DiniEğitimFelsefe-Sosyoloji-Psikoloji

Gençlere Pırlanta Ölçüler – 2

PEYGAMBERLİK MÜESSESESİNE SAYGI
İlk peygamberin tebliğ ettiği din ile daha sonra gelen peygamberlerin tebliğ ettiği din, temel nitelikleri itibarıyla aynıdır. Ancak peygamberler arasında şöyle bir farkın bulunduğunu söylemek de yerinde olur zannediyorum: Eşya, varlık, Hz. Âdem’den (aleyhisselâm) Hz. Muhammed’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) kadar uzanan çizgide kendi ruh, mânâ, idrak edilme ve yorumlanma açısından değişim geçirmiştir. Değişen bu şartlar, topluma/toplumlara da aksetmiştir. Bu durum, farklı zamanlarda gelen peygamberlerin farklı hususiyetlerle gelmesini gerektirmiştir.
Bu itibarla meselâ, şayet Hz. Nuh, Hz. Mesih döneminde gelseydi onun misyonuyla gelirdi; o da Hz. Nuh kavmine gönderilseydi, öyle bir sorumlulukla gönderilirdi. Zira Hz.  Nuh döneminde o dönem insanına hitap edebilecek idrak ve şuurda bir peygamber gönderilmesi gerekirdi ve öyle bir peygamber ba’s olunmuştu. Öte yandan, günümüze doğru gelirken süratle küreselleşme ye doğru giden dünyada, bütün insanlığı kucaklayacak ve getirdiği düsturlarla kıyamete kadar beşerin ferdî, ailevî, içtimaî, idarî ve siyasî
her türlü problemini çözebilecek âlemşümûl hüviyette bir peygamber e ihtiyaç vardı.. ve Allah (celle celâluhu) böyle bir dönemde de o seviyede bir peygamberi, yani Hz. Muhammed’i (aleyhisselâm) göndermişti… Efendimiz’in (aleyhi ekmelüttehâyâ) çok önemli derinlikleri vardır; bunlardan biri de O’nun nübüvvet müessesesine saygısıdır. Evet O’na dikkatle bakan herkes O’nun peygamberlik mefhumuna çok saygılı olduğunu ve peygamberler hakkında hiçbir çarpık anlayışa müsaade etmediğini görür.
Meselâ O (sallallâhu aleyhi ve sellem), Hz. Musa’yı kendisine tafdil edene karşı, “Beni, Musa’ya tafdil etmeyin.” demiştir. Yine “Balığın yoldaşı olan zât (Hz. Yunus ) gibi olma!”1  âyeti nazil olduğunda, ihtimal bazı sahabilerin aklından, “Acaba Hz. Yunus ne kusur yaptı?” şeklinde bir düşünce geçer mülâhazasıyla O hemen şöyle buyurur: “Beni, Yunus b. Metta’ya tercih etmeyin…” Evet O (sallallâhu aleyhi ve sellem) işte bu ölçüde peygamberlik mefhumuna saygılı bir kadirşinastı. O, neşrettiği nurla herkesin önüne geçmiş, bihakkın hâtem-i divan-ı nübüvvet, ferid-i kevn ü zaman (aleyhi ekmelüttehâyâ) olmuş yüceler yücesi bir kametti. Böyle bir ufku tutmasına rağmen O’na şayet “Sen, İsa İbn Meryem’den daha üstünsün.” denseydi, şüphesiz
O tevazu âbidesi , “Estağfirullah” diyecekti. Nitekim kendisine “Seyyidimiz, Efendimiz’sin.” diyenlere karşı O, hep reaksiyon göstermiş ve “Hayır, efendimiz Allah’tır.” demişti. Evet, işte bütün peygamberlere gösterilen bu saygı ve hürmet yörüngeli Muhammedî ruh ve mânâ kavranmalı ve mutlaka yeni nesillere aktarılmalıdır.

TEVAZU VE MÜSAMAHA
Tevazu , bir hâldir; insanın kendi içinde kendini yenmişliğinin ifadesi ve kibirden, çalımdan; gururdan vazgeçmenin adıdır. Öyle ya, insanın caka yapmaya, çalım satmaya ne hakkı vardır? Âriye bir ‘elbise’ ile çalım satılır mı?
Allah, giydirdiği o âriye elbise yi istediği zaman geri alabilir. Eğer O bize, “Üzerinizde Bana ait olan şeyleri şöyle bir tarafa ayırın da, kendinize ait şeylerle Bana bir tekmil verin!” dese, herhâlde O’na gösterebilecek hiçbir şeyimiz kalmayacaktır. Böyle bir soruya muhatap olsam, benim diyeceğim şudur: “Yâ Rabbi, ben hiç oğlu hiçim. O kadar ki, hiçliğ imi bile Sana ait bir şeyle ifade ediyorum; çünkü bunu söyleyen ben, Sana aidim ve kendi adıma hiçim.”
Tevazu , sürekli böyle bir idrak kuşağı nda yaşamanın bir diğer adıdır. Eğer insan bu idrak seviyesine ulaşamamış ve bunu varlığının bir buudu hâline getirememişse, o takdirde, yer yer boynunu mütevazı bir kimseymiş gibi bükmesi, riyakârlıktan öte bir mânâ  ifade etmez.
Müsamaha ya gelince, o bir ahlâktır. İnsan temrinat yapa yapa onu ruhunda ikinci bir fıtrat olarak geliştirebilir.
Meselâ, insanın kendini sürekli kontrol ü, küfür olmayan hususlar dışında, başkalarının hatalarını affetmesi ve kendi nefsine karşı bir savcı , başkalarına karşı ise bir avukat gibi davranması, evet işte bütün bunlar müsamahadır.
Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), zina ikrarı ile kendisini cezalandırması için başvuran Maiz ’i dört defa
geri çevirmiştir. Biri, Halid’i şikâyet için geldiğinde, tek kelime konuşturmamıştır. Bu seviyede bir müsamahaya insan sürekli temrinat ile ulaşabilir ve onu bir ahlâk hâline getirebilir. Kısaca, tevazu ve müsamaha, peygamberlere ait iki sıfattır. Tevazuun zıddı kibir , çalım ; müsamahanın zıddı ise
yobazlık ve bağnazlık tır. Günümüzde yobazlığın en şiddetlisi, küfür ve ilhad cephesinde görülmektedir. Merhum Necip Fazıl , yobazlığı Müslümanlara yamamak isteyenlere karşı tavır alır ve onu asıl sahiplerine iade ederek, “küfür yobazı ” derdi.
ŞİRK
Gayûr sıfatı şirk koşmaya karşı olur. Bir kudsî hadiste: “Kulum bana sebbetti.” yani “Bana
sövdü.” deniliyor. Bundan murad, “Bana şirk koştu.” demektir. Şirkin de dereceleri vardır. Siz hangi ölçüde Allah’a şirk koşarsanız, o ölçüde gayretullah a dokunur. Siz kendi namusunuzu nasıl korursunuz ve bu hususta ters bir şey size ne kadar dokunur, işte -benzetmek gibi olmasın- şirk koşmak da gayretullaha öyle dokunur

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Milli Kimlik – Anthony D. Smith

Editor

Kadınlar, Erkekler, Aşıklar

Editor

Sâdık Hidâyet – Vejetaryenliğin Yararları

Editor
Yükleniyor....

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası