Büyük Çözülme
Çağımızdaki sıkıntıların son derece yalın bir analizi
J. G. Ballard, Daily Telegraph
Neşeli, iyimser ve parlak bir büyük fikirler yaratıcısı.
Bryan Appleyard, Sunday Times
Dünyanın en önemli düşünürlerinden birinden bilgi çağında toplumsal değerler ve geçtiğimiz yüzyılın son elli yıllık bölümünde yaşadığımız büyük çöküş üzerine son derece önemli bir kitap. Cesur, yaratıcı ve aydınlatıcı.
Ben Rogers, Independent on Sunday
Francis Fukuyama önce komünizm ortadan kalktığına göre Tarihin Sonuna mı geldiğimizi sordu. Daha sonra Güven’de toplumları bir arada tutan tutkalı ele aldı. Ve şimdi de Büyük Çözülme’de sanayi ekonomisinden bilgi toplumuna geçtiğimiz bu dönemde boşanma, suç, uyuşturucu bağımlılığı ve toplumsal kargaşanın neden bu kadar artmış olduğunu ve gidişatın neden iyiye doğru bir seyir izler gibi göründüğünü soruyor. Fukuyama’nın gündeme oturma yeteneği yine işbaşında. Sunduğu gerçekler sade ve net.
Martin Jacques, The Observer
TEŞEKKÜRLER
Bu kitabın bazı bölümleri 1997 yılında Onford’daki Brasenose College’da Taner Konferansları kapsamında sunulmuştur. “Teknoloji, Ağlar ve Toplumsal Sermaye” başlıklı 12. Bölüm, 1997 yılının Şubat ayında New York Üniversitesi Stern İşletme Okulu’nda Krasnoff Konferansı kapsamında sunulmuştu. Taner Konferansları, İngiltere’de Social Market Foundation tarafından The End o/Order başlıklı bir kitapçık olarak yayınlanmıştır. Bu çalışmalardaki desteklerinden dolayı Taner Vakfı’na, Brasenose College’ın akademisyenlerine, Stern Okulu’na ve Social Market Füundation’a minnetlerimi sunarım.
Eş başkanlığını yaptığım bu iki seminerin bana çok büyük faydaları oldu seminerlerin ilki bilimdeki yeni meseleler ve ikincisi de bilgi teknolojisi ile biyolojideki çift yönlü devrimler hakkındaydı. Bu seminerler Öncelikle Johns Hopkins Üniversitesi İleri Uluslararası Çalışmalar Okulu’na bağlı Dış Politika Enstitüsü’nde ve ardından RAND Şirketi ve George Mason Üniversitesi’nde gerçekleştirilmiştir.
Bu kitabın konferans yazılarından şu anki halini almasına uzanan süreçte bu projeyle ilgili tavsiyelerinden ve yorumlarından dolayı teşekkür etmem gereken çok sayıda kişi ve kuruluş var. Bu isimlerin tamamını yazmak mümkün değil, fakat bazılarını belirtmek istiyorum. Karlyn Bowman, Dominic Brewer, Leon Clark, Mark Cordover, Tyler Cowen, Partha Dasgupta, John Dilulio, Esther Dyson, Nick Eberstadt, Jean Bethke Elshtain, Robin Fox, Bili Galston, Charles Griswold, Lawrence Harrison, George Holmgren, Ann Hulbert, Don Kash, Michael Kennedy, Tjoborn Knutsen, Andrew Kohut, Jessica Kom, Timur Kuran, Everett Ladd, S. M. Lİpset, John L. Locke, Andrew Marshall, Pele Molloy, David Myers, David Popenoe, Bruce Porter, Wendy Rahn, Marcella Rey, Steve Rhoads, Richard Rose, Abe Shulsky, Marcelo Siles ve Michigan State Social Capital Interesi Group, Lord Robert Skidelsky, Tom Smith, Max Stackhouse, Neal Stephenson, Richard Swedberg, Lionel Tiger, Eric Usianer, Richard Velkley, Caroline Wagner, James Q. Wilson, Clare Wolfowitz, Michael Woolcock ve Robert Wright.
Bu kitaptaki suç ve aile hakkındaki veriler, çeşitli ulusal istatistik teşkilatlarıyla yapılan özel yazışmalar sonucunda elde edilmiştir. Taleplerime nazik ve yardımsever biçimde karşılık vererek bana olağanüstü derecede faydalı veriler sunan bu teşkilatlardaki bütün bireylere teşekkür ederim.
Bana bu kitapta yardım eden araştırma görevlilerine teşekkür ederim: David Marcus, Carlos Arieria, Michelle Bragg, Sanjay Marwah, Benjamin Ailen ve Nikhilesh Prasad. David Marcus bu çalışmada gönüllü alarak yer aldı; diğer beş kişinin çalışmaları Lynde ve Harry Bradley Vakfı’nm sağladığı ödenekle desteklenmiştir. Bu müsveddenin hazırlanmasındaki bütün çalışmalarından dolayı asistanlarım Lucy Kennedy ve Kelly Lawler’a, bilim çalışma grupları konusundaki yardımlarından Ötürü Cynthia Paddock, Richard Schum ve Danilo Pelletiere’ye
Ayrıca eskiden The Free Press’te çalışan ve bu kitabın sözleşmesini imzalamış olan Adam Bellov/a ve şu anda The Free Press’te çalışan, projeyi devralıp akıllıca yorumlarıyla tamamlayan Paul Golob’a da teşekkür ederim. İngiltere’de Profile Books yaymevindeki eski arkadaşım Andreıv Frank I in de önceki iki kitabımda olduğu gibi bu kitabımın da editörlüğünü üstlenmiştir. International Creative Management’ten Esther Newberg ve Heather Schroeder, her zamanki mükemmel tarzlarıyla çalışmanın yine benzer bir süre içerisinde tamamlanmasını sağladılar.
Eşim Laura bu müsveddenin her biçimini büyük bir sabırla okudu ve editörüme göre onun görüşleri benimkilerden çok daha sağlamdı.
Bu müsveddenin büyük kısmı 232 megabayt RA.M e ve hızlı, açık bir GL grafik hızlandırıcıya sahip çift işlemcili toplama bir bilgisayarda yazıldı. Bu makine yan yazmak için gereğinden çok iyiydi, fakat diğer yandan AutoCAD ve 3D Studio MAX kullanımı için harikaydı.
1
Oyunu Kurallarına Göre Oynamak
Sanayi Çağı Sonrası
Geride bıraktığımız son elli yıllık donemde Amerika Birleşik Devletleri ve ekonomik açıdan gelişmiş diğer ülkeler, kademeli olarak, “bilgi toplumundan” “bilgi çağına” veya diğer adıyla “sanayi sonrası döneme” geçiş yapmıştır.’ Gelecekbilimci Alvin Toffler bu geçişi “Üçüncü Dalga” olarak adlandırmıştır inliler, bu tanımlamasıyla, bu geçişin insanlık kendisinden önceki iki dalga avcı toplumlardan tarım toplumlarına ve ardından tarım toplumlarından endüstriyel toplumlara geçiş’ gibi köklü sonuçlara yol açacağına işaret etmektedır
Bu geçişin gerçekleşmesine neden olan bırkaç unsur bulunmaktadır. Ekonomide hizmet sektörü üretim sektöründen daha fazla gelir sağlamaktadır. Bilgi toplumundaki vasıfsız işçiler çelik veya otomobil fabrikasında çalışmak yerine bankalarda, yanlım şirketlerinde, restoranlarda, üniversitelerde ya da sosyal hizmet kuruluşlarında çalışmaktadırlar. İnsanlar ve akıllı makinelerle vücut bulan bilgi ve istihbaratın rolü gün geçtikçe her yana yayılmaktadır ve zihinsel işgücü fiziksel işgücünün yerini almaktadır. Ucuz bilgi teknolojisi bilginin ulusal sınırların ötesine geçmesini her geçen gün kolaylaştırdıkça ve televizyon, radyo, faks ve elektronik posta yoluyla sağlanan hızlı iletişim uzun süredir var olan kültürel toplulukların sınırlarını aşındırdıkça üretim küreselleşmektedir.
Bilgi temelinde inşa edilen bir toplumda, çağdaş bir demokraside insanların en fazla değer verdikleri iki şey daha fazla yeşerir: Özgürlük ve eşitlik. Gerek kablolu kanallar, gerek ucuz mağazalar gerekse İnternet’te buluşan insanlar açısından olsun, seçim özgürlüğünde müthiş bir patlama yaşanmaktadır. Gerek siyaset dünyasında gerekse şirket sektöründe her türden bürokrasi büyük baskı altındadır ve parçalanmaya başlamıştır. Onlara bilgiye erişim imkânı sunarak bireyleri ‘”yetkin” kişiler haline getirmeyi amaçlayan bilgiye dayalı bir ekonomiye geçiş yoluyla etki alanlarındaki her şeyi kurallar, kanunlar ve baskı yoluyla kontrol altında tutmaya çalışan büyük, katı bürokrasiler zayıflatmaktadır. Eski IBM ve AT&T şirketlerinin katı kurumsal bürokrasilerinin yerlerini daha küçük, daha düz ve daha katılımcı rakiplere bıraktıkları gibi, hem Sovyetler Birliği hem de Doğu Almanya kendi vatandaşlarının sahip oldukları bilgiyi kontrol edememeleri ve dizginleyememeleri sonucunda yıkılmıştı.
Konuyla ilgili yazılar yazmış veya bir şeyler söylemiş hemen herkes bilgi toplumuna geçişi olumlu bir gelişme olarak ele almıştır. George Güder, Newt Gingrich, Alvin Toffler ve Heidi Toffler gibi farklı siyasi görüşlere sahip yorumcular bu değişimleri refah, demokrasi ve özgürlük adına olumlu bir adım, kısacası toplumun yararına olarak görmektedir. Bir bilgi toplumunun sağladığı faydaların pek çoğu açık biçimde ortadadır, fakat bu tür bir geçişin bütün sonuçları olumlu mu olmuştur?
Bilgi çağı genellikle 1990’larda ortaya çıkan İnternet’in doğusuyla ilişkilendirilmektedir; ne var ki sanayi döneminden bilgi çağına geçiş süreci bir kuşaktan daha uzun bir süre önce Amerika Birleşik Devletleri’nde Rust Belt’in” sanayiden arındırılmasına ve öteki sanayileşmiş ülkelerdeki üretimden uzaklaşmaya yönelik benzer akımlarla başlamıştı. Yaklaşık olarak I960 ların ortaları ile 1990ların balları arasındaki zamanı kapsayan bu döneme ayrıca sanayileşmiş ülkelerin pek çoğundaki kötüleşen toplumsal koşullar damgasını vurmuştu. Suç oranları ve toplumsal düzensizlik artmaya başlayarak dünyanın en zengin toplumlarının varoşlarını neredeyse yaşanılamaz hale getirmişti. Akrabalığın toplumsal bir kurum olarak iki yüz yıldan fazladır zayıflamakta olan konumu, yirminci yüzyılın ikinci yarısında daha hızlı bir düşüş yaşamıştı. Çoğu Avrupa ülkesinde ve Japonya’da doğum oranları o kadar düşmüştür ki önümüzdeki yıllarda, yüksek sayıda göç almamaları durumunda, bu toplumların nüfusları azalacaktır; evlilik ve doğum oranları düşmüştür; boşanma oranı çok artmıştır; Amerika Birleşik Devleti erinde doğan her üç çocuktan biri ve İskandinav ülkelerindeki çocukların yarısı gayrimeşruydu. Son olarak, kurumlara duyulan güven dibe vurmuştu. 1950’lerın sonlarında Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da yaşayan insanların büyük çoğunluğu hükümetlerine ve vatandaşlarına güven duyarken. 1990’ların başlarında aynı güven duygusu çok küçük bir azınlık için geçerliydi. İnsanların birbirleriyle olan ilişkilerinin yapısı da değişmişti. İnsanların birbirleriyle daha az ilişki içerisinde olduklarına dair herhangi bir kanıt olmasa da, İnsanların karşılıklı bağları genellikle daha kısa ömürlü, daha zayıftı ve daha küçük insan gruplarıyla sınırlıydı.
Benzer özelliklere sahip çok sayıda ülkede yaşanan bu değişimler oldukça çarpıcıydı ve bunların tamamı yaklaşık olarak aynı zaman diliminde yaşanmıştı. Bu değişimler, yirminci yüzyılın ortalarındaki sanayi dönemi toplumlarında egemen olan toplumsal değerlerde büyük bir çöküşe yol açmıştı. Bu değişimler kitabın birinci kısmında ele alınmaktadır. Toplumsal göstergelerin bu kadar hızlı bir şekilde bir arada hareket etmesi pek görülen bir durum değildir; bu göstergelerin neden bu şekilde hareket ettiklerini bilmesek bile, bunların birbirleriyle ilişkili olabileceklerini düşünmemiz için yeterli gerekçeler mevcut………