Genç Wertherin Acıları yayınlandığı yıllarda bir intihar salgınına yol açınca, Goethenin yaşadığı yıllar içinde en çok baskı yapan ve başta Fransızca olmak üzere sırasıyla İngilizce ve İtalyancaya çevrilen bu kitabı farklı tepkilerle karşılanmıştır. Wertherin duygusal, içine kapanık, dış dünyadan yalıtılmış kişiliğinin sonucu olarak anlaşılan intihar çözümüne karşı, sonu farklı biten Wertherler bile yazılmıştır. Mektup-roman türündeki bu metin, kurmaca Werther figürünün genç Goethe ile özdeşleştirilmesi ölçüsünde bizi bir yazarın özgeçmişinin kurmaca metne yansıma ilişkisi üzerinde de düşündürmektedir.
Genç Wertherin Acıları: Aşkı sonsuzlaştırmak
***
ÖNSÖZ
“Werther” Goethe’nin en büyük başarılarından biridir. Romanın ilk biçimi 1790 yılına kadar tam 30 kez, ikincisi ise yazarın sağlığında 25 kez basılmıştır. 1775’te ilk Fransızca çevirisi, 1779’da ilk İngilizce çevirisi ve 1781’de ilk İtalyanca çevirisi yapılmıştır.
Genç Werther’in Acıları çevresinde sürdürülen tartışmalar ve fırtına, resmi ya da kişisel dar çevrelerle sınırlı kalmamış, yaklaşık bir yüzyıl içinde (1909) sadece Almanya’da aynı başlıkla 140 çalışma yayımlanmış, Fransızca çevirisi 1797’ye kadar 15 baskı yapmıştır.
Werther’in konusu hiç durmadan işlenmiş, değiştirilmiş, dönüştürülmüş, ortaya yeni yeni çalışmalar çıkmış, romanlar, tiyatrolar, şiirler, mektuplar, operalar, operetler, parodiler, halk tiyatroları, vodviller vb. konuyu tekrar tekrar ele alıp değerlendirmişlerdir. Werther ile Lotte’nin öbür dünyada buluşmaları konulu bir “havai fişek eğlencesi” bile düzenlenmiştir. Roman figürleri, romanda geçen olaylar, sahneler yağlıboya resimlere konu olmuş, bakır oymacılığı, porselen süslemeciliği konuya ilgisiz kalmamıştır. İnsanlar Werther ve Lotte gibi giyinmiş, bu kılıklar içinde ‘Werther kolonyaları’ sürünmüşlerdir. 1778’de Ulm’da, Christel von Lassberg adlı bir genç, cebinde Werther romanıyla Ulm Nehri’ne atlayarak intihar etmiştir.
Edebiyat alanındaki taklit ve esinlenmelerinden hiçbiri özgün romanın kalitesini tutturamamıştır. Werther’in açmazı, genç bir adamın evli bir kadına duyduğu umutsuz aşk olarak basite indirgenmiş ya da olay intihar konusundaki tartışmaların vesilesine, bahanesine dönüştürülmüştür. Berlinli kitapçı Friedrich Nicolai (1735-1811), akılcılığın sarsılmaz, inatçı bir savunucusu, yılmaz bir “aydınlanmacı” olarak, gençliği uçuk, sorumsuz duyarlıklardan ve çevresine yabancılaşmış, kendi dünyasına kapanmış dâhi kişiliğe hayranlık duymaktan alıkoymak amacıyla, “Werther”in son bölümünü alaycı, taşlamacı bir üslupla yeniden kaleme almış ve yayımlamıştır. Amacı romanın etkisini ve buna bağlı muhtemel gelişmeleri önlemektir. Dostlar başlıklı bu uyarıcı metin, dâhiliğe hayran delikanlı Hanns ile makul, mantıklı düşünceyi elden bırakmayan Martin arasındaki konuşmalarla son bulur.
Gerçek Yaşamöyküleri ve Romana Etkileri
Okumaya yardımcı olacağını umduğumuz metin içindeki dipnotlarda da belirttiğimiz gibi, Goethe 1771’de Strassburg’da hukuk eğitimini bitirdikten sonra Frankfurt’a gitmiş, ancak mesleğinde pratiği geliştirmek üzere, babasının tavsiyesiyle Wetzlar’da “Alman Yüksek Mahkemesi” bünyesinde çalışmaya başlamış, burada Yüksek Mahkeme Sekreteri Christian Kestner ve sonradan Kestner’in eşi olacak Charlotte Buff ile tanışmıştır. “Lotte” adı ile “Charlotte” arasındaki benzerlik, yazarın esin kaynakları hakkında tanım yapmamıza yardımcı olabilir. Üstelik gene o çevrelerde, Karl Wilhelm Jerusalem adlı bir memur, Braunschweig’lı elçi Höfler’in yanında çalışmakta, elçilik sekreterlerinden birinin karısını umutsuzca, karşılık görmeden sevmektedir. Jerusalem, 1772 yılının Ekimi’nde kendini vurur. Bu gerçek, umutsuz aşk hikâyesinin ve intiharın, hatta intihar biçiminin “Werther”in 2. bölümüne yansımış olduğu, edebiyat tarihçileri ve eleştirmenlerce kabul edilmektedir.
Goethe, Lotte ve Kestner arasında kısa bir süre içinde çok yakın bir dostluk oluşur; Goethe oradan ayrıldıktan kısa bir süre sonra da, Kestner ile Charlotte evlenirler. Bu çiftle doğrudan ilişkisi olmayan, K.W. Jerusalem, Goethe, Kestner ve Lotte dörtgenini, “Werther”in gerçek hayattan gelen (biyografik) esin kaynakları arasında görmemiz için, yazışmalar, mektuplar, anılar yeterince belge ve destek sunmakla birlikte,1 dolaylı dolaysız başka gerçek yaşamöykülerinin ya da olayların her metne, her öyküye ve romana bir şekilde etki ettikleri düşünülecek olursa, buradaki hatırlatmalar bizi bir kez daha “kurmaca-gerçeklik” ilişkisi üzerinde düşünmeye yöneltmekten öteye bir önem taşımamaktadır. Gene de, filolojilerde, edebiyat incelemelerinde sık olmasa da, rastlanılan bir okuma yolu olarak Genç Goethe’nin, Wetzlar’daki arkadaşı Kestner ve sonradan Kestner’in karısı olacak olan Charlotte ile doğrudan ya da mektuplar üzerinden kurduğu ilişki, romanın kurmaca kişisi “Werther”in romandaki Lotte ile kurduğu tek taraflı aşk ilişkisi ile birebir örtüştürülmek istendiğinde, Werther’in intiharı bambaşka bir anlama bürünmekte, ‘Goethe, romandaki genç “Werther”i romanda intihar ettirerek gerçek hayatta kendi intiharının önünü kesmiştir,’ gibi yorumlarla bizi “estetiğin” kurtarıcı işlevi üzerinde düşüncelere yöneltmektedir. Romantik tatta bir yorumdur bu ve edebiyata böyle bir işlev yüklemeye kimsenin bir diyeceği olamaz; yeter ki metin sadece bu işleve indirgenmesin.
“Novelle” denen, baş kişileri az, eylemleri sınırlı türe daha yakın bu “roman”ın işlevi, onu basit bir araç düzlemine taşıyacak şekilde tekleştirilemeyeceği gibi, konusu, daha doğrusu ana fikir anlamında “teması” (izleği) da basitleştirilerek “umutsuz bir aşk faciasına” indirgenemez elbette; ama onu mantıklı, akılcı bir yaşama tercihi ile duyarlılığa teslim olmuş, dâhiliğin kıskacına, hatta büyüsüne kapılmış, dış dünyaya gittikçe yabancılaşan bir hayat tarzı arasındaki uçlaşmayla açıklamak da yetersiz olabilir. Kaldı ki, “Werther” metninin zaman karşısındaki şaşırtıcı ya da anlaşılır direnci, metnin başka derinliklerine işaret eder gibidir.
