Kitap Özetleri

Beyaz Geceler Özeti ve Hakkında

Öykünün Hayalperest anlatıcısı, Petersburg’un “beyaz geceler”inde sokaklarda dolaşırken, Nastenka adında bir genç kızla tanışır. Nastenka da Hayalperest kadar yalnızdır. İkinci buluşmalarında aralarında bir dostluk doğar; Nastenka, Hayalperestimize, kendi yaşam öyküsünü anlatır: Âşık olduğu bir genç adam bir yıl sonra ona geri döneceğini söyleyerek Moskova’ya gitmiş, ama aradan bir yıl geçmesine karşın tek bir mektup bile yazmamıştır. Bu arada, Hayalperestimiz de Nastenka’ya vurulduğunu fark eder, ama duygularını gizler.
Yalnızca 19. yüzyıl Rus edebiyatının değil, dünya edebiyatının en büyük yazarlarından Dostoyevski’nin 27 yaşında yazdığı Beyaz Geceler, sevecen, okuru sarıp sarmalayan, ama hüzünlü bir uzun öyküdür. Bir yanıyla romantik bir aşk üçgeninin, bir yanıyla da bir kişilik parçalanmasının öyküsüdür.
“Dört gecelik bir aşk hayali” diye tanımlanabilecek bu küçük başyapıtı, Sabri Gürses’in Rusça aslından yaptığı çeviriyle ve Dostoyevski ve yapıtı üstüne ayrıntılı incelemesi eşliğinde sunuyoruz.

İÇİNDEKİLER
Dostoyevski: Mesihten Önce Hayalperest
Beyaz Geceler Hakkında
İlk Gece
İkinci Gece
Nastenka’nın Hikâyesi
Üçüncü Gece
Dördüncü Gece
Sabah
Notlar

DOSTOYEVSKİ: MESİHTEN ÖNCE HAYALPEREST
Dostoyevski, ama hangi Dostoyevski? Raskolnikov’daki Dostoyevski mi, yoksa Karamazov’daki mi ve hangi Karamazov’daki? Kuşkusuz, birden çok Dostoyevski keşfedilebilir, ama iki Dostoyevski kesinlikle vardır: Hayalperest ve O, yani beklenen kişi. Bu açıdan Beyaz Geceler, Dostoyevski’nin yapıtının merkez noktası sayılabilir: Her iki Dostoyevski de buradadır; Hayalperest kendisini, Petersburg şehrini, (her yıl mayıs sonuyla temmuz başı arasında yaşanan) beyaz gecelerden birinde başlayan romantik bir öyküyü ve bu öykünün sonuna dek görünmeyen kahramanını, kadın kahramanın beklediği kişiyi anlatır. Bir yanıyla romantik bir aşk üçgenidir bu, daha gerçekçi görünümlerinden biriyle Karamazov Kardeşler’de (Dimitri’nin nişanlısı Katerina’ya İvan’ın âşık olması) karşılaşılan bir aşk üçgeni; fakat diğer yanıyla, Dostoyevski’nin İkiz’de kurgusal olarak öngördüğü bir kişilik parçalanmasının ikiz’deki Bay Golyadkin de gülünç bir hayalci, Hayalperest’in bürokrasi içindeki tiplerinden biri sayılmaz mı?), sürgünden sonra kendi varlığıyla bütünüyle  yaşayacağı, kişisel ve tarihsel çeşitli ikiliklerle dışa vuracak bir kişilik parçalanmasının öyküsüdür.
Beyaz Geceler, Dostoyevski’nin romantik döneminde, Rusya edebiyatında romantik ve gerçekçi eğilimlerin bir araya gelerek karmaşık bir bütün oluşturduğu, fizyonomi edebiyatının öne çıktığı, iyi bilinen örnekleriyle Zamanımızın Bir Kahramanı (Lermontov, 1840), Ölü Canlar (Gogol, 1842) gibi şiirselgerçekçi denebilecek yapıtların etkisiyle Dostoyevski’nin kendisinin İnsancıklar’ı (1846) yazarak ün kazandığı ve bu ünü sürdürme mücadelesi verdiği bir dönemde, bir dergide yayınladığı uzun Öykülerden biri. Ev Sahibesi, Yufka Yürek, Başkasının Karısı ve Yatağın Altındaki Koca, Dürüst Hırsız… gibi öykülere eşlik ediyor ve zamanında Dostoyevski’nin diğer öykülerden ayırarak andığı, öne çıkardığı bir öykü değil. Fakat bugün, bize göre, Mesih Dostoyevski’nin yolunu açan Öykülerden biri ya da basitçe onun en parlak öykülerinden biri Beyaz Geceler. Neden? Büyük olasılıkla, en önemli nedenlerden biri, bu öykünün bize bir düşünür, bir şehir düşünürü, flaneur ya da düşünürgezer olarak Dostoyevski’nin kendisini de sunmasıdır; bu öyküyü okurken, dostlarıyla yaptığı tartışmaların ya da bir kır gezintisinin ardından, geceleyin Neva Nehri’nin kıyısında gezinen, tam da Hayalperest gibi hayaller kuran Dostoyevski’nin ta kendisini okuduğumuzu hayal edebiliriz. Dört gecelik bir aşk hayalinin ardından yine yalnız kalacak, şehirde gece gezintileri yapacak, odasına dönüp bu öyküyü yazacak (1848) ve bir süre sonra, yönetime karşı darbe planlayanlar arasında yer aldığı gerekçesiyle tutuklanarak sürgüne gönderilecektir (1849). Sürgüne gönderilmeden önce, daha sonra birçok kez, Örneğin Budaia’da Prens Mişkin’in ağzından anlatacağı o olayı, çarın sinik bir şakası olan olayı, kurşuna dizilmek üzere duvar dibine dizilenler arasında yer alıp son anda, tetik çekilmeden önceki son anda gelen af haberiyle yeniden hayata dönme olayını yaşayan kişi, yirmi sekiz yaşındaki o delikanlı, aslında (Dostoyevski’yle yaşıt olan) Hayalperest’tir  ve O sürgüne gönderilecek, ancak on bir yıl sonra yeniden yazmaya (ya da yayınlamaya) başlayacaktır.

Modern Romantizm

Beyaz Geceler edebi bir metin olarak çarpıcı bir biçimsel ustalığa, Dostoyevski’nin dramatik biçemini tam olarak geliştirmediği (Steiner) ya da çoksesli bir anlatıya (Bahtin) daha geçmediği fakat bunun arayışında olduğunu sergileyen bir ustalığa sahiptir. Romantik edebiyatta metnin içinde metnin yer alması, anlatının farklı anlatıları, hatta farklı anlatı biçimlerini içermesi uygulamaları büyük ölçüde kurallaşmış bir teknikti. Beyaz Geceler’de de kahramanların kendi öykülerini anlatmaları bu gelenek çerçevesinde yer alıyor, fakat oldukça esnek ve (Calvino’nun kullandığı anlamıyla) hızlı bir biçemle, teknik ustalıkla. Romanda üst metin olarak anlatıcının metni yer alıyor, bu üst metnin içine iki alt metin yerleştirilmiş: anlatıcının öyküsü ve Nastenka’nın öyküsü Anlatıcının öyküsü, başka Öykü, kurgu ve hayalleri konu etmesiyle yine anlatısal, fakat Nastenka’nın ki üst metnin bağlayıcı öğesini, üçüncü kişiyi içermesi ve yaşamöyküsel olmasıyla, alt metin olmaktan çıkıp üst metinle kaynaşıyor; yani Hayalperest’in öyküsüyle başlayıp Nastenka’nın öyküsüyle devam ediyor, yine onun öyküsünün sonuyla sona ulaşıyoruz. Bu açıdan, Beyaz Geceler’in neyi anlattığı sorulabilir: Hayalperestin “çabasının boşa gitmesini” mi, yoksa Nastenka’nın bekleyişinin boşa gitmemesini mi? Bunun yanıtı son cümlede gizli: Anlatılan şey “tek bir saadet anı” ve bu an, fiziksel evlilik/kavuşma anı değil, iki anlatının, yani Hayalperestin ve Nastenka’nın anlatılarının buluşma anıdır.
Bu da Beyaz Geceler’e esnek yapısını, romantik evrenselini ve modern edebiyatın temel metinlerinden biri olma Özelliğini kazandıran temel bir öğe: Bu öyküdeki tek karakter ismini (Nastenka) değiştirmek, öykünün uzamını Petersburg’dan alıp Paris’e, Roma’ya, Tebriz’e, Ankara ya da Delhi’ye taşımak olasıdır. Bu yüzden, bu öykü, modern şehirde insanın yalnızlığı ve aşk anları tam olarak örtüşmedikçe, “saadet anının, kardeşlik anının” bütün bir yaşama yayılması arayışı sürdükçe en sık başvurulan öykülerden biri olacaktır.

Film Uyarlamaları
Yine de Beyaz Geceler’in günümüzdeki ününü kazanmasının da bir bakıma sinemaya bağlı olduğu söylenebilir mi? Bunu Türkçe üzerinden değerlendirmek için ilginç bir iz sürebiliriz. Romanın Türkçe ilk çevirisi Ruşen Eşref Günaydın’in, 1934 yılında, büyük olasılıkla Fransızca’dan yaptığı çeviridir; Rusça’dan yapılmış olan ikinci çeviriyse 1953 yılında Nihal Yalaza Taluy’a aittir. Fakat bu çeviri bağımsız olarak yayınlanmaz, Beyaz Geceler ve Yufka Yürekli adıyla, Yaşar Nabi’nin Fransızca’dan çevirdiği Yufka Yürekli öyküsüyle birlikte yayınlanır. Kitabın arka kapağında şöyle bir tanıtım vardır: “Bu ciltte büyük romancı Dostoyevski’nin iki kısa romanını, yahut isterseniz iki uzun hikâyesini bulacaksınız. Gençlik yıllarının mahsullerinden olan bu iki eserde ancak genç ruhlarda yaşayabilen o saf ve büyük aşkın birer unutulmaz örneği hikâye edilmistir. Her ikisi de bol şiirli bir hava içinde geçen bu hikâyelerde artık asrımızın malı olmaktan çıkmış, bununla beraber yeryüzünde insanlar yaşadıkça hayranları eksik olmayacak bir ateşli ruh haletinin canlı ifadesini bulacaksınız.”
Bu tanıtım ilginç, çünkü aynı dönemde yazılmış bu iki romanın yine de aynı ruh halini konu ettiğini söylemek güç: Yufka Yürekli’de Hayalperest tipinin izi görülmez. Zaten 1959’da bu çevirinin üçüncü basımına geldiğimizde, Beyaz Geceler bağımsız bir kitap olarak yayınlanmaktadır. Arka kapağında tanıtım şu hali almıştır: “Bu ciltte büyük romancı Dostoyevski’nin çok sevilmiş, bütün dillere çevrilerek çok okunmuş en ünlü eserlerinden birini bulacaksınız. Gençlik yıllarının ürünlerinden olan bu iki öyküde, ancak genç ruhlarda yaşayabilen o saf ve büyük aşkın birer unutulmaz örneği anlatılmıştır. Bol şiirli bir hava içinde geçen bu hikâyede artık çağımızın malı olmaktan çıkmış, bununla birlikte, yeryüzünde insanlar yaşadıkça eksik olmayacak bir ateşli ruh coşkunluğunun canlı ifadesini bulacaksınız.” Burada, 1953 yılında yazılmış tanıtımın aslında sadece Beyaz Geceler’i anlatmak üzere yazılmış olduğu (“genç ruhlar”), metnin aynı olmasına bakılarak söylenebilir. Öykünün bağımsızlığına kavuşması büyük olasılıkla bir film sayesinde olmuştur: 1957 yılında İtalyan yönetmen Luchino Visconti’nin Le Notti Biançhe adıyla yaptığı, başrollerinde Marcello Mastroianni ve Maria Schell’in yer aldığı film uyarlaması, Beyaz Geceler’in Dostoyevski’nin öykülerinden biri değil, özel bir öyküsü olarak görülmesine yardımcı olmuştur.
Bu kısa romanın, popüler ya da değil, genel olarak bütün kültüre etkisinin sürekli olduğunu yine sinemadan izlemek olası. 1971 yılında çekilen yerli ve yabancı iki film uyarlaması, romanın tarihine bu açıdan özel anlamlar katıyor: Robert Bresson’un Quatre nuits d’un reveur (Bir Düşçünün Dört Gecesi) adlı uyarlaması, romanı Paris’e, 1970’lerde bir çatı katında tek başına yaşayan ressamın öyküsüne, modern şehirdeki yabancılaşma ve teknoloji vurgusuna kaydıran bir film. Bu filmdeki Hayalperest tipinin mekanik soğukluğu, kendi sesini teybe kaydedip anlatı olarak dinlemesi, şehrin çeşitli yerlerinde Amerikan müziği dinleyen gençler, Nastenka/Martha’nın üçüncü kişiye ilgisinin cinsel bir ton kazanması (ya da ilgisindeki cinsel öğenin dışavurulması) ve onun odasına gittiği zaman soyunduğunu görmemiz öyküyü romantik olmaktan çıkarıp dönemin temel kültürel tartışmalarının havasına sokar.
Buna karşılık, aynı yıl Feyzi Tuna’nın yönetmenliğini yaptığı ve başrolde oynayan Nejat Uygur’un 1970’te başladığı Cafer Bey tiplemesinin devam filmi olan Cafer Bey: İyi, Fakir ve Kibar adlı filmin senaryosu da, Ahmet Üstel’in Beyaz Geceler’den yaptığı bir uyarlamadır. Bu uyarlama, Hayalperest tipinin Türkiye versiyonunun Sadri Alışık’ın Şarlo’dan esinlenmiş, Yeşilçam’m komik aşk filmlerinde hep üçüncü kişi olarak kalan o aylak tipi (belki Turist Ömer) olabileceğini düşündürüyor.
Fakat romanın en ilginç uyarlamalarının Saaıoariya(2007) adlı, yönetmenliğini Sanjay Leeîa Bhansali’nin yaptığı Hollywood yapımı film ve bu filme esin kaynağı olduğu söylenen lyarkai (2003) adlı, yönetmenliğini S. P. Jananathan’ın yaptığı Tamil filmi olduğu söylenebilir: Saawariya’da filmin jeneriği akarken hafif bir çan sesi duyulur, filmin Dostoyevski’nin romanından uyarlanmış olduğunu belirten yazıyla birlikte jenerik sona ererken ezan sesi yükselir ve ekran suluboyayla çizilmiş gibi görünen ışıl ışıl, masmavi bir şehre açılır. Anlatıcının sesi yükselir, şehri anlatır ve kamera bizi bir müzikholün içindeki kadın anlatıcıya, Hintli bir konsomatrise götürür; o bize, şehre yeni gelmiş, tanınmaya çalışan Hintli bir şarkıcı delikanlının Öyküsünü, onunla bir köprüde karşılaştığı Müslüman bir kız arasında…

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Memlekete Mektup Hakkında Konusu Metni ve Ömer Seyfettin

Editor

Zülfü Livaneli Serenad Romanı Hakkında Bilgiler Konusu ve Özeti

Editor

Bir Devrin Romanı Halide Nusret Hakkında ve Özeti

Editor
Yükleniyor....

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası