Türk edebiyatı tarihinin en büyük alimi Prof. Fuat Köprülü’nün, derslerinde söylediği bir söz vardır; Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, dede Korkutu öbür gözen koysanız, yine Dede Korkut ağır basar.
Dede Korkut Kitabının deferini ifade etmek için bundan daha güzel bir söz bulmak mümkün değildir. Gerçekten Dede Korkut Kitabı Türk edebiyatının en büyük abidelerinin Türk dilinin en güzel eserlerinin başında gelir.
Dede Korkut Kitabının bu yüksek değeri onun mahiyetinin tabii bir neticesidir. Dede Korkut bir milli destandır. Milli destanlar, taşıdıkları vasıflar dolayısıyle, bağlı oldukları dil ve edebiyat sahaları içinde daima müstesna bir yer işgal ederler.
ÖNSÖZ
TÜRK edebiyatı tarihinin en büyük âlimi Prof. Fuat Köprülü’nün, derslerinde söylediği bir söz vardır: Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, dede Korkutu öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar.
Dede Korkut Kitabının değerini ifade etmek için bundan daha güzel bir söz bulmak mümkün değildir. Gerçekten Dede Korkut Kitabı Türk edebiyatının en büyük âbidelerinin Türk dilinin en güzel eserlerinin başında gelir.
Dede Korkut Kitabının bu yüksek değeri onun mahiyetinin tabii bir neticesidir. Dede Korkut bir millî destandır. Milli destanlar, taşıdıkları vasıflar dolayısıyle, bağlı oldukları dil ve edebiyat sahaları içinde daima müstesna bir yer işgal ederler.
Millî destanın İlk vasfı müellifinin millet olmasıdır. Destan, bir ferdin, bir sanatkârın değil, bir milletin müşterek dehasının mahsülüdür. Yaratıcısı müşterek deha olduğu gibi, değerlendirilmesi de müşterek sosyal zevkin süzgecinden geçmiştir. Dede Korkut da bu şekilde Türk Milletinin müşterek dehasının ve zevkinin eseridir.
Milli destanın ikinci vasfı muhtevasının millet hayatı olmasıdır. Bu bakımdan destan millî kültür değerlerinin bir hâzinesi, millî ve sosyal hayatın renkli ve teferruatlı bir tablosu demektir. Dede Korkut da bu şekilde Türklüğün millî hayatını aksettirmekte, Türk kültürünün zenginliklerini, renkli Türk folklorunun sayısız değerlerini, Türk Milletinin yüksek İnsanî vasıflarını, duygularını, faziletlerini ve meziyetlerini dile getirmektedir.
Millî destanın üçüncü vasfı büyük bir kahramanlık menkıbesi olmasıdır. Onda kahramanlık ruhu en yüksek insani vasıl olarak işlenir. Dede Korkutta da labiî bu şekilde büyük bir kahramanlık hikâyesi ile karşı karşıya kalır. Türklerin alp insan tipinin davranışlarının en yükseğini görürüz. Aynı mânaya “alıp”, “yiğit” , “eren” gibi kelimeler eserde en çok geçen, en muteber kelimelerdir, “eren” kelimesi Dede Korkutta henüz dini bir mânaya bürünmemiştir.
Millî destanın dördüncü vasfı, fevkalâde yüksek bir coşkunluk ifadesi taşımasıdır. Dede Korkutta da böyle coşkun bir hava, son derece yüksek perdeden bir söyleyiş, insanı sürükleyip götürür.
Milli destanın beşinci vasfı eserde tabiat unsurunun ön planda olması, büyük bir yer İşgal etmesidir. Bu tabiat durgun ve sakin değil, tıpkı kahramanları gibi canlı, yaşayan, aktif hayata, vakalara, hikâyeye âdeta iştirak eden bir tabiattır. Dede Korkuttaki tabiat o kadar canlı ve coşkundur ki mesalâ suyun en makbulü olarak “kanlı su” tabiri tekrarlanıp durur, insanları sürükleyip boğan taşkın su büyük bir şevkle anlatılır.
Milli destanın altıncı vasfı bu zengin tabiat unsurunun yanında ve onun bir tamamlayıcısı olarak hayvanların yine büyük bir yer işgal etmesidir. Dede Korkutta da eski Türklerin atlı bozkır medeniyetinin temel unsuru olan hayvan, büyük ve müstesna bir yer tutar; İnsanın hayatına karışır. Öyle ki kahramanların ağlaması, bağırması gibi bir çok hareketleri hayvanlara benzetilerek, bir meziyet gibi, aynı kelimelerde birleştirilir.
Millî destanın yedinci vasfı, içinde hızlı bir hayat tarzının hüküm sürmesidir. Dede Korkutla da baş döndürücü bir hareket içinde vakalar akıp giderler. Zaman zaman bir tek cümle ile, bir ata sözü ile beş yıl, on yıl, on beş yıl atlandığını, zamanın üzerinden büyük bir kolaylıkla geçildiğini görürsünüz.
Millî destanın sekizinci vasfı tarihle ilgili bulunmasıdır. Şüphesiz destan tarih değildir. Fakat tarihe büsbütün kayıtsız da değildir. Destan tarihten doğar. Öyle ki destan tarihî hadiselerin millet hayatında bıraktığı intihaların şiirleşmiş, sanat eseri haline gelmiş şeklidir, denilebilir. Dede Korkutta da Türk tarihinin derinliklerinde yatan bir çok vakalar silsilesinin derin izleri görülür. Bu izler eski Türk tarihinin bir çok destanlaşmış unsurları ile Oğuz Türklerinin önce Orta Asyadaki ilk yurtlarında, sonra batıda. Doğu Anadolu ve Azerbaycan sahasında yaşadıkları tarihin geniş akisleri şeklinde karşımıza çıkar.
Millî destanın dokuzuncu vasfı bir coğrafyaya sahip olmasıdır. Dede Korkutta da tarihe dayanma vasfının tabii bir neticesi olarak böyle bir coğrafya vardır. Bu coğrafya görünüşte ve ön planda Doğu Anadolu ve Azerbaycan sahasıdır. Fakat bunun arkasında ya doğrudan doğruya veya çok defa bu sahaya adapte edilmiş olarak Orta Asya’nın, Türkistan coğrafyasının unsurları yatar. Böylece eser destan olarak, zamansız ve mekânsız olan masal ve efsaneden tabiî çok ayrılmış olur.
Millî destanın bir derecelemeden çok, sayma ifade eden bu sıralamamıza göre onuncu, fakat şekil bakımından birinci vasfı uzun, büyük bir manzum eser olmasıdır. Bu bakımdan Dede Korkut tam destan değildir. Varı manzum, yarı mensurdur. Yani biraz halk hikâyelerine benzer. Fakat gerek manzum kısımların çokluğu, gerek nesrinin normal nesir olmayıp çok defa secili, düzenli, manzumeden yeni çevrilmiş hissini veren bir nesir olması onu halk hikâyelerinden çok farklı kılmakta ve destan menşeinden fazla uzaklaştırmamaktadır. Hacim bakımından ise Dede Korkut, bir mukaddime ile, her biri ayrı bir bütün olan, takat hepsi bir arada da ayrı bir bütünlük teşkil eden 12 destan parçasından ibarettir. Bunlardan hiç biri bir destan uzunluğunda olmadığı gibi, hepsi bir tek destan durumunda da değildir Bu bakımdan Dede Korkut halk hikâyesi olmağa yöneldiği sırada tesbit edilen büyük bir destan parçası manzarası arzetmektedır.
Milli destanın on birinci vasfı, demek ki, hikâyenin bir kahraman etrafında dönmesidir. Dede Korkutta, dediğimiz gibi, böyle bir kahraman etrafında dönen destan bütünlüğü yoktur. Dede Korkul tarihi kayıtlarla varlığını bildiğimiz, fakat ele geçmemiş olan asıl büyük, manzum ve tam bir oğuz destanından ayrılmış ve hikâyeleşmeğe yönelmiş büyük destan parçalarından ibarettir.
Milli destanın burada zikredeceğimiz son, fakat en büyük vasıflarının biri dil vasfıdır. Destan dili bağlı olduğu dilin en güzel örneğini teşkil eder. Dede Korkutun dili de tam bir destan dili olarak Türkçenin emsalsiz bir şaheseri durumundadır. Bu dil milletin ağzında asırlarca süzüle süzüle âdeta atasözleri ve vecizeler dizisi hafine gelmiş bir dildir. Destan dili bu bakımdan mukaddes kitapların diline benzer. Onun için dil bakımından Dede Korkut Türkçesinin mukaddes kitabı durumundadır diyebiliriz. Üslûbu ise bu dile uygun; yalın, açık, kesin, fakat ihtişamlı destan üslûbudur.
Hülâsa, şekle âit bir iki nokta hariç, Dede Korkut Kitabı bu saydığımız vasılları ile millî destan olarak Türk Milletinin en büyük kültür varlıklarından biri hâlinde karşımıza çıkmaktadır.
Destanların teşekkülünde çekirdek, gelişme ve tesbit olmak üzere üç safha ve şart vardır. Milletin iptidai devrinde onu toptan sarsan bir tarihî vaka üzerine destan çekirdeği teşekkül eder; sonra bu çekirdek uzun zaman bir destan devri yaşıyan o millet taralından yeni vakalarla geliştirilir; nihayet bu gelişme tamamlandıktan sonra, fakat ermeden, canlı iken, yazılı devreye geçilerek bir sanatkârın onu tesbit etmesi gerekir. Dede Korkut da bu safhalardan geçmiş; Oğuzların Asyadaki eski yurdunda ilk çekirdek teşekkül etmiş, sonra batıya yerleşmelerine kadar geliştirilmiş, nihayet biraz geç kalınarak , yazılı devre bir hayli ilerledikten , destan devri bittikten, destanlar halk hikayesine dönmeğe başladıktan sonra, 15. asrın sonu ile 16 asrın başlarında meçhul bir sanatkâr taralından kâğıda geçirilmiştir.
Onun için Dede Korkut Kitabı batı Türklerinin esasını teşkil eden Oğuzların hayalini içine alır. Eser de Oğuz hükümdarı Bayındır Handır. Fakat Bayındır Han pek sahneye çıkmaz. Bayındır Handan sonra Kazan Bey gelir. Destanların en mühim kahramanı olan Kazan bütün Oğuzların müşterek beyler beyi, bir çeşit umumî valisidir. Ondan sonra Oğuzlar ve Oğuz ülkesi İç Oğuz, Dış Oğuz (Üç Ok, Boz Ok) olarak ikiye ayrılır. Kazan aynı zamanda İç Oğuz’un beyler beyidir. Dış Oğuz’un beyler beyi Kazan’ın dayısı Aruzdur. Onların idaresinde de eski 24 Oğuz boyu taksimatına göre çeşitli beylikler ve boylar bulunur. İşte eserde bu siyasî ve idarî düzen içindeki Oğuzların millî hayatı, birer sembolden başka bir şey olmayan kahramanların etrafında dile getirilmektedir. İhtiyar Dede Korkut Oğuzların akıl hocası, ozanlar piri, keramet sahibi ve her destanın cereyanından sonra onu ilk tertip, tanzim ve nazmettiği kabul edilen bir nevi müellif durumundadır.
Dede Korkul Kitabının bugün elde, biri Dresden’de, öbürü Vatikan’da olmak üzere, iki yazma nüshası vardır. Bu iki nüshaya dayanarak eserin İlmî neşri tarafımızdan yapılmış, bu metin ikinci ve son defa Türk Kültürünü Araştırma Entitüsü tarafından yayınlanmıştır (Ankara, 1964) Şimdi sunduğumuz bu kitap eserin bugünkü Turkçeye çevrilmiş şeklidir Dede Korkut Kitabı devre bakımından Eski Anadolu Türkçesi, saha bakımından Doğu Anadolu ve Azerbaycan sahasının eseridir Bugünkü Türkçeye çevirilirken işte sadece bu devre ve saha farkları giderilmiş, eserin asil yapısının bozulmamasına dikkat edilmiştir.
Dede Korkut Kitabı bir çok yabancı dile de tercüme edilmiştir Dede Korkut Kitabı Türk çocuklarının ruh ve kafa yapısını tek başına sağlam tutacak kudrette ve karakterde bir eserdir Bu kitabı okuyan ve hazmeden bir Türkün kolay kolay yolunu şaşırmayacağı emniyetle söylenebilir. Her Türkün evinde bulunması lâzım gelen bir aziz ve yüce kitabın millî kültürün ruhlara sindirilmesinde açacağı çığır milletimizin geleceği için büyük bir teminat olacaktır.
MUHARREM ERGİN
İÇİNDEKİLER
Önsöz 5- 10
Mukaddime 15- 19
1 Dırse Han oğlu Boğaç Han Destanı 20-36
2 Salur Kazan’ın evinin yağmalandığı Destan 37-56
3 Kam Püre’nin oğlu Bamsı Beyrek Destanı 57-89
4. Kazan Bey oğlu Uruz Bey’in esir olduğu Destanı 90-111
5 Duha Koca oğlu Deli Dumrul Destanı 112-122
6. Kanglı Koca oğlu Kan Turalı Destanı 123-142
7. Kazılık Koca oğlu Yıgenek Destanı 143-150
8 Basat’ın Tepegöz’ü öldürdüğü Destanı 151-162
9 Begil oğlu Emre’nin Destanı 163-176
10. Uşun Koca oğlu Segrek Destanı 177-189
11 Salur Kazan esir olup Uruz’un çıkardığı Destanı 190-203
12. İç Oğuz Dış Oğuz’un âsi olup Beyreğin öldüğü Destanı 204 -212
Bismillâhirrahmânirrahim
Resûl aleyhisselâm zamanına yakın Bayat boyundan Korkut Ata derler bir er ortaya çıktı. Oğuz’un o kişi tam bilicisi idi. Ne derse olurdu. Gaipten türlü haber söylerdi. Hak Taâla onun gönlüne ilham ederdi.
Korkut Ata söyledi: Âhir zamanda hanlık tekrar Kayıya geçecek. Kimse ellerinden almayacak, âhir zaman olup kıyamet kopuncaya kadar.
Bu dediği Osman neslidir, işte sürüp gidiyor.
Ve daha nice buna benzer söz söyledi.
Korkut Ata Oğuz kavminin müşkülünü hallederdi. Her ne iş olsa Korkut Ata’ya danışmayınca yapmazlardı. Her ne ki buyursa kabul ederlerdi. Sözünü tutup tamam ederlerdi.
Dede Korkut söylemiş: Allah Allah demeyince işler düzelmez, kadir Tanrı vermeyince er zenginleşmez. Ezelden yazılmasa kul başına kaza gelmez, ecel vakti ermeyince kimse ölmez. Ölen adam dirilmez, çıkan can geri gelmez Bir yiğidin kara dağ yumrusunca malı olsa yığar, toplar, talep eyler, nasibinden fazlasını yiyemez Gürüldeyip sular taşsa deniz dolmaz. Kibirlilik eyleyeni Tanrı sevmez, gönlünü yüce tulan erde devlet olmaz. El oğlunu beslemekle oğul olmaz, büyüyünce bırakır gider, gördüm demez. Kül tepecik olmaz, güveyi oğul olmaz. Kara eşek başına gem vursan katır olmaz, hizmetçiye elbise giydirsen hanım olmaz. Lapa lapa karlar yağsa yaza kalmaz yapağılı yeşil çimen güze kalmaz. Eski pamuk bez olmaz, eski düşman dost olmaz. Kara koç ata kıymayınca yol alınmaz, kara çelik öz kılıcı çalmayınca hasım dönmez, er malına kıymayınca adı çıkmaz. Kız anadan görmeyince öğüt almaz, oğul babadan görmeyince sofra çekmez. Oğul babanın yerine yetişenidir, iki gözünün biridir. Devletli oğul olsa ocağının korudur. Oğul da neylesin baba ölüp mal kalmasa. Baba malından ne fayda başta devlet olmasa. Devletsiz şerrinden Allah saklasın hanım sizi!
Dede Korkut bir daha söylemiş: Sert yürürken cins bir ata nâmert yiğit binemez, binince binmese daha iyi. Çalıp keser öz kılcı nâmertler çalınca çalmasa daha iyi. Çala bilen yiğide ok ile kılıçtan bir çomak daha iyi. Misafiri gelmeyen kara evler yıkılsa daha iyi. Atın yemediği acı otlar bitince bitmese daha iyi. insanın içmediği acı sular sızınca sızmasa daha iyi. Baba adını yürütmeyen hoyrat oğul baba belinden inince inmese daha iyi. ana rahmine düşünce doğmasa daha iyi. Yalan söz bu dünyada olunca olmasa daha iyi.Gerçeklerin üç otuz on yaşını doldursa daha iyi. Üç otuz on yaşınız dolsun. Hak size kötülük …