Herbert Schöffler (1888-1946), Werther’i laikleşmiş inancın fonunda anlamaya çalışıp, kitapta modern iç trajedinin ilk örneklerinden birini bulur. “Lotte”den yoksun kaldığı için ölmüştür Werther ona göre. Cinsiyetler arasındaki aşk bu metinde mutlak değer olarak karşımıza çıkar; bu değere ulaşılamadığı yerde de hayat tamamen değersizleşir. Değersiz bir hayatı ise kaldırıp bir yana atmaktan başka çare yoktur. Werther öte dünyada geçerli bir değer uğruna ölmez. Her zamanki mutlak değerin, Tanrı ide’sinin yerine, karşı cinse duyulan aşk geçmiştir burada ve bu da bizi bu doğrultuda yorumlar yapmaya itmektedir. Schöffler’e göre, İsa, acıların kadehini Tanrı’dan almıştır, Werther ise Lotte’den alır: ‘Onu bana sen uzattığına göre, almakta tereddüt etmeyeceğim,’ der. Kutsal kitap acının ve öte dünya uğruna ölmenin ilk biçimini temsil etmektedir, Werther’in acıları ve ölümü öte dünya değerlerinin yerine bu dünyanın değerlerini geçirmiş bir hayatı temsil etmektedir. Genç Werther’in acılarındaki ve tutkusundaki dini tonlar, bu dünyaya yönelik acıların, aşk uğruna ölmenin öte dünya uğruna acı çekmek kadar önemli ve değerli olduğu bilincinin bir ifadesidir.2
Gerhard Storz (1898-1983) “Werther”i yazar, sanatçı kişiliğin arketipi,3 bir bakıma trajik krizi olarak anlar. Werther’in anlattığı, özerk, bağları olmayan, “prometeuscu” insandır; kendini dış dünyadan yalıtan, mutlaklaştıran hayal gücünün ya da yaratıcı gücün trajik krizine örnek insandır, Storz’a göre. Werther yapıtı olmayan yazardır; kendi hayatını edebiyatla kuran, bir başka deyişle, varlığının yerine imgeyi (edebiyatı) koyan yazar. Çağdaş Alman edebiyatının tanınmış isimlerinden Martin Walser, “Werther”i yorumlarken, tamamen bağımsız, angaje olmayan bir yazarın bu özelliğinin ona yarardan çok zarar verdiği görüşünü metin aracılığıyla tartışır.
Burjuva Devriminin Öncesinde
Edebiyat eleştirmeni ve düşünür G. Lukács,4 Goethe’nin toplumsal varlığını öne çıkartıp “Werther”i yaklaşmakta olan burjuva devriminin, 1789’un öncesinde değerlendirir. Lukács’a göre “Werther” öyle angaje olmamış, bağlardan yoksun, yalıtılmış bir edebiyatçı tipini temsil etmemektedir. Werther, halkçı-hümanist bir isyandan yanadır.
Genç Goethe bir devrimci değildir, hatta genç Schiller anlamında bir devrimci de değildir elbette, ancak daha geniş ve derin tarihsel, burjuva devriminin temel sorunlarıyla içte, derinde bağlantılı olma anlamında genç Goethe’nin eserleri Avrupa aydınlanma hareketinin, büyük Fransız devriminin ideolojik hazırlık evresinin devrimci doruklarından birini temsil eder. Genç Werther’in Acıları’nın sorunsal merkezinde burjuva-devrimci hümanizminin sorunu durmaktadır; insan kişiliğinin özgürce, engelsiz ve her yanıyla gelişmesi sorunudur bu. Bir yandan bireyin gelişip serpilmesine burjuvazinin dar sınıfsallığı anlamında hizmet eden, ‘bırak yapsın’ (laisser faire) ilkesindeki özgürlüğü doğuran yasalar ve kurumlar, bir yandan da kendini gerçekten geliştirmeye yönelmiş kişiliğin insafsız engelleri ve boğucu etkenleridirler. Üretim güçlerinin o bildiğimiz gelişmesinin yolunu açan, kişilik gelişmesinin maddi temelini oluşturan kapitalist işbölümü, aynı zamanda insana boyun eğdirir, kişiyi yaratıcılıktan yoksun bir uzmana dönüştürür. Genç Goethe’nin kapitalist üretim ilişkilerinin niteliklerini ve sonuçlarını kavramış olması elbette beklenemez Lukács’a göre; ne var ki kapitalist üretim ilişkilerinin gelişmesine bağlı olarak insanlığın kaderine yansıyan bu sonuçların diyalektiğini hayatın kendisinde göstermek Goethe’nin sanatçı olarak gerçek dehasının bir göstergesidir.
Soylu Sınıf ile Dar Kafalı Burjuvazi Karşısında Üçüncü Duruş: Halkçılık
Lukács’a göre bütün bir “Werther”, burjuva devriminin hazırlanma süreci içinde burjuva toplumunun içinde doğup ortaya çıkan o yeni insana, insan olmanın bu yeni serüvenine, çok yanlı faaliyetleriyle yaratıcı o insana giden yolun hazırlığına işaret eden ateşli bir itiraf, bu insandan yana bir tavır koyuştur, ama işte aynı toplumun beraberinde getirdiği ilişkiler, burjuva toplumu insanının kaçınılmaz çöküşünün de hazırlayıcısıdırlar. Goethe bu yeni insanı canlandırıp anlatırken onu sürekli olarak bir yandan döneminde bir zümreler, kastlar toplumu olan, feodal eyalet devletlerine bölünmüş Almanya’nın soylu katmanlarının, bir yandan da dar kafalı, muhafazakâr burjuvazisinin karşısına koyar. Öte yandan burjuva toplumunun doğuş aşamasında, soylu, aristokrat zümrelerin dogmatik, verimsiz, uygarlaşmamış yeni kültürü ile muhafazakâr, dar kafalı yeni sınıfın, yani burjuvazinin çelişkilere boğulmuş, küçük çıkarlar peşindeki bencil hayatı eleştirel bir düzlemde karşı karşıya getirilir. Romanda bu her karşı karşıya getiriş, hayatın gerçekte, bütün canlılığıyla kavranmasının, sorunların hayatın gerçekliği içinde ele alınmasının ancak üçüncü bir düzlemde, halk düzleminde mümkün olduğunu hatırlatır bize. Dolayısıyla da halk bozulmamış, yozlaşmaya, çürümeye alternatif bir güç olarak belirir Werther’de. Canlı, ateşli, heyecanlı, yeni olanın (yeni insanın) temsilcisi olarak sadece Werther değil halktan figürler de, aristokrasinin o ölü, hayatiyetini yitirmiş donukluğunun ve burjuvazinin dar kafalılığının, tutuculuğunun karşısına çıkıp dururlar. Werther o ölmüş, katılaşmış soylu sınıfın ve güdük burjuvazinin karşısında hep yeninin temsilcisidir. Yerleşmekte olan kapitalist üretim ilişkilerinin yabancılaştırıcı etkilerine işaret etmekle kalmayıp feodal geçmişin uzantısı kendi gelenek ve ritüelleri içinde donmuş “yüksek zümrenin” halkçı habercisidir de. Resim sanatına, Ossian’a,5 Homer’e,6 Goldsmith’e,7 yapılan göndermeleri Lukács’a göre hep bu bağlamda anlamak gerekir.
Homer ile Ossian gerek genç Werther, dolayısıyla da genç Goethe için büyük halk ozanlarıdırlar, üretken hayatın yazınsal yansımalarıdırlar ve üretken hayat sadece çalışan, üreten halka özgüdür artık.
Lukács için halkçı-hümanist başkaldırı, başta da söylediğimiz gibi, büyük Fransız burjuva devriminin hazırlık safhasındaki en önemli devrimci tepkilerden ve ifadelerden biridir. “Werther”in Batı dünyasındaki o büyük başarısı, bu devrimci yanıyla açıklanmalıdır. Goethe “Werther”de değindiği özgür, engelsiz, her yönüyle gelişmeye yönelmiş ideal insan arayışını, Götz’de, Prometheus fragmanlarında, Faust’un ilk taslaklarında yeniden ele alacaktır.
Burjuva Evliliği ve Aşkın İmkânsızlığı
Lotte gayretli, çalışkan, becerikli, saygı gören kocasıyla kurduğu evliliğe (sınıfsal) sezgileriyle sımsıkı sarılan ve kendi tutkularından korkup gerileyen, sendeleyen bir burjuva kadınıdır. Benzer bir ilişkiyi, Tolstoy,8 sosyetenin, soylu katmanın yaşantısına sırt çevirmeyi göze alamayıp ölümü seçen Anna Karenina’nın aşkında anlatır. Farklardan biri, orada intihar edenin burjuva değil de aristokrat olmasıdır. Demek ki Werther trajedisi sadece umutsuz bir aşk ilişkisinin doğurduğu bir trajedinin anlatımı olmayıp burjuva ailesinin (evliliğinin) iç çelişkilerinin doruğunun da ifadesidir. Burjuva evliliği, bireysel aşka/sevgiye dayanır; bu aile türüyle birlikte tarihsel olarak bireysel aşk da apayrı bir anlama bürünmüştür; ne var ki burjuva ailesinin ekonomik ve sosyal varoluşu, bu bireysel aşk ile çözülmez bir çelişki, bir karşıtlık oluşturur. Birinin varolduğu yerde ötekisi imkânsız gibidir.
Goethe bu aşk trajedisinin sosyal noktalarını hem belirgin hem de hemen hemen hiç göze batmayacak bir şekilde vurgulayıp durur. Werther feodal bürokratlar ile karşı karşıya geldikten sonra kendini “dışarıya” atar; işi gücü bırakıp Odysseia’nın geri dönüş bölümünü, Odysseus’un orada domuz çobanları ile insanca ve dostça sohbet ettiği bölümleri okur. İntihar gecesi okuduğu son kitap ise devrimci burjuva edebiyatının doruğunu temsil eden G. E. Lessing’in9 Emilia Galotti’sidir.10
Çeviri Üzerine
Bu tür metinleri, klasiğin birikimlerini, yorumlarla, eleştirilerle ne kadar kuşatmaya hatta kapamaya çalışırsak çalışalım, her zaman geriye yorumdan kaçabilen, ona, zamana direnen birçok şey kalacaktır. Eleştiri ve yorumlar, hiçbir zaman metnin yerine geçmeyip ona yaklaşmanın iyi kötü raylarını döşedikleri için, bu kendilerine direnen yanlarla birlikte bir bütün oluştururlar. Ama öte yandan bu eleştiri ve yorumlar, en başta bu tür metinlerin çevirmenlerine katkıları bakımından önemli bir işlev yerine getirirler. Tek ve en küçük anlam birimden bütüne giden yolda, çevirmen bu desteklerle bilgilendiği ölçüde, çeviri de sağlıklı bir yönde gelişecektir. Örneğin genç Goethe’nin Werther üzerinden dile getirdiği doğa anlayışını, Ossian ile ilgili kavrayışlarını, bilincinin, Fransız devrimi öncesinin koşullarında şekillenmiş bir bilinç olduğunu vb. bilmek, doğrudan ve dolaylı olarak çevirmen üzerinden çeviriye yansıyacaktır.
Bu yönden bakıldığında elimizdeki Genç Werther’in Acıları’nın önce yapılmış çevirilerinin kendimizce bir değerlendirmesini yaptığımızı söyleyebiliriz. Bu çetrefil metnin başarılı ön çevirilerinin bulunması bizi sevindirmiş, yeni çalışma, onları göz önünde tutarak yapılmıştır. Metni tarihsel-toplumsal yatağına yerleştirme konusunda, hem çevirmen hem de okur açısından gerekli gördüğümüz ek bilgi desteğini, dipnotlar şeklinde sunmaya çalıştık. Gerek burada önsözde yaptığımız derleme ve giriş, gerekse metnin içindeki dipnotlar bir araya gelerek okuma serüvenini şimdiye kadar olduğundan biraz daha ötelere taşıyacak, Werther’e yeni değilse bile gerekli boyutlar ekleyecektir umudunu haklı olarak taşıyoruz.
Veysel Atayman
Kasım 2003, İstanbul
GENÇ WERTHER’İN ACILARI
BİRİNCİ KİTAP
4 Mayıs 1771
Çekip gittiğime ne kadar memnunum! Can dostum; insanın yüreği nasıl bir şey! Öylesine sevdiğim, ayrılamaz olduğum seni terk etmek ve (buna) memnun olmak! Biliyorum, bundan ötürü beni bağışlıyorsun. Öteki bağlarım da kader tarafından benimki gibi bir yüreği kaygılandırmak için özellikle aranıp bulunmuş değil miydi? Zavallı Leonore! Ama ben masumdum. Kız kardeşinin çekici cilveleri bana hoş bir gönül eğlencesi sağlarken, zavallı yüreğin içinde bir tutkunun oluşması karşısında elimden ne gelebilirdi ki? Ama gene de tamamen masum muyum? Onun hislerini besleyip körüklemedim mi? Doğanın çok az gülünç olsalar da bizi sık sık güldüren o tamamen içten gelen, hakiki ifadeleri beni eğlendirmedi mi? Bunlara eğlenmedim mi? Ah, insan ne ki, kendinden yakınabiliyor! İstiyorum sevgili dostum, sana söz veriyorum, kendimi düzeltmek istiyorum; kaderin önümüze koyduğu o birazcık kötülüğü, hep yaptığım gibi geveleyip durmayacağım; şimdi olanın tadını çıkartmak istiyorum; geçmiş olan benim için geçmişte kalmış olmalıdır artık. Kuşkusuz haklısın can dostum; insanlar, –niçin böyle yaratılmış olduklarını artık Tanrı bilir– önemsiz, kayıtsız kalınabilecek bir şimdiye katlanmak yerine, hayal gücünün olanca gücüyle, geçmiş kötü anılarını geri çağırmaya uğraşmasalardı, insanlar arasındaki acılar da daha az olurdu.
Bana bir iyilik yap ve anneme, onun işini en iyi şekilde yürüteceğimi ve ona bu konuda en kısa sürede haber vereceğimi söyle. Teyzemle11 konuştum;
————
1 Bkz. Dokumente zur Wirkungsgeschichte. Erlaeterungen und Dokumente, “Die Leiden des Jungen Werthers”, Reclam, ilkbasım 1970, gözden geçirilmiş basım, 2000.
2 Herbert Schöffler: Die Leiden des jungen Werther. Ihr Geistesgeschichtlicher Hintergrund. Frankfurt a. M. 1938. (Genç Werther’in Acıları. Düşünce/Tin tarihi fonu)
3 Arketip: (Yunanca arkhetypos: “başlangıç modeli”). Edebiyat eleştirisinde, edebiyatın her alanında yinelenen, evrensel bir kavram ya da kavram sayılabilecek ölçüde süreklilik taşıyan imge, karakter ya da kalıp.
4 György Lukács (1885-1971): Macar Marksist düşünür ve edebiyat eleştirmeni.
5 Ossian: 3. yüzyılda yaşamış, Finn Mc Cumhaill ve Fianna Eireann adlı savaşçıların kahramanlık öykülerini içeren Fenian efsanelerinin yaratıcılarından İrlandalı savaşçı ve şair.
6 Homer (Homeros) (İÖ 9. ya da 8. yy): Eski Yunan’ın en büyük destanları İlyada ve Odysseia’yı yazdığı kabul edilen yazar.
7 Oliver Goldsmith (1730-1774): İngiliz deneme, roman, oyun yazarı ve şair. Yaşam öyküleri ve tarih kitaplarının da içinde bulunduğu popüler eserleriyle de tanınır.
8 Lev Nikolayeviç Tolstoy (1828-1910): Dünyanın en büyük romancılarından sayılan Rus yazar.
9 G. E. Lessing (1729-): Alman oyun yazarı ve eleştirmen.
10 György Lukács: “Die Leiden des jungen Werther” (1936). G. Lukács, “Goethe und seine Zeit”. Bern, 1947 içinden alınmış bir bölümden özetlenmiştir.
11 Goethe’nin Wetzlar’da oturan teyzesi.