Çok zaman önce Hollanda’da soğuk bir eylül sabahı, yoksul giyimli iki çocuk donmuş bir kanalın kıyısına çömelmişlerdi. Güneş henüz doğmamıştı. Ama ufuktaki kurşuni duman yavaş yavaş aralanıyor, doğan günün aleviyle giderek aydınlanıyordu.
Çalışkan Hollandalılar sevinçle yeni doğan güne kendilerini hazırlıyorlardı. Dolu sepetlerini başlarının üzerinde taşıyan köylü kadınları kanalın ayna gibi parıldayan yüzeyinden hafif adımlarla, kayarcasına geçip gidiyordu ara sıra. Neşeli bir delikanlı patenle kayarak işyerine giderken, çömelmiş titreşen çocuklara tatlı tatlı gülümsemeden edemedi.
Bu arada iki kardeş binbir güçlükle ayaklarına bir şeyler bağlamaya uğraşıyorlardı. Bunlar bildiğimiz paten değil, kaba saba yontulmuş, altları az çok inceltilmiş, deliklerinden deri ipler sarkan tahta parçalarıydı. Bu garip patenler Hans’ın elinden çıkmıştı.
Çok yoksul bir köylü olan anneleri, çocuklarına paten almayı aklından bile geçiremeyecek kadar güç durumdaydı. Kaba saba da olsa, bu tahta parçaları çocukların buz üzerinde birkaç zevkli saat geçirmesini sağlayabiliyordu. Bizim küçük Hollandalılar ciddi yüzlerini dizlerine eğmiş, kıpkırmızı, buz kesmiş parmaklarıyla deriden ipleri çekiştirirken, sanki ayaklarına geçirdikleri şeyler pırıl pırıl çelik birer patenmiş gibi mutluluk duyuyorlardı.
Sonunda küçük oğlan çok ciddi bir şey yapıyormuş gibi ağır ağır doğruldu. Kanalın ortasına doğru büyük bir ustalıkla kayarken kardeşine seslendi. «Hadi gelsene, Gretel.» Kardeşi ağlamaklı bir sesle karşılık verdi. «Ah, Hans, ayaklarımdan biri hiç rahat değil. Son kez pazara gittiğimizde bağlar bileğimi sıkmıştı ya, şimdi yine aynı yere geldi, çok fena vuruyor, dayanamıyorum.»
Hans ona bakmadan buz üzerinde dans ederek uzaklaşırken, «Daha yukarıdan bağla öyleyse,» diye seslendi. «Bağlayamıyorum, ipler çok kısa.» Çocuk kızların pek can sıkıcı yaratıklar olduğunu belirtmek istercesine, usulca ıslık çalarak kardeşine yaklaştı. «Ne diye bu pabuçları giydin sanki? O sağlam deri kunduralarını giyseydin. Tahta pabuçların bile bunlardan iyidir.» «Unuttun mu yoksa?
Babamız benim kunduralarımı ateşe atmamış mıydı? Sonra yaptığının farkına varıp da almak istediğinde, pabuçlar kavrulmuş gitmişti bile hani. Bu pabuçlarımla da paten kayabilirim, ama tahta pabuçlarımla kesinlikle kayamam. Hey, dikkat etsene biraz…» Hans cebinden bir parça sicim çıkarmış, kardeşinin yanıbaşına diz çökmüş, Gretel’in patenini bağlamaya uğraşıyordu. «Aman, aman!..» diye bağırdı kızcağız.