Siyaset

İsrail, Mitler ve Terör

israil-mitler-ve-teror-roger-garaudy

Bu eserde, ucu bize de dokunan 50 yıllık bir yalanın perde arkası anlatılıyor. Bu eserde, efsane veya mitlerin dünya siyasetini nasıl yönlendirdiği sergileniyor. Bu eserde, Ortadoğu’daki terör ateşinin niçin sönmeyeceği açıklanıyor. Fransa’da yasaklanmasına rağmen, bu eser kitabevlerinde tezgah altında kapış kapış satılıyor.

Bu Kitabı Niçin Yazdım?
Şiddet ve savaşların üreticisi oları entegrizmler zamanımızın öldürücü bir hastalığıdır. Bu kitap entegrizmlere ayırdığım üç eserden birini oluşturur.
İslamınYükselişi ve Çöküşü adlı eserimde Müslüman entegrizminin merkez üssü olan Suudi Arabistan’ı gözler önüne serdim. O eserde, Amerika’nın Ortadoğulu istilâsındaki hempası olan Kral Fahd’ı İslamcılığı İslâm’ın bir hastalığı haline getiren “siyasi fahişe” olarak takdim ettim.
Bir taraftan çocuk aldırma ve gebelikten korunmaya karşı çıktığını açıklayarak “hayatı savunduğunu” iddia ederken, diğer yandan, Amerika’nın dayatmasıyla sürdürülen “pazar tek tanrıcılığı”nın kurbanları olarak yetersiz beslenme ve açlıktan her yıl 13 buçuk milyon çocuk can verirken susan Roma Katolik entegrizmi hakkında iki eser yayınladım. Bu kitaplarım Adalı “a ihtiyacının var mı? ve (pazar tek tanrıcılığına karşı yazılmış olan) Bir din savaşma doğru mu? adlarını taşıyorlar.
Üçlü çalışmamızın üçüncü kanadı olan İsrail Politikasının Kumcu Efsaneleri ise, israil’in Allah’ı yerine, israil devletini koymaktan ibaret olan politik siyonizmin sapmasını sergiliyor. Bu haliyle israil devleti dünyanın geçici efendilerinin, yani Batı tipi büyümenin temel taşı olan Ortadoğu petrollerini sahiplenme gayesi güden Amerika Birleşik Devletleri’nin batmayan nükleer uçak gemisi konumundadır. (Bu “büyüme” modeli, IMF nin aracılığıyla Üçüncü Dünya ülkelerine her iki günde bir Hiroşima zayiatına denk bir pahaya mal olmaktadır).
Kendisine ait olmayan bir ülkeyi siyonistlere teslim ederken “Kullanılan sistem pek önemli değil, yeter ki biz Ortadoğu’nun petrollerini elimime tutalım. Asıl önemli olan bu petrolün ulaşılabilir olarak kalmasıdır” (Kimhe John, Filistin ve İsrail, Ed. Albin Michel, 1973, s. 27) şeklinde demeç veren Lord Balfour’dan, “Çok iyi anlamak lâzımdır ki Suudi Arabistan petrolü dünyanın en güçlü is bitirici araçlarından birini oluşturur.” (aynı eser, s. 240) diyen Amerikan Dışişleri Bakanı Cordell Hull’a kadar, aynı politika israil’in Siyonist yöneticilerine aynı görevi yüklemektedir. Bu görev, NATO eski genel sekreteri joseph Luns’un tarif ettiği görevdir: “İsrail modern çağımızın en az masraflı paralı askeri olmuştur.”
Kaynak: Nadav Shragai,  13 Mart 1992
Meselâ 1951’den 1959’a kadar, iki milyon İsrailli fert başına, iki milyar Üçüncü Dünya ülke sakinlerinin aldıklarından yüz kat daha fazla yardım aldığına göre, yine de kendisine çok iyi ödeme yapılmış bir paralı asker. Özellikle de çok iyi korunan bir paralı asker. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri, 1972’den 1996’ya kadar, İsrail’in Birleşmiş Milletler’de her mahkum edilişinde harekete geçmiş ve alman kararları otuz  defa veto etmiştir. Oysa İsrail yöneticileri o sırada Ortadoğu’nun bütün devletlerini parçalama programlarını uyguluyorlardı. Söz konusu program, Lübnan’ın 1982 Şubat ayında istilası sırasında Kivunim (Yönelimler) sayı 4, s. 5059 dergisi tarafından kamuoyuna açıklanmıştır. Bu politika, ABD’nin sartlı desteği sayesinde, milletlerarası kanunun bir “kağıt parçası” (Ben Gurion) olduğu düşüncesine dayanıyor. Nitekim İsrail’in Batı Şeria ve Golan’dan geri çekilmesini gerektiren Birleşmiş Milletlerin 242 ve 338 numaralı kararları geçersiz kalmışlardır. Amerika’nın dahi lehte oy kullandığı Kudüs’ün ilhakının oy birliğiyle fakat hiçbir yaptırım öngörülmeden mahkûm edilmesi de aynı neticeyi doğurmuştur.
Temeli itibariyle böylesine utanç verici olan bir siyaset, belli bir kamuflajı gerektirir ki benim kitabım da işte bunu ortaya çıkarmayı hedefliyor.
En başla, Siyonistlerin kutsal kitapları entegrist bir bakış açısıyla okuyarak saldırıları “dinen” sözde haklı göstermeleri yer almakladır. Onlar efsaneyi tarihe dönüştürüyorlar. Sözgelimi, Hz. İbrahim’in Allah’a şartsız boyun eğişini ve “yeryüzünün bütün ailelerini” kutsamasını kabileci bir anlayışa çeviriyorlar. Bunun sonucu olarak da, fethedilmiş toprak, “vaad edilmiş toprak” haline geliyor, tıpkı Mezopotamya’dan Hititlere ve Mısır’a kadar bütün Ortadoğu toplumlarında görüldüğü gibi.
Mısır’dan Çıkış için de aynı şey söz konusu. Halkların baskı ve zulümden kuruluşunun bu ebedi sembolü, Kur’ân tarafından zikredildiği (Duhan, 443031) kadar, günümüz “kurtuluş ilahiyatları” (aralından da yâd edilir. Bu kuruluş sembolü Evrensel bir Allah’a bağlanıp O’nun iradesine boyun eğmiş bütün halklara seslendiği halde, bir eşi daha olmayan bir mucizeye dönüştürülmekle ve seçkin bir halkın kısmî ve tarafgir bir Allah’ının bahşettiği bir imtiyaz olarak sunulmakladır. Nitekim bütün kabileci dinlerde ve bütün milliyetçilik akımlarında hep bu yola gidilir. Hepsi de kendilerinin Allah’ın iradesini gerçekleştirmekle görevlendirilmiş seçkin halk oldukları ……

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Caner Taslaman – Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de İslâm

Editor

Devriye / Orta Doğu’da Siren Sesleri

Editor

Anka Kuşu: Erdal İnönü Anlatıyor

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası