Yüksek medeniyetler, millete ait maddi ve manevi değerlerin tümünü, zaman içerisinde kendisine has duyuş, düşünüş ve ifade ediş tarzı ile kültürlerine sindirirler ve gelecek nesillerini onunla korumuş olurlar. Osmanlı medeniyetinin söze verdiği değer, nesirden ziyade şiirde şairlerce telaffuz edilegelmiştir. Divan şiiri, asırlardan süzülerek akan bir kültür tecrübesinin sarraf titizliğiyle işlenmiş bir ifadesinden ibarettir. Kitabımızın sayfaları arasında gezinirken klasik şiir zevkimizin güzellerine rastlayacağınızı ve onlarla, aranızda bir göz ve ses aşinalığı bulacağınızı umuyoruz. Çünkü onlar, bizatihi biz demektir, siz demektir.
İÇİNDEKİLER
Önsöz
2 hakikat
3 Bu Yarışı Divan Şiiri Kazanırsa Şaşırmayım!
10 Bir El Yazması Masalı
İS Bir Sandukı Acaib
20 Teknolojiye Vurgun Şairler
28 Hepsi Önce Çocuktu: Büyüdüler, Şair Oldular
37 Kadın Şair Olursa Gör Başına Neler Gelir
42 Ahenk ve Aruz
46 Bir Nevruz Hikâyesi
52 Kabak Kimin Başında Patlamıştı?
61 Görev Şuuru
66 Birbirinden Müşteki Mağdurlar, Gaddarlar
72 Dahilek ya Rasulallah
79 MuhavereI Tebabüliye
84 Cezayı Sinlmmar
88 Pinti Hamil Kimdir?
92 Vermeyince Mabut
97 Bir Ok Attım Aşure Oldu
101 Mazarratlı Harfler Kaçtır?
106 Edeb Ya Hu!
111 Hamakat Seni Bekliyor
116 Hamakat ve Feraset
121 Çatlarsan Doğuran Kısrak Utansın
126 Sigara Tiryakileri Bilmiş Olsun Ki
131 Muhallebinin Tarihçesi
135 Bir Mührüm Bile Yok
141 Mercan Tespihin Borcu
144 Bayram Manzumeleri
149 Kara Hetilenin Hassa’sı
154 Halk Pazarları ve Sokak Satıcıları hikâye
161 Ak Akçenin Kara Günü
165 Alkış
168 Arpalık
172 Banyol
177 Cemaziyelevvel
İSO Cerrah
184 Gedik
188 Goygoy
192 Kös
196 Mahya
201 Matrak
205 Ahleş’in Keçisi
208 ŞebiYelda
215 Müsamaha Toplumunda Hoşgörü şiiri
217 Kuş Cenneti şiirimiz
238 Akdeniz’de Bir Sultan
251 Mukaddemei Hayr Nam Bir Gemi
258 Bir Zevki Tahattur: Mehtap
269 Kuranı kerim’den Divan Şiirine Yansımalar
280 Ayasofya ve Şiir
296 Serviler ve Çınarlar
315 Dizin
ÖNSÖZ
Yüksek medeniyetler, millete ait maddî ve manevî değerlerin tümünü, zaman içerisinde kendisine has duyuş, düşünüş ve ifade ediş tarzı ile kültürlerine sindirirler ve gelecek nesillerini onunla korumuş olurlar. Osmanlı medeniyetinin söze verdiği değer, nesirden ziyade şiirde kendini göstermiş ve en çarpıcı, en gizemli ifadeler daima şairlerce telâffuz edilegelmiştir. Divan şiiri, asırlardan süzülerek akan bir kültür tecrübesinin sarraf titizliğiyle işlenmiş bir ifadesinden ibarettir. Orada daha evvel Müstesna Güzelier’e rastlamış, onları Şairlerin Dilinden sizlere tanıtmaya çalışmış idik. Geldiğimiz noktada okuyucudan gördüğümüz ilgi ve teveccüh, bize o has bahçede tanıştığımız Aşina Güzeller ile daha sıcak ve daha sık sohbet imkânları verdi. Kitabımızın sayfaları arasında gezinirken sizin de klâsik şiir zevkimizin güzellerine rastlayacağınızı ve onlarla, aranızda bir göz ve ses aşinalığı bulacağınızı umuyoruz. Çünkü onlar, bizatihi biz demektir, siz demektir.
Bu kitap, bilimsel bir gayretin ürünü olmaktan çok, öz kültürümüze karşı hissedilen bir vefa borcunun ifası için düzenlenmiş olup içinde Osmanlı bediî zevkinin yüksek kültür atmosferindeki yansımalarından kesitler sunan 50 adet yazı yer alır. Tuttuğumuz yol, yürüdükçe uzayan ve her durağında bir başka hayranlıkla seyrettiğimiz asude güzellikleri olan bir yoldur. Bu vadide görülecek daha nice menziller, gidilecek daha nice mesafeler vardır. Buyurunuz bu güzellikleri beraberce seyredelim ve yârenliklerle yoldaşlık kuralım. Zaten gayemiz de altı asır bizim olan, ancak son bir asırda üzerini küllendirdiğimiz bir güzellikler manzumesini sizlere yeniden tanıtabilmek ve sevdirebilmektir. Rastladığımız aşina güzelleri sizinle birlikte seyretmekten, ortak dostluklarda buluşmaktan mutluluk duyacağız.
Mart ’98
BU YARIŞI DİVAN ŞİİRİ KAZANIRSA
ŞAŞIRMAYIN1Z
Yaygın olarak divan edebiyatı adıyla anılan klâsik Türk edebiyatı hakkında, son yıllara kadar hemen pek çok araştırmacının birleştikleri başlıca görüş, bu edebiyatın saray veya enderun çevresinde tatbik edilen, halktan kopuk ve yabancı kökenli bir edebiyat olduğu idi. Ne var ki bu yalan ve yanlışlıklar manzumesine artık kimsecikler inanmamaktadır. Çünkü o, Osmanlı cihan devleti kültürünün edebiyatı olarak üzerinden bunca zamanların akıp gitmiş olmasına ve hassaten unutulması için bazı gafil ve miskinlerin çaba sarfetmiş bulunmalarına rağmen tarihin sayfaları arasından muntazam satırlara dökülüp gelmekte ve kokusunu saklayamayan misk misali ılırlarıyla evvelbaharları müjdelemektedir. Osmanlı devletinin hukuku, felsefesi, dili. mimarîsi, musikisi vs. nasıl kendi millî kültürünün ürünleri ise; edebiyatı da her ne kadar şeklî örneklerini şark kültürlerinden devşirmiş olsa da bir zamanlar o millî kimlik ekseninde teşekkül ederek toplumun aynası olan en muhteşem eserlerini vermiş, sonra da millî hafızamızın derinlikleri arasındaki yerine çekilip tarihe mal olmuş idi. Oysa burjuva medeniyeti olarak anılan Batı medeniyetinin aynı süreç içerisinde günümüze akıp gelirken bütün mazisinin kültür dallarına dayanan sanatları İle şahsiyet bulup değerlendirildiğini artık herkes kabul etmektedir. Ne var ki Osmanlı Türk medeniyeti, aynı vadilerde zamanı elemiş olan kültür dallarına dayalı o eski sanatları yüzünden yıllar yılı yargılanmıştır.
Medeniyetler sistemleşirken bir önceki medeniyetin eleştirisinden güç alırlar. Bu bakımdan Osmanlı medeniyeti ilâhî bir kaynak olan islâm ekseninde, insanı somuttan soyuta, maddeden manaya yönlendirirken Batı medeniyeti henüz Orta Çağ feodal yapısının doğurduğu burjuvazi ile beşerî kaynaklara dayalı somut sanatlara yönelmekteydi. Ne var ki bugün Avrupa hâlâ kökleri ile bağlarını sağlamlaştırıyor da; biz mazimize prangalar vurup aramızdan kovmak için bin bir türlü şaklabanlıklar yapıyoruz.
Yakın yıllarda Amerikalı bir edebiyat araştırmacısı olan Prof. Dr. Walter Andrews ilginç bir kitap yayımlamıştı. Adı Poet’s Voice, Society’s Song (Şiirin Sesi, Toplumun Şarkısı). Prol. Andrews bu kitabında ilginç bir yöntemle 162 gazel, 8 kaside ve 2 tahmis’i kelime taramasına tabi tutarak klâsik şiirde en çok kullanılan kelimelerin bir listesini çıkardı. Runa göre araştırmadaki kelimeler içerisinde ilk sırayı padişah sultanşah, 122 dela; sevgi licananyâr. 121 dela; pir dervişmürşitzahitsuff de 111 defa zikredilerek almaktalar. Bay Andrews bu verilerden yola çıkarak araştırmasında aşağı yukarı şu mütalâayı yürütüyor:
“Bütün bu kavramlar ister Osmanlı toplumunun hükümdarı isterse şairin sevgili edindiği varlık hakkında kullanılıyor olsun, aslında otoriteyi ve İslâm mistisizmini yansıtmaktadırlar. Zira Osmanlı toplumu hükümdarın mutlak otoritesi etrafında örgütlenmiş ve mistisizmin derin tesiriyle yoğrulmuş bir toplumdur. O halde gazel yahut kaside, şimdiye kadar söylenildiğinin aksine bir aydın azınlığın değil bütün bir toplumun mütecanis yapısını yansıtmaktadır.”
Andrews’e göre klâsik şiirin bel kemiğini oluşturan meclis (sohbet, lyş u işret), bazı bazı dinsel olanın; ama çok defa mistiğin sembolüdür. Zira bu meclis ile şair. Osmanlı toplumundaki gerçek insan ilişkilerini yorumlar. Şiirlerin sıkça duyulduğu bu mecliste sultan, şah, dostlar, yâren, ehibba. ahbap, mahbup, sevgili, saki, mürşit ve nihayet şair bulunur. Bütün bunlar topluma yon veren, sultan ile tebaa ve reaya arasındaki iletişimi sağlayan, idarî mekanizma içerisinde daima bir çarkın dişlisi görevini üstlenmiş olan kişilerdir. Dahası, şairler sadece bu seçkin zümrenin üyesi olmak gibi bir nimete erişmemiş, halktan bir insan, hatta okuma yazına bilmeyen bir zanaatkar, yahut orta insan tipi diyebileceğimiz kasaba elendisi zarif bir duygu adamı olarak da yaşamışlardır. Hiçbir zaman ayyaş mekânı olmayan, içkinin birtakım remizler ile bazı likrî gelişmelere hizmet ettiği aynı işret meclisinin mekânı olan bahçe de tıpkı meclis gibi Osmanlı toplumunun strüktürel bir unsurudur. Osmanlı tebaası kendisini bu bahçenin içinde rahat hisseder ve bediiyattan estetiğe, vecdden tarikata, zanaattan sanata, hikmetten marifete pek çok alanda kendisine bir sığınak bulduğunu vehmeder ve öylece mutlu olur.
……