Roman (Yabancı)Roman (Yerli)

İçinizdeki Eşeğe Çüş Deyin!

file_9

Eşeklik, günümüzde üzerinde önemle durulması gereken bir meseledir. İnsanlık kavramının kendisine emanet edildiği biz insana, nedendir ki bu “eşeklik” etiketi yapıştırılmaktadır? Bu durum, “insan”ın bir kusuru mudur yoksa “eşek”in bulunduğu durumdan daha iyi bir hale yükseltilmesi midir? Olaya bu açıdan bakılırsa her iki durumda da kaybeden “insan” oluyor. İnsanlığın gerektirdiklerini yerine getirmeyip başka bir varlığın özelliklerine talip olma, ortaya “inadına” bir sorun çıkarmaktadır.

Yaşadığı evrende vaktinin hepsini nefsi ve midesi adına harcayan, kapitalist dünyanın hatırı sayılır bir ferdi olmayı sürdüren, dünyanın her türlü nimetini demir nallarıyla değil pençeleriyle haksızca koparan, şeytanın her kandırmacasına kapılan, düşene bir de kendisi vuran, imkânlarını hayra değil daima şerre kilitleyen, hukukun üstünlüğüne değil zorba adaletine güvenen, Allah’ın kanunlarına değil tabiat kanunlarına her şeyi havale eden insanların gözüyle bakanlara bu kitap.

Birazcık olsun…

Çüş diyecek!

SUNUŞ
Sevgili Okur,
Kardeşim Mehmet Akbulut Hımuroloji ilmine hizmet etme yolunda cehd içinde bir fânidir. Bu tomurcuk eseri için kendisini tebrik ederim.
Efendim, sizlere bir sır vereyim: Herkes beni medresede müderris sanır amma aslında ben derslerimin ve mücbir vazifelerimin dışında, evimin bodrumunda tesis etmiş, olduğum runutrolot laboratuarın da gizli gizli çalışmaktayım. Ülkemde, şükür, erklerin sayısı günbegün artmakta, ben de bu sayede olabildiğince çok sayıda, olabildiğince birbirinden farklı nitelikte eşeği hımaroloji ilmi merceğinden müşahede etmekteyim.
Bu ilimle meşgul olmanın en büyük mahzuru, insanı eşeğe dönüştürme tehlikesidir. Bendeniz, hayatımı vakfedip şimdiye kadar eşek tasvirleriyle dolu 17654 sayfalık bir metni ikmal etmiş, durumdayım. Henüz neşretmeyi düşünmüyorum: Dünya henüz eşekliği anlayabilecek edepten yoksundur. Bu sebepten bu nadide eserimi ölümümden sonra, 2043 yılında açılmak Üzere notere bırakacağım. Şu aralar ülkemizde eşek bilim açısından çok değerli gözlemlere olanak veren olaylara şahit olmaktayız ki buna bilimimizde “fikrin hamakat tepmesiyle berhava olması” diyoruz. Çok üzülerek görüyoruz: Türkiye’nin Yüce Gönlü, eşeklerin tekmeleriyle incitilmeye çalışılıyor. Bu vahim durumdan kurtulmak için, iyi yetişmiş eşek bilimcilere gerek vardır.

Efendim, Batılı arkadaşlara Türkiye’de onların deyimiyle bir onosology bilimi inşa edilmekte olduğunu muştuların. (Onos Kadim Yunan’da eşek demektir) Örneğin, o dönem Yunanlıları müzikten anlamayanlara onos lüras diyorlardı, serbest çeviriyle, saz eşeği ya da saz dinleyen eşek diyebiliriz, (Dirilip mezarlarından gelseler, bizde saz çalan eşekleri görürler de dillerindeki bu deyimi değiştirmek isterlerdi!) Üstesinden gelemeyecekleri işlere kalkışanlara da onon keireis, “eşeği tıraş ediyorsun” diye çıkışırlardı. Bildiğini okuyan, söylenenlerden hiç etkilenmeyip oldukları yerde kımıldamadan duranlara ise onos hüetai, “yağmurdaki eşek” denilirdi. Hele başını belâya sokanlara söyledikleri bir söz vardı ki çok çarpıcı gelir bana, ne zaman düşünsem: onos en mefasais, “arılar arasında kalmış eşek”! Bununla bitmiyor o dönemin eşeğe bakışı: onos sözcüğünden türemiş öyle sözcükler var ki eşeği oldukça aşağılıyor: Örneğin, onosis, “suçlama, ayıplama” demek, Türkçe’mize “eşekleme” olarak da çevirebiliriz şaka olsun diye. Otıostos da “hor görmek, küçümsemek” anlamlarına geliyor. Belki bu sözcük onos sıasis ‘ten türemiş olabilir: “Eşek duruşu” anlamında.
Latince’deki eşek anlamına gelen asinus, Eski Yunanca’daki onos’tan gelmiştir, belki. Yazık ki bu sözcük insanlar için kullanıldığında “aptal, budala, mankafa, dangalak, avanak, alık, ahmak, kafasız” gibi iltifattan içeriyor. Belki bu çağrışımlardan yola çıkarak Hımaroloji bilimini birtakım dallara ya da bizim akademik hayatımızda olduğu gibi, anabilim dallarına ayırabiliriz: Onosoloji ve osinusoloji. (Türkçe okunuşuyla yazdım!) Onosoloji eşeğin edebi, erdemi üstünde çalışır, eşekliğin insanlığa olası katkılarını etüd eder. Astroloji ise benim hıyar adını verdiğim insanların eşekliklerim inceleyerek, bu kaba, bu yontulmamış, bu incelikten, güzellikten, şakadan, sevgiden nasibini almamış bencil insanların nasıl ıslah edileceği üzerinde düşünür, araştırma yapar. Islah olanağı yok ise, bu ilmin kılavuzluğunda yetişen asinusolog arkadaşlarımızdan bu insanlara nasıl yardım etmeleri gerektiği üstüne görüşler alınır. Kabahat bu hıyar eşeklerde mi yoksa kendilerine asinusolog denen eşek bilimcilerde midir, bu konularda eşek ilminde derinleşmiş bilge insanlardan vardım istenir.
Sözlerimi Batıda bu bilim üstüne çalışmak isteyen akademisyenlerin bizden gözlerini ayırmamaları dileği ile bitirirken, Mehmet Akbulut arkadaşıma beni eşek ilmi yolundaki yolculuğumda bu eserle mesrur ettiğini bildirip teşekkür edeyim.
Ahmet inam
Mahfî Hımaroloji Mütehassısı
Ağustos, 2008, Ankara

Üçüncü Harnâme yazan Prof. Dr. Haynıllah Şanzumî’den Dördüncü Harnâme’yi yazacak olana bir ikaz ve de nasihat

“Fıtır Bayramı münasebetiyle evimi şereflendiren Bahriye Kolağası dostumuz IV. Harnâme’yi yazacak olan sahsa bazı tavsiyelerde bulunursanız iyi olur dedi. Binaenaleyh mühim addettiğimiz nasihatlerimizi ifade ediyoruz:
Ya Eyyühel Veled!
Birinci ve ikinci Harname Müellifleri’nin başlarına gelenler malûmdur. Benden cesaret alıp IV Harnâme’yi kaleme almazsan hayrına olur. Çünkü ben Atatürk’ün kurduğu laik demokratik hukuk devletinin bir mensubuyum. Bu avantajla ve düşünce hürriyetinden istifadeyle bu eseri kaleme aldım. Ama insanın anası her zaman oğlan çocuk doğurmayabilir. Tercihini, katarını doğru vermeyebilir. Çünkü eşeğini öpen mutlaka yellenmesine katlanır.”
Hayrullah Şanzumî

Dördüncü Harnâme’ye Önsöz
Üçüncü Hamâme’yi okuduktan sonra bende bir gıdıklanma oldu. Mizah üstüne bir hayli kitap okuduğumu itiraftan, şahsımı beri tutmayacağım. Eşek, tedâi yi efkârımızda eşi bulunmaz bir yere sahiptir Bunu iyi bildiğim için hafızamın beni sürüklediği noktada birçok malumatı gizlemiş olduğumu anladım. Cesaretimi tetikleyen en önemli teşvik. Dördüncü Harnâme’yi kimin yazacağı suâlidir. Gerçi, Üçüncü Hamime yazarı, adını gizli tutup müstear isimle başına geleceklerden bir nevi şahsım azade kılmıştır. Amma ve lâkin bize ne olur! La ya’lemü’l gaybe illallah.
Önce, böyle bir kitap yazmanın gereği var mı diye kendime sordum. Üçüncüsü gayet de güzel hazırlanmışken… Şeyhî ve hemşehrim Molla Lütfi’nin başına gelenleri bir kez de Hayrullah Şanzumî’den duymuşken… Bu tip bir zihin sorgulamasından sonra neden böyle bir gelenek olmasın, dedim. Daha doğrusu, devama aracılık edenlerden biri de ben obam ne olur? Sanırım bir şey olmaz. En azından Atatürk Türkiyesi’nde, Şeyhî ve Molla Lütfi’nin başına gelenler, benim başıma germez. Öyle olur inşallah. Nasılsa Şanzumi hazretlerine bir şeycüder olmaz. O, aradan sıyrıldı.

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Geceyarısı Tutkusu

Editor

Obsidiyen

Editor

Ejder Ateşi (Draki Serisi – 1)

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası