Ünlü İslam bilimcisi Annemarie Schimmel’in kaleminden Hz. Muhammed’e İslam inancında gösterilen hürmetin kitabı.
Hz. Muhammed. Alemlere rahmet olarak gönderilen son peygamber. O’nu anlatmak, kelimelere dökmek oldukça zor.
Hz. Peygamberi tanımak, doğru anlamak ve özellikle örneklenmesi için dikkat edilmesi gereken hususlardan biri, belki de ilki, İslâm’ın ulusal bir din, elçisinin de ulus peygamber olmadığıdır. Evrensel değerleri ihtiva eden mesajları olan bu dinin Peygamberinin hayatını ve ona gösterilen hürmeti ince eleyip sık dokumak gerekir.
Harvard Üniversitesi İslam Bilimleri Profesörü Annemarie Schimmel, Hz. Peygamber’in doğumu şerefine yapılan kutlamaları, O’nun göklere yolculuğunu, isimlerini ve mucizelerini; günlük hayatta “güzel örneğin” nasıl izinden gidildiğini ayrıntılarıyla anlatıyor. Tasavvufta, halkın dini hayatında ve günümüzdeki İslami reform hareketi içindeki büyük önemine vurgu yapıyor. “Hz. Muhammed’in ince yolu” 1.5 milyar Müslüman adına o yüce amaca ulaşmak için gidilen Kral Yoludur.,
VE HZ.
MUHAMMED (S.A.V)
O’NUN PEYGAMBERİDİR
Peygamber’e İslam İnancında Gösterilen Hürmet
Annemarie Schimmel
İÇİNDEKİLER
Görülen Lüzum Üzerine
Giriş.
I. Biyografik Notlar.
II. “Güzel Örnek” Muhammet)
III. Menkıbeler ve Mucizeler .
IV. Peygamber’in Günahsızlığı .
V. Peygamber’in isimleri
VI. Muhammed’in Nuru ve Tasavvufla Yüceltilmesi
VII. Muhammed’in Doğumu Şerefine
Yapılan Kutlamalar .
VIII. Miraç
Peygamber’in Göklere Yükselmesi
IX. Naatlar
Peygamberi Övmek için Yazılan Methiyeler.
X. Muhammed’in ince Yolunda.
XI. Muhammed İkbal’in Eserlerindeki Muhammed
Peygamber’in Veda Hutbesi .
Son Söz
Bibliyografya
Alfabelik Liste Kavramlar.
GÖRÜLEN LÜZUM ÜZERİNE
Batının İslâm peygamberi Muhammed’e karşı gösterdiği anlayışsız tavır beni eskiden beri rahatsız etmiştir. Sadece sıradan insanlar değil, oryantalistlerin çoğu da tarihin eleştirisini yaparken Muhammed’in negatif niteliklerini sergilemeye daha yatkın olmuşlardır. Yine ortaçağ metinlerinde de Avrupa’yı ve Hıristiyan kültürünü tehdit ettiği düşünülen İslâm çarpıtılarak yansıtılmıştır. Türk işçilerine, Arab teröristlere ve fundemantalizme gösterilen tepkiler ve bunlara ek olarak kendi çoğulcu toplum yapımız içinde yabancı bir dini kavramakta yetersiz kalmamız da bu olumsuz tabloyu ağırlaştıran olculardır. Günümüzde giderek anan sekülerizm nedeniyle “ötekinin” kutsalı karşısında saygı duymanın pek çok insan için olanaksız halt’ geldiği de açıktır. Gördüğüm lüzum üzerine, sekiz yıl önce ilk kez yayınlanan ve 1985de genişletilmiş İngilizce baskısı yapılan bu kitabı okura tekrar sunmak bence önem kazanmıştır.
1985 ilkbaharında Salman Rüşdi’nin Şeytan Ayetleri ile ilgili gazete haberlerini takip edenler Âyetullah Humeyni’nin ve geniş Müslüman kilitlerin hiddetinin nedenlerini doğru anlamış değildi, İslâm hukukçularına göre Peygamber’e hakaret etmenin cezası asırlardan beri ölüm olmuştur (bkz. I. bölüm ve devamı). Bu idam hükmüne, tarihi olguları öne süren formalist argümanlara dayanarak ya da çoğu zaman “ifade özgürlüğü”nü savunarak karsı çıkılmıştır.
Fakat hiç kimse, dindar bir Müslüman’ın, onun dinini kuran ve yayan kişinin yaşamları menkıbelerle örülmüş olan bizim ortaçağ azizlerimiz gibi, sevdiği ve saydığı tarihî kişiliklerin alay edilerek küçük düşürülmesi karşısında neler hissettiğini merak etmedi, islâm (Diederichs, 1987) isimli eserinde, eğitimli ve modern bir Müslüman’ın dünya görüşünü anlatan Ch. Le Gai Eaton bir İngiliz gazetesinde Şeytan Ayetleri örneğindeki gibi Peygamberine yapılan bu hakareti kavrayamadığı için yaşlı bir adamı ümitsizce ağlarken gördüğünü yazmıştır. hiç şüphe yok ki. bu adam, kökten dinci olmaktan çok uzak. ama İslâm’ın çok tipik bir tezahürü olarak Muhammed ile derin içsel bağı sürdüren milyonlardan biriydi yalnızca.
Hz. Muhammed, Müslümanlıkla bir baba figürü ve insan soyunun en saygın büyüğüdür, bütün peygamberlerin tebliğleri o’nunla birlikle zirveyi’ ulaşmıştır. İnsan öz babasını sevip saydığı ve örnek aldığı gibi, Hz. Peygamber’i de sevip saymak, Örnek almak; o’na itaat etmek ve izinden gitmek zorundadır. Allah’tan rahmet, o’nun vasıtasıyla istenir, sadece adını anmak bile kutsal bir güç taşır ve Medine’deki kabrini ziyaret eden milyonlarca insanın ruhu yücelir; şairler bütün lisanlarda bu yere olan özlemlerini dile getirmişlerdir. O, kıyamet günü geldiğinde müminleri savunacak olan ve sevgisine güvenilen kişidir. Bugünün modern politikacısı için Muhammed, dinsel bir teslimiyet (islâm’ın anlamı da zaten budur) ile dünyevi olanın ayrılmaz bir biçimde birbirine bağlı olduğu bir kültürün kurucusu; aynı zamanda eşitlik ve kardeşliği öğütleyen siyasî bir liderdir.
Kişi olarak Muhammed’in bu özellikleri bilindiği takdirde. Şeytan Ayetleri gibi bir kitabın doğurduğu acı ve dehşeti daha iyi anlamak da mümkün olacaktır. Bizim öğrenmemiz gereken, diğer insanların dinî duygularını anlamak ve bunları “ortaçağdan kalma” veya “kökten dinci” olarak tanımlarken, kendini beğenmiş ve küçümseyen bir tavırla bir kenara almamaktır. Muhammed’e gösterilen hürmet günümüzde de sürdüğü için, bizim çalışmamız İslâm’ın demetlerini öğrenmemize ve tanımamıza yardımcı olabilir, biraz eğitimli kişiler bile bunlardan habersizdir.
Annamaria Schimmel
Bonn, Ağustos 1989
GİRİŞ
Kahire’deki Ezher Camii’nin eski rektörü olan Şeyh Mustafâ el Meraği yıllar önce Mısır’daki ‘Anglikan piskoposuna şunları söylemişti:
Hıristiyanların. Müslüman dostlarında bilmeden uyandırdığı kızgınlık Müslümanların hayatında Peygambere gösterilen saygının ne kadar önemli olduğundan habersiz olmalarıdır.’
Mısırlı din bilgininin ifadesiyle hiç kuskusuz çok isabetli bir tesbit yapmıştır, çünkü Hristiyan dünyasında Muhammed’den daha çok korku, net ret ve aşağılama uyandırmış başka bir tarihi kişilik, yoktur. Dante ilahi Komedyasında, o’nu cehennemin en ali katına atarken, Hıristiyanlık’tan sonra gelip de dünya üzerinde aktif ve politik başarısı olan yeni bir dinin doğduğunu kavramaktan mi? ortaçağ Hıristiyanlarının duygularına tercüman oluyordu. Hu yeni dine mensup olanlar daha önce Hıristiyanlara ait olan Akdeniz havzasının büyük bir kısmına da sahip olmuşlardı.
Burada Muhammed’in ortaçağ ve daha geç dönem Avrupa edebiyatında nasıl aşağılandığının detayına girmek istemiyoruz. Romantik dönem edebiyatındaki tasvirlerle başlayıp Peygamberin “cinselliği” nedeniyle defalarca suçlanmasına kadar, dünyadaki en başarılı dinlerden birisini kurmuş olan kişi hakkında Bize yüz yıldır içinde negatif bir hüküm vermiştir.
Geçen yüzyılda, deyim yerindeyse İslâm’ın tamamen susturulmasından sonra, şimdi yeniden güven kazanan Müslüman ülkelerle karşılaşıp şaşıran Batılılara, müminlerin Muhammed Peygamberi nasıl gördüklerini unutmak için artık haklı bir sebep oluşmuştur.
Hz. Peygambere gösterilen sevginin ne kadar derin ve güvenin ne denli samimi olduğunu, asırlar boyunca o’na nasıl hürmet edildiğini, ondan nasıl yardım istenildiğini, inananlar için nasıl bîr model oluşturduğunu ve en basit eylemlerde bile örnek alındığını gayr i müslim bir okurun, din bilginlerinin ve yazarların belgelerinden; İranlılar, Türkler, Hintliler ve Afrikalıların ifadelerinden anlaması belki mümkün olabilir. Yine, mistiklerin felsefelerim o’nun ışığında nasıl geliştirdiklerini ve mükemmel bir insan olarak Peygambere kozmik bir fonksiyon yüklediklerini de anlayabilir.
Hz. Muhammed, Âdem ile başlayan uzun peygamberler zincirindeki son halkadır. Kendinden önce gönderilen peygamberlerin tebliğlerine getirdiği mesajla son noktayı koyarak Allah’ın kelamını başlangıçtaki saflığına kavuşturmuştur. Kanadalı İslâm araştırmacısı Wilfred Cantwell Smith’in tesbiti kesinlikle doğrudur:
Müslümanlar Tanrı’nın sorgulanmasını tolere edebilirler çünkü ateist yayınlar ve rasyonalist topluluklar mevcuttur fakat toplumun en liberal kanatlarında bile Muhammed’e yapılan bir saldırıya ateşli bir fanatizmle karşılık verilecektir.1
1978 yılında Pakistan’da (Nizam ı Mustafa, Mustafâ’nın nizam ,Peygamber’in düzeni) sistemi yürürlüye konduğu zaman, buna karşı çıkanlar olmuştu. Bu eleştiriler üzerine ülkenin en büyük gazetesi olan Dawn’da yarım sayfalık bir ilan yayınlanmıştı. Başlığı A fantastic fallacy , fantastik yanlış hüküm olan bu yazıda öncelikli olarak Peygamber’in statüsünü tesbit etmeye kalkışanlar hedef alınıyordu;
Hz. Peygamberin statüsünün Allah’tan hemen sonra geldiği, üzerinde’ tartışılmayacak herkes tarafından kabul edilen bir olgudur, zira Allah, Peygamberinin, o’na bizzat Kendisi tarafından ilmin edilen şöhretim tanır. Ünlü şair Şeyh Sadi bunu çok güzel ifade etmiştir: “Kısacası, Allah’tan sonra sensin en yüce olan!”
Hz. Muhammed’in hayatı 18, yüzyıldan itibaren Batı’da araştırılmıştır. Her ne kadar kendisine “müşriklerin başı” sıfatı verilmişse de, bazı aydınlanma dönemi düşünürleri o’nu, akla dayanan bir dinîn temsilcisi olarak görmüşlerdir. 19. yüzyıldan başlayarak klasik Aralıca kaynak eserler ilmi olarak incelenmeye başlanmıştır. Ancak, o dönemde yazılan biyografiler Ön yargılarla doludur ve Muhammed’e biçilen rol, asla bir müminin Hz. Peygamber’e bakışı gibi değildir. Özellikle, İngiliz misyoner okulları ve Batılı eğitim metotları vasıtasıyla bu gibi biyografilere ulaşan Hintli Müslümanların müthiş tepkileri, İngiliz hakimiyetine karşı başkaldırının nedenlerinden biri olmuştur. William Muir’in kaleme aldığı Peygamber biyografisiyle başlayan ve benzer eserlere gösterilen reaksiyonla birlikte, Hz. Muhammed’in tarihteki rolünün tekrar araştırılmak istenmesi de gayet mantıklıdır, çünkü yüzyıllar içinde Peygamber’in tarihsel kişiliği, menkıbe ve söylencelerin muhteşem peçesi altında kaybolmuş ….