Aslan Prens Masalı
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde zengin bir tüccarın üç güzel kızı varmış. Tüccar bir gün uzun bir yolculuğa çıkmaya hazırlanırken kızlarına sormuş:
— Gittiğim yerlerden size ne getireyim, sevgili kızlarım?
Büyük kızı inci bir kolye istemiş, ortanca kızı altın bir yüzük. Küçük kızı ise sadece bir gül istemiş.
Babası:
— Yavrucuğum, kış ortasında gül bulmak zor olabilir. Ama senin için elimden geleni yapacağım, demiş.
Tüccar gittiği her yerde gül aramış. Bahçelere bakmış, bahçıvanlara sormuş. Ama kimse ona kışın gül bulamayacağını söylemiş.
Tüccar, eli boş dönerken gizemli bir saraya rastlamış. Sarayın bahçesinde bir taraf kış, bir taraf yazmış. Yaz tarafında rengârenk güller açıyormuş. Tüccar hemen bir gül koparmış. Tam çıkarken karsısına kocaman bir aslan çıkmış:
— Bahçemden izinsiz gül kopardın! Bunun cezası ağır olur, diye kükremiş.
Tüccar korkuyla yalvarmış:
— Ne olur canımı bağışla. Ne istersen yaparım. Yeter ki bu gülü kızıma götüreyim.
Aslan bir düşünmüş:
— Eve döndüğünde karşına ilk çıkacak kişiyi bana getireceksin. O zaman seni serbest bırakırım, demiş.
Tüccar, kızını düşünmeden kabul etmiş. Eve vardığında ilk onu küçük kızı karşılamış. Tüccar, verdiği sözü hatırlayıp çok üzülmüş. Küçük kızı:
— Söz verdiysen tutmalısın, babacığım. Yarın Aslan’ın yanına gideceğim, demiş cesurca.
Ertesi sabah küçük kız saraya gitmiş. Meğer bu Aslan aslında bir prenseymiş! Bir büyü yüzünden gündüzleri aslan, geceleri ise yakışıklı bir prense dönüşüyormuş.
Prens kızı çok beğenmiş, onlar kısa sürede birbirlerine aşık olmuş ve evlenmişler. Mutlu mesut yaşıyorlarmış. Fakat bir gün kız, ablasının düğününe davet edilmiş. Prense:
— Hadi, beraber gidelim, demiş.
Prens çok çekinmiş:
— Güneş ışığı bana zarar verir. Bir ışık zerresi bile bana dokunsa bir kumruya dönüşür, yedi yıl boyunca uçmak zorunda kalırım, demiş.
Ama kız o kadar ısrar etmiş ki prens kabul etmiş. Düğünde prensi karanlık bir odaya koymuşlar, ama kapının altından sızan minicik bir ışık parçası prense dokunmuş. O anda prens, sarı bir kumruya dönüşümüş:
— Yedi yıl boyunca dünyayı dolaşacağım. Nerede olursam olayım sana sarı tüyle iz bırakacağım, demiş.
Kız, kocasının peşinden dünyayı dolaşmış. Ama bir gün izler kaybolmuş. Güneşe sormuş:
— Sevgili Güneş, sarı bir kumru gördün mü?
Güneş:
— Görmedim ama bu bohçayı al. Zorda kalırsan aç, demiş.
Sonra Aya sormuş:
— Gördün mü?
Ay:
— Görmedim ama sana bir yumurta vereyim, demiş.
En sonunda Karayel’e rastlamış:
— Sarı bir kumru gördün mü?
Karayel:
— Evet! Kızıldeniz’de bir canavarla savaşıyor. On birinci demir çubuğu alıp canavara dokunursan her şey eski haline döner, demiş.
Kız dediklerini yapmış, kocasını kurtarmış ama hemen oradan uzaklaşmayı unutmuş. Büyücü kötü kadın, prensi tekrar kaçırmış.
Kız, yine yollara düşmüş. Bir saraya varmış. Orada düğün hazırlıkları varmış. Güneş’in verdiği bohçayı açmış; içinden muhteşem bir elbise çıkmış. Elbiseyi giyip saraya gitmiş. Kötü büyücü kadın elbiseye hayran kalmış:
— Bu elbiseyi bana ver, ne istersen dile, demiş.
Kız:
— Kocamla bir gece konuşmama izin ver, demiş.
Kadın kabul etmiş. Gece olunca kız, prensin yanına gitmiş. Ona her şeyi anlatmışlar ve hemen saraydan kaçmışlar.
Birlikte kendi saraylarına geri dönmüşler. Ve sonsuza kadar mutlu mesut yaşamışlar.
Gökten üç elma düşmüş: biri bu masalı okuyana, biri anlatana, biri de hayal kuran herkese!