Andrcw Lang’in, sonra Emile Legouis ve Louis Cazamian’ın İngiliz edebiyatı tarihine ilişkin o koca koca kitapları dururken, uçsuz bucaksız bir edebiyatı, pöylesine küçük bir kitapta sunmaya kalkışmak, Jorge Luis Borges’den başka kimin aklına gelebilirdi ki! Borges’in, aileden gelme ((azılı» bir İngilizsever olmasının, bunda epeyce bir payı var kuşkusuz.
Borges, Maria Esther Vazquez’in de katkısıyla kaleme aldığı İngiliz Edebiyatına Gfriş’i, ilk ağızda Arjantin’li İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencileri içiri tasarlamış . . Kitabı İspanyolcadan İngilizceye çeviren L. Clark Keating ve yayıp.çısı Robert O. Evans, İngiliz Edebiyatına Giriş’in Borges’in «kurmaca» yapıtlarındaki anlatımın tadını taşıdığını vurgulamaktan alamıyorlar kendilerini.
Tıpkı İngilizceye daha önce çevrilen Amerikan Edebiyatına Giriş’de olduğu gibi. Nitekim, önümüzdeki ay-· larda Amerikan Edebiyatına Giriş’i de yayımlayarak, Borges’severlere, Borges’in Anglo-Amerikan edebiyatına yaklaşımını tümüyle sunma olanağı bulacağız.
Ne var ki, İngiliz Edebiyatına Giriş’in tek özelliği, Borges’in dev bir konuyu küçük bir kitapta sunması değil. Borges’in bir deneme tadı içeren kitabının, öncelikle geleneksel edebiyat tarihi kitaplarından ayrılan bir yanı söz konusu. Aslında, bu kitabı gerçekten çekici kı- , lan, Borges’in İngiliz edebiyatına çok kendine özgü, öznel yaklaşımını yansıtması.
Denilebilir ki, İngiliz edebiyatına kafasına göre takılmış Borges. Sözgelimi, hemen her edebiyat tarihi kitabının sayfalarca yer ayırdığı Shelley ve Walter Scott, Borges’in gözdeleri arasında 1 ANGLOSAKSON DÖNEMİ . Ortaçağda, Latince yazının kıyılarında boy atıp gelişmiş bütün bölgesel yazmlar arasında en eskilerinden biri İngiltere’deki yazındır.
Başka bir deyişle, bu sözünü ettiğimiz yazın dİşında, yedinci yüzyıl sonlarına ya da sekizinci yüzyıl başlarına yakıştırılabilecek pek az metin vardır. O zamanlar Britanya Adaları bir Roma kolonisiydi; hem ele uçsuz bucaksız imparatorluğun en korunaksız ve en kuzeydeki kolonisi. Adaların yerli halkı Kefü. kökenliydi.
Beşinci yüzyıl ortalarında Briton’lar artık Hıristiyanlığı benimsemişti ve kentlerde .Latince konuşuluyordu. Ardından, Roma devlet yapısının parçalanması başgöst�rdi. Peder Bede’in düZenlediği süredizine bakılırsa, Roma askerleri adadan 449 yılında ayrıldılar. Beş aşağı beş yukarı İngiltere ile İskoçya arasındaki sınırı çizen Hadrianus Suru’nun kuzeyinden gelen Pikt’ler, yani Roma İmparatorluğu’nun boyunduruğuna girmemiş Kelt’ler, ülkeyi e�e geçirdidiler ve yakıp yıktılar.
Adanın güney ve batı kıyıları, gemileriyle Danimarka’dan, bugünkü Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’un bulunduğu denizden alçak yöreden ve Ren Irmağı’nın ağzindan denize açılan Cermen korsanların ·saldırı ve yağmaları karşısında korumasızdı.
Briton’ların kralı ya da reisi Vortigern, 11 Cermen’lerin ülkeyi Kelt saldırılarına karşı savunabileceklerini düşündü; zamanın geleneği,ne uyarak, paralı askerlerin yardımına başvurdu. İlkin Jüt’lerin ülkesinden Hengist ve Horsa adlı reisler geldi. Onları daha başka Cermen’ler izledi; Angl’lar, Jüt’ler, Sakson’lar.
Angl’lar ülkeye adlarını verdiler: England (Angl ülkesi). Paralı askerler, Pikt’leri bozguna uğrattılarsa da kısa bir süre sonra korsanlarla el ele verdiler ve bir yüzyılı bulmayan bir süre içinde ülkeyi ele geçirdiler, küçük, bağımsız krallıklar kurdular. Boğazlanmaktan ya da köleleştirilmekten kurtulabilen Briton’ lar, Batı Galya’nın kayalık korunaklı yörelerine sığındılar.
Fransa’nın o günlerden bugünlere Bretanya adını taşıyan bu yöresinde hala Briton’ların torunları oturur. Kiliseler yağmalandı, yakılıp yıkıldı. Cermenlerin kentlere yerleşmemiş olmaları ilginçtir. Kimbilir, ya kentler Cermen’lerin kafasına göre fazla karmaşıktı ya da kentlerin görünüşünden ürküyorlardı.
Ülkeyi ele geçirenlere Cermen derken, Tacitus’un birinci yüzyılda anlattığı ve bir siyasal birlik kurmaksızın ya da amaçlamaksızın ortak alışkıları, mitologyaları ve dilleri paylaşan bir budundan söz ediyoruz. Anglosakson’lar, Kuzey Denizi’nden ya da Baltık Denizi’nden geldiklerinden, batı Cermen dilleri, yani Es- · ki Almanca ile çeşitli İskandinav lehçeleri arasında . bir dil konuşuyorlardı.
Almanca ve Norveççede olduğu gibi, Anglosakson dilinde ya da Eski İngilizcede de (bu ikisi aynı kapıya çıkar) dilbilgisel olarak üç cins vardı ve adlar ile sıfatlar çekimliydi. Bileşik sözcüklerin çok fazla oluşu, şjirlerini de etkilemişti.