devam edeceğini zannediyor. Beni önceden uyarabilecek bir kız arkadaşım olmadığı için, au pair’i uygun bir çözüm olarak görüyordum. Ancak sıkıntıya düştükten sonra, gelip o korkunç hikayeleri anlattılar. Ama artık çok geç olmuştu. Bu nedenle sizi, önceden uyarıyorum. Sakın eve Polonyalı, Letonyalı ya da Rus bir kız almayın. Bunlar aslında güzel yemek pişiriyor ve işlerin çokluğundan şikâyet etmiyorlar ama, bu Doğu Avrupalılar hep Alman erkeklerinin peşindeler ve kocanı da bu işin dışında tutmuyorlar. Ayrıca çocuklarının Lehçe, Rusça veya Lehçe öğrenmesinin ne yararı olabilir? İspanyol ve İtalyanları da hiç aklına getirme. Onlar da çok şımarıklar. Yemek beğenmiyorlar, elbiselerin ütülü olarak dolaba asılması gerektiğini bilmiyorlar. Onları birdinlesen İtalya ve İspanya’da elbiselerin, çocuk oyunca ki arıyla birlikte yerlerde yığılı durduğunu sanırsın. Arkadaşım Susanne’nin yanındaki Belçikalı kız odasında sürekli esrar içiyormuş. Fas asıllı bir Fransız kız ise memleketi ile bir ayda dört bin avroluk telefon görüşmesi yapmış!
Ayrıca güvenilir bir kaynaktan Güney Afrika ve Arjantinli kızların da en azından onlar kadar problemli olduğunu işittim. Susanne, glüten’e karşı alerjisi olan bir İngiliz kız için, bir yıl boyunca karmaşık bir perhiz yemeği pişirmek zorunda kalmış. İrlandalı kız 1 arsa edep yerlerindeki tüyleri iğrenç bir şekilde banyoda kesiyorlar; sen de sonra bunları temizlemek zorunda kalıyor
Ayrıca, her şey göründüğü kadar ucuz da değil. Au pair kızlar çok bahşiş istiyorlar. Ehliyetleri olmadığı ve devamlı olarak diskoteğe gitmek istedikleri için, onları senin götürmen gerekiyor. Aslında bir erkek çocuk denemek istiyordum ama bulması çok zor. Senin yerinde olsam, yine Bayan Porschke gibi iyi bir çocuk bakıcısı bulurum. En azından kocamı ayartır diye korkmazsın! Eğer Bayan Porschke gibi birisini bulsaydım, mesleğimden vazgeçmek zorunda kalmazdım. Bir anne olarak endişe duymadan tekrar çalışabilmek ve iyi bir evlilik hayatı yaşayabilmek için, evde çok iyi işleyen bir sisteme sahip olmak gerekir. Au pair kızları unut. Bir gün eve erken gelirsen, iki yaşındaki kızını televizyonun başında otururken ve au pair kızı da kocanın koynunda bulabilirsin. Böyle olmasını ister misin?
Sonja
24 Ocak
Bütün Anneler. Sevinin. Kadın doktoru bugün bana hamile olduğumu müjdeledi. Poponun altına yastık koyma ve bu durumda bekleme önerinize teşekkür ederim. Çok mutluyum ve yarınki mide bulantısını heyecanla bekliyorum. Çok da iyi oldu. Gelecek hafta eğitim tatilim bitiyor. Eğer müdürüme hamile olduğumu söylersem, büyük olasılıkla beni, bir daha geri dönmemek üzere eve gönderir. Bundan öncekinde vaktimi sürekli tuvalette geçirdiğimi biliyor. Ha ha! Onun çocuğu da yok. Hamile kalanların akıllarını kaçırdıklarına inanıyor. Beni, maaşımı kesmeden eve göndereceğini ümit ediyorum. Çocuk bakıcısı ne kadar iyi olursa olsun, bir annenin, özellikle ilk yıllarda, çocuğunun başında olması gerektiğine inanıyorum. Ama bu elbette herkesin düşüncesine göre değişebilir.
Ayrıca, ben de ABD’de au pair olarak çalıştım ve Sonja, senin bu önyargılı düşüncelerini doğru bulmuyorum. Bir defa bile diskoteğe gitmedim, masaya ne getirirlerse onu yedim ve evin erkeğine asılmadım. Bir de Alman au pair kız dene. Garanti ederim ki bu bir hata olmayacak.
(yakında ikinci defa) Anne Ellen
Hamiş: Sonja, kocan gerçekten bir au pair kızla yattı mı? Bu durumda hâlâ o adamla birlikte olmanı çok kahramanca buluyorum.24 OcakSadece bir örnek vermek istemiştim. Benim başıma gelmedi. Arkadaşımın kız arkadaşının başından böyle bir hikâye geçmiş diye duydum. Ayrıca, hamileliğini tebrik ediyorum Ellen. Şansın varmış ki kilo vermek için sıkı perhize girmemişsin. Aksi halde bütün uğraşıların boşa gidecekti.
Sonja25 Ocak
Berlin’den döndüm, (Baş döndürücü bir büyük şehir gezisi ve hatta biraz da alışveriş, Armani’nin selamı var).Yazını okuyunca biraz şaşırdım. Ellen. Ev kadınının mı yoksa iş kadınının mı daha iyi bir anne olacağı konusunu aştığımızı zannediyordum. Hayatından memnun olan bir annenin, iyi bir anne olduğu bilimsel olarak da ispatlanmıştır. Ayrıca ben de bir dişçi yardımcısı olsaydım, kariyerimden vazgeçmek bana da kolay gelirdi.
Maaşın kesilmeden geçireceğin hamileliğini tebrik ediyorum. (Müdüre hanım bunu kabul ederse aklını kaçırmış olmalı diye düşüneceğim!)
Sabine26 Ocak
Gelffcek haftaki Renk Bilgisi Eğitimi’ne katılacakların tam listesi bende hâlâ yok. Bayan Merkenich bu konuda çok tecrübeli bir isim. Onu Anneler Kulübüne kazandırdığım için büyük bir gurur duyuyorum. Vereceği bilgiler hayatımızı değiştirebilir. Özellikle kendisine hâlâ lila renginin yakışacağını iddia edenlere yararlı olabilir.
Frauke
1
Juilus ve ben, Hamburg’dan Köln’e trenle birinci mevkide gittik. Matematiğim çok iyi olmadığı için pek anlayamadım ama, ekonomik tarifede birinci mevki, ikinci mevkiden daha ucuz olduğu için böyle yaptık. Ayrıca annemin dediği gibi, insan ne bulursa onu almalıdır. Birinci mevkinin koltuklan daha yumuşak ve ayaklar için daha fazla yer var. Ama yer ayırtmadığımız için, yan yana olan boş yerler hep gidiş yönünün (ersine bakıyordu. Bu nedenle, öndeki koltukların arkasındaki televizyon ekranları yerine karşımızda oturan, Frankfurt yakınlarında bir şehir olan Offenbaeh’lı Bay ve Bayan Meyer’in yüzlerine bakıyorduk. Onlar da Hamburg’dan trene bindiler ve devamlı olarak salamlı ekmek yediler. Hem ters yönde yolculuk yapmaktan hem de salam kokusundan midem bulandı. Julius da, benim gibi midesi bulandığı için, Bielefeld’e varmadan Meyer’lerle aramızdaki masanın üzerine kustu.
Julius’un kahvaltısının ve “küçük çocuklar vitamin almalıdır” diye içirdiğim üç C vitamini hapının çözeltisi, Meyer’lerin o ana kadar okumadıkları ve bir daha okuyamayacakları gazetelerin üzerini kaplayıverdi,
Kâğıt mendillerimi çıkarıp masayı nasıl temizleyeceğimi düşünürken Julius’a “Daha gelecek var mı?” diye sordum.
Julius kendini dinleyip, “Galiba başka yok” diye cevap verdi.
Bayan Meyer işgüzar bir tavırla, Julius bebekken yanımda taşıdığım ıslak mendillerden çıkarırken, Bay Meyer sağduyulu bir davranışla yerinden kalkıp uzaklaştı. Mendillerin sayesinde her yer kısa zamanda tertemiz oldu. Bayan Meyer gazeteleri toplayıp bir çöp sepetine tıktı. Sonra pencereyi açıp, “İşimizi hallettik,” dedi.
Belki bin defa özür dileyerek teşekkür ettim.
Bayan Meyer “Bunda utanılacak bir durum yok, çocuğum,” diye beni yatıştırdıktan sonra Julius’un başını okşadı. “Çocukların mideleri hassastır. Böyle şeyler olur. Bu çok tatlı bir oğlan. Dört yaşında olmasına rağmen çok da akıllı bir çocuk. Siz de çok sempatik ve becerikli bir genç annesiniz. Bu durumdan hiç utanmamalısınız.”
Birdenbire, içimden kalkıp Bayan Meyer’in boynuna sarılmak ve beni evlat edinmesini istemek geldi. Uzun zamandır kimse bana böyle güzel sözler söylememişti. Eminim. Bayan Meyer’in bir sürü kızı, oğlu ve torunu vardı ve büyük olasılıkla yeni bir evlat edinme gereksinimi yoktu. Ayrıca, eğer beni yakından tanısaydı, o becerikli anne lafını hemen geri alırdı. Sempatik doğru ama becerikli yanlış. Çok kısa bir süre önce kendi kocam beni “Gördüğüm en dağınık ve beceriksiz kadın,” diye niteleyip boşanma davası açmıştı. Çok genç de değildim. Yani, insan otuz beş yaşındayken kendini yirmi yaşında gibi hissedebilir ama görünüşü öyle değildir.
Bu nedenle Bayan Meyer’i çok sevdim.
Ne yazık ki biz Köln tren istasyonunda indik ve Meyer’leri bir daha hiç görmedik. Bavulumu ve Julius’u perona indirdiğim anda, bir metre yirmi santim boyunda, nefesi bira kokan gök mavisi bir tavşana çarptım. Korkudan ne diyeceğimi şaşırmıştım. Tavsan “Hop” diye bağırdı ye zıplayarak yoluna devam etti. Sonra, daha dikkatli bakınca, tavşanın, çöp sepetlerinin etrafında zıplayarak “Buraya bira, buraya bira” diye şarkı söyleyen bir grup kemirgenden biri olduğunu anladım. Bir bavul taşıyan bir palyaço ve kolundaki mavi peruklu kadın ise “Köln katedralinde neler oluyor?” diye bir şarkı tutturmuşlardı.
Köln karnavalı devam ediyordu.
Yedi haftayı Watten adalarından biri olan, kış uykusundaki Pellworm’da geçirdikten sonra, karnaval sırasında bir pazar günü Köln’e gelmek, bir uzay gemisiyle, orada yaşayan canlıların hiç ilgisini çekmeden, yabancı bir dünyaya irimek gibi bir şeydir. Etrafa bakınıp Lorenz’i, gelecekteki eski kocam, yanı çocuklarımın babasını aradım. Ama, Köln’e varış saatimizi ona, telefonla birkaç kez bildirmiş olmama rağmen, Lorenz ortalıkta yoktu. Zaten gelmesini hiç beklemiyordum. Boşanma davası açtığından beri, kendini bana karşı sorumlu hissetmiyordu ve bu da bizim banliyö trenine binmemiz gerektiği anlamına geliyordu.
Julius’un elini tutarak kalabalığın içine girdim. Beşinci perondan on birinci perona gidinceye kadar kılık değiştirmemiş ve sarhoş olmayan çok az insana rastladık Hatta bir grup Japon bile bu durumdan korkmuş görünüyorlardı. Hepsi birbirine sokulmuş, çekinerek çevreye bakıyorlar, fotoğraf bile çekmiyorlardı.
Julius “İyi değilim.” dedi.
Bavulu hemen yere bıraktım ve uzun saçlı bir vampiri çöp tenekesinin önünden ittim. Kutunun içine kusabilsin diye Julius’u yukarı kaldırdımVampir burasının kâğıt çöpler için olduğu konusunda beni uyardığında iş işten…
[site_reviews schema=”true” id=”kfralri9″ hide=”assigned_to,avatar,author,response,title”]