Yıllar önce, üniversitedeki hocalığım sırasında bir gün, öğrencilerden bir grup genç odama gelerek, kendi sınıflarında bulunan şeriat yanlısı bazı arkadaşlarından dert yandılar: “Hocam!” dediler, “Hiçbir konu yok ki, şeriatçı arkadaşlarımız tartışma sorunu yapıp şeriat temeline oturtmasınlar ve bizleri yanıt veremez durumda bırakmasınlar.
Biliyoruz ya da hiç değilse hissediyoruz ki, söyledikleri şeyler yalandır; safsatadır; akla ve mantığa sığmaz şeylerdir; ne var ki tartışıp onlara karşılık veremiyoruz; çünkü şeriatın içeriğinden habersiziz. Örneğin bize İslamın hoşgörü dini olduğunu, başka din ve inançlara saygılı olduğunu söylüyorlar; ‘İslamda zorlama yoktur; din adına ölüm fetvası verilmez’ diyorlar: Oysa biliyor ve görüyoruz ki, İslam adına cinayetler işleniyor;
İslamı eleştirdi diye ya da İslamdan çıktı diye insanlar öldürülüyor: Fakat şeriat verilerinin ne olduğunu bilmediğimiz için onların iddialarını çürütemiyoruz. ”Yine bunun gibi bizlere, İslam şeriatının kadın haklarına saygılı olduğunu, kadını yücelttiğini söylüyorlar ve örnek olarak, ‘Kadınların ayakları altından cennetler geçer’ şeklinde (ya da buna benzer pek çok) buyruklar olduğunu öne sürüyorlar Oysa biliyoruz ki, istisnasız bütün İslam ülkelerinde kadın yüceltilmiş değil fakat küçültülmüştür,
sömürülmüştür, zavallı yaratık durumuna indirilmiştir; fakat şeriatın içeriğinden habersiz bırakıldığımız için bunun dinsel nedenlerini onların yüzüne vurup, savunmamızı yapamıyoruz. “Yine bunun gibi bize İslamın ana-baba ve çocuklar arasında sevgi bağları yarattığını söylüyorlar ve örneğin İslam ana-babaya sevgi ve saygıyı ve iyi davranmayı salık vermiştir’ şeklinde buyruklar olduğunu ekliyorlar.
Oysa biliyoruz ki, nice kişiler, Islamdan başka bir din ve inanca bağlıdır diye ana ve babalarına ya da çocuklarına karşı ne sevgi ve ne de saygı beslemektedirler. “Yine bunun gibi İslam şeriatının batıl denen şeylere karşı olduğunu, hurafelere savaş açtığını söylüyorlar. Fakat biliyor vehissediyoruz ki, söyledikleri yalandır; fakat yalan olduğunu ortaya çıkaracak bilgiden yoksunuz vb.” Öğrencilerimin bu tür konuşmaları hâlâ hafızamdadır.
Aradan yıllar geçtikçe ve incelemelerim sayesinde İslam şeriatının nasıl bir felaket kaynağı olduğunu her gün biraz daha fark ettikçe anladım ki, şeriatın içeriğinden habersizlik bu milletin başını yemiştir ve daha da yiyecektin Ve düşündüm ki, eğer bu gençler bilmiş olsalardı ki Kur’an’da, “İslamdan başka dinlere rağbet edenler sapıktırlar” ya da “müşrikleri nerede görürseniz öldürün” ya da “Ey inananlar!
Babalarınız, kardeşlerinizi – eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa- dost edinmeyin” gibi ve daha bunlara benzer nice ayetler ve bu ayetler doğrultusunda buyruklar (hadisler v s…) vardır ve Muhammed bu tür hükümlere dayanarak “kâfirlere’’ savaş açmış, ganimetler/esirler almış, kılıç yoluyla insanları İslama sokmuştur, işte o zaman, ellerindeki bu m alzeme ve bilgiyle şeriatçıların hakkından gelebilirler ve onların, “İslam hoşgörü dinidir; İslamcla zorlama yoktur” şeklindeki yalanlarını ortaya çıkarabilirlerdi.
Yine düşündüm ki, eğer bu gençler, İslamı terk etmenin (irtidatın) ölüm cezasını gerektiren bir şey olduğuna dair K ‘ u r a n ayetlerini ve Muhammed’in , “Her kim dinini (ki Müslümanlıktır) değiştirirse onu hemen öldürün” şeklindeki emirlerini ve bu hükümlerin 1400 yıl boyunca uygulanışını bilselerdi, şeriatçıların, “Din adına ölüm fetvası verilmez” şeklindeki yalanlarını sergileyebilir ve karşılarındakileri kolaylıkla susturabilirlerdi.
Yine düşündüm ki, eğer bu gençler, İslam şeriatının buyrukları arasında, ” Kadınlar aklen ve dinen dûn yaratıklardır” ya da “(Sutresiz) namaz kılanın önünden köpek, eşek, domuz ve kadın geçerse namaz katledilmiş (bozulmuş) olur” ya da ” Cehennemlerin çoğunluğunu kadınlar oluşturur” ya da “İki kadının tanıklığı bir erkeğin tanıklığına bedeldir” şeklinde olanları (ve daha bunlara benzer niceleri) bulunduğundan haberleri olsaydı, şeriatçının “İslam kadınları yüceltir” ya da “İslama göre cennet kadınların ayakları altından geçer” şeklindeki (ve daha nice benzeri) yalanlarını suratına vurup onu susturmakta güçlük çekmezlerdi.
Yine düşündüm ki, eğer bu gençler, İslam şeriatının batıla karşı olmak şöyle dursun, batıl inanışlara yer verdiğini, örneğin Kur’an ‘da batılı destekler ayetler bulunduğunu ve Muhammed’in günlük yaşamının her yönünün batıl inançlarla oluştuğunu bilselerdi, şeriatçının yalanlarım çürütebilir ve örneğin, “Hak (İslam) geldi, batılsa yıkılıp gitti” ya da İslam batıla inanmayı yasaklar” şeklindeki konuşmalannın geçersizliğini kolaylıkla sergileyebilirlerdi.
Yine düşündüm ki, eğer bu gençler, köleliğin îslama göre Tanrısal bir kuruluş olarak benimsendiğini ve Muhammed’in dahi köleler edindiğini, köleleri hizmetinde kullandığını, köle alıp köle sattığını, ona buna köle hediye ettiğini bilmiş olsalardı, şeriatçının, “İslam şeriatı kölelik denen şeyi ortadan kaldırmıştır, hiç değilse kaldırmayı amaç kılmıştır” şeklindeki yalanlarını kolaylıkla ortaya vurabileceklerdi.