Cadı adı roman Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın ilk baskısı 1912 yapılmış olan bir romanıdır.
Hüseyin Rahmi Gürpınar; daha üç yaşında iken annesini kaybetmiş anneannesinin ve teyzesinin konağında büyümüştü. Konaktaki kadınların dünyasına çok giren Hüseyin Rahmi, sürekli olarak konaktaki kadınların dedikoduları, hikâyeleri, söylentileri içinde büyümüştü. Bu nedenle kadınların dünyasını çok iyi tanımış, hatta el işi, örgü, reçel vb yapmaya da çok merak sarmış, hatta büyüdüğünde bile bunları devam ettirmiş, hatta evlenmemişti.
Feminen bir tarzda yetişen Hüseyin Rahmi, özellikle kadınların penceresinden toplumsal, töresel yaşantıyı, halkın batıl itikatlarını, korkularını, saplantılarını çok yakından tanıyordu. Müthiş bir gözlemci ve iyi bir mizahcı da olan Hüseyin Rahmi, eserlerinde bu iki unsuru oldukça iyi kullanmış Ahmet Mithat Efendi’nin roman tekniği ile çok sayıda roman ve uzun hikâyeler yazmıştı.
Bu romanın yayınladığı yıllarda Servet-i Fununcuların ve Fecr-i Ati’nin sanat için sanat görüşü ağır basıyordu. Roman yayınlandığı 1912 yılında sanat değeri taşımadığı sıradan ve basit bir dille yazıldığı, noktasında eleştiriye uğramış, fakat bir çok sanatçı da bu görüşe karşı çıkarak romanı savunmuştu.
ROMANIN ÖZETİ
Naşit Nefi Efendi yeniden evlenmiştir ve evinin yalısında cadılar dolaşmaya başlamıştır. Fakat daha sonra yalıda dolaşan cadının komşusu Aramıdil Hanım olduğu anlaşılır. Aramıdil Hanım, Naşit Nefi Efendi’nin eski eşi olan Hafize Hanım’a verdiği sözü tutmak için bu yolu denemiştir. Romanın dili oldukça sadedir.
Fikriye Hanım’ın kocası ölmüş, küçük kızıyla dayısının evinde yaşamaya başlamıştır. Lakin dayısının hanımı Emine Hanım bundan pek hoşlanmamıştır. Fikir iye’nin dayısı ölür ölmez Emine Hanım, hemen Fikriye’yi evlendirip başından savmak derdine düşer. Bu amaçla çöpçatan kadınlar bulup onlara para da verir.
En sonunda Fikriye’y bir adam bulunmuştur. Bu adam kalem müdürü Naşit Nefi Efendi’dir. Naşit Efendi iki çocuklu bir duldur. Ancak Fikriye’nin de bir küçük kızı vardır.
Lakin Naşit Efendi’nin ilk karısı olan Binnaz ölmüştür ama Binnaz’ın ruhunun yalıya gelip gittiği söylentileri de vardır. Naşit Efendi’nin ikinci karısı da şüpheli ve esrarlı bir şekilde yalının bahçesinde ölmüş, üçüncü eşi de evdeki cadı söylentileri yüzünden kaçıp gitmiştir. Emine Hanım, Naşit Nefi Efendi ve eşleri hakkındaki bu hikâyelere rağmen Fikriye’yi başından savmak için Naşit Efendi ile evlendirir. Fikriye de dayısı ve yengesini kırmayıp söz kesilmesine karşı çıkamaz. Fakat cad işini duyan Fikriye söz kesiminden vaz geçer. Ancak yengesi ve çöpçatan kadın bunların iftira olduğunu söyleyerek Fikriye’yi ikna ederler.
Eski dostları Habibe Hanım, Fikriye’ye yapılan kötülüğü ortaya çıkarmak için Naşit Efendi’den boşanan üçüncü eşinin yanına gidilmesini teklif eder. Ertesi gün hep birlikte bu kadının evine gidilir. Naşit Efendi ‘nin üçüncü karısı olan Şükriye Hanım, kibar, güzel ve okumuş bir kadındır. Naşit Efendi’nin yalısında geçirdiği günler hakkında bir kitap bile yazmıştır
Şükriye Hanım’ın kitabında şunlar yazılmaktadır:
Şükriye , Naşit Efendi ile evlenmiş cadı hakkındaki dedikodular ve ikinci eşin başına gelenleri çok merak etmiştir. Naşit Efendi kibar bir adamdır ve Şükriye’den de hoşlanmıştır davranıyordu. O cadılı yalı ise Rumeli sırtlarındadır. Naşit Efendininı Nesip ile Ragibeadlı iki şımarık çocuğu vardır ve bu çocuklara yalıda hiç kimse ses çıkaramaz.
Bu ç. Çocuklar sürekli türlü türlü yemiş ve şekerleme yemekte bunları da Cadı anne getirdi demektedirler. Şükriye bu yemişleri kimin getirdiğini araştırmaya başlar ama bir sonuca ulaşamayınca cadıdan korkmaya başlar. Hizmetçi Gülendam ve İrfan Kadın’ın ağzını arar. İrfan Kadın da bir kaç kez cadıyı gördüğünü ikinci eşin ölümüyle cadının bir ilgisi olduğunu da anlatır. Çünkü ikinci eş çocuklara iyi davranmamıştır.
Şükriye’de cadıya inanmaya başlamıştır. Konuyu kocası Naşit Efendi’ye de anlatır. Naşit Efendi tüm bunların görünmez bir düşmanın işi olduğunu söyler. Ancak Şükriye Hanım artık korkmaya başlamıştır. Bir gün Binnaz Hanım’ın mücevherleri alınmış ve bir not da bırakılmıştır. Şükriye iyice korkmuş, aziz ruh adını verdiği Binnaz Hanım’ın ruhuna her gün yasin okumaya başlamıştır.
Binnaz Hanım’ın kabri Hisar mezarlığındadır. Şükriye bu mezara da gitmiş orada dua okuyan bir adamla karşılaşmıştır. Adam Binnaz Hanım’ın ruhunu gördüğünü söyleyince Şükriye Hanım, cadının varlığına artık kesin kes inanır. Ancak Naşit Efendi neye inanacağını şaşırmış vaziyettedir.
Sonraki günlerde Cadı, Naşit Efendi ‘nin cebine bir not bırakmıştır. Şükriye ile Naşit Efendi cadıdan kurtulmak için üfürükçüye giderler. Bu üfürükçü ise cadının çok güçlü olduğunu, cadı ne istiyorsa yapmalarını salık vermiştir.
Şükriye yalıdan ayrılıp gitmek ister ama babası yalıya gelip. “ Çocuklardan birini döv de cadı gelsin bir görelim” diyerek tabancasını gösterir. Şükriye çocukların birisini tokatlar ve Şükriye ile babası cadıyı beklemeye başlar. Fakat ikisi de uykuya dalınca cadının gürültüsüyle baba kız uyanırlar. Binnaz Hanımın ruhu karşılarına çıkmıştır. Baba ateş eder ama ruha bir şey olmamıştır. Bunun üzerine baba ve kız bayılır. Bunun üzerine Şükriye’ kocasından da ayrılır.
Şükriye kitabı bitirip kapatmış. Fikriye de evlenmekten vazgeçmiş, bu dedikodu yayıldığı için de Naşit Efendi evlenecek bir eş bulamamıştır. Naşit Efendi çocuklarını büyütüp evlendirdikten sonra gelen bir mektup ile mesele aydınlanır.
Mektup eski yalı komşusu Kadir Beyden gelmiş, Cadı diye bir şeyin olmadığı, Aramdil Hanım ile Binnaz Hanım’ın çok iyi dost olduklarını hangisi önce ölürse birbirlerine çocuklarını emanet ettiklerini Binnaz Hanı ölünce de Aramdil Hanım, Binnaz’ın çocuklarını üvey anne zulmünden korumak için olan biten her şeyi tertip ettiği yazmaktadır.
Aramdil Hanım, yalının üstünden kendi yalısına bir tünel yaptırmış, Binnaz Hanım’a benzeyen bir kostüm giyerek olaylara yol açmıştır.