Kapıların Dışında, savaştan dönen Beckmann’ın hikâyesini anlatır. Ölülerin diyarından tesadüfen geri dönebilenlerden biridir o. Fakat ne eşi ne evi ne de ülkesi bıraktığı gibidir. Şimdi her yer enkaz, herkes kaypaktır ve Beckmann nihilist bir tavırla ölümü arzular.
İkinci Dünya Savaşı’nın toplumda yarattığı yıkıcı etkileri ele alan “yıkıntı edebiyatı”nın, HeInrIch Böll’le beraber en önemli temsilcilerinden biri olan Wolfgang Borchert, nasyonal sosyalizmin ahlaki ve fiziksel kurbanlarından biridir. Büyük yankı uyandıran Kapıların Dışında, yazarın tek oyunudur ve ölümünden bir gün sonra sahnelenmiştir.
WOLFGANG BORCHERT, 1921’de Almanya’nın Hamburg kentinde
doğdu. Kitapçılık ve bir süre de oyunculuk yaptıktan sonra İkinci
Dünya Savaşı sırasında askere alınarak gönderildiği Rusya Cephesi’nde
ağır yaralandı. Nasyonal sosyalizme karşı görüşlerinden ötürü
tutuklandı, difteri ve sarılığa yakalanmış olmasına karşın sekiz ay cezaevinde
tutuldu, daha sonra da yeniden cepheye gönderildi. Çürüğe
ayrılacağı sırada bir daha tutuklandı ve bu kez dokuz ay hapis yattı.
Savaşın sonunda serbest kalınca Hamburg Devlet Tiyatrosu’nda
yönetmen yardımcısı olarak çalışmaya, bir yandan da kabare gösterilerinde
yer almaya başladı. Sağlığının giderek kötüleşmesi üzerine
İsviçre’ye gönderildi, yatırıldığı bir hastanede henüz 26 yaşındayken
20 Kasım 1947 günü öldü. Fener, Gece ve Yıldızlar adlı şiir kitabını
1946’da, ilk öykü kitabı Karahindiba’yı ise 1947’de yayımladı. Kapıların
Dışında adlı tek oyununu 1946 sonlarında tamamladı. İkinci öykü kitabı
Bu Salı’yı (1947) hazırladı. Ne var ki, hem oyununun hem de bu
kitabının basılması, yapıtlarının çeşitli dillere çevrilmesi ve rekorlar
kırarak satması hep ölümünden sonra gerçekleşti.
BEHÇET NECATİGİL, 1916’da İstanbul’da doğdu. Uzun yıllar edebiyat
öğretmenliği yaptı. 1940’lardan başlayarak yarattığı ve durmadan
yenilediği şiir dünyasıyla çağdaş Türk şiirinin en saygın şairlerinden
biri oldu; kendinden sonraki birçok şairi derinden etkiledi. Eski Toprak
adlı yapıtıyla 1957 Yeditepe Şiir Armağanı’na, Yaz Dönemi adlı kitabıyla da 1964 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’ne değer görüldü. Radyo
oyunları yazdı ve edebiyat tarihiyle ilgili titiz araştırmalar yaptı. Almancadan
yaptığı çevirilerle dünyanın önde gelen pek çok yazar ve
şairini dilimize kazandırdı. Sekizi Knut Hamsun’dan olmak üzere otuza
yakın kitap çevirdi. Çeviri şiirleri Yalnızlık Bir Yağmura Benzer
(1984) adlı kitapta toplandı. Necatigil, 1979’da İstanbul’da öldü.
“Antimilitarist” bir oyunun çeviri hikâyesi
Wolfgang Borchert’in Kapıların Dışında oyununun çeviri
macerası, Behçet Necatigil’in 7 Haziran 1952 tarihinde Prof.
Melâhat Özgü’ye yazdığı bir mektupla başlıyor. Milli Eğitim
Bakanlığı Tercüme Bürosu’nun1
Modern Tiyatro Eserleri listesinde
Draussen vor der Tür adlı oyununun da yer aldığını öğrenen
Necatigil, daha önce Borchert’ten çevirdiği dört şiirin Yeditepe
dergisinin 1 Kasım 1951 sayısında yayımlanmış olduğunu
belirterek bir ricada bulunur:
Bu şiirlerin tercümesini beğendinizse bu piyesin de tarafımdan
çevrilmesini temin hususunda tavassutunuzu rica ederim. Tercüme
Bürosunun aldığı bir karara göre üzerlerinde klasikler serisinden bir eser bulunan mütercimlerin, tiyatro serisinden de bir kitap almaları-
na müsaade ediliyormuş. Borchert’i çok sevdiğim için piyesini çevirmeye,
teveccühünüze güvenerek, bilhassa heves ediyorum.
Bu mektubu yazdığında, Milli Eğitim Bakanlığı Klasikler
Serisi’nde yayımlanmış birkaç çevirisi vardır Necatigil’in. Mektubun
ekinde gönderdiği başvuru dilekçesi kabul görür ve Kapıların
Dışında çevirisi, büronun 22 Temmuz 1952 tarihli yazısıyla
Necatigil’e verilir.
Hemen her çalışmasının kayıtlarını tutup arşivinde sakladığı
“seyir defteri”ne göre 27 Temmuz 1952 günü başladığı
çeviriyi 14 Eylül günü tamamlar, 31 Ekim-15 Kasım tarihleri
arasında daktiloya geçirdikten sonra 22 Kasım 1952 tarihli bir
yazı ekinde, beş sayfalık bir önsöz ve bu oyunun da yer aldığı
Almanca kitapla birlikte Tercüme Bürosu’na gönderir.
Edebiyat tarihimiz açısından ilginç bulduğum hikâye, burada
başlıyor…
Araya birkaç aylık bir sessizlik girdikten sonra, 14 Mart
1953 tarihli bir mektup gelir Prof. Özgü’den. Eserin komisyonca
tetkiki sırasında antimilitarist bulunduğunu ve hassasiyetle
üzerinde durulduğunu belirten Özgü, şöyle devam eder
mektubuna:
Ben bu eseri, 1949 yılında Almanya’da okumuş, çok kuvvetli
bulmuş, temsilleri hakkında müsbet akisler duymuştum. Teklif ederken
de onun sadece psikolojik tarafını düşündüm ve bugünün sulhcu
görüşümüz karşısında temsil edilebilir bile dedim; çünkü burada asıl
mesele bir adamın cepheye gidip de oradan böyle perişan bir halde
döndüğü için harp aleyhinde bulunması değil, yurduna döndüğü zaman,
yurdunu, yuvasını bıraktığı gibi bulamaması, karşısında insan
görememesidir. O, harbin en feci hallerini yaşamış, en büyük tehlikelerini
atlatmış olduğu halde gene de içindeki insanlık duygusu sönmemiş,
ailesinin kendisine kucak açacağını ummuştur. Halbuki onlar,
bir zamanlar etrafını çevirmiş olan en yakın insanlar, onu aldatmışlar;
harpte gösterdiği yararlıklar da değerlendirileceği yerde, kale bile alınmaz olmuştur; kendisine yaşama imkânları sağlanmamış, ondan
ihtisas aranmamıştır. Harpten yaralı dönen birisi ise bütün bunları
anlayamaz, anlayamadığı için de feryat eder. Ekspresyonist üslûbun
feryadıdır bu. İnsanlar, niçin onu anlayamaz, niçin ona yardım etmek
istemez olmuşlardır. Üç yıl içinde o mu değişmiş, dünya mı değişmiş-
tir? Hakikat nerededir? Bilemez o bunu. Harpten dönen birisinin
anlayış ve sevgi bulamadığı, alay ve küçümseme ile karşılandığı için
ıstırabı artar, sonunda da bunun için mahvolur. Bunun için eser harbe
gidenlere değil, geride kalanlara bir ikaz mahiyettedir; harbe gitmeyin
değil, harpten dönenleri böyle karşılamayın demektedir. Eserin
ruhunu ben böyle anladım, böyle anladığım için de teklifte bir mahzur
görmedim.
Halbuki sizin önsözünüz, eseri bu cepheden tahlil edip açıklamıyor,
aksine, bir de müellifin kışladan yazdığı mektuplarında askerlik
bakımından suç unsurları bulduklarını, bu yüzden de tekrar tekrar
hapse girdiğini anlatıyor. Ben Borchert’in bu tarafını bilmiyordum.
Yeni edebiyat tarihleri, elime geçenler, onun hayatından pek bahsetmiyorlar,
ancak şiirleri, hikâyeleri ve bilhassa bu eseri üzerinde duruyorlar.
Onun eserlerini bir araya toplayan kitabı da görmemiş oldu-
ğumdan, Bernhard Meyer-Marwitz’in yazısını okumamıştım.1
Siz
daha çok, kendiniz de söylediğiniz gibi ona dayanmışsınız; keşki eserin
ve müellifinin bu tarafı da olduğunu tercümeye başlamadan önce
bana olsun bildirseydiniz. Bundan başka Büro’daki arkadaşlar, müellifin,
kitabının başına koymuş olduğu söze takıldılar. Borchert, eserini,
sahne tekniğine riayet etmeden, sahne tesirlerini kale almadan yazdığını
ifade için “hiç bir tiyatro oynamak istemeyecektir” demiştir.
Buna rağmen eser ne derece kuvvetli ki, yalnız Almanya’da otuzdan
fazla sahne repertuvarına almış, Fransa’da bile oynanmış, daha bir
çok Avrupa dillerine de çevrilmiştir.
Borchert’in bu eseri, dilimizde, sizin kuvvetli kaleminizle bir kat
daha kuvvetlenmiş. Bunun için de bir çok ifadeler, gerçekten harp ve
askerliğin aleyhine imiş gibi çınlıyor. Bu sebepten de Büro üyeleri,
belki de haklı olarak, çünkü ben daha fazla müdafaa edemedim, böyle
bir eserin bugün, bilhassa resmi bir makam tarafından basılamayacağını,
basılırsa eğer, yalnız bizim değil, mütercimin de müşkül duru…