2.000’li yıllara girilirken, «bilgi çağı» deyince, artık yüzyılımızın başındaki «bilgi» ve «bilim» kavramlarından daha farklı şeyler düşünülmeye başlandı. Yeni çağın bilimi artık materyalist, determinist ve mekanistik olmaktan çok; spiritüel, bütüncül ve mistik bir anlayışa büründü.
Büyük ölçüde Kuantum fiziği ve İzafiyet teorisinin katkıları ile sağlanan bu değişim, diğer bilim dallarında da buna benzer gelişmelerin görülmesiyle, tüm dünyada geçerlilik kazanıyor. Şimdilerde zaman ve uzay (mekân) kavramlarına bakış, neden-sonuç ilişkisinin kavranışı, madde ve enerji anlayışlarının değerlendirilmesi çok farklı bir hal aldı.
Temel değişimi 1950’lerde başlayan bu yeni bilimsel anlayış, insanın evreni ve kendisini algılayışını ve inançlarını derinden sarsmış, onları yeni temellere göre oluşan değişik bir anlayışa sürüklemiştir. Evrendeki tekliği ve birliği kavramaya yönelik olan bu yeni anlayış biçimi, kendisini çok değişik biçimlerde manifesto etmekte, yani dışa vurmaktadır.
20’nci yüzyılda insanların düşüncelerini etkileyen birçok keşif yapılmıştır. Aslında keşif dediğimiz şey, evrende mevcut ve varolan, ama belirişi ve görünüşü ile sembollerin ardında gizlenen bilgilerin ortaya çıkarılmasıdır. Bu keşiflerden en belli başlıları olan ve «Yeni Çağın» bilimsel anlayış düzeyini oluşturmakta etki yaratanlar şunlardır:
Bizim duyumsal algı alanımızı aşan -bir dördüncü boyutun varlığından söz eden ve zaman ile uzayın, aslında birbirinden ayrılamayacağını ve bazen de birbirlerine dönüştüklerini bize gösteren, böylece de maddenin aslında bir enerji biçimi olduğunu kanıtlayan, Einstein’ın «İzafiyet Kuramı». Atom-altı dünyaya inerek, oradaki gerçekliğin, bizim kendi algı dünyamızdan çok farklı olduğunu keşfeden, böylece evrende bağımsız ve tek tek nesneler olmadığını bize anlatarak, evrendeki her şeyin birbiriyle bağlı ve birbirine özdeş olduğunu ortaya koyan «Kuantum Fiziği».
Bütün varedilmişlerin aynı bütünün parçaları olduğunu, dolayısı ile hepsinin özlerinin bir ve birbirine eş bulunduğunu, her birimin bütünün bilgisini içinde taşıdığını ve ona uygun gelişme sağlanırsa, bütünün tam görüntüsünü yansıtabileceğini ileri süren, bütün bilgilerin her an ve her yerde kullanıma hazır bulunduğunu söyleyen, böylece de bütün evrenin birbirinin kardeşi, hatta insanın kendisi olduğu bilgisini sembolize eden «Hologram Teorisi».
Bu üç dev keşif de, aslında tek bir şeyi göstermektedir: Evrendeki tekliği ve birliği. Yüzyılımızın başında Kopernik, Darwin ve Newton’un keşifleri de, pek çok insanı şaşkınlığa düşürecek derin etkiler yaratmışlardı. Ama onların kullandıkları kavramları anlamak o kadar zor değildi. Oysa bu yeni keşifler, bilim adamlarını, dünya görüşlerinin temellerini çökertecek bir gerçeklikle temasa geçirmiştir.
Artık eskiye ait olan temel kavramlar, dillerdeki kelimeler ve bütün düşünce yöntemleri iflâs etmektedir. Yeni oluşumları ve gerçekliği anlatabilmek için yeni bir kavrayış, yeni bir düşünce tarzı ve anlayışların değişmesi gerekiyor.
Yeni bilimsel anlayışın kavramları, felsefî ve mistik düşüncelere dek uzanarak, tutarlı ve kapsamlı bir dünya görüşünü doğuracak özellikler taşımaktadır. Artık evrensel gerçekliğin doğasını daha iyi anlamaya doğru gidilmektedir. Bu yeni dünya görüşü organik, bütüncül ve ekolojik özellikler taşıyor.
Evren artık mekanistik ve kartezyen (Descartes’çi) anlayışta olduğu gibi, çok sayıda birbirinden farklı nesnelerin bir araya gelerek oluşturdukları bir makine biçiminde tasarlanmıyor. Tam tersine evren, birbirinden ayrı ve farklı duran parçaları birbiriyle özden ilişkili olan, bölünmez ve dinamik bir bütünlük olarak tanımlanmaktadır.
Mistisizm (ya da İslam geleneği içindeki adıyla Tasavvuf Düşüncesi) ile bilimsel düşüncenin bu yeni yaklaşım biçiminin birbiriyle benzeşmeleri, Batılılar için bir şok etkisi yaratmıştır. Ama bilimin bugün vardığı sonuçların, yüzyıllardır söylenegeldiği mistik düşünce platformu için bu gelişme, beklenen bir sonuç olmuştur.
Artık mistik görüşler bilim tarafından reddedilmemektedir. Aksine, yeni karşılaşılan gerçeklikleri tanımlayacak sözcük ve kavramları ancak mistik düşüncede bulabilen bilim için, mistisizm felsefî bir zemin ve görüş zenginliği sağlamıştır. Bu yeni anlayış, insanların manevî yaklaşımları ve dinî inançları ile de bir uyum içindedir.