İstanbul’u sevmekle başladı her şey… Bu sevgiyle yaşayan otuz dört kişinin yüzlerce anısını gün ışığına çıkarma arzusu ile devam etti. Onların şahitliklerinin izinde şehrin dokusunu, tadını, kokusunu, sesini, yapısını, insanını, yemeğini, suyunu, havasını tanıtma ve anlatma yolunda bir serüven başlamış oldu.
Bu serüvene eşlik etmek isteyenler bu kitapta;
Ahmet Ümit’in “İstanbul’u Savunma Derneği” hayalini,
İlber Ortaylı ile Kerem Görsev’in “zaman makinesinde İstanbul’u dolaşma” isteğini, Çetin Altan’ın “2112 yılı İstanbul’unu,
Ara Güler’in kendisini “İstanbul’un simgesi” ilan edişini,
Ediz Hun’un “eski Yeşilçam filmlerindeki mekânları” anlatışını,
Anjelika Akbar’ın “İstanbul’un sesi”ni yorumlayışını,
Ayhan Sicimoğlu’nun “büyük İstanbul otoparkı” projesini,
Artun Ünsal ve Mehmet Yaşin’in “İstanbul’un unutulmaz lezzetleri peşinde, mekânlar” ile ilgili tüyolarını, Aydın Boysan’ın “İstanbul ve balık” hakkındaki engin bilgisini, Emre Kongar’ın kızlarına “İstanbul’da güvenli seyahat” hakkındaki tavsiyelerini bulacaklardır.
Ayrıca okurlar;
Buket Uzuner, Semavi Eyice, Hıfzı Topuz, Güngör Uras, Soli Özel, Muazzez İlmiye Çığ, Mihail Vasiliadis, Rıfat Bali, Samim Akgönül, Garo Mafyan, Erol Deran, Giovanni Scognamillo, Sami Kohen, Natali Gökyay, Mehmet Gürs, Serdar Gülgün, Hüseyin Dirik, Komet, Geveze, Turgay Artam, Nazan Ölçer ve Deniz Ülke Arıboğan gibi isimlerin değerlendirmeleriyle anılarına da tanık olacaklar.
Röportajları yapan Neşe Mesutoğlu, Saint Benoit Fransız Lisesi ve Galatasaray Üniversitesi mezunudur. Aynı üniversitede “medya araştırmaları” üzerine yüksek lisans yapmıştır. Meslek hayatına öğrencilik yıllarında Milliyet gazetesi dış haberler bölümünde staj yaparak başlamıştır. Halen Milliyet Cadde ekinde “İstanbul röportajları” bölümünü hazırlamaktadır.
İÇİNDEKİLER
Önsöz……………………………………………………………………………11
1- LAVANTA KOKAN SOKAKLAR
Ahmet Ümit………………………………………………………………..15
Buket Uzuner……………………………………………………………….27
Prof. Dr. İlber Ortaylı………………………………………………….33
Prof. Dr. Semavi Eyice…………………………………………………..43
2- İSTANBULLU VAR MİDUR?
Çetin Altan………………………………………………………………..63
Güngör Uras………………………………………………………………..75
Soli Özel……………………………………………………………………..87
Muazzez İlmiye Çığ…………………………………………………….105
3- BÎR MOZAİKTİ KENTİN DOKUSU
Ara Güler ………………………………………………………………..117
Mihail Vasiliadis………………………………………………………….125
Rıfat Bali……………………………………………………………………139
Prof. Dr. Samim Akgönül……………………………………………145
4- İMKÂNSIZ SESSİZLİK
Anjelika Akbar…………………………………………………………155
Kerem Görsev ……………………………………………………………161
Garo Mafyan………………………………………………………………167
Ayhan Sicimoğlu………………………………………………………..175
Prof. Dr. Erol Deran…………………………………………………..181
5- SİNEMA TEK EĞLENCEYDİ
Giovanni Scognamillo…………………………………………………191
Sami Kohen …………………………………………………………….199
Ediz Hun…………………………………………………………………..207
Hıfzı Topuz…………………………………………………………….223
6- UNUTULMAZ TATLAR
Prof. Dr. Arcun Ünsal…………………………………………………237
Mehmet Yaşin…………………………………………………………….257
Aydın Boysan …………………………………………………………….269
Natali Gökyay……………………………………………………………287
Mehmet Güre…………………………………………………………….293
7- ERGUVANDIR RENGİ
Serdar Gülgün …………………………………………………………..311
Prof. Dr. Hüseyin Dirik ……………………………………………..317
Geveze……………………………………………………………………….325
Kornet………………………………………………………………………..331
8- BİR KÜLTÜR MERKEZÎ
Turgay Artam…………………………………………………………….345
Dr. Nazan Ölçer…………………………………………………………359
Prof. Dr. Emre Kongar………………………………………………..367
Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan……………………………………373
Milliyet gazetesi genel yayın yönetmeni Tayfun Devecioğlu, Milliyet Cadde’nin yayın yönetmeni Ufuk Kaan Altın, Yener Boran, Çınar Oskay, Erdem Kırım ve tüm Cadde ekibine destekleri için çok teşekkür ederim.
Milliyet Cadde ekibindeki dostlarımın adını anmadan geçemeyeceğim.
Haber müdürü Menderes Özel, görsel yönetmen İlhami Bilecen, editör arkadaşlarım Tülin Açıkbaş, Gülüm Dağlı, Itır Ilgaz, Feray öztürk, Sanem özyürek, İlknur Taş, sayfa tasarımda Nevzat Akdere, Murat Akkuş, Erol Seyitoğlu ve güzel arkadaşım Senem Aydına sevgilerimle…
ÖNSÖZ
Bir insanın işteki marifeti, çalıştığı alanı sevip sevmemesine göbekten bağlıdır kanımca. Sevgili Neşe’yle ilk olarak o, Milliyet Caddenin dış haberlerini hazırlarken tanıştım. O dönemde, gayretli olmasına rağmen pek de istekli değilmiş gibi bir portre çiziyordu gözümde. Yüreğinde usta bir röportajcının yattığını anlamamız zaman aldı doğrusu. O da bizim ayıbımız. Bir insanın sevdiği işi yapınca nasıl canavar kesildiğinin, hayattan keyif aldığının, güzel işler çıkardığının canlı kanıtı Neşe. Şimdi de sizin karşınızda duruyor.
Burada okuyacağınız röportajlardan en az benim kadar hoşlanacağınızı, etkileneceğinizi, yeni şeyler öğreneceğinizi düşünüyorum. Bu yazılar buram buram İstanbul kokuyor bir yandan da. Eskinin yeniyle buluşması da var, bu koskoca kentin geleceğe daha iyi koşullarda taşınması için öneriler de, sokaktan tatlar da var, müzik tınılanda. Gazetemizin sloganı gibi ‘renkli’ bir çalışma olmuş. Hem güzel insanlarla tanışmak hem de İstanbul’u; bu canlı şehri daha yakından, üstelik pek çok yetkin ismin ağzından dinlemek, bir İstanbulsever olarak bana iyi geldi, eminim sizi de mutlu edecektir.
Önsözün bir de sonsözü olacaksa eğer. Neşe’yi kutluyor, başarılarının devamını diliyorum. Beni de unutmayıp önsözü bana ayırma inceliğini gösterdiği için teşekkür ediyorum. En kısa zamanda yeni kitaplarında buluşmak dileğiyle.
Ufuk Kaan Altın
Milliyet Cadde Yayın Yönetmeni
1. BÖLÜM
LAVANTA KOKAN SOKAKLAR
Kim istemez bir zaman makinesinde İstanbul’u dolaşmayı? Dünyanın en ilgi çekici turu olurdu şüphesiz. Tarihi ve doğasıyla rakipsiz güzellikte olan bu kent mucize ve sürprizlerle dolu. Metro kazılarında sekiz bin beş yüz yıl öncesine dair izlerin bulunduğu Yenikapı’dan yüzlerce yılın izini taşıyan Galata ya kadar pek çok semt açık hava müzesi değerini taşıyor. Ama maalesef bu güzellikleri korumayı başaramıyoruz. Hatta UNESCO Kültür Mirası listesindeki yerini kaybetmesi söz konusu. Sanki kentin ruhunun kayboluşuna doğru geri sayımdayız. Bir sokağın köşesinden dönmekle yüzü değişen İstanbul’da, yüzyılların yıkıcı gücüne rağmen değişmeyen nadir değerler ise Boğaz’ın güzelliği, martı sesleri, sokak kedileri, lavanta kokuları ve o buz gibi suyu belki de.
İSTANBUL DİŞİ BİR KENT; ALDATAN VE CÖMERT
AHMET ÜMİT
Yazar
O bir âşk. Konu İstanbul olunca, kimi zaman hülyalanan, kimi zaman hiddetlenen bir İstanbul âşığı. Bir yaz günü Galatasaray’daki Litera Kafe’de buluştuk Ahmet Ümit’le. Hava inanılmaz sıcaktı. Boğaz, Ayasofya, Sultanahmet Camisi ve Topkapı Sarayı manzarası eşliğinde sohbet etlerken o, duygu dalgalarını aşıyor, esiyor, gürlüyordu. Bir bu kentin güzelliklerini anlatıyor, bir uğradığı zulme karşı isyan ediyordu, işte o gün, onun gözlerinde gördüm, sesinin titremesinde duydum, Gaziantep’ten 18‘inde gelen ünlü yazar, esaslı bir İstanbulluydu. Bu kente sevgisini yeni nesillere kitaplarıyla aşılayan Ümit, İstanbul tablosunu romantizm kadar acımasızlıkların da olduğu, güzellikler kadar sert bir yaşam mücadelesinin sürdüğü bir ‘vahşet şehri’ olarak yorumluyor.
– Romanlarınız, genelde İstanbul’da geçiyor. Neden İstanbul’u seçiyorsunuz?
İstanbul’u çok seviyorum. Mucizelerle dolu. Girdiğiniz her yerde bambaşka bir manzarayla karşılanabiliyorsunuz. Hepsinden önemlisi, şairane bir havası var. Burası dişi bir kent. O anlamda hem şefkatli, hem cömert, hem aldatan, hem canımızı yakan. Bizi her yönüyle bağlıyor.
– İstanbul adamı katil eder mi ?
Katil eder, maalesef eder. Aslında İstanbul değil, insanların ilişkileri ve yaşadığımız toplum insanı kaili eder. Para ve güç çok önemli bu şehirde. İnsanlar çok yoksul. Göçle gelen insanlara kızıyorlar. Oysa onları eğitmek ve “İstanbullu yapmak” gibi bir problemimiz var. Mesele bu. Artık sadece İstanbul’da doğanlar değil, sonradan gelenler de İstanbullu olmalı.Bu noktada korkunç bir var olma savaşı yaşanıyor. Bu savaşta ne yazık ki sık sık cinayetler işleniyor. Cinayetlerin en yoğun olduğu illerden biridir İstanbul.
– Dekor olarak nasıl bir kent?
Dekor olarak bazen korkunç ve acımasız. Kalabalık ve
Çirkin binalar var. İnsanlar bıçağı çekip, “Ya paranı ya canını alırım,” diyor. Böyle ölümleri görüyoruz. Açlıktan sokakta yatanlar, kimsesiz çocuklar, tinerciler, yoksul insanlar var. Ama aynı zamanda çok güzel. Boğaz bir cennet, adalar muhteşem. Yalılar, villalar olağanüstü. Şehrin silueti muhteşem. Özellikle Boğaz’dan baktığımızda o şehir hâlâ Mimar Sinan’ın siluetini koruyor. Her şey var İstanbul’da. Cinayet mahalli, psikopattık, güzellik, tarih, aklınıza gelebilecek her türlü dekora kaynaklık edebilir.
İSTANBUL – HAYELDEN GERÇEĞE SÖZDEN YAZIYA
-Nötre Dame’ın Kamburu veya Venedik’te Ölümdeki gibi, İstanbul Hatırası isimli kitabınızda hikâyenin arkasında bir kent anlatıyorsunuz.
Tamamen öyle, çünkü bunu anlatmadan olmaz. Gerçek İstanbul bu. Aşk ve güzellik şehri olarak anlattığınızda eksik kalır. Aynı zamanda kaba insanların ve acımasızlığın olduğu, seri bir yaşam mücadelesinin sürdüğü bir vahşet şehridir. Bunların hepsiyle gerçek bir İstanbul tablosu ortaya çıkar.
–Kitapta, “Kötülüğü yapanlar parayı elinde tutanlardır, ” anlamında bir söz geçiyor.
Şehrin tarihini ve doğasını yağmalıyorlar. Onları sınırlayan hiçbir şey yok. Şimdi Haliçe bir tane köprü kuracak ve silueti öldürecekler. Bu şehrin kimliğine saygı göster! Dikkat etmeyenler para peşindeler. Belediyeler böyle, hükümet böyle, müteahhitler böyle, insanlar böyle. Korkunç bir şey. Ama kendilerine ihanet ediyorlar. Çocuklarının geleceğini ellerinden alıyorlar. Bu vahşettir.
–Kitapta Molla Zeyrek Camisi “Neden bizi savunmuyorsunuz?” diye sesleniyor.
Bunu söyleme ihtiyacı var. Bırakın Roma dönemini, Mimar Sinan’ın yaptığı çeşmeler çöplük olarak kullanılıyor. Talan halinde her şey, kimsenin umurunda değil. Dünyanın en fazla tarihi eser bulunan şehridir burası. “Avrupa Kültür Başkenti” deniyor, yalan. Yakında UNESCO Kültür Mirasından çıkaracaklar. Utansınlar. Bu şehri, bu ülkeyi yönetenler utansın. Yerin dibine geçsinler. Resmi olarak “kültür” sıfatını taşıyan herkesin utanması gerekir.
–Dönüşü var mı çok mu geç kaldık?
Tabii var. Yukarıdan kararlarla da olmaz. Herkesin katılımı lazım. Birinci mesele “İstanbulluluk bilinci” yaratmak. Bu bir ayrıcalıktır. Bunun farkına vararak tarihine, kültürüne, doğasına sahip çıkmak gerek. Komşumuzla ilişkimize, evimizin önündeki yola ve ağaçlara sahip çıkmak…