Konfüçyüs (K’ung tez) Çin’in en büyük düşünürü ve siyaset kuramcısı. Çin halkı, Konfüsyüsçülük adıyla anılan yaşam biçimine, değerler bütününe ve dinsel inançlara iki bin yıldır bağlı yaşıyor. Konfüçyüs’ün yaşamına ilişkin bilgiler yetersiz olmakla birlikte elde bulunanlar onu az çok doğru bir bağlam ve zaman çerçevesine konumlandırmakta yardımcı olabilir. Konfüçyüs, Lu Dükü Hsıang saltanatının yirmi ikinci yılı olan MÖ 551 yılında, Lu’da (bugünkü Shