1.KİTABIN KONUSU:
Kitapta nesiller arasındaki çatışma yansıtılmıştır. Nesiller arasındaki uçurumdan ve hızlı değişimin getirdiği ahlak buhranı anlatılmıştır.
2.KİTABIN ÖZETİ:
Naim Efandi çok zengin, zengin olduğu kadarda hesaplı bir kişiydi. Babasından kalma bir serveti vardı. Büyük bir itina ile idare ediyor ve koruyordu. II. Abdülhamit döneminde devletin yüksek mevkilerinde bulundu. Bir çok defalar valiliklerde dolaştı.
Bütün çocukluğu, bütün gençliği İstanbul ‘un en kalabalık konağında geçen Naim Efendi eğlenceli toplantıları, dostlar arasındaki sohbetleri, misafirlere ziyafetleri çok severdi. Fakat öyle bir zaman yaşadı ki bunların hepsi yasaktı. Naim Efendi yeni sazdan, yeni şarkılardan zevk almak bir tarafa, son senelerde yazılan ve konuşulan Türkçe’yi bile anlamıyordu.
Bundan beş sene öncesine kadar karısı Nefise Hanımefendi yanı başında idi, rahatı ve huzuru iyi durumdaydı. Zira, bu ihtiyar kadın ölünce evin içinde yalnız kaldı. O öldükten sonra yerine kızı Sekine hanım geçti; fakat Sekine Hanımı hiçbir yönüyle annesine benzemiyordu.
Naim Efendinin damadı Düyunu Umumiye Müfettişlerinden Servet Bey, Naim Efendinin saflığından yararlanarak konak içerisinde işleri istediği gibi yürütüyordu. Servet Beyin oğlu Cemil henüz yirmi yaşında olmasına rağmen Beyoğlu’ndaki büyük lokantaların, gazinoların, barların sadık dostu idi. Bu yaşında birçok zevkleri vardı. Biraderinin küçük sırlarını bilen Seniha ise son çıkan moda gazetelerinin resimlerine benzerdi. Körpe, ince ve çolak vücudu, ipek böcekleri gibi daima biçim değiştirme, değişim içerisindeydi.
Pazartesi günleri Seniha’nın çay günleridir. Avrupa’nın bütün kibar kadınları gibi o günleri güzel giyinir, kuşanır ve tam beşte konağın salonunda az görülen bir hanımefendi gibi ziyaretçilerini beklerdi. Seniha salonun bir köşesinde iki genç kızla halasının torunu Hakkı Celis’in kendisine okuduğu şiirleri dinler gözüküyordu. Bu genç kendisinden iki ay küçük olmasına rağmen ve birçok şiiri bazı dergilerde çıkmasına rağmen ona parmakları mürekkep lekeli ve pantolonunun dizleri çıkmış zavallı bir okul çocuğu gibi görünmekten kurtulamıyordu. Saat beşte Faik Bey konağı ziyarete geldi. Faik Bey Cemil’in yakın arkadaşları arasındaydı. Kumral, zayıf, uzun saçları iyi taranmış bir gençti. Küçük yaşından beri Avrupa’nın önemli şehirlerinde dolaşmış, oturmuş olduğu için hareketlerinde hiç sahte görülmeyen bir zerafet vardı. Faik Bey ile Seniha arasındaki ilişkinin bir arkadaşlık derecesinden fazla olması genç kızın bütün arkadaşları bilirdi. Fakat, buna da hafif bir flört manasını verirlerdi. Günden güne aralarındaki sevgi çoğalmaya başladı. Faik Bey için Seniha’yı sevmek birdenbire vazgeçilmeyen birşey oluverdi. O şimdi kumara ne kadar düşkünse, Seniha’yı da o kadar arıyordu. Seniha’ya kendini o kadar bağlı hissediyordu. Dört günlük bir ayrılıktan sonra sabah Faik Bey konağa geldi. Herkes uykudaydı. Saçları karma karışık, yüzü sapsarıydı. Suratında üç günlük bir sakal, toz renginde bir kir tabakası vardı. Seniha “Ne var? Ne oldu?” demek isteyen gözlerle Faik Bey’ e baktı. Faik Bey sessiz bir şekilde hiçbir şey söylemiyordu. Seniha daha sonra kardeşi Cemil’ den Faik Bey’ in kumarda Üç yüz elli lira kaybettiğini ve paraya ihtiyacı olduğunu öğrendi. Cemil parayı Seniha’nın büyükbabasından istemesini söyledi. Seniha’nın bunun olmayacağını söylemesi üzerine Cemil Seniha’nın elmaslarını rehin koymasını istedi. Seniha dolabını açtı içinden bir çekmece çıkardı. Çekmecenin içinden birkaç tane mahfaza aldı ve birer birer Cemil’e uzattı ve hayatında ilk defa ağır ve ciddi bir şekilde düşündü, kaldı. Hayat bir an içinde, ona çıplak ve en kaba haliyle görünmüştü. Bu dünyada güzellik bir hayal, asalet ve zerafet, insanın üstünde hafif bir cilaydı. Güzel bir yüze iskelet ifadesi vermek için iki gecelik bir uykusuzluk, bir sevgiyi bir alışverişe çevirmek için birkaç paket iskambil kağıdı, zarif bir adamı bir dilenciye döndürmek için üç yüz elli liralık bir borç yeterliydi. Seniha kalbinin bu bir günlük hesaplaşmasından epeyce değişmiş çıktı.
Konağı kiraya verip kardeşi Selma Hanımefendi’nin yanına taşınma fikri ortaya çıktığından beri Naim Efendi’ nin rahatı, huzuru kaçtı. Selma Hanımefendi kararında o kadar katıydı ki hiçbir şekilde bunun önüne geçmek mümkün değildi. Naim Efendi; “Burada doğmuşum, burada yaşamışım, ihtiyarlamışım! Nasıl bırakır giderim?” diyordu. Selma Hanım; “Burada, fareler, örümcekler ortasında yapayalnız öleceğine, benim yanımda benim gözüm önünde ölürsün.” diyordu.
Konak, Naim Efendiyle beraber, hergün biraz daha yıkılıp gidiyordu. Zili bozulan sokak kapısı ağır bir tokmakla vuruluyor ve bir çok gıcırtılarla sarsılak açılıyordu.
3. KİTABIN ANAFİKRİ:
Bazı şeyleri kazanmak ve korumak epeyce zaman alır ama onları kaybetmek çok kolaydır.
4. KİTAPTAKİ ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Naim Efendi: Çok zengin ve zengin olduğu kadar da hesaplı bir kişidir. Çok önemli yerlerde çalışmış ve çok önemli bir kariyere sahip olmuştur. Ama devamlı bir değişim içerisinde olan bir ülkede eskiden kelme bir şahsiyet olduğu için bazı konulara uzak kalmıştır hatta gençlerin konuştuğu Türkçe’nin çoğunu anlamamaktadır. Eğlenceyi seven, neşeli bir insandır.
Seniha Hanım: Körpe, ince, çevik, ipekböceği gibi sürekli bir değişim halindedir. İlk başlarda cıvıl cıvıl bir kız olmasına rağmen zamanla çok değişir. Kimseyle görüşmez, kimseye bir şey söylemez olur.
Faik Bey: Aileyi uçuruma sürükeyen kişidir. Zevklerine göre yaşayan ve insanların umrunda olmadığı varlıklı bir ailenin oğludur.
Hakkı Celis: Senihayı sevmiştir fakat karşılık bulamayınca içine kapanmıştır. Kimseye sır vermeyen birisidir. İnsanlardan kaçmaya çalışmaktadır, yalnız kalmak ister.
5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Bir töre romanıdır. Üç neslin çatışması anlatılmıştır. Olay kapalı ve dar bir çevrede geçtiği için nesiller arasındaki uçurum, hızlı değişimin geyirdiği ahlak buhranı usta bir biçimde sergilenmiştir. Kitap akıcı ve sürükleyicidir.
6. KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ:
Kahire’de doğdu. Manisa’nın karaosmanoğulları ailesindendir. Öğrenimini bir Fransız oklulunda tamamladı. II.Meşrutiyetin ilanından sonra İstanbul’a geldi. Fecri Ati topluluğuna katıldı. Çeşitli gazete ve dergilerde yazmaya başladı. Üsküdar Lisesinde felsefa dersleri okuttu. Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’ya geçerek Batı Cephesi’nde bulundu. Deneme, makale, anı, oyun türlerinde eserler veren Yakup Kadri, daha çok romanlarıyla tanındı. Romanlarının konusu tarihsel ve olaylar olmuştur.
ESERLERİ :
Roman: Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, Yaban, Ankara, Bir Sürgün, Panaroma, 2 cilt, Hep O Şarkı. Hikaye Bir Serencam, Rahmet, Milli Savaş Hikâyeleri.
Anı: Zoraki Diplomat, Anamın Kitabı, Vatan Yolunda, Politikada 45 Yıl.