Roman (Yabancı)

Karanlık Çökünce

 

Stephen King, altı yıl önce yazdığı Karanlık Öyküler’den sonra okurlarına yepyeni bir öykü kitabı daha sunuyor. 2007 En İyi Kısa Amerikan Öyküleri Antolojisi’nin konuk editörü olan King, bir yıl boyunca yüzlerce öykü okudu. Edebiyatın bu dalına olan tutkusu Karanlık Çökünce’de açıkça görülüyor. Mutsuz bir pazarlamacının, arabasına aldığı dilsiz otostopçu bazen iyi bir dinleyici olabilir.
Kötü kolesterolünü düşürmek için egzersiz yaptığı bisikletin kendisini esir alıp korkunç bir yolculuğa çıkardığı bir adamla da karşıla-şabilirsiniz bu öykülerde. Ayna adlı öyküdeki kör kızın küçük bir öpücük ve hafif dokunuşla yarattığı mucize farklı ve ilginç bir öykü-dür. Karanlık Çökünce, ki buna ister akşam karanlığı deyin isterseniz alacakaranlık; insan ilişkilerinin insanlıktan uzak bir biçime dönüştüğü, hiçbir şeyin aslı gibi görünmediği, hayal gücünün, karanlıklar içine dağılan gölgelere ulaşmaya çalıştığı ve gün ışığının sönüp sizi korkularınızla baş başa bıraktığı zamandır. Ve işte bu, tam Stephen King okuma zamanıdır.
İÇİNDEKİLER
Giriş
Willa
Koşa Koşa
Harvey’nin Rüyası
İhtiyaç Molası
Egzersiz Bisikleti
Geride Bırakılan Şeyler
Mezuniyet Günü
N.
Cehennemden Gelen Kedi
The New York Times: Özel indirimli Abonelik
Sağır Dilsiz
Ayana
Çok Zor Bir Durum
Günbatımı Notları
Yazar Üzerine

GİRİŞ
1972 yılında bir gün işten eve geldiğimde karımı mutfak masasına oturmuş, önündeki bahçe makasına bakarken buldum. Gülümsüyordu; demek ki. başım çok fazla belada değildi; ama benden cüzdanımı isleyince bu hiç, de hoşuma gitmedi.
Buna rağmen islediğini yaptım ve cüzdanımı ona uzattım. Kanm. Texaco benzin kredi kanımı çıkardı -bu kartlar yeni evlilere o zamandan beri gönderilir- ve onu makusla üç parçaya boldü. Ben hemen tepki gösterip bu kartın çok işe yaradığını ve her ay en azından minimum ödeme miktarını, hatta bazen daha da fazlasını bildiğimizi söyledim. Karım basını iki yana salladı ve kredi faizlerinin bizim kırılgan bütçemizin kaldıramayacağı kadar yüksek olduğunu ileri sürdü.
“En iyisi bundan kurtulmak.” dedi Tabby. “Ben kendiminkini kestim bile”
Bu kadardı işle. Bunu izleyen iki yıl boyunca ikimiz de hiç kredi kartı kullanmadık.
Karım akıllıca bir iş yapmıştı ve haklıydı, çünkü 0 sırada ikimiz de yirmili yaşlardaydık ve iki çocuğumuz vardı; ayın sonunu güçlükle getilebiliyorduk. Ben. bir yandan lisede İngilizce öğretmenliği yaparken, bir yandan da çamaşırhanede çalışıyordum: otel çarşaflarını yıkadıktan sonra bunlun servis kamyonuyla:  otellere götüyordum. Gündüzleri Tabby çocuklarla ilgileniyor, onlar öğle uykusundayken şiir yazıyor, ben okuldan döndükten sonra da gidip Dunkin Donuıs’ta çalışıyordu. Toplam gelirimizle kirayı, mutfak masraflarını ve daha bebek olan oğlumuzun çocuk bezi masrafını ancak karşılayabiliyorduk, ama paramız telefona yetmiyordu, Texaco kartımız gibi bundan da vazgeçmiştik. Şehirlerarası konuşma yapmanın cazibesine kapılmamak mümkün değildi. Bu zorunlu harcamalardan sonra paramız arada bir kitap almaya ikimiz de kitapsız yaşayamazdık ve benim kötû alışkanlıklarımı (bira ve sigara) karşılamaya yetiyordu, ama daha fazlası yoktu. Çok kullanışlı fakat son derece tehlikeli olan o dikdörtgen plastiklerin mali yükümlülüklerini göğüsleyecek kadar paramızın olmadığı kesindi.
Artan gelirimiz genellikle otomobil tamirine, doktor faturalarına ve Tabby’le benim “çocuk pisliği” dediğimiz oyuncaklara, elden düşme bir çocuk bahçesine ve arada bir alınan Richard Scarry kitaplarına gidiyordu. İşte bu küçük ekstra para da çuğu zaman benim Cavaiier. Dutie ve Adam gibi erkek dergilerine satabildiğim kısa hikâyelerden gelirdi. O günlerde bir edebiyatçı olmak aklımdan bile geçmediği gibi, hikâyelerimin “kalıcı bir değer” taşıdığından söz etmek tıpkı o Texaco kartı gibi beni aşan bir lüks olurdu. Satabildiğim zamanlar (her zaman satamıyordum) bu hikâyelerin getirişi bana ilaç gibi geliyordu. Bunları, tek tek kırdığım kumbaralara benzetirdim: ama çekiçle değil, hayal gücümle. Bazen içi dolu çıkıyor ve birkaç yüz dolar buluyordum, bazen de hiçbir şey.
Şanslıymışım ki, bu işi yapmaktan büyük bir zevk alıyordum; aslında, yalnız bu konuda değil, hayatım boyunca birçok konuda çok şanslı olduğumu da söylemeden edemeyeceğim. Bu hikâyelerin çoğunu yazarken çok eğleniyordum. Hem çamaşır hem de çalışma odası olan yerde yazarken, hikâyeler tıpkı bir radyoda peş peşe çalan hit parçalar gibi, birbiri ardına geliyordu.Çok hızlı yazıyordum, ön düzeltmeden sonra donup bir daha bakmıyordum Konuyu nereden bulduğumu düşünmeyi aklımdan bile geçirmediğim gibi. iyi hır kısa hikâye yapısının bir roman yapısından nasıl farklı gibi torunlar üstünde de düşünmezdim. Tamamen içgüdüyle ve çocuklara  bir özgüvenle uçar gibiydim. Beni ilgilendiren tek şey yazabilmekti. Yeter ki. aklıma yazacak bir şey gelsin. Hiç üstünde düşünmediğim bir şey. kısa hikâye yazmanın çok kırılgan bir beceri olduğu, eğer devamlı kullanılmazsa bu becerinin unutulabileceğiydi Bu hikâyelerin çoğu bana buldozer gibi geliyordu
Amerika’da çok satan roman yazarlarının çoğu kısa hikâye yazmaz bunun parayla ilgisi olduğunu sanmıyorum, çünkü kitaplarından çok kazanan başarılı yazarlar işin o tarafını düşünmek zorunda değildirler. Yakrinm yaratıcı dünyası bir çeşit klostrofobiye giriyordur. Ya da hikâye yazma süreci içinde minyatürlerin becerisi kayboluyor olabilir. Hayatta birçok şey bisiklete binmeye benzer ama kısa hikâye yazmak böyle değil Seksenli yılların sonlarıyla doksanlı yıllarda giderek daha az kısa hikâye yazmaya başladım, yazdıklarım da giderek daha uzun hikâyeler haline geldi (bu kitapta da o uzun hikâyelerden de birkaç tane var). Sorun değildi. Ama elimdeki bir romanı bitirmekle uğraştığım için yazamadığım kısa hikâyeler de vardı ki, bu benim için sorun oluyordu… Kafamın içinde yazılmak için çığlıklar atan fikirleri duyar gibiydim. Bazılarını yazmayı başardım, bir kısmı da ne yazık ki. ölüp gitti, kayboldu. Hepsinden de kötüsü, kafam dağınık nasıl yazacağımı bilemediğim hikâyelerim olmasıydı ve bu gerçekten beni üzüyordu. O çamaşır odasında, Tabby’nin portatif Olivetti daktilosu başında yazabileceğimi biliyordum, ama daha olgunlaşmama, becerimin daha çok bilenmiş olmasına ve şu anda üstünde yazdığım Macintoch bilgisayarım gibi daha pahalı ve gelişmiş yazım araçlarıma rağmen o hikâyeleri bir türlü oluşturamıyordum. Başladığım bir tanesinin içinden çıkamayınca, aklıma yaşlanmış bir kılıç ustası gelmişti. Adam önündeki pınl pınl Toledo çeliğine çaresizce bakıp. eskiden bunun nasıl yapılacağını bilirdim, diye geçiriyordu içinden.
Derken, üç dört yıl önce bir gün Katrina Kenison’dan bir mektup aldım. Bayan Kenison her yıl çıkan En İyi Kısa Amerikan Hikâyeleri’ nin editörüydü (artık onun yerinde, elinizdeki kitabı ithaf ettiğim Heidi Pitlor var). Bayan Kenison 2006’da çıkacak sayının editörlüğünü yapmak ister miyim, diye soruyordu. Böyle bir teklifi hiç düşünmedim. Hemen kabul eltim. Bunun çeşitli nedenleri vardı tabii, ama kendi çıkarımı düşündüğümü de söylemezsem yalan olur. Yeterince kısa hikâye okuyup, birbiri ardına Amerikan edebiyat dergilerinin en iyi seçkilerini incelersem, artık kaybetmeye başladığım o “zorlanmadan yazabilme” becerimi tekrar kazanabileceğimi umuyordum. O paraya ihtiyacım olduğundan değildi, sadece bir cüzdan dolusu kredi kartı uğruna kısa hikâye yazma yeteneğimi kaybetmek istemiyordum. Yazmaya yeni başladığım yıllarda o küçük miktarlar elden düşme otomobilime yeni bir susturucu takabilmemi veya karıma bir doğum günü hediyesi alabilmemi sağlayarak çok işime yaramıştı.
Konuk editör olarak o sene yüzlerce hikâye okudum, ama işin o kısmına girmeyeceğim; eğer ilginizi çekiyorsa, kitabı satın alın ve giriş bölümünü okuyun (üstelik yirmi tane yürek ısıtan, birbirinden güzel kısa hikâye de okumuş olursunuz). Önemli olan, etkilemesi ve içimde tekrar o heyecanı hissettirip beni yine eski tarzımda hikâye yazmaya başlatmasıdır. Böyle olacağını ummuştum, ama gerçekleşeceğine de pek ihtimal vermiyordum. Yazmaya başladığım o hikâyelerin ilki olan “Willa” bu kitabın da ilk hikâyesidir.

Peki, bu hikâyeler iyi oldu mu? Umarım öyledir. Sıkıcı bir uçak yolculuğunu (eğer okuyorsanız) ya da uzun bir otomobil yolculuğunu (eğer CD’dc dinliyorsanız) eğlenceli hale getirebilirisiniz Umarım öyle olur, çünkü böyle olduğunda büyülü bir bağ kurulur.
Bu hikâyeleri çok severek yazdım. Bunu biliyorum. Okurken sizin de seveceğinize inanıyorum. Umarım sizi sürükler. Nasıl yazdığımı hatırladığım sürece bu işi yapmayı bırakmayacağım.
Ha. bir şey daha var. Bazı okurlar hikâyelerin nasıl ve neden yazıldığını öğrenmek isterler. Eğer siz de onlardan biriyseniz, kitabın sonunda
Şimdi artık size engel olmayayım. Yanınızdan ayrılmadan önce. geldiğiniz için size teşekkür etmek isterim. Sizler beni okumasaydınız hâlâ yazmaya devam eder miydim? Evet, doğrusu devam ederdim. Çünkü kelimeler bir araya geldiğinde, tablo oluştuğunda ve hayali kahramanlarım beni sevindirecek işler yaptığında çok mutlu oluyorum. Ama sizlerle birlikte çok daha iyi olur, sadık okurlarım.

Sarasota, Florida 25 Şubat 2008

Willa

Gözünün önündekini görmüyorsun demişti Willa. ama halen gördilgil de oluyordu. David. nişanlısının onu her azarlayışında haksız olmadığını düşündü, ama tamamen kör de değildi. Günbatımının son demleri Wind River Range üzerinde portakal rengine dönüşürken David istasyonda etrafına söyle bir bakındı ve Willa’nın orada olmadığını fark etti. Bundan emin değilim, dedi içinden, ama bunu söyleyen kafasının içindeki ses Willa’dan biraz hoşlanan Lander’ı aramaya gitti. Willa. ondan böyle yolda bıraktığı için Amtrak Tren Şirketi’ne küfürü basınca Lander. ona çok cesur olduğunu söylemişti. Ama diğerleri Amtrak’a ne kadar kızsalar da. VVilla’dan hiç hoşlanmıyorlardı
David önünden geçerken “Burası ıslak kraker giht kokuyor!” diye bağırdı Heten Palmer. ona. Her zaman oturduğu köşedeki sıraya yerleşmişti. O anda kocası biraz dinlensin diye. Rhinehart adındaki kadın, ona eşlik ediyordu. Kadın. David’e gülümsedi.
“Willa’yı gördünüz mü’” diye .sordu David.
Bayan Rhinehart gülümsemeye devam ederek başını iki yana salladı.
“Akşam yemeğinde balık var!” dedi Bayan Palmer öfkeyle. Şakaklarındaki damarlar kabarmıştı. Birkaç kişi etrafa bakındı. “Önce birisi, sonra da diğeri çıkıyor!”
“Susss. Helen.” dedi Bayan Rhinehart. Galiba kadının adı Sally’di. ama sonra David böyle bir ismi unutmuş olamayacağına karar verdi; bugünlerde o kadar az Sally vardı ki. Artık dünya Amber, Ashley ve Tiffany isimleriyle doluydu. Willa da nesli tükenme tehlikesi yaşayan türlerden biriydi. Bunu düşünürken David’in midesi bir kez daha kasıldı.
“Krater gibi!” Helen yere tükürüyor. “Bu da ne: krakerler ıslak ”
Henry Lander saatin altındaki sırada oturuyordu. Kolunu karısının omzuna atmıştı. Daha Davıd. ona sormadan başını kaldırıp iki yana salladı. “Burada değil. Üzgünüm. Eğer şansın varsa kasabaya gitmiştir. Yoksa temelli buradan gitmiş demektir.” Eliyle otostop işareti yaptı.
David, nişanlısının otostopla batıya gidebileceğine ihtimal vermedi… çok çılgınca olurdu; ama Willa’nın orada olmadığını da biliyordu. Daha orada kaç kişi olduğunu saymadan önce anlamıştı; birden aklına kış hakkında okuduğu bir şiir ya da kitaptan bir parça geldi; Olmamanın çığlığı, yüreğin içinde duyulan eksiklik
İstasyon dar ahşap bir iskeleden ibaretti. İnsanlar ya bunun üstünde amaçsızca tur atıyorlar ya da florasan lambaların altındaki sıralarda oturuyorlardı. Oturmakla olanların omuzları, böyle yerlerde görülen kişilere özgü bir şekilde çökmüştü. Hayatlarında ters gitmiş olan şey her neyse, yollarına devam edebilmek için bunun düzelmesini bekleyen insanlann bulunduğu yerler… Wyoming. Crowhean Springs’e belli bir amaçla gelen pek olmazdı.
“Onun peşinden gitmeye kalkma, David.” dedi Ruth Lander. “Hava kararıyor, o yolda bir sürü tehlikeli yaratık var. Sadece çakallar değil. O bacağı aksayan kitapçı, rayların diğer tarafındaki deponun orada birkaç tane kurt gördüğünü söyledi.”
“Biggers.” dedi Henry. “Adamın adı Biggers.”
………

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Yeni Bir Hayat (Cep Boy)

Editor

Bir Aşk Sayfası -Emile Zola

Editor

Bir Bilim Adamının Romanı

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası