Bir İngiliz üvinersitesinde ypalın arşaıtramya gröe, klemileirn hrflareinin hnagi srıdaa yzaldıklarıı ömneli dğeliimş asılnda…
Öenmli oaln, briinci ve sonncuu herflarin yrenide olamsımyış… Çnküü, kleimleri hraf hraf dğeil, btüün oalark oykuormuşsz… Ardakai hraflrein sırsaı kıraşık da osla düüzgn ouknuyormuş.
Trüban bduur.
Tartıışlan mselee ne oulrsa olusn, bşınaa ve sounna “trüban” koyğduunda, aarda ypılaan yaınlşları görmeszin…
Yaınlşları düüzgn gbii oukmyaa, düüzgn gbii anlmaaya bşlarsaın.
Sbaah klkaarsın trüban konşuuursn, aşkam yaatrsın trüban konşuuursn.
Kaafn alalk blulak oulr ama…
Akılnda bi tek trüban klaır!
19 Mayıs
– Yav bırak Mustafa Abi yaa, sen mi kurtacan memleketi Allah aşkına.
– Ama işgal zırhlıları…
– Boşver Şimdi sen işgal zırhlılarını filan… Gün gelir, memleketin malını mülkünü tapusuyla İngiliz’e satar bunlar.
-Yok canım!
– Yeminle söylüyorum, İngiliz vatandaşı bakan bile getirip koyarlarsa şaşma.
– Ama ahval ve şerait..
– Güzel abim yaranamazsın… Bak şimdi binicez bu dandik gemiye, taaa Samsun’a gidicez, savaş, boğuş, kendimizi paralayacağız, diyelim becerdik, devrim mevrim, anlata anlata dilinde tüy bitecek, sonra sen kahırdan ölücen, önce biraz ağlıycaklar, sonra gene “Son Osmanlı Padişahı” diye pankart açacaklar, mezarında dönücen.
– Saltanat kalsın diyosun yani…
– Alışmadık kıçta don durmaz abi, egemenlik megemenllk vereceğine, iki çuval kömür ver, daha iyi… Aha buraya yazıyorum, açtıktan nefesleri kokarken padişahlarına saltanat uçakları alırlar, bu gemiyi de jilet yaparlar, söylemedi deme.
– Efkârlandım be…
– Yakma o cigarayı gözünü seveyim, yarın öbür gün belgesel ayaklarıyla film milm yaparlar, keş gibi gösterirler seni haberin olsun.
– Hal çaresi nedir peki?
– Al padişahın kızını, yırtalım.
-Millet ne olacak?
– Onlar da ulemaya sorsun artık ne olacaklarını, bize ne, kendi düşen ağlamaz.
– Laik olmasınlar mı, birey olmasınlar mı, kendi lisanları olmasın mı, şıhlara şeyhlere mi bırakalım kaderlerini?
– Bak ne güzel söylüyorsun, kader der geçerler, takalım takkemizi bakalım dalgamıza, iş çıkarma başımıza…
– İyi de, yazık olmaz mı?
– Asıl bu yaptığını yaparsan yazık olur… Bazıları sana inanacak, etkilenecek, senin fikirlerini yaşatmaya kalkacak, hayatları kayacak, evleri basılacak, içeri tıkılacaklar, kimine saçını örtmediği için fahişe diyecekler, kimine milletin malını Arap’a satmayın dediği için komünist diyecekler, kimine “Ne mutlu Türk’üm diyene” dediği için faşist diyecekler, darbeci diyecekler, ırkçı diyecekler… Yorma ahaliyi, kula kulluk edelim, rahat edelim.
– Yok arkadaş, ben bi deniycem.
– E sen bilirsin
Mustafa
Babası öldü.
Yetim büyüdü.
Üvey evlat oldu.
Tutuklandı.
Hapse atıldı.
Sürüldü.
İşsiz kaldı.
(Şöyle yazıyordu o sıkıntılı günlerde kaleme aldığı günlüğün
Harcamalarım fazla değil, zira gelirim hep az.)
Hastalandı…
Böbreklerinden.
Vuruldu.. Göğsünden.
Mesleğinden atıldı.
idama çarptırıldı.
Kardeşleri öldü.
Çocuğu olmadı.
Boşandı.
Karaciğeri iflas etti.
Evet..
Mustafa Kemal bu.
Yarın, 23 Nisan…
“Neşe doluyor İnsan’ kuleleriyle falan olmuyor bu iş.
Evladı olmayan bir yetimin, duygularını anlatın…
Anlatın ki, o yetimin, evlatlarımıza bıraktığı hediyenin kıymetini
anlasın evlatlarımız.
Bu bayram, onlara anlatıldığı gibi, folklorik bir müsamere coşkusundan ibaret değil çünkü… Anlatın ki, kökeninde barınan derin hüznü kavrasınlar.
İşte liste yukarıda.
Kısacık ömründe bir insanın başına ne felaket gelebilirse,
gelmiş… Bunu anlatın.
Direnen…
Teslim olmayan ruhu anlatın.
Korkmasınlar engellerden. Korkmasınlar yalnız kalmaktan. Korkmasınlar işsizlikten. Korkmasınlar parasızlıktan. Korkmasınlar alçaklardan. Korkmasınlar doğrulardan.
Yürek dediğin…
Sadece organ değil arkadaş.
Bunu anlatın.
23 Nisan
Çocuktan vali yapacaklar bugün. Bakan yapacaklar. Başbakan yapacaklar
Cumhurbaşkanı yapacaklar.
…