Cihan tarihinin “İkinci Dünya Savaşı” diye adlandırılan o büyük dönemecini iyice anlatabilmek için daha birçok yılların geçmesini beklemek gerekecektir. Böyle büyük olaylar hakkında hemen bir yargıya varmak mümkün olamaz. Inǚ san, harekete geçirilen muazzam yığınlar karşısında şaşırıp kalır ve bakışı, ayrıntıları kavrayamaz.
Ancak böyle bir olayın sonuçlanmasından sonradır ki insan bunun mahiyetini kavramaya çalışır. Cereyan ettiği sahneyi dolaşarak olup bitenleri, sıralanıp zincirlenişlerine göre, yeniden düzenler. Böylece de bir tarih sentezinin kaynaklarını yaratmış olur. Elinizdeki kitap da bu nitelikte bir kaynaktır.
Savaşın kesin noktalarından birini, belki de en önemlisini gözlerinizin önünde canlandırmaktadır. Inǚ gilizlerle Amerikalıların Fransa’da karaya çıkışlarını ve bu çıkıştan yarma hareketine dek olup biten çarpışmaları anlatmaktadır. Kitabın yazarı, hiç kuşkusuz, Almanya üzerine söz söylemeye en yetkili kişilerden biridir.
Yalnız hiyerarşide kendisine olayları toplu hâlde görme imkânını sağlayan bir düzeyde bulunuşundan değil; fakat her şey den önce kafaca olayı kavrayıp anlatacak yetenekte oluşundan dolayı da öyledir. Kader onu bu görevin başına getirdiği zaman, arkasında çalışma ve sorumluluk bakımından çok dolgun bir meslek hayatı vardı.
Daha delikanlılık çağında Birinci Dünya Savaşı’nın harp alanlarıyla bozgununu görmüştü. Hayatında kıta hizmetleri, tarihsel incelemeler ve diplomatik görevler birbirini izlemişti. Yabancı ülkelerde uzun yıllar geçirmişti. Ilǚ erleyişlerde olduğu gibi gerileyişlerde de, saldırılarda da, kuşatma savaşlarında da komutanlık etmişti.
Yabancı orduları ve onların askerlerinden çoğunu, kendi yurdunun politik yapısını – gözle görülen ve görülmeyen yönleriyle – biliyordu. Bütün bunlar, edinilen bilgilerin ve eldeki imkânların değişikliği içinde verilen bir emrin, açıklık ve aydınlık yaratması gereken durumlarda onu, karar verebilecek bir hâle getirmişti.
Fakat o, stratejik düşünceleri bir yana bırakarak sorunun tümü karşısında yerini almak, kendisini uğraştıran işin anlamının ne olduğunu kendine sormak durumundaydı. Almanya için uğursuz olan o günler bir sürü efsanelerin, yalan-yanlış şeylerin doğmasına yol ağmıştır.
Onun için, o günleri bütün ayrıntıları ile bilen bir insanın anlatması karşısında ne denli sevinsek azdır. Olaylar, bu yüzden, daha dokunaklı bir hâl almaktadır. Okuyucu bundan, önemli bir tarih olayının incelenmesinin sağlayabileceği yarardan apayrı olan, başka bir yarar da sağlayacaktır ki, o da şudur: Tarihi okuyunca edinilen yenilik ve hayret izlenimi, onun kendi gelişiminden ileri gelmektedir.
Fakat aslında – bütün bu değişiklikler boyunca – söz konusu olan, zamanın ancak dekorlar eklediği bir tekrarlanıştır. Dünyanın tiyatro sahnesinde oyunlar, Sınırlı bir toplulukça oynanır. Değişik dönemlerin kılıkları içinde ve bunların düşünce çeşitleri altında dedelerinden kalma savaşlarını sürdürenler, hep aynı çehrelerdir. Olayların merkezinde bulunan önderin durumu böyledir.
Aslında bu durum yeni değildir. Ondan önce Roma diktatörü Sylla’yı, Otuz Yıl Savaşı’nın yiğit generali Wallenstein’ı, Inǚ giltere tarihinde önemli rolü olan York’u tanımıştık. Tarih boyunca girişilen büyük işlerde kaderin çarkları aksaksız dönmeyince; insan, işleri yönettiği noktadan bunun farkına varır.
Askerliğin, politika sanatının, görevin, şereϐin, ahlâkın ve ülkenin çatışma hâline girdikleri noktada birtakım kavgalar çıkar ve bunlar olup biterken, devletin bütün yükü bir tek adamın omuzlarına yüklenir. Bu kitapta derinliği ancak açıklılığı ile ölçülebilen ve basımlardan daha mutlu olanı küçümseme eğilimindeki – bir çatışmanın bütün vahimliği, bütün kudurukluğu ve muhakkak ki bütün umutsuz yönü de ortaya çıkmaktadır.
Ayrıca şu da görülmektedir ki, kudreti ele geçirmek için yapılan bu savaşta son ve kesin kararlar, insanoğlunun yüreğinde ve büyük bir yalnızlık içinde verilmektedir. Isǚ ter yenen, ister yenilen taraftan olalım; bu, bizi bir yakınlık hissi duymaya itmektedir. Hatta içimizi kaplayan heyecanın bizi, zaferden çok yenilgide daha derinden etkilemesi de mümkündür.