Prof. Dr. Erol Özmen
Halen Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olan Erol Özmen 1962 yılında Polatlı’nın Sakarya Köyü’nde doğdu. İlköğrenimini Polatlı’da, ortaöğrenimini Eskişehir Anadolu Lisesi’nde tamamladı. 1985 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Psikiyatri uzmanlık eğitimini İzmir Devlet Hastanesi’nde yaptı. 1995 yılında yardımcı doçent, 1996 yılında doçent, 2001 yılında profesör unvanını aldı. Psikiyatride ilgi alanları arasında sosyal psikiyatri ve psikodinamik psikiyatri bulunmaktadır.
Yurt içinde ve yurt dışında yayınlanan bir çok makalesinin yanısıra meslektaşlarına yönelik “Organik Mental Bozukluklar”, “Geriatrik Psikiyatri”, “Genel Tıpta Psikiyatrik Sendromlar” ve “Genel Tıp ve Ruhsal Bozukluklar” adlı kitapların yazarları arasında yer almaktadır. Ayrıca halka yönelik Boyut Yayıncılık tarafından yayınlanan “Depresyon Hakkında Her Şey” ve Psikoloji-Psikiyatri.Com kitapları arasında yayınlanan Burası Türkiye / Hiçbir Şeye Şaşırmayacaksın” ve “Kendini Tanıma Rehberi” adlı kitapların yazarıdır.
Evli ve bir çocuk babasıdır.
Psikoloji & Psikiyatri Kitapları dizisi, insanın psikolojik ve sosyal gelişimine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Bu dizide insanın kendisini, diğer insanları ve insanlar arasındaki ilişkileri tanımasına ve anlamasına yardımcı olacak bilgiler sunulacaktır. Kitapların hem toplumsal, hem bireysel gelişime katkıda bulunacağı umulmaktadır.
İnsanlarla iyi geçinmek isteyen bir kişi öncelikle “herkesle iyi geçinmek mümkün müdür?” ve “herkesle iyi geçinmek zorunda mıyız?” sorularına cevap aramalıdır: İyi geçinmeye çok farklı anlamlar yüklenebilecek olması nedeniyle bu sorulara yanıt ararken öncelikle iyi geçinmenin ne anlama geldiği belirlenmeye çalışılmalıdır.
İyi geçinme bir uçta “dost olma, iyi arkadaş olma”, diğer uçta ise “iş (ya da başka bir zorunluluk) gereği (birbiriyle dost ya da iyi arkadaş olmadan) bir arada uyumlu çalışma” anlamında kullanılabilir. Görüldüğü gibi iyi geçinmeye yüklenen anlam “herkesle iyi geçinmek mümkün müdür?” sorusuna verilecek yanıtı açık biçimde etkilemektir.
Bu nedenle “iyi geçinme” kavramına kitabın amacına uygun ve günlük yaşamda kullanışlı bir tanım bulunması gerekmektedir. Aile yaşamı, iş yaşamı ve sosyal yaşam dikkate alındığında iyi geçinmeyi “zaman zaman çatışma yaşansa bile her iki tarafın da birbirinin varlığını birbirini değiştirmeye çalışmadan kabul ederek bir arada olabilme” şeklinde tanımlayabiliriz.
Yalnız burada vurgulanması gereken nokta iyi geçinmenin insanın kendi görüşlerinden, istek ve gereksinimlerinden tümüyle vazgeçmesi ve karşıdakinin her istediğini yerine getirmesi anlamına gelmediğidir.
Yalnız karşı tarafın istek ve gereksinimlerine göre davranmak iyi geçinmek değil, teslim olmaktır. İnsanlarla iyi geçinmek isteyen kişi öncelikle geçinmek istemeli ve geçinmeye gönlü olmalıdır.
Başkaları ile iyi geçinmek isteyen insan her şeyin yalnız kendi istediği biçimde gerçekleşmesini beklememeli, en az kendisi kadar geçinmek istediği insanı da dikkate almalı; onun kişilik yapısını, sosyal özelliklerini, beklentilerini sezebilmeli ve bunlara uygun tutum ve davranış gösterebilmelidir.
Çok bilinen masallardan birisinde tilki ile leylek arkadaş olurlar. İlk olarak tilki leyleği evine yemeğe davet eder. Daveti büyük bir sevinçle kabul eden leylek, davet günü büyük bir hayal kırıklığına uğrar. Tilki sofraya düz bir tabak koyduğu için, leylek tabağına konan yemeği yiyemez.
Bunu en baştan düşünen kurnaz tilki, planladığı gibi bütün yemeği tek başına yer. Leylek ise aç kaldığını hiç belli etmeden yemeğe davet ettiği için tilkiye teşekkür eder ve o da tilkiyi yemeğe davet eder. Bu kez aç kalma sırası tilkidedir.
Leyleğin yemeklerini koyduğu kap leyleğin gagasına göredir; ağzı dar ve derin. Aç kalma sırası tilkidedir. Tilki de ne kadar uğraşırsa uğraşsın böyle bir kaptan hiç yemek yiyemez. Hem kendi evinde, hem leyleğin evinde tüm yiyecekleri yemeyi planlayan tilkinin planları suya düşer.
Leyleğin kurnazlığını anladığını gören tilki, leylekten özür diler. Masallar kuşkusuz çok değişik biçimde yorumlanabilir. İnsanlarla geçinmek açısından bakınca “Tilki ile Leylek” masalının iletisi basit ve açıktır: birileriyle iyi geçinmek istiyorsanız, onun fiziksel, sosyal ve psikolojik özelliklerini dikkate almanız gerekmektedir.
Çok bilinen başka bir masalda ise iki keçi bir köprüde karşılaşırlar. Köprü ikisinin yan yana geçemeyeceği kadar dardır. Her ikisi de öncelikle kendisinin geçmesi gerektiğini düşünür Birbirine yol vermez. İki keçi inatlaşarak köprünün ortasında toslaşmaya başlarlar.
Fakat ikisi de kaybeder. Her ikisi de suya düşer ve boğulurlar. “İki İnatçı Keçi” masalının da iletisi çok açık ve basittir. Yüzeysel olarak bakıldığında herkesin bunun farkında olacağı ve benzer biçimde davranmayacağı düşünülebilir.
Fakat günlük yaşamda benzer biçimde inatlaştıkları için iki tarafın da kaybettiği çatışmalar düşünüldüğünden çok daha fazla yaşanmaktadır. İnatlaşmanın aşılabilmesi ve inatçı iki kişinin birbiri ile iyi geçinebilmesi için “inatlaştığının farkında olması”, “gerektiğinde inatlaşmayı bırakabilmesi”, “karşı tarafın inadını arttıracak şekilde davranmaması”, “inatlaşmadan kaynaklanan duygularla baş edebilmesi”, “iki tarafta da kaybettiği duygusu yaratmadan uzlaşma yolunun bulması” gerekmektedir.
HERKESLE İYİ GEÇİNMEK MÜMKÜN MÜDÜR?
İnsanlarla iyi geçinmek isteyen bir kişi öncelikle “herkesle iyi geçinmek mümkün müdür?” ve “herkesle iyi geçinmek zorunda mıyız?” sorularına cevap aramalıdır:
İyi geçinmeye çok farklı anlamlar yüklenebilecek olması nedeniyle bu sorulara yanıt ararken öncelikle iyi geçinmenin ne anlama geldiği belirlenmeye çalışılmalıdır. İyi geçinme bir uçta “dost olma, iyi arkadaş olma”, diğer uçta ise “iş (ya da başka bir zorunluluk) gereği (birbiriyle dost ya da iyi arkadaş olmadan) bir arada uyumlu çalışma” anlamında kullanılabilir. Görüldüğü gibi iyi geçinmeye yüklenen anlam “herkesle iyi geçinmek mümkün müdür?” sorusuna verilecek yanıtı açık biçimde etkilemektir. Bu nedenle “iyi geçinme” kavramına kitabın amacına uygun ve günlük yaşamda kullanışlı bir tanım bulunması gerekmektedir.
Aile yaşamı, iş yaşamı ve sosyal yaşam dikkate alındığında iyi geçinmeyi “zaman zaman çatışma yaşansa bile her iki tarafın da birbirinin varlığını birbirini değiştirmeye çalışmadan kabul ederek bir arada olabilme” şeklinde tanımlayabiliriz. Yalnız burada vurgulanması gereken nokta iyi geçinmenin insanın kendi görüşlerinden, istek ve gereksinimlerinden tümüyle vazgeçmesi ve karşıdakinin her istediğini yerine getirmesi anlamına gelmediğidir. Yalnız karşı tarafın istek ve gereksinimlerine göre davranmak iyi geçinmek değil, teslim olmaktır.
İnsanlarla iyi geçinmek isteyen kişi öncelikle geçinmek istemeli ve geçinmeye gönlü olmalıdır. Başkaları ile iyi geçinmek isteyen insan her şeyin yalnız kendi istediği biçimde gerçekleşmesini beklememeli, en az kendisi kadar geçinmek istediği insanı da dikkate almalı; onun kişilik yapısını, sosyal özelliklerini, beklentilerini sezebilmeli ve bunlara uygun tutum ve davranış gösterebilmelidir.
Çok bilinen masallardan birisinde tilki ile leylek arkadaş olurlar. İlk olarak tilki leyleği evine yemeğe davet eder. Daveti büyük bir sevinçle kabul eden leylek, davet günü büyük bir hayal kırıklığına uğrar. Tilki sofraya düz bir tabak koyduğu için, leylek tabağına konan yemeği yiyemez. Bunu en baştan düşünen kurnaz tilki, planladığı gibi bütün yemeği tek başına yer. Leylek ise aç kaldığını hiç belli etmeden yemeğe davet ettiği için tilkiye teşekkür eder ve o da tilkiyi yemeğe davet eder. Bu kez aç kalma sırası tilkidedir. Leyleğin yemeklerini koyduğu kap leyleğin gagasına göredir; ağzı dar ve derin. Aç kalma sırası tilkidedir. Tilki de ne kadar uğraşırsa uğraşsın böyle bir kaptan hiç yemek yiyemez. Hem kendi evinde, hem leyleğin evinde tüm yiyecekleri yemeyi planlayan tilkinin planları suya düşer. Leyleğin kurnazlığını anladığını gören tilki, leylekten özür diler.
Masallar kuşkusuz çok değişik biçimde yorumlanabilir. İnsanlarla geçinmek açısından bakınca “Tilki ile Leylek” masalının iletisi basit ve açıktır: birileriyle iyi geçinmek istiyorsanız, onun fiziksel, sosyal ve psikolojik özelliklerini dikkate almanız gerekmektedir.
Çok bilinen başka bir masalda ise iki keçi bir köprüde karşılaşırlar. Köprü ikisinin yan yana geçemeyeceği kadar dardır. Her ikisi de öncelikle kendisinin geçmesi gerektiğini düşünür Birbirine yol vermez. İki keçi inatlaşarak köprünün ortasında toslaşmaya başlarlar. Fakat ikisi de kaybeder. Her ikisi de suya düşer ve boğulurlar.
“İki İnatçı Keçi” masalının da iletisi çok açık ve basittir. Yüzeysel olarak bakıldığında herkesin bunun farkında olacağı ve benzer biçimde davranmayacağı düşünülebilir. Fakat günlük yaşamda benzer biçimde inatlaştıkları için iki tarafın da kaybettiği çatışmalar düşünüldüğünden çok daha fazla yaşanmaktadır. İnatlaşmanın aşılabilmesi ve inatçı iki kişinin birbiri ile iyi geçinebilmesi için “inatlaştığının farkında olması”, “gerektiğinde inatlaşmayı bırakabilmesi”, “karşı tarafın inadını arttıracak şekilde davranmaması”, “inatlaşmadan kaynaklanan duygularla baş edebilmesi”, “iki tarafta da kaybettiği duygusu yaratmadan uzlaşma yolunun bulması” gerekmektedir.
“Herkesle iyi geçinmek mümkün müdür?” sorusuna dönecek olursak dost ya da iyi bir arkadaş olarak geçinmeyi hedeflemiyorsanız bu sorunun yanıtı evettir. Çevrenize baktığınızda herkesle geçinebilen insanlar olduğunu görürsünüz. Onların sahip oldukları iyi geçinme becerilerini herkes kazanabilir. Fakat bunun bugünden yarına kazanılamayacağı uzun süren uğraş ve çaba gerektirdiği unutulmamalıdır. Bu konuda ilk adım öncelikle istekli olmak ve bu isteği uygulamaya geçirmektir.
“Herkesle iyi geçinmek zorunda mıyız” sorusunun yanıtı ise ilke olarak hayırdır. Fakat sosyal yaşam ve iş yaşamı insanları çoğu zaman geçinilmesi zor insanlarla geçinmek zorunda bırakmaktır. Yine de hiçbir şekilde geçinmek mümkün olmuyorsa ilişkiyi en aza indirmenin ya da sona erdirmenin her insanın en doğal hakkı olduğu unutulmamalıdır. Fakat iş gereği ya da başka nedenle ilişki sürdürülmek zorunda kalınıyorsa geçinmenin yollarını bulmaya çalışmaktan başka bir yol yoktur.
Konuyla ilgili atasözleri ve deyimler
• “Beş parmağın beşi bir olmaz”
Hiçbir insan bir diğerinin aynısı değildir. Fakat günlük yaşamda en çok yapılan yanlışlardan birisi de herkesin bildiği bu gerçeğin diğer insanlarla ilişkilerde yeterince dikkate alınmamasıdır. Oysa bu bilgi insanların olaylar karşısında doğal olarak birbirlerinden farklı tepkiler göstereceğini ve her insana farklı tutum ve davranış geliştirmemiz gerektiğini vurgulamaktadır.
• “Gülü seven dikenine katlanır”
Her insanın iyi huyları gibi kötü huyları da vardır. İyi ilişki kurmak isteniyorsa insanları hem iyi huyları, hem kötü huyları ile olduğu gibi kabullenmek gerekmektedir. Çok fazla dikeni olsa bile gülü için katlanılmak zorunda kalındığında, dikenlerden zarar görmemenin yolu bulunmalıdır.
• “Olsa ile bulsayı ekmişler, hiç bitmiş”
Bir çok insan emek harcamadan bir şeyler elde etmek ister. Oysa emek harcanmadan bir şeyler elde etmek mümkün değildir. İnsanı tanıma ve insan ilişkilerini anlama söz konusu olunca bu durum daha da önemlidir. Gerekli çaba gösterilmeden ve gerekli zaman ayrılmadan insanın kendini geliştirmesi mümkün değildir.
GÜNÜMÜZDE KİŞİLER ARASI İLİŞKİLER VE İLETİŞİM
“İnsan konuşa konuşa, hayvan koklaşa koklaşa anlaşır”
İnsanın biyolojik, psikolojik ve sosyal gereksinimlerini karşılayabilmesi için diğer insanlarla ilişki ve iletişim içine girme zorunluluğu vardır. Yakın zamana kadar insanlar ağırlıklı olarak belirli sayıda insanla ilişki kurar ve ilişki içinde oldukları insanlarla uzun süredir var olan ilişkileri nedeniyle de birbirlerini iyi tanırlardı. Toplumların kalabalıklaşması, toplum içindeki işbölümünün çeşitlenmesi ve teknolojik gelişmeler sonucunda insanlar giderek daha çok sayıda insanla ilişki kurmak zorunluluğu ile karşı karşıya kaldılar. Eskiden aile, eş, dost, akraba ve aktörleri pek değişmeyen bir çevrede yaşam sürdürülürken günümüzde eş-dost-akraba dışında görüşülen insanlar hem sayıca arttı hem de nitelik olarak çeşitlendi. İnsan toplulukları kalabalıklaştıkça insanların birbirlerine açık, dürüst ve içten davranmaları giderek azaldı.
Günümüzde giderek karmaşıklaşan toplumsal yaşam nedeniyle ilişki kurulan insan sayısında hesaplanamayacak kadar artış olması yanında, ilişkilerin niteliğinde de büyük bir değişim yaşandı. Bir çok insanla her hangi bir duygusal bağ ya da duygusal yatırım olmaksızın yalnız bir ya da bir kaç kez ya da sınırlı bir süre ve belirli bir çerçevede görüşülmeye başlandı. Anne babaların çocuklara, çocukların anne ve babalarına, kardeşlerin birbirine bakış açısı değişti. Komşular birbirlerini çok iyi tanıyan, her zorlukta yardım istenen ya da yardımına koşulan insanlar iken günümüzde yabancı insanlar haline dönüştüler. İş yerlerinde duygusal bağlanmanın olmadığı zorunlu birliktelikler yaşanır oldu.
Günümüzde insanlar gönüllü olarak ya da tercih ederek kurulan ilişkiler yanında (belki de onlardan daha çok) çeşitli nedenlerle bir çok insanla zorunlu olarak ilişki kurmak durumunda kalmakta ve ilişki kurmak zorunda kaldığı bu insanların çoğunu seçme şansına sahip olamamaktadır. Hatta insanların günlerinin ve yaşamlarının önemli bir kısmı, belli bir çerçeve dışında yeterince tanımadıkları ya da gönüllü olmadan zorunlu olarak ilişki kurduğu bu insanlarla geçmektedir. Günümüzde insanlar yaşamlarının önemli bir kısmını iş gereği bir arada olmak zorunda olduğu insanlarla geçirmek durumunda kalmaktadırlar. İşyerinde her gün birlikte olmak zorunda olduğumuz insanlarla, iş yerimizde iş gereği karşılaştığımız insanlarla, resmi ya da özel bir kuruma gittiğimizde işimizi halleden insanlarla istesek de istemesek de bir ilişki kurmak zorunda kalmakta ve karşılıklı bir etkileşim yaşamaktayız.
İlişkilerde sürekliliğin ve çok yönlülüğün kaybolmaya başlaması en azından bazı ilişkileri iki insan arasında derinliği olan bir ilişkiden, belirli bir amaca ya da bir iş için kurulan ilişkiye dönüştürmüştür.
Geleneksel olarak insan ilişkileri doğaçlama davranışlarla
kurulmaktadır. Fakat günümüzde giderek karmaşıklaşan
toplumsal yaşam, insanları belli bir amaca yönelik ilişki
kurmaya zorlamaktadır.
Bu nedenle günümüzde insan ilişkilerinin daha profesyonelce götürülmesi önem kazanmıştır. Yakın ilişkiler kurulan insanlarla ilişkilerde de (doğaçlama ve içinden geldiğince davranma hala önemini korumakla birlikte) ilişkilerdeki beklentilerin çeşitlenmesi ve değişmesi nedeniyle zaman zaman ilişkilerin bilinçli olarak yönlendirilmesi ya da yönetilmesi gereksinimi ortaya çıkmıştır. Fakat yakınlık gerektirmeyen ilişkilerde ilişkilerin yönlendirilmesi ve yönetilmesi gereksinimi daha da önem kazanmaktadır. Her hangi bir gereksinimin (örneğin marketten alışveriş yapılması) ya da zorunluluğun (örneğin iş yaşamı) yarattığı ilişkinin kendi sınırı içinde kalmak zorunda olması insanları bu tarz bir ilişkiye yöneltmektedir. İnsan ilişkilerini yönlendirebilmek ve yönetebilmek için insanların kişiler arası ilişkileri etkileyen etmenler konusundaki bilgilerini ve iletişim becerilerini geliştirmeleri gerekmektedir.
İlişki ve iletişim kurma becerilerinin en önemlileri arasında, insanın kendini tanıması, karşıdaki insanı tanıyabilmesi ve insan davranışlarını değerlendirebilmesi bulunmaktadır. Bu beceriler insanın hem kendisinin hem karşısındakinin yaşanacak bir olay sonrasında yaşayacağı duygu ve düşünceleri ve göstereceği tutum ve davranışları olacağa yakın öngörmesini sağlar. Kendisini ya da karşısındaki kişinin tutum ve davranışlarını önceden görebilme de insana daha olumlu bir ilişki geliştirme şansı verir.
Günümüzde çok sayıda insanla ilişki kurmak zorunda kalınması ve insan ilişkilerinin bireysel ve toplumsal boyutta giderek karmaşıklaşması, her insanın iletişim ve ilişki kurma becerilerini geliştirmesini gerektirmektedir. Diğer insanlarla ilişkilerini yönlendirebilme becerisi kişinin bireysel, toplumsal ve mesleksel ilişkilerinde daha başarılı olmasını, daha huzurlu ve daha mutlu bir yaşam sürdürmesini sağlamaktadır.
Bir insanı daha iyi tanımak için onunla daha fazla ilişki kurmak gerekmektedir. Bu ilişki ne kadar çok yüzyüze ise o kadar çok bilgi edinmek mümkündür. Günümüzde insanlar yüzyüze görüşme yanında birbirleriyle mektup, mail ya da telefon aracılığı ile de iletişim kurabilmektedirler. Her ne kadar yazılan e-postanın içeriği ya da telefonda duyulan sesin özellikleri karşıdaki insanın kişilik yapısı hakkında ipucu verecek olsa da insanların bu iletişim tarzlarında kişilik yapılarını gizlemeleri de mümkündür. Bu nedenle her hangi bir kişiyi ne kadar çok yakından tanımak istiyorsanız, onunla o kadar çok ilişki ve iletişim içine girmeniz gerekmektedir. Bir kişinin ne kadar çok konum, çevre ve ortamda (özellikle stres yaşanan ve çıkarların çatıştığı durumlarda) nasıl davrandığı gözlenirse o kişi hakkında o kadar çok bilgi edinilmektedir. Diğer yandan hiçbir zaman tek bir davranışa bakarak bir kişinin kişilik yapısı hakkında kesin bir karara varılmamalıdır. Her yorum tekrar tekrar sınanmalı ve ancak bir çok sınanma sonrasında aynı sonuca varılıyorsa daha kesin karara varılmalıdır. İnsanları tanımanın kendiliğinden olan bir şey olmadığı, çaba harcamak gerektiği ve zaman istediği unutulmamalıdır. Böyle bir çaba içine girildiğinde ilk olarak en çok göze çarpan ipuçlarından yola çıkılmalı ve yumak zaman içinde çözülmeye çalışılmalıdır.
Kişiler arası ilişkilerde yaşanan çatışmaların en önemli nedeni,
insanların karşıdaki insanı eşduyum kurmadan kendisine göre
ve kendi gerçeklerine göre değerlendirmesidir.