XIX. yüzyılda Osmanlı Devletinin geçirmiş olduğu süreci gerçekleri ile ortaya koyuyor, Balkanlarda yaşanan süreç yanında Ermenilerin bağımsızlık yolundaki çalışmalarında nasıl düşündüklerini ve harekete geçtiklerini ele alıyor. İstanbuldan başlayan kimi zaman Venedike kimi zaman Atinaya kimi zamanda Muş ve Kahireye uzanan bir yaşam hikayesi bu. Ermeni Meselesinin ve Doğu Anadoludaki karışıklıkların kim tarafından ve nasıl başlatıldığını olayların içerisindeki bir komitecinin ağzından dinleme fırsatını okuyucularına sunan bu çalışma sadece XIX. yüzyıl ile sınırlı kalmayıp Milli Mücadele dönemindeki Ermeni-Fransız faaliyetlerini ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde Ermeni faaliyetlerinin ve hayallerini da akıcı bir şekilde anlatmaktadır. İngiltere ve Rusyanın bu olayların başlaması konusunda Ermeni komitecilerini nasıl yönlendirdiklerini de bu itirafnamelerde bulabilirsiniz. Mihran Damadyanın 23 Şubat 1894 tarihinde Yıldız Sarayında verdiği itirafname, Ermeni meselesinin doğuş kaynağı ne idi? Osmanlı Devletinin Ermenilere karşı kötü davranması mı? Avrupanın büyük devletlerinin Osmanlı Devletinin stratejik ve ekonomik açıdan değerli topraklarında üstünlük elde etmek istemeleri mi? Yoksa Ermenilerin bağımsız bir devlet kurmak arzusu mu? sorularının tüm cevapları ile Hınçak cemiyetinin kuruluşu, tarihe Ermeni patırtısı olarak geçen Kumkapı hadisesini, Sason olaylarını, Osmanlı Bankası baskını ve Abdülhamide suikast girişiminin detaylarını kapsıyor Sakarya Üniversitesi, Ermeni Araştırmaları Merkezi Müdürü Haluk Selvi gibi alanında uzman son derece yetkin bir kalem tarafından yayına hazırlanan bu eser zevkle okuyacağınız, bir komitecinin hayat öyküsüdür Bağımsız Büyük Ermenistan kurma düşü gerçekleşebilir miydi? Avrupada tahsil gören bütün genç Ermeniler, Yunanistanın, Sırbistanın, Romanyanın ve Bulgaristanın Osmanlı Devletinden kopuşuna şahit olmuşlardı. Bu kopuşun yöntemini de kavramışlardı. Rusyanın ve İngilterenin bu milletlere nasıl yardım ettiklerini görmüş, Osmanlı ülkesinde karışıklık çıkarmanın kendileri için yeni bir takım çözümler getireceğine inanmışlardı Mihran Damadyanın hayatında aslında bütün Ermeni komitecilerinin yaşam tarzını görmemiz mümkün. Zira hepsi aynı düşünce ile Türklere karşı düşmanca davranmışlar ve onlardan can almışlardı. Barış ve kardeşlik adına harekete geçen tüm ihtilalciler gibi onlar da gördükleri düşü kanla sulamışlardı. Tarihte yaşanmış olan bu üzücü olayların Ermeni Milletinin temsilcilerine ibret olması dileğiyle yayınladığımız bu kitap, Kilikyadan Hazara Büyük Ermenistan düşüyle yaşayan Mihran gibi Ermeni komitecilerin Osmanlı coğrafyasındaki faaliyetlerini kendi ağzından bize anlatmaktadır.
Önsöz ………………………………………………………………….7
I. Bölüm / Doğuş…………………………………………………13
Hınçak Cemiyeti nin Kuruluşu, Programıve Mihran………20
ilk Eylem: Kumkapı Gösterisi……………………………………….28
Mihran Atina’da…………………………………………………………..33
Sasun Olayları …………………………………………………………….45
Mihran’ın Yakalanması…………………………………………………57
Firari Mihran……………………………………………………………….64
Hınçak Cemiyeti nin Parçalanması………………………………..67
II. Bölüm / Yeni Oluşumlarda Mihran………………75
Cihan Harbinde Mihran……………………………………………….87
Devlet Başkanı Mihran…………………………………………………96
Düş Sona Ererken………………………………………………………107
III. Bölüm / Mihran Damadyan’ın Itirafnamesi ……………113
Itirafname………………………………………………………………….119
Tercüme-i Ahval…………………………………………………………119
Birinci Fasıl………………………………………………………………..121
İkinci Fasıl…………………………………………………………………127
Üçüncü Fasıl………………………………………………………………133
Dördüncü Fasıl…………………………………………………………..149
Arz-ı Dehalet (AfTalebi)…………………………………………….156
Sonuç…………………………………………………………………………159
Kaynakça…………………………………………………………………..163
Ekler……………………………………………………………………………….169
indeks……………………………………………………………………………..175
Önsöz
“Diplomatlar bir tas yemeği masaya koydular. Diğerleri birer kılıçla gelmişti. Bu özgürlük kâsesinden kendi paylarını demir kepçeler ile aldılar. Ancak Ermeniler bir kaşık isteğiyle geldikleri için buyemekten paylarını alamadılar. Ermeni halkı, elbette kılıcın neler 7 yapabilmiş olduğunu ve neleryapabileceğini çok iyi biliyorsunuz ve böylece baba toprağına, akraba ve dostlarınıza döndüğünüzde silahlanın, silahlanın veyine silahlanın. Ey insanlar özgürlük umutlarınızı kendinize bağlayın, kendi aklınızı ve yumruğunuzu kullanın, insan kendi kurtuluşu için kendisi çalışır” .
Ermeni Patriği, “Baba Efendi” lakaplı Hırımyan’ın Berlin Konferansından dönüşünde yaptığı vaazdan (1878)
Ermeni meselesinin doğuş kaynağı ne idi?
Osmanlı Devletinin Ermenilere karşı kötü davranması mı? Avrupa’nın büyük devletlerinin Osmanlı Devletinin stratejik ve ekonomik açıdan değerli topraklarında üstünlük elde etmek istemeleri mi? Yoksa Ermenilerin bağımsız bir devlet kurmak arzusu mu?
Bu soruların cevabını verebilmek her şeyden önce tarihi kaynakların kronolojik bir şekilde değerlendirilmesi ile mümkündür. Yukarıda metnini verdiğimiz Hırımyan’ın konuşması, “Ermenilerin geciken Osmanlı reformlarına karşı bir tepki olarak harekete geçtikleri” tezini bir bakıma çürütmektedir. Zira tarihte uluslararası alanda Ermenilerle ilgili reform düşüncesi ilk olarak Berlin’de ele alınmış ve bundan sonra nasıl bir çözüm ortaya konulabileceği üzerinde düşünülmüştür. Oysa bu konferansa Ermenileri temsilen katılan Hırımyan’ın daha konferansın üzerinden bir ay geçmeden bağımsızlık için silahlı mücadele çağrısında bulunması, Osmanlı Devletinin daha üzerinde çalışmaya başlamadığı reform düşüncelerini sonuçsuz bırakmıştır.
Hırımyan’ın silahlı mücadele çağrısı kısa süre içerisinde karşılık buldu ve Ermeni komiteleri bu görevi yerine getirdiler. Bu görev o kadar önemli idi ki, Ermeni tarih yazımının en önemli üç unsurundan birisini oluşturdu. Ermeni tarihinin üç önemli unsuru, Ermeni yazısının mimarı Mesrob, Ermeni Kilisesi ve Ermeni ihtilal çeteleridir. Ermeni Komiteleri ve bunların hayatlarının yeni kuşaklara anlatılması bugüne kadar Ermeni yazarlarının en önde gelen işleri oldu.
Bir milletin tarihinin inşasında milli kahramanların yeri göz ardı edilemez bir gerçektir. Kendilerine göre, “hakları gasp edilmiş ve tarih boyunca kendi coğrafyalarında boyunduruk altında yaşamış olan Ermeniler” için bu kahramanlık hikâyeleri daha da önem kazanmıştır. “Ermeni Milli Tarih Yazımı” neticesiz kalmış bu kahramanlık hikâyeleri ile doludur.
Hayatını ve itirafnamesini çalışmamıza konu edindiğimiz Mihran Damadyan da Ermeni tarihinde önemli bir yere sahiptir. Damadyan, bir yazar olarak tarih inşası yönünden, bir komiteci olarak da eylem yönünden Ermeniler için öne çıkmıştır. O, Osmanlı Devletinin çöküş sürecinde yaşayan birçok entelektüel ve komiteci Ermeni gibi, Kilikya dan Hazar’a kadar uzanan bağımsız bir Ermenistan’ın kurulmasını istiyordu. Ancak yakalanması ve itirafları onu diğer eylemcilerden ayırdı. Mihran’ın hayatı ve itirafları, Ermeni meselesinin doğuşunun sebeplerini ve kaynaklarını açıkça göstermektedir. Bu gerçeklerin, olayların içerisinde yer almış olan bir Ermeni komiteci tarafından itiraf edilmesi ayrıca önemli bir noktadır.
Esentepe 21.06.2009
Editörün notu: Kitapta, Mihran Damadyan’a ait olanlar hariç, kullanılan resim ve fotoğraflar için arşivinden istifade ettiğimiz Cengiz Kahraman Bey e çok teşekkür ederiz.
XIX. yüzyıl çağdaş dünyanın oluşum sürecidir. Özellikle bu yeni yapılanmaya yön verecek olan Avrupa’daki gelişmeler sömürgecilik ve milliyetçilik düşüncelerini beraberinde getirmiş, İtalya ve Almanya’nın doğması bütün dünya siyasetini etkilemiştir. İngiltere, Fransa ve Rusya’nın bu yeni devletlerle olan ilişkileri ve bunlar arasında doğan rekabet, sadece Avrupa’yı değil Afrika, Orta Asya, Uzakdoğu, özellikle Balkanlar ve Ortadoğu’yu derinden etkilemiştir.
Kuzey Afrika, Balkanlar ve Ortadoğu’yu elinde bulunduran Osmanlı Devleti için Avrupa’daki bu gelişmeler olumsuz neticeler ortaya çıkarmıştır. Zayıflayan ve bu durumdan kurtulmak için çaba harcayan Osmanlı Devleti’nin çözülüşü ve iktisadi bağımlılığı, Avrupa’daki gelişmelerin kendi aleyhine olmasından kaynaklanmakta idi. Bununla beraber bu çözülüşte devletin bürokratik sisteminin ve ekonomik yapısının geleneksel alışkanlıklara bağlı olması da etkili olmuştu.
Balkan yarımadası, Osmanlı Devleti topraklarında milliyetçiliğin ve Avrupalı devletlerin müdahalelerinin ilk gözlemlendiği coğrafya oldu. Yunan milliyetçiliği, Sırp milliyetçiliği, Bulgar ve Romen milliyetçilikleri Rusya, İngiltere ve Fransa devletlerinin maddi ve manevi desteği ile gelişti ve güçlendi.
Yüzyılın sonuna gelindiğinde Osmanlı Devleti Balkanlar’dan
ve Kuzey Afrika’dan tamamen soyutlanmış, Ortadoğu ve Anadolu’daki varlığını koruma endişesine düşmüştü. Sultan
II. Abdülhamit, hem Avrupalı devletlerin baskılarından hem de Berlin Antlaşmasında Osmanlı Devletinin vaat ettiği reformları gerçekleştirmek yükünden kurtulmak için çeşitli çözüm yolları aramıştır. Sultan, İslam Birliği, sıkı bir istihbarat ağı ve yönetim tarzının aleyhinde olanları takip ile bu soyutlanmanın önüne geçmek istemişti.
Tanzimat Fermanı ile başlayan Osmanlı Devletinin dönüşümü, XX. yüzyılın başında da sürüyordu. Avrupa’daki gelişmeler ve ülke içerisinde yapılan reformların bir neticeye ulaşamaması, Avrupa devletlerinin gayrimüslimlerin haklarını korumak ve onları hukuken desteklemek düşüncesini her geçen gün artırıyor, hem Müslim hem gayrimüslim muhalefet yeraltına iniyor ve silahlı eylemelerle teşkilatlanmalarını genişletiyorlardı.
Oysa Osmanlı Devletinde yaşayan Ermenilerin hukuki ve dini statüleri ve hakları, dönemin modern ve büyük devletleri sayılan İngiltere, Fransa ve Rusya’da yaşayan farklı unsurlardan daha kötü değildi. Ancak 1850’lerden itibaren, uyanmaya başlayan milliyetçilik ve bağımsızlık düşünceleri Osmanlı Devletinde yaşayan Ermenilerin ilgi alanlarını oluşturmaya başladı. Hem Yunanistan’ın bağımsız bir devlet olarak doğması hem Rusya’nın Hıristiyanları korumak hakkını elde etmesi ve bunu bahane ederek Balkanlara ve Anadolu’ya müdahalesi Ermenilerin gelecekteki tutumlarını belirleyen unsurlar oldu.
Osmanlı Devletinde yaşayan Ermenilerle ilgili en önemli düzenlemelerden birisi belki de 1861 yılında hazırlanan ve Ermenilerin Osmanlı Devletindeki durumlarını yeniden belirleyen Ermeni Millet Nizamnamesi idi. Bu nizamname ile Ermeni toplumu bir cemaatin ötesinde siyasi, sosyal, iktisadi, kültürel bütün haklarında ve eylemlerinde devlet içerisinde yeni bir baskı grubu haline geldi. Yeni düzenleme ile
İstanbul’da ve ülkenin diğer şehirlerinde birçok Ermeni okulu ve kültür kurumu açılmıştır. Bununla Ermeni kültürü ve dilinin gelişmesi sağlanmış, Ermenilere toplu olarak şikâyet etme ve harekete geçme hakkı verilmiştir. Bu tür gelişmeleri toplumlarının refahı için kullanmaları gereken Ermeni ruhanileri ise, nizamnamenin verdiği hakları siyasi çekişmelere ve bağımsızlık hareketlerine basamak yapmışlardır. Bu nizamname, Ermeni cemaatine adeta bağımsız bir devlet statüsünde haklar kazandırmıştır. 140 üyeden oluşan bir Ermeni Meclisi kurulmuş, yalnızca dini işlerden sorumlu olan bu meclis Ermeni toplumunun bütün işlerinin görüldüğü bir parlamento gibi davranmaya başlamış, işi Ermenilerin özerklik talebine kadar götürmüştür.
Bu nizamnamenin ilan edildiği 1863yılında İstanbul’daki bir Katolik Ermeni ailenin beşinci çocuğu dünyaya geldi. Katolik Serope Damadyan çocuğuna Mihran adını verdi. Mihran ilk olarak Viyana Mihitaristlerinin Pangaltı daki okuluna, peşinden yine İstanbul’daki Katolik Ermenilerin açmış olduğu Surp Agop Okuluna devam etti. Mihran’ın eğitim aldığı Surp Agop Okulu, Katolik Ermeniler için eğitim itibariyle öne çıkmış ve Avrupa’daki özellikle Venedik’teki Ermenilerle ilişkiler içerisine girmeye başlamıştı. Osmanlı Devletinde gayrimüslimlerle ilgili düzenlemeler daha çok Tanzimat Fermanı ile öne çıkmış, bu fermandan sonra yabancı devletler kurdukları misyoner mektepleri ile Osmanlı ülkesinin dört biryanın-da çalışmalara başlamışlardı. Rusya’nın siyasi baskıları, Amerikan misyonerlerinin mektepler aracılığı ile yaptığı milli propagandalar Osmanlı Devleti’nde yaşayan diğer milletlerde bağımsızlık düşüncesi doğuruyordu.
1676 yılında Sivas’ta doğan Mihitar ve tarikatına mensup Mihitarist rahipler, Katolik Ermeniler için bir rehber durumuna gelmişlerdi. Mihitaristler tarafından 1717 yılında Venedik’te St. Lazar Adasında kurulan Ermeni Akademisi, Ermeni …