İÇİNDEKİLER
Sunuş
1 Abayı Yakmak
4 Adın Deftere Geçti!..
6 Afyonu Patramak
7 Ağz(ın)a Tükürmek
10 Ağzından Baklayı Çıkarmak
13 Ahfeş’in Keçisi
15 Ali Cengiz Oyunu
17 Ali Kıran Baş Kesen
19 Alkış Okumak (Alkış Tutmak)
21 Altı Kaval Üstü Şeşhane
23 Altından Çapanoğlu Çıkıyor
25 Arafat’ta Soyunmuş Hacıya Dönmek
26 Aslına Huuu… Nesline Huuu!..
29 Ateş Pahası
31 Atı Alan Üsküdar’ı Geçti
33 Aveunıı Yalamak
34 Bağdat Gibi Diyar Olmaz
35 Balta Asmak
38 Balık Kavağa Çıkınca
40 Bam Teline Basmak
41 Bel Bağlamak
43 Bulgurlu’ya Gelin Gitmek
46 Burnundan Fitil Fitil Gel(dir)mek
48 Cemaziyülevvelini Bilmek
51 Ceza-yı Sinimmar
54 Çadırını Basma Yıkmak
55 Çam Devirmek 57 Çizmeyi Aşmak
59 Dalkavuğunu Bulmak
61 Defin Kulağım Çınlatmak
64 Demokles’in Kılıcı
66 Diş Bilemek
68 Dokuz Doğurmak
71 Dolap Çevirmek
73 Edep Ya Hu!
76 Elçi Peşrevi
78 Eli Kulağında
80 Eski Çamlar Bardak Oldu
82 Eski Kulağı Kesiklerden
84 Eşref Saat
87 Eyyam Reisi
89 Fertiği Çekmek
90 Gemi Maymunu Gibi
92 Goygoyculuk Yapmak
95 Gözden Sürmeyi Çekmek
97 Hacı Mandal Mührü
99 Halep Oradaysa, Arşın Burada!
101 Hapı Yutmak
104 Hem Kel, Hem Fodul
106 Hem Kemankeş; Hem Çilekeş
108 Hoşafın Yağı Kesilmek
110 İki Dirhem Bir Çekirdek
112 İpe Un Sermek
114 İpin Ucu
116 İpsiz Sapsız
117 Kabak Başında Patlamak
120 Kabak Tadı Vermek
122 Kalıbı Dinlendirmek
124 Karakuşî Hüküm
128 Karaman’m Koyunu
131 Kaş Yaparken Göz Çıkarmak
133 Kaşık Düşmanı
135 Keçileri Kaçırmak
137 Kırk Yıllık Kani, Olur mu Yani
139 Kırkından Sonra Saza Başlamak
141 Kös Dinlemek
144 Küpünü Doldurmak
147 Lâlü Güzaf
149 Lafla Peynir Gemisi Yürütmek
151 Lahanan – Bamyacı
153 Matrak Geçmek
156 Maval Okumak
159 Molla Kasım
161 Muhavere-i Tebabüliye
162 Musul Çeşmesinden Su İçmek
163 Münasebetsiz Mehmet Efendi
165 Mürekkep Yalamak
167 Ölür müsün; Öldürür müsün?
169 Pabucu Dama Atılmak
171 Pösteki Say(dır)mak
173 Püf Noktası
175 Rahmet Okutmak
177 Sabır (Çanağı) Taştı
179 Saman Altından Su Yürütmek
181 Sarı Çiznıeli Mehmet Ağa
183 Sebilhane Bardağı
184 Sırra Kadem Basmak
185 Şeb-iYelda
188 Tası Tarağı Topla(t)mak
190 Tazıya Muska Yazmak
192 Tekeden Teleme Çalmak
194 Temize Havale Etmek
195 Toprağı Bol Olmak
197 Turnayı Gözünden Vurmak
201 Vermeyince Mabut
204 Ye Mehmet Ye!
206 Yok Devenin Başı
208 Yolunacak Kaz
211 Zerdeyle Zırva
1 ABAYI YAKMAK
Aba, dövme yünden değişik kalınlıklarda yapılan bir tür kumaşın adı olup genellikle beyaz renkte imal edilir. Siyah renklisine ise kebe denir.
Bu cins kumaşın kullanıldığı pek çok yer olmakla beraber, aba denilince genellikle dervişlerin giydiği hırka anlaşılır. Vücudun tamamını örtecek kadar geniş ve uzun, yakasız ve yensiz dikilen abanın özelliği, düğmesiz olup kuşak İle kullanılmasıdır.
Abanın tekke mensupları ve tasavvuf ehli olanlar yanında diğer insanlar tarafından da kullanılan bir giyecek olması, aba hakkında dilimize pek çok deyim ve atasözü kazandırmıştır.
Abalı: Fakir, kimsesiz.
Abacı: (Mecazen) Hazıra konmayı seven, bedavacı.
Abası kırk yerinden yamalı: Yırtık pırtık giyecek kadar fakir.
Alaca abalı: Hırkası yamalıklarla dolu olacak kadar fakir,Abaya bürünmek: Tasavvuf yoluna girmek.
Kaba (kebe) yerine aba giymek: Tasavvuf yoluna girmek.
Başını abaya çekmek: (Mecazen) Ölmek.
Aba da bir kaba da bir giyene (Güze! de bîr çirkin de bir sevene): İnandığı şey adına her şeyi hoş gören; ince eleyip sık dokumayan, meşrebince yaşamak için başkalarının ayıplamalarını hiçe sayan.
Aba vakti yaba; yaba vakti aba (olmaz): Her işe uygun bir araç veya yol yordam mevcuttur. (Yaba, harmanda ekin savurmaya yarayan dört çatallı tırmık çeşidi olup aba giymiş bir insan tarafından kullanılması zordur. Bunun birinci sebebi, harman mevsiminin çok sıcak olması; ikincisi de yaba sallarken abaya dolaşmasıdır. Buradan yola çıkarak atasözünden mecazen, İbadet zamanı ibadet; iş zamanı iş anlayışı çıkartılabilir.)
Abanın kadri yağmurda bilinir: Aba insanı yağmurdan koruduğu gibi abaya bürünen insanlar da belâ yağmurlarından korunur, (muş diye rivayet olunuyor!)
Aba yeninden yıldız gösterir: Maddî zenginlik veya manevî kudret ile dileyeni muradına erdirecek kudrete sahip kişileri anlatır.
Bir abam var atarım; nerde olsa yatarım: Gezginci dervişlerin hâlini anlatan bu söz, taşa toprağa, oduna tahtaya, çula ça-puta ehemmiyet vermeyen kişilere özgü anlayışın ifadesi olup gönül zenginliğini anlatır.
Zeyi: Aba ile alâkalı olarak üç deyim daha kaldı. Tam da zamanımızı anlatıyorlar: Birincisini “Vur abalıya!” diye kullanıyorlar. İkincisine “Aba altından sopa göstermek” diyorlar ki derviş geçinme iddiasında iken dervişliğe yakışmayan işler yapmaktan kinaye olarak “çok masum gibi görünüp de zorbalığa soyun-ma”yı karşılıyor. Diğeri de üçüncü kişiler için kullanılan “Abacı kebeci; bu neci (Abacı, kebeci, sen neci?)” sözüdür. Sanırız, bunu izaha hacet yoktur. Şimdi gelelim abayı yakmaya.
Bu deyim mecazen “birisine âşık olmak, tutulmak, gönül vermek” gibi anlamlar ihtiva eder. Dervişler arasında birilerinin aşkının büyüklüğünden bahsedilecekse eskiden, “Ooo! Abası hayli yanıktır!” gibi ifadeler kullanılırmış.
Eski tekkelerin mimarî kompleksi içinde bir mescit (veya cami), ortada şadırvanı olan bir avlu ve avluyu çevreleyen derviş hücreleri, büyükçe bir dershane, mutfak, kiler, ambar, vs. bulunduğu bilinmektedir. Bilhassa kış aylarında dershanenin ocağı harlı ateşle yakılarak dervîşanın burada toplanmaları sağlanır; böylece hem iktisat yapılır, hem de uzun saatler mürşitten istifade ortamı oluşturulurdu.
İşte böyle bir kış gecesinde, yün abalarına bürünmüş dervişler dershanede halka olup şeyh efendiyi dinlemeye başlamışlar. Efendi hazretleri, coştukça anlatmış; anlattıkça coşturmuş ve dervişler kendilerinden geçecek derecelere gelmişler. Bu sırada, ocağa sırtı dönük dervişlerden birisinin abasına ateş sıçrayıp dumanı tütmeye başlamışsa da dervişin sıcaklığı hissettiği yok!.. İçindeki ateş, dışındakinin sıcağını bastırmış durumda. “Pir aşkına Yâr aşkına (Allah aşkına)!” yanmaya devam ediyor. Nihayet şeyh efendi, dumanı fark edip bu müridini ikaz ile yanmaktan kurtarıyor ve arkadaşları arasında mahcup olmasın diye onu diğerlerine “gerçek Hak âştkı” olarak tanıtıyor. Şimdi argo lisanda kullanılan “abayı yakmak” deyimi, işte o hadisenin yadigârıdır.
2 ADIN DEFTERE GEÇTİ!..
Dilimizde, hak etmediği halde bir makamın yetkilerini kullanarak üst perdeden konuşan, yahut önemsiz bir başarısı özerine “bir yumurta bin bir gıdgıdak” ortalığı velveleye verenler hakkında söylenen bir deyim vardır: Anır eşeğim anır, adın deftere geçti. Deyimin ilginç bir hikâyesi var. Osman Çizmeci-ler’in Ünlü Deyimler ve Öyküleri (İstanbul 1989) adlı çalışmasından naklen (s. 20) anlatalım:
Tarihimizdeki ilk istatistik Tanzimat yıllarında yapılmış. Ancak o yıllarda, sayımın ve sayılmanın faydasını anlamayan insanlara istatistiği izah etmek çok zor olduğundan, yetkililer düşünüp taşınmışlar ve yumuşak geçiş için öncelikle köylerde bir hayvan sayımı yapmayı uygun bulmuşlar.
Köylünün biri, sayım bittikten, memurlar gittikten sonra ahırdaki eşeğinin durmadan artırdığını görmüş. Adam sabahtan beri bir işe yaramadan yalnızca semiren eşeğine bakmış, bakmış ve sayım sebebiyle yapamadığı işlerinin, boşa geçen gününün acısıyla çıkışmış:
— Anır eşeğim amr… Adın deltere geçti!..
3 AFYONU PATLAMAK
Eski tiryakiler, ramazanda afyonu macun haline getirir ve mercimek büyüklüğünde toplar .yapıp her sahurda iki üç tane yutarlarmış. Ancak her bir macunu sırasıyla bir, iki, üç kat kâğıtlara sarmayı da ihmal etmezlermiş. Böylece kâğıt, mide öz suyunda eriyince macun midede dağılır ve birkaç saatliğine keyif devam edermiş. Tabiî iki kat kâğıda sarılan macun, birkaç saat sonra, üç kat kâğıda sarılı macun da onu takiben kana karışınca tiryaki iftara kadar rahat etmiş oluverir. Ancak bu planın yolunda gitmediği, afyonun kâğıdının zor parelendıği yahut kana karışması geciktiği durumlarda tiryaki krizlere girer ve dış dünyadan âdeta kopar. Afyonu patlayıp kana karışasıya kadar farklı tepkiler verir.
Konuşulan veya yapılan şeye uygun karşılık verilmeyen, anlama ve algılamada geciken durumlarda “Daha afyonu patlamadı galiba!” gibi cümleler söylenmesi bundandır.
…..