Diğer

Kadınları Kadınlar da Eziyor

kadinlari-kadinlarda-eziyor-emine-ozkan-senlikoglu

– İşte ben bunun için “milletvekili olacağım” diyorum

– Asıllarının düzeltmediğini vekilleri düzeltemez. Kendini kandıma Ayşegül.

– Kadınları da ezenlerin sadece erkekler olduğu sanılır. Halbuki kadınları kadınlar da eziyor. Şunu unutma ! Zalimin dişisi erkeği olmaz. Zalim zalimdir.

– Ben ömür boyu ağlayacağımı bilsem, onun karısını ağlatmam.

Onur savaşı
— Meziyet dur! Dur atma kendini. İntihar etmek günahtır yapma!..
Uçurumun kenarından kendisini atmak üzere olan Meziyet gözyaşları içinde arkadaşı Habibe’ye döndü:
— Bırak beni Habibe. bırak. Artık yaşamak istemiyorum. Ben evli bir kadın olduğum halde bir erkeğe âşık oldum Ben bunu tartamam. izzetim lekelendi, şerefim sarsıldı.
Habibe Hanım akşam karanlığında yüzünü zor gördüğü arkadaşına yalvarıyordu:
—  Sen şimdi intihar edersen, bedenin daha mezara girmeden kendin öteki dünyaya gideceksin. Orada rahat mı edeceksin! Bırak, bir hata yaptınsa vazgeçersin. Kul kusursuz olmaz.
Meziyetle Habibe nin arasında beşaltı metre kadar mesafe vardı. Habibe Meziyete yaklaşmak için bir adım attığında, Meziyet çıldırmışça sına bağırmaya başladı:
—    Yaklaşmaaa! Bir adım daha yaklaşırsan hemen atarım kendimi. Yaşadığım bu hayattan, içinde bulunduğum durumdan utanç duyuyorum. Kendime ayna da bile bakamaz oldum. Çocuğuma bakarken utanıyorum.
—  Dur! Beni dinle Meziyet. Hiç olmazsa biraz konuşalım.
Meziyet’in gözlen kan çanağına dönmüş, hırsla Habibe’ye bakıyordu. Gözleri çıldırmış gibiydi. Habibe ürkmüştü bu bakıştan. Sanki Meziyet. Habibe’yi uçurumdan atmayı planlamış gibi bakıyor. Habibe ürküyordu:
— Hayır! Bana öyle bakma Meziyet. Kendine gel. sen çıldırıyor musun Meziyet? Senin gibi aklı başında bir kadın bu yollara başvurur mu? Hani intihar çok ama çok büyük günahtı? Aklı başında olarak intihar eden insanların cenaze namazı bile kılınmazdı? Hem dirini, hem ölünü mü rezil edeceksin? Vazgeç Meziyet, bak koca dağda ikimiz kaldık Bizi burda kurtlar yer. Hadi gidelim, kızın seni arıyordur. Gel yavruna kıyma. Ona merhamet et
— Hayır hayır. Hiç kimseyi düşünecek durumda değilim. Ben evli bir kadın olarak böyle bir acze düşmemeliydim..   Ben kalbime yenilmemeliydim
Hava iyice kararmış, fırtına da alabildiğine şiddetliydi Meziyet’in saçı başı karışmış, saçları yüzüne yapıştığından şimdi yüzü hepten görünmez olmuştu.
Bu durumu fırsat bilen Habibe hızla Meziyet’e doğru yürümeye başladığında Meziyet onu görmüş karşı dağlara yankı yapan seste bağırıyordu
— Gelmeeeeeee… Gelmeeee… Kendini uçurumdan atmıştı Meziyet.
Son sözlerini uçurumdan aşağı inerken söylüyordu:
—   Benim için Allah a dua et Habibe şok halinde ona bakıyordu
Meziyet Azrail’i hatırlatan koca uçurumdan aşağıya inerken zor görünüyordu.

Sonra Habibe uçurumdan aşağı indiğinde arkadaşının yanına gitti. Belki bir umut ölmemiş olabilirdi
Meziyet i bulduğunda. Meziyetin yüzünü gördü. Meziyet’in yüzü kediye benzemiş Habibe’ye gülüyordu
Habibe korkuyla bağırmaya başladı:
— İmdaaat! İmdaaat! Buralarda kimse yok mu1 Birden yerinden fırlayan Meziyet etrafına baktı. Rüya
gördüğünü farkettiği halde hâlâ kalbi çarpıyordu Bir türlü kendisine gelemiyordu
Önce ışığı yakıp etrafa baktı. Hâlâ kocası Ali gelmemişti. Saat gecenin 3’ü olmuştu. Yavaşça kızının odasına gidip onu öptükten sonra söylendi:
— Canım yavrum. Başıma ne gelirse gelsin ben hiç intihar eder miyim! Seni ağlatır mıyım?
Rüyanın etkisiyle gözyaşları dinmiyordu Kendi kendine mırıldandı:
— Allah’ından bul Ali. Bana sevgi göstermediğin için gönül dünyam isteklerine rüyada ulaşma gayretinde Rüyalarımı kirlettin Ali… Beni mahvettin Ali.
Ertesi gün olup biteni arkadaşı Habibe ye anlatıyordu:
— Çok korktum. Yoksa diyorum, başıma bir bela mı gelecek?
Habibe Hanım araştırmacı bir hanımdı Ayrıca çok da dinî bilgisi olan. hurafesi? dindardı. Aydından daha aydın biriydi. Hemen cevap verdi Meziyete:
— Rüyalar bazen olmayacak şekillerde sahneler sunar Biliyorsun rüya âleminde şeriat yoktur Meziyet Allah hayra tebdil etsin. Üzülme!
Habibe dernek başkanı. Meziyet Hanım ise Cumartesi günleri dernekte insanların problemlerine yardımcı olan gönüllü elemandı. Sekreterleri Ayşegül ise duyarlı bir genç kızdı. Bazen güldüren, bazen düşündüren Ayşegül, elinde bir kitapla içeri girdiğinde şaşırmıştı:
— Aaa! Siz burda mısınız! Ben de bu kitabın yazarına telefon açıp bir soru soracaktım.
Meziyet Ayşegül’ü çok severdi. Onu görünce dinlendiğini hissederdi. Sevgi doluydu Ayşegül’e karşı. Şakayla karışık sordu:
— Hayrola Ayşegül! Ne soracaksın?
Ayşegül evini alev almış adamın şaşkınlığı gibi bir şaşkınlık yaşıyor, sinirli sinirli söyleniyordu:
—  Olmaz, bu kadar da olmaz. Ayağımızın altından dünya kayıyor. Kimsenin umurunda değil. Hayat bitiyor bitiyor. Bakın şu kitaba, “Bir günde” diyor, “140 bitki ve hayvan türü yok oluyor.” Aman Allah’ım! Dünya hâlâ tehlikeyi görmüyor. Sorum da bu konuyla ilgiliydi.
Duyduğu rakama inanamayan Meziyet şaşkınlıkla Ayşegül’e baktı:
— Sen delirdin mi Ayşegül! Günde 140 adet bitki ve hayvan türü yok olsa hayat biterdi. Düşünsene… Bu rakamı 365 ile çarparsak…
Hemen kağıdı kalemi eline alan Meziyet sonucu söylüyordu.
—  Yılda ellibin yüz adet yapar. Bu rakkamı elli yılla çarparsak ikimilyonbeşyüzellibeşbin yapar ki, bu mümkün değil. O 140 değildir. Sıfır tashih hatası olarak oraya gelmiştir. Sıfır kalkınca ondört kalır.
Ayşegül hemen hesabı yapmıştı.
—  Olsun. Farzedelim bu rakam 14 olsun. O zaman da yılda beşbinyüzon bitki ve hayvan türü yok oluyor demektir. Bu da korkunç birşey. Dünya batıyor ama dünyanın umurunda değil.
Meziyet Hanım şiddetle itiraz ederek ayağa kalktı:
— Hayır, olamaz! Dört de yanlışlıkla konmuştur. O zaman da geriye bir kalır.
Ayşegül anlamlı anlamlı sordu:
—  Kendimizi aldatıyoruz. Fakat var sayalım sizin dediğiniz doğru olsun Giir.de bir bitki veya hayvan yok olsun. Yılda 365 adet bitki veya hayvan turu yok oluyor Bu rakkam az mı? Çıldırmak için yeterli değil mı’ Üstelik günde bir türün yok oluşu olsa olsa bizim hayalımız olabilir, gerçek değil. Bu kitapta yazan uç rakamın ucu de doğrudur. Yani 140 tur yok oluyor Toprak da gerçekten suya kayıyor. Ancak insanların aptalı Kınlan görmez
Ayşegül elindeki kitabın etkisinde kalmış söyleniyordu:
—  Dünya bitiyor  İlgilenen yok Meziyet biraz düşünceli cevap verdi.
—  İlgilenen var ama herkes kendi derdine düştüğü için bu işlere yeterince zaman ayıramıyor.
Ayşegül bu savunmaya daha çok sinirlenmişti:
—  Ne demek herkes kendi derdine düşüyor? Bu durum herkesin kendi derdi değil mi?
Habibe Hanım konuşmaları dinlerken Ayşegül’e hak veriyor içten içe onu taktir ediyordu.
— Kız haklı. Bu konulara eğilmemiz lâzım ama insanlık her geçen gün bozuluyor. Bozuk maya konmuş süt misali işe yaramaz hale geliyor. Önce toprak mı, insan mı? Bence önce insan? İnsan, insan olacak ki bu işlerle ilgilensin.
Ayşegül elinde olmadan bağırıyordu;
—  Önce toprak. Toprak yoksa insan da yoktur. Size ben akıl verecek değilim ama siz de bunları görseniz iyi olur diyorum.
Ayşegül, her fırsatta “erozyon” konusunu dile getirse de, başka olaylar devreye girdiğinde, o da dünyanın en vahim konusu olan erozyon’u unutuyordu.
Bugünü böyle bitirmişlerdi. Ertesi gün derneğe yine gelmişler konuşuyorlardı. Bugün Ayşegül çok neşeliydi ama Meziyet bitkindi. Yüz hatlarında sanki ızdırap birikti.
Telefon çaldığında hepsi birden telefona baktılar. Ayşegül telefonu açmaya giderken söyleniyorduk.
—  Şu telefonun zili daha medenî bir hale getirilmeli. Her telefon çalışında beynimin hücreleri bile ayağa kalkıyordu.
Telefon ahizesini eline aldığında söylenmeyi bırakmış
—  Buyurun, Aileye Hizmet Derneği.
Telefonun öteki ucundaki adam bağıra bağıra konuşuyordu.
— Orda Habibe denilen bir karı var mı? Varsa hemen Ayşegül bu medeniyet görmemiş adama çok sinirlendi.
—  Beyefendi! Siz ne biçim konuşuyorsunuz? Biraz kibar olamaz mısınız?
— Senden akıl alacak değilim. Ver ulan şu Dernek Başkanını bana. Kanlan yoldan çıkarmak neymiş ona göstereyim.
—    Kusura bakmayın vermiyorum. Size iyi günler.
Ayşegül telefonu kapatınca Dernek Başkanı Habibe Hanım’a döndü:
—  Abla be… Aileye Hizmet Derneğiyim diye biz insanlara köle olmak zorunda mıyız? Valla iyice sinirlendim.
Habibe Hanım ile Meziyet Hanım, Ayşegül’ün sözlerine katıla katıla gülüyorlardı.
Ayşegül suratını asmış, tepkisini dile getiriyordu:
— Tabiî gülersiniz. Siz çekmiyorsunuz bu milletin kahrını. Hanginiz bir hata yapsanız bedelini ben ödüyorum. Telefonlar derdini bana döker, hakaretlerini bana yapar.
Habibe Hanım espiriyi çok sevdiği için Ayşegül’e takıldı:
— Ayşegül, ben dertli telefon duymadım. Sen duydun
Gözlüklerinin camını silen Ayşegül gözlerini kısarak cevap verdi:
—  Tabii Başkan’ım, tabiî alay edersiniz. Telefona cevap verenlerin neler çektiğini bilmediğiniz için. İnşaatları o kaba adam bir daha telefon acar da bu defa telefonu hemen size veririm.
Ayşegül yirmibeş yaşında, kendi kendini yetiştirmiş bir genç kızdı. Babası felçli olduğu için kendisi çalışmak zorundaydı. Aileye Hizmet Derneğine girmiş, burada çalışıyordu.
Henüz buraya gireli bir yıl olmuştu. Fakat görevinde titiz davrandığından. Dernek yönetimince başarılı bulunuyor ve seviliyordu. İşini de esirgemezdi, sözünü de. Kendinden emin, az ve öz konuşan bir genç kızdı
Telefon tekrar çalınca Ayşegül hemen cevap verdi:
— Buyurun Aileye Hizmet Derneği. Ahizedeki ses daha çok sertleşmişti.
— Bana bak ulan, ya Habibe kahpesini verirsin, ya da ben oraya gelirim.
Ayşegül sevindiğini belli eden mimikleriyle Habibe Hanım’a döndü:
—  Buyurun efendim, telefon size.
Telefonu Habibe Hanım’a uzatan Ayşegül, Habibe Hanım’ın karşısına oturdu. Gözlerini Habibe Hanım’dan ayırmıyordu.
Habibe Hanım telefon ahizesini eline alıp cevap verdi:
—  Buyurun, ben Habibe. Adamın sesini hepsi duyuyordu.
—  Bana bak kadın, karılarımızın üzerinden elini çek. Yoksa kırarım ellerini. Nedir ulan senden çektiğimiz?
Habibe Hanım istifini bozmadan sordu:
—  Siz kimsiniz beyefendi. Benden ne istiyorsunuz?
—  Ben Hacer’in kocasıyım.
— Hangi Hacer beyefendi?
— Ulan bana beyefendi meyefendi deyip kafamı bozma. Bir de Hacer’i tanımamazlıktan gelme. Kafamdan dumanlar çıkıyor ha. Senin yüzünden evde huzur kalmadı. Karıyı üç kere de senin yüzünden dövdüm
—  Fakat ben hâlâ suçumu anlayamadım. Ben ne yapmışım ki?
Ayşegül’le Habibe Hanım gözgöze geldiklerinde Ayşegül “oh olsun” dercesine elini göğsünün üzerine götürdü
Habibe Hanım “Bir dakika.” dedikten sonra Ayşegül’e döndü:
—    Ne o Ayşegül! Benden intikam mı alıyorsun?
— Aynen öyle.
— Seninle soma konuşuruz.
Tekrar telefondaki adama dönen Habibe nezaket kuralların] ihlal etmeden sordu:
— Evet, ben ne yaptım, söyler misiniz?
— Daha ne yapacaksın! Ben karıyı beş yıldır babasına göndermiyordum. Kan da ne güzel beni dinliyordu Sen manelinde “Eğer kocası hiç izin vermezse kadın kocasından izinsiz anne ve babasına gidebilir.” demişsin Sen kimsin ulan böyle fetva verecek? Allah “Kadın kocasından izinsiz babasının cenazesine bile gidemez demiyor mu?
—  Şimdi anladım derdinizi. Manelde değil, panelde konuşmuştum. Ayrıca, Allah öyle birşey söylemiyor. Kendi düşüncelerinizi Allah’ın düşüncesi gibi ileri sürmeyin, Allah adına konuşmayın. Zira, kendi görüşlerimizi uygulaya uygulaya bu hale geldik Her şeyin yeri vardır beyefendi. Tabii ki kadının kocasından izinsiz gidemiyeceği bazı yerler vardır. Hattâ bazı durumlarda hanımının istemediği yere erkek de gidemez ama bu kurallar sizin dediğiniz gibi değil. İslâm’ı kendinize benzetemezsiniz. Buna hakkınız yok.
—  Sen şimdi bana meydan mı okuyorsun lan? Sen benim karımın fikrini değiştirmeyecek misin? O yine babasına gidecek mi?
— O benim fikrim değildi ki değiştireyim İslâm Öyle diyorsa ben İslam’ı değiştiremem.
— Sizin İslâm’ınız karılardan yana mı?
— Hayır. Haktan yana. Fakat yanlış anlamıyorsam sizin kafanızda oluşturduğunuz İslâm anlayışı hep erkekten ….

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Ticaret ve Perakende – Dünyayı Yöneten Güç

Editor

ORTA ÖĞRETİM İÇİN 100 TEMEL ESER

Editor

İLKÖĞRETİM İÇİN 100 TEMEL ESER

Editor
Yükleniyor....

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası