Güneş tam tepeden seyrediyor dünyayı. Sultan Ahmet Camii az arkamda kaldı.. Bugün eve yürüyerek gitmek istiyorum. İçimde yine giden bir sevgilinin hüznü. Ramazanın son günü, hissedebildiğim kadar hissetmek istiyorum son demlerini…
Bu seferki en yalnız olduğum ramazandı. Çok kişi gitmemişti ama öyle biri gitmişti ki… Hatta beni bile öyle alıp gitmişti ki… Yağmurlar değişti, sokaklar değişti, güneşin bana bakışı değişti. Eski alışkanlıklarım, heveslerim bu ramazanda yoktu. Baştan aşağı değişmiştim.
Mesela çok fazla kitap okudum. Her yeni kitap keşfe çıkmak gibiydi. Ruhumda saklı olan bir keşfe. Çok da yazdım bu ramazanda. Derdin varsa, konuşacak da kimsen yoksa, kalem durmaz. Bizim derdimiz kaleme yaradı, sevgili edindi kâğıtları. İlk kez bir defteri bitirdiğim için yenisini aldım. O eski hafif sarı saman yaprak defterler ne çok şey biriktirdi bu ramazanda. İnsan bir şeyden tat aldığında önceden nasıl olur da bu tadı almadan yaşamışım diyor ya, önceki ramazanlarıma üzüldüm biraz da…
Bazen yazdıklarım adresini arıyordu. Aklım kalbin hizasından ses verince sorular çoğalıyordu:
Nerede ne yazmam,
Ne kadar daha yalnız kalmam gerekiyor,
Dünyayı, dünyayı sevenlere bıraktım,
Yerin dibindeyim,
Hangi halimi bekliyorsun?
Sevdiğim, hangi kapının ardındasın da kapıyı açamıyorum
Şunu fark ettim ki insan üzüldüğünde yalnızlaşıyor, kötü his. I sediyor. Kötü hissedince tek başına ağlamak gibi büyük bir 1 yükün altına giriyor. Odanda tek başına yorganları ıslatmayı 1 başarıyorsun. Bu sefer yorganları değil de kâğıtları ıslatmıştım. I Kâğıtlarla konuşa konuşa insan yalnız olduğunu dibine kadar 1 hissedince, kendini dinlemeye başlıyor. Dinledikçe de bilmeyi. 1 Kendini bildikçe de Allah’a yakınlaşıyor.
‘Kendini bilen Rabbini bilir…’
Aslında O hep var da biz onu ancak en yalnız halimizle göre¬biliyoruz. Ancak aciz hissettiğimizde hatırlıyoruz. Bu sefer de güçleniyorsun. Çünkü öyle bir şey var ki yanında, öyle bir güç var ki. Biraz hpzünlensen, biraz dertlensen tutuyor elinden.
“Herkes bir gün gider, korkma ben buradayım,” diyor.
“Herkes küser, korkma ben buradayım,” diyor.
“Herkes unutur, korkma ben buradayım,” diyor.
O’nu bulan neyi kaybetmiş, O’nu kaybeden neyi bulmuş? Onu bulunca diğer kayıplar pek canını acıtmıyor artık. Gidenlere yürek dilince Eyvallah’ demeyi öğreniyorsun. Benim eyvallah hikâyem de bir gidişle başlıyor işte. Ama bu başka gidişti. Yağmurun toprağı terk etmesi gibi.
Eyvallah Özeti
Eyvallah Hikmet Anıl Öztekin
Onu bırakıp giden sevgilisinin hasretiyle, Ramazan ayını yazı yazarak geçirmeye başlayan yazar, yazdığı her kelimesinde sevdiğine olan hasretini dile getirir. Geçmişini, sevgilisini bulmadan önce yaşamamış sayan yazar, sevgilisinin gidişiyle sudan çıkmış balığa döndüğünü, yaşama adeta yeniden başladığını söyler. O yüzdendir ki sevgilisi, en çok gidişiyle hayatını ve varoluş amacını öğreneceğini söylemiştir.
Sevgilisini görür görmez tutulan, gidişiyle de bir anda yıkılan yazarımız, adeta ‘Leyla ile Mecnun’un aşkını aratmayan bir sevdaya tutulur ve sevgilisinin onu bırakıp gitmesiyle ilahi aşkla tanışarak, sevdasını dualarıyla, imanıyla paylaşarak çoğaltır ve içinde bulunduğu Ramazan ayının her gününü sevdasına olan hasretini, sevgisini dile getiren yazılar yazarak geçirir. Başına gelenleri imtihan kabul ederek yoluna devam eden yazar, karşılaştığı her zorlukta, yaşamla olan her mücadelesinde, iyi ya da kötü her durumda EYVALLAH der ve Allah’a sığınarak yaşamına devam eder.
Kitabı okuduğunuz müddetçe her sayfada yazarın bulunduğu ruh haline, bazen sevdiğine döktüğü birkaç damla gözyaşına, bazense ona olan aşkını dile getiren satırlara tanık oluyorsunuz. ‘Fesleğen kokulu sevdam’ diye bahsettiği sevgilisi yazarımızı bırakıp gidiyor ve hüznünü sayfalara taşıyan yazarımız, bazen kaleme aldığı ilginç denemelerle de karşımıza çıkıyor. Yazarın her cümlesine sığdırdığı eyvallahı ve fesleğen kokulu yari, yazarı çoğu zaman tekrara düşürse de, kaleme alınan içten cümleler bunları görmezden gelmemizi sağlıyor.
‘Umutla demleyip, çayla yatıştırdığım sensizliği bir eyvallahla susturuyorum…’diyen yazarımız eyvallah makamından bahsettiği şu sözleriyle kitaba ismini veren eyvallahı bizlere şöyle anlatıyor:
‘İnsan teslimiyeti ile tevekkülü kalbinde inşa edebilirse, eyvallah makamına ulaşmıştır. Eyvallah gönül makamlarının en yükseğidir.’
Fesleğeni ve Ramazan ayı boyunca ayrı düştüğü çayından sıkça bahseden yazarımız, fesleğen kokulu yarinin gidişine döktüğü göz yaşları ve yazdığı cümlelerle de beğeni topluyor:
‘Bir adım solunda
Eyvallah deyip
gelişini,
bakışını,
sesini,
sarılışını,
dualarında saklamış bir adam var buralarda…’
Yazar: Nur Seda ÖZÇELİK
Sevmek belki bir gün okur diye şair olmaktır deyip kimseye anlatamadıklarımızı kağıtlara dökmeye başladık. Her kelime biraz yağmur, biraz dem, çokça özle111, çokça sevmek ve muhabbet doluydu. Anlatmak değildi derdimiz, paylaşmaktı. Muhabbet kokulu satırlarda buluşmaktı …
Trabzon’da dünyaya açılan gözlerimiz, asıl görmeye onsekiz yıl sonra bir imtihanla başladı. Birşeyler olmaya çalıştıkça kaybolup duruyorduk. Biz de çektik elimizi ayağımızı öleceklerden. Dünyayı, dünyayı sevenlere bıraktık. Heybemizde bir güzel dert var, kokusuna şükredip yolumuzda yürüyoruz.
Öyle güzel bir yol sevdirdi bize sevdiğimiz. Yürüdük, özlem ağırlaştı, hüzne bulandık, gözler yaşlandı, yağmur yağdı … Değişmeyen tek şey bir güzelin gözlerine mühürlü gözlerimizdeki buğu oldu.
Bir derdimiz var dedik, kimse anlamadı .. .
Yandık, yandık, yağmurlar söndüremedi .. .
Tek keyfimiz hüznün düştüğü gecelerde demli bir çaydı …
Yana yana kül olduk, külümüzden kalanları derttaşlarla paylaştık.
Biz sadece sevdik, insanlar yazıyor sandı …
Hikmet Anıl Öztekin kitapları:
1- Elif gibi Sevmek
2- Elif gibi Sevmek 2 – Aşk-ı Tevekkül
3- Eyvallah
———————————-
Öğle saatleri . ..
Güneş tam tepeden seyrediyor dünyayı. Sultan Ahmet Camii az arkamda kaldı. Bugün eve yürüyerek girmek istiyorum. İçimde yine giden bir sevgilinin hüznü. Ramazanın son günü, hissedebildiğim kadar hissetmek istiyorum son demlerini. ..
Bu seferki en yalnız olduğum ramazandı. Çok kişi gitmemişti ama öyle biri gitmişti ki. Harca beni bile öyle alıp gitmişti ki.
Yağmurlar değişti, sokaklar değişti, güneşin bana bakışı değişti. Eski alışkanlıklarım, heveslerim bu ramazanda yoktu. Baştan aşağı değişmiştim.
Mesela çok fazla kitap okudum. Her yeni kicap keşfe çıkmak gibiydi. Ruhumda saklı olan bir keşfe. Çok da yazdım bu ramazanda.
Derdin varsa, konuşacak da kimsen yoksa, kalem durmaz.
Bizim derdimiz kaleme yaradı, sevgili edindi kağıtları. İlk kez bir defteri bitirdiğim için yenisini aldım. O eski hafif sarı saman sayfa defterler ne çok şey biriktirdi bu ramazanda. İnsan bir şeyden car aldığında önceden nasıl olur da bu tadı almadan yaşamışım diyor ya, önceki ramazanlarıma üzüldüm biraz da …
Bazen yazdıklarım adresini arıyordu. Aklım kalbin hizasından ses verince sorular çoğalıyordu:
Nerede ne yazmam,
Ne kadar daha yalnız kalmam gerekiyor,
Dünyayı, dünyayı sevenlere bıraktım,
Yerin dibindeyim,
Hangi halimi bekliyorsun? ..
Sevdiğim, hangi kapının ardındasın da kapıyı açamıyorum …
Şunu fark ettim ki insan üzüldüğünde yalnızlaşıyor, kötü hissediyor.
Kötü hissedince rek başına ağlamak gibi büyük bir
yükün altına giriyor. Odanda rek başına yorganları ıslarmayı
başarıyorsun. Bu sefer yorganları değil de kağıtları ıslatmıştım.
Kağıılarla konuşa konuşa insan yalnız olduğunu dibine kadar
hissedince, kendini dinlemeye başlıyor. Dinledikçe de bilmeyi.
Kendini bildikçe de Allah’a yakınlaşıyor.
‘Kendini bilen Rabbini bilir … ‘
Aslında O hep var da biz onu ancak en yalnız halimizle görebiliyoruz.
Ancak aciz hissettiğimizde hatırlıyoruz. Bu sefer de
güçleniyorsun. Çünkü öyle bir şey var ki yanında, öyle bir güç
var ki. Biraz hüzünlensen, biraz dertlensen tutuyor elinden.
“Herkes bir gün gider, korkma ben buradayım,” diyor.
“Herkes küser, korkma ben buradayım,” diyor.
“Herkes unutur, korkma ben buradayım,” diyor.
O’nu bulan neyi kaybetmiş, O’nu kaybeden neyi bulmuş? Onu
bulunca diğer kayıplar pek canını acırmıyor artık. Gidenlere
yürek dilince ‘Eyvallah’ demeyi öğreniyorsun. Benim eyvallah
hikayem de bir gidişle başlıyor işte. Ama bu başka gidişri. Yağ
murun toprağı terk etmesi gibi. Bir sabah kalktığında güneşin
doğmadığını görmen gibiydi. K.ıyametiydi bir yüreğin …
Hikmet Anıl Öztekin
Bir gidişte gizli olabilir mi her şey? ..
Sırrın sırrına, aşkın aşkına varışı olan bir gidiş.
Hem bir yanış, hem bir serinlik . . .
İnsanın tenhalaşması,
inşirahın farkına varması, •
tam bir teslimiyet olan bir gidiş.
Sessiz, sözsüz ama her şeyi anlatan,
Varlıktan öte yokluğa sarılıp
Eyvallah çekip; aşka, hep aşka olan bir gidiş.
Evet, herkes gitti, gitmeyecek dediklerimizin ismini bile unuttuk
artık. Üzerine hayat kurduklarımızın isimleri günlüklerimizde
kaldı ancak. Belki sararmış, belki kaybolmuş ve gözyaş
larıyla buruşmuş sayfaların arasında.
O gitti, ramazan geldi. Bir sevgili giui, on bir ayın sevgilisi geldi.
Belki de halime yetişti demeliyim Hızır gibi. Bir gönül rahatsızlığına
en güzel ilacı getirdi demeliyim.
Oruç oruç, niyet niyet ruhun şifası …
Sabır sabır vakcin şifası . . .
Sabır çektikçe geçmeyen sandığım zaman geçti.
Sabır ki evrendeki en büyük sır.
Yoksa nasıl dayanırdı bu can,
Ne olacaktı, dursaydı acının en vahim olduğu anda zaman!
Ramazan bedeni aç bırakıp, ruhu besledikçe ben daha da yazdım.
Ruhum meğer ne kadar aç kalmıştı.
Ramazan bedenin gıdasına ara verip ruhu beslemektir …
Ramazanda günün kıymeti vardı, aldığın nefesin şükrü vardı.
Geçen zaman tefekkür yüklüydü. Kağıt ve kalemse aşk. Bu sefer
anlatmak için değil, anlamak için yazdım. Çünkü dilde uçuyor
sözcükler. İstedim ki kanıtı olsun kendime verdiğim sözlerin,
istedim ki mühürleyeyim düşüncelerimi kağıdara.
� 15�
Mektuplar yazdım bu ramazanda; sevdiğime, sevemediğime,
gidenime, gelmeyenime, Fesleğenime, derdime, derdimi anlatamadıklarıma
ve en çok da derdimi anlayabilenlere.
Gönül derdi en ağırı belki de. İmtihanların en ağırı. Okudukça
öğrendiğim, Efendimizin şu duası mıh gibi aklımda:
‘Gönlümün imtihan edilmesinden, Allah’a sığınırım … ‘
Bir dost omzu aradım en kötü zamanlarımda. Baktım ki kimsem
yok. Benim gibi kimi kimsesi olmayan adam nereye yasla.sın
omzunu, kağıtları seçtik işte. Yüreğimizdeki boşluğu dualarla
doldurmaya, gözlerimizdeki yaşları da kağıtlarla silmeye
çalıştık.
Kalem kağıda değdikçe, kalbim de dile geliyordu. Yazdığım her
kelime elim, kolum, gözüm gibiydi. Kendimi yazıyordum, derdimi
yazıyordum.
Yüküm ağır, söylenmemiş cümlelerim heybemde …
Dertsiz bir kaya dibi var mı bu alemde? ..
Öyleyse dövünüp durmak niye?
Sabreyle …
Nice kapılar açılır, hiç beklemediğin de …
Ramazan öğretmek için gelirmiş. Bunu daha iyi anladım bu
ramazan. Öğle namazını Sultan Ahmet Camii’nde kılmıştım.
Dün gece okuduğum kitapta şöyle diyordu;
‘Namaz, namaz bittikten sonra geriye kalanlardır. ‘
Şehrin belki de en yoğun bölgesinden geçip Eyüp’e, evime gidene
kadar namaz edebiyle kalmakla ilgili düşüncelerime cevap
arıyordum. Yoksa üç beş adım sonra namazdaki dualarda mı
Hikmet Anıl Öztekin
kalacaktı adamlığım? Namaz kılıyordum ama kalbim ne kadar
eğiliyordu secdeye. Kalbimi de katıyor muydum namaza?
Dünyalık ne varsa ‘Allah-u ekber’ dediğimde bırakabiliyor
muydum bir kenara?
Namazdan sonra bende ne kalıyordu?
O huşuyu arıyordum kendime sorularımda …
Geriye ne kaldı derken atıyordum adımlarımı Eyüp’e doğru.
Ramazanın öğretmek istediklerini öğrenmiş miydim? ..
Ve ramazan gitmese diyorum içimden, gitmese biraz daha kalsa …
Ramazanın son saatlerine tekabül eden hüzünlü yürüyüşü
mün sebebini bir kıssayı tecrübe etmekmiş meğer sonradan
öğrendim.