Eğitim

Bi Müsaade Sınavım Var

Bi’ Müsaade Sınavım Var on yaşından erişkinliğe kadar farklı sınavlara girecek herkese şöyle diyor:

“Öğretmenler, anne babalar, çocuklar ve gençler: Sınav kolaydır! Yeter ki nasıl hazırlanacağınızı bilin.”

Dr. Faruk Öndağ, Bi’ Müsaade Sınavım Var’da tüm öğrencilerin sınav sürecinde neler yaşadığını, bu süreçte onları ne gibi görünmez engellerin beklediğini ve bu engellerin nasıl aşılacağını keyifli bir anlatımla aktarıyor. Sınava hazırlık sürecinde, bir hafta öncesinde ve özellikle sınav anında nelere dikkat edileceğini titizlikle işlerken okuyucuya bir yol haritası veriyor. Yaşanmış onlarca sınav öyküsü paylaşılıyor.

Bi’ Müsaade Sınavım Var adeta bir sınavı kolaylaştırma rehberi.

Dr. Faruk Öndağ’ın sımsıcak, eğlenceli ve hayatın içinden anlatımıyla.

Bu kitap, kendileri de birer öğrenci olan ve her birisi ile ayrı ayrı gurur duyduğum, hayat kaynağım üç oğlum Emirhan, Yusuf Alp ve Ahmet Berk’in kimliğinde sınav sıralarında ter döken tüm Türk öğrencilerine ithaf olunmuştur.

SINAV KAYGISI İÇİN DOĞRU REHBER

Daha iyisini beceremediğimiz için adaleti sağlama adına her “seçmeyi” birya da iki aşamalı çoktan seçmeli sınavlarla yapıyoruz. Sadece liselere ve üniversitelere öğrenci alırken değil öğretmen alırken, akademisyen alırken de üst düzey bilişsel becerileri ölçmekte sınırlı çoktan seçmeli sınavlar yapıyoruz. Bunlar ekonomik açıdan, toplumsal açıdan ve en önemlisi psikolojik açıdan maliyeti oldukça yüksek sınavlar oluyor.

Elinizdeki bu kitap esasen sınavların psikolojik maliyetlerini en aza indirmeye odaklanmaktadır. Sınavlara hazırlık süreci yoğun ve doğru çalışmayı gerektiren, zaman zaman zorlanılan ancak doğru stratejiler kullanıldığında başarıya ulaşılan bir süreç. Bu süreçte etkili ve verimli ders çalışmayı bilmek, zamanını doğru planlayıp kullanabilmek ve kendi ihtiyaçlarına en iyi hitap eden bir plan doğrultusunda çalışmak gerekir. Aynı zamanda bu süreçte üzerinde durulması gereken en önemli konulardan biri de sınav kaygısıdır. Hazırlık sürecinde olunan sınavlara yönelik, yoğun bir heyecan duymak olarak adlandırılabilecek sınav kaygısı öğrencinin başarısını olumsuz etkileyen fakat doğru teknikler kullanıldığında ortadan kaldırıla-bilen bir problemdir.

Öğrencinin gireceği sınavlara yönelik başarısız olma korkusuyla şekillenen ve onun gereğinden fazla heyecan duyarak sınavlara verimli çalışıp girmesine engel olan bir olgu olarak tanımlanabilecek sınav kayısı, okullarımızda birçok öğrencide görülen bir durumdur. Her sağlıklı birey sınavlardan önce bir miktar heyecan duyar, bu normal bir durumdur ancak sorun bu heyecanın bizi olumsuz etkilemesine izin vermektir. Hepimiz sınavlardan önce biraz heyecanlanırız, endişe duyarız ve duyduğumuz bu kaygı bizi motive ederek çalışmamız konusunda güdüler. Ancak yüksek sınav kaygısı öğrencilerin başarısızlık nedenleri arasında üst sıralarda yer almaktadır.

Daha önce de değinildiği gibi, doğru stratejiler uygulanır ve doğru destekler sağlanırsa sınav kaygısı üstesinden gelinebilecek bir durumdur. Dr. Faruk Öndag, yetkin bir şekilde bunun nasıl gerçekleştirileceğini bize gösteriyor. Kitabın sınavlara hazırlanan tüm öğrenci ve velilerine önemli katkılar sunması dileklerimle…

Prof. Dr. Halil Ekşi Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi PsikolojiAna Bilim Dalı Öğretim Üyesi

HAYATA VE RUH SAĞLIĞINA KATKI SAĞLAYACAK BİR ESER

Faruk Bey’i yaptığı iş üzerinden tanıyorum. Danışmanlık yaptığı bazı öğrencileri psikiyatrik açıdan değerlendirmem için zaman zaman bana gönderiyor, ilk söylemem gereken, işini yaparken meslek sınırlarına ve ahlakına çok dikkat eden biri olduğudur.

Faruk Bey sınav süreçlerinin öğrencileri ve aileleri nasıl kuşattığını oldukça güzel anlatmış. Ben de bunun şahidiyim. Liseye veya üniversiteye giriş sınavları, çocuklarımızave ailelerimize yoğun bir stres yüklüyor. Strese dayanıklılığı az olan çocuklar veya stresle doğru başedemeyenler psikolojik belirtiler göstermeye başlıyor. Bu kadar yoğun stresin yaşanmayacağı bir lise/üniversiteye giriş sistemi inşa etmenin yollarını aramalıyız.

Öğrenme kapasitesi, motivasyon ve ders çalışma süresi ile birlikte, “psikolojik dayanıklılık” da sınav sonucunu etkileyen önemli bir faktör. Yani bu zor sınav yarışında “psikolojik dayanıklılık” olmazsa olmaz.

Öğrencilere ve ailelere “sınav stresi ile başetme becerileri öğretmek” ruh sağlığının korunmasına hizmet eder. Faruk Bey bu işi en iyi yapanlardan biri olduğu için özel bir saygıyı hak ediyor.

“Bi’ Müsaade Sınavım Var”ın kaderinin iyi olacağına inanıyorum. Çünkü Faruk Bey bilgisini ve tecrübesini eserinde hikâye anlatımı ile aktarıyor. Gerçek yaşanmış anılardan veya danışmanlık kayıtları üzerinden yazıyor. Bu anlatı tarzı, psiko -terapilerde de kullanılır. Derdini hikâyeleştirerek anlatabilme özel bir beceri ve Faruk Öndag da bu beceriye sahip.

Şu anda elinizde hayatınıza ve ruh sağlığınıza katkı sağlayacak değerli bir eser tutuyorsunuz. Ben keyifle okudum. Sizin de bu keyfi alacağınıza inanıyorum.

Prof. Dr. MedaimYanık Psikiyatrist İstanbul Şehir Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi

ÖNSÖZ

2012, yılı üniversite sınavına hazırladığım öğrencim Betül, şaşkın ve bitkin bir şekilde en yakın arkadaşının sınavlar esnasında kendisine zararverdiğini söyleyince irkilerek sordum;

—    Nasıl yani anlayamadım, nasıl zararveriyor kendisine?

—Ya, çocuk sınav süresince boynuna çizik atmış ama bunun farkında değil, salon görevlisi onu kan revan içinde görünce çığlık atmış o zaman boynunu çizdiğini fark etmiş. Hatta annesi görmüş, bir başka sınavda da kalemle elini delmiş, farkında değil…

Yine 2012 yılında sınava hazırladığım bir başka öğrencim Türkiye’nin en eski ve en itibarlı kolejlerinden birinin derece grubunda idi. Üniversite sınavına 3-4 hafta kala gruptaki çocukların yarısının hastanelik olduğunu ve öğrencilerden bazılarının sınav arifesinde kalp ritimlerinin bozulması üzerine ritim holteri taktırdıklarını anlattıktan sonra;

—    Hocam bu nasıl bir hırstır ya, çocuk zaten kalp ritmini bozmuş, kendisine holter takılmış ve raporlu… Yani okula gelmesi gerekmiyor ama bir bakıyorsun koşa koşa deneme sınavına gelmiş. Neymiş efendim, evde sıkılmış, rakipleri sınava girerken o yatamazmış.

Evet dostlar, hayatının baharında psikiyatri hastası olan çocukları mı ararsınız, körpecik bedeninde kocaman yaralar açı…

Preadam-Ergen

Her birimiz tertemiz çocuklar olarak geliriz yeryüzüne. Önceleri her şey yeme-içme ve sevgiden ibarettir. Kızlar erkekleri oyunlarında görmek istemez, erkekler de genelde kızlar dan pek hoşlanmazlar. Bu dönemde çocuklar bebeklerin yer yüzüne leylekler aracılığı ile geldiğine ya da anneleri nasıl bir hikâye sunmuşa ona inanırlar.
Sonra 11-12’li yaşlarda işin rengi değişir. Eskilerin deyimiyle “çocuk kendini duymaya başlamıştır” artık. Çocuğa hiç sorulmadan bedeninde ve psikolojisinde devasa değişiklikler olmaya başlar. Anlayacağınız tam bir kaos hali. İlkokul dörde giderken bir erkek ve kız çocuğun omuzları, basenleri, bacakları aynı özelliği gösterirken ergenlikle beraber küçük oğlan erkeksi, minik kızımız kadınsı bir bedene doğru hızlı bir dönüşüme başlar.
Bence insan hayatındaki en önemli dönem işte bu ergenlik dönemidir. Atalarımızın deyimiyle “delikanlılık” dönemidir. Bu dönemin önemi iki noktada kendini gösterir.
Kişiliğin oluşumundaki en önemli dönemdir. Çocuk hem kendisiyle hem de yaşamla savaş halindedir. Gencecik birey bu dünyada kendisine bir yer bulmaya çalışır. “Beni sevsinler, saysınlar, değerli bulsunlar, fikirlerime önem versinler.” ister. Saçına başına, kılık kıyafetine çok dikkat eder.Ayna karşısında saatlerce kendisini inceler.

Bu dönemin çatışmalarından kazasız belasız geçen genç hayata hazır, kendisiyle barışık, güçlü bir bireydir artık. Ama bu dönemin sıkıntılarını sağlıklı atlatamayan kişiler ise ileriki yıllarda yaşayacaklatı iş hayatına, ev hayatına önemli problemler taşırlar.

Gencin kariyer serüveni ana hattıyla bu dönemde belirlenir. Hayatı boyunca girebileceği en önemli sınavlar bu dönemde karşısına çıkar. Çocuk istediği kadar zeki, kaliteli olsun, ergenliği sancılı geçiyorsa, ailesi çocuğa yardımcı olamıyorsa lise giriş sınavını ve üniversite sınavını ıskalayabilir.
Dostlar, bu dönem “açık bir yara” gibidir, her türlü mikrobu kapmaya çok müsaittir. Çocukların arkadaşlarına çok ama çok dikkat edilmelidir. Ergen çocuk, kalabalık bir salona dalmış şaşkın şaşkın insanları inceleyen minik bir oğlana benzer. O küçük çocuk salonda; “Kime benzesem, kimi kendime örnek alsam?” diye etrafına bakınmaktadır.
Unutulmamalıdır ki, ilkokula kadar öncelik anne babada, okulla beraber öğretmende ve en son ergenlikle beraber arkadaşlardadır.
Ergenlerle çalışırken “preadam” kelimesi bende ciddi olarak şekillendi. Ağır tıp eğitiminden sonra ister istemez hayata bakışınız da bu doğrultuda oluyor.” Pre” Latince önce demek.
Yani “preadam”, adam öncesi dönem demek, başka bir deyişle adam olmaktan önceki son ve en stratejik durak demek.
Preadam dönemi, bir başka deyişle ergenlik dönemi, bireyin kariyer yolculuğundaki en önemli dönemidir. Çocuğun gelecekteki mesleği, onu bekleyen hayat bu dönemde şekillenir. Çünkü ülkemizde bireyin geleceğini belirleyen iki önemli sınav; liseye giriş ve üniversite sınavı bu dönemde yapılır. Bir başka bakış açısıyla çocuklara kurulan sinsi bir tuzak gibi bir şey. Kendisi başlı başına sıkıntılı olan ergenlik döneminin başına lise giriş sınavını, sonuna da üniversite sınavını koymuşuz ki, birinden kazasız belasız kaçabilen çocuğu diğerinde enseleyelim.
Bazen üzülerek seyrediyorum; hani anneler dört-beş yaşlarındaki yavrularının peşine düşüyorlar; düşmesin, kaybolmasın diye. Sözüm yok, tabii ki anne babalar yavrularını takip edecekler koruyup kollayacaklar. Ancak aynı anne babalar çocukları 15-16 yaşlarına gelince ipin ucunu bırakıyorlar, “çocuk kendini kurtardı zaten” diyorlar, öyle zannediyorlar.
Oysa… Oysa ne dedik; bu hassas dönemde çocuk kendine rol model aramaktadır. Siz istediğiniz kadar böbürlenin şöyle aileyiz, böyle aileyiz diye: İtina ile yetiştirdiğiniz kızınızı hayat tarzını asla onaylamadığınız alt kattaki Hale ablasıyla iki gün geçirdikten sonra tanıyamazsınız bile. Bu durumda size tatsız bir acı ve şaşkınlık yaşamak düşer.
Yine çocuğunuzun liseli yıllara kadar olan üstün ders başarısı da sizi aldatmasın. Biz on binlerce zeki çocuğumuzu ergenlik fırtınasının dehşetli dalgaları arasında kaybediyoruz. Çocuk ergenlik sarhoşluğuyla rotasını yitiriyor, ona yardımcı olmaya çalışan anne baba bu dönemde çocuk için tatsız bir rakip olup
çıkıyor.
Mesleki kariyerlerinin zirvesinde olan x çifti kızları nedeniyle danışmanlığımıza başvurmuşlardı. Üniversitede hoca ve aynı zamanda saygın bir gazetede köşe yazarlığı yapan baba sıkıntıdan boncuk boncuk terlemişti. Doktor olan eşi ise bir yandan eşini, diğer yandan henüz 15 yaşlarında olan kızını kollamaktaydı.
Her şey ama her şey son beş-altı ay içerisinde olup bitmişti. Toplantılar, seminerler, yazılar peşinde olağanüstü tempolu bir hayat süren baba; “Küçük kızımı elimden kaçırdım doktor bey.
Dava derken, vatan derken başkalarının çocuklarını kurtaralım derken evi boşladım galiba. Nasıl da hızlı büyüdü anlayamadım. Daha dün kucağımda zıplatıyordum, onun kahramanıydım, bensiz bir adım bile atmazdı. Şimdi sanki iki yabancıyız evde.” dedi ve koca adam ağlamaya başladı.
“İşin en acısı doktor bey, benden utandığını hissediyorum.” Zavallı anne bir yandan kocasını sakinleştirmeye çalışırken diğer yandan kızına sahip çıkmaya çalışıyordu. Çocuk ilköğretimi anne babanın dünya görüşüne uygun bir kolejde tamamlamış, iyi bir puanla seçkin bir Anadolu lisesi kazanmıştı. Önceleri evde tam bir bayram havası esmiş, minik yavru ona verilen emekleri boşa çıkarmamış ve İstanbul’un en önde gelen Anadolu liselerinden birinde liseye başlamıştı.
Ancak ne olduysa okul açıldıktan bir buçuk ay sonra olmuş, çocukta beklenmedik değişiklikler baş göstermişti. Çocuk alkol alma, karşı cinsle flört, cinsel tercih ve daha ileri konularda ipe sapa gelmez fikirler savunmaya başlamış.
Bir sabah baba kızın okula giderken giydiği mini eteği görünce; “O boyda etekle okula filan gidilmez, çıkar onu, adam gibi bir etek giy üzerine!” demiş ve kız kıyameti koparmış. “Eteğime karış, gömleğime karış, arkadaşıma karış yeter ya, yeter! Nefret ediyorum ikinizden de!” deyip kapıyı vurunca senelerce doğru bildiği değerler üzerinden mücadele veren adam olduğu yere yığılmış, yaralı yüreği daha fazla acıya katlanamamış, kalp krizi geçirmiş.
Evet dostlar, beş yaşındaki yavrunuzu nasıl koruyup gözetiyorsanız, 1.80-1.90 cm boyundaki kocaman yavrularınızı da sıkmadan, boğmadan, onlara özgürlük hakkı, yanlış yapma hakkı tanıyarak ama çok yakından takip etmelisiniz….

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Canan Efendigil Karatay – Karatay Mutfağı

Editor

Çocuk Üniversitesi Üçüncü Yarıyıl (Ciltli); Çocuklar Soruyor – Bilginler Yanıtlıyor

Editor

Beden Kayıt Tutar

Editor
Yükleniyor....

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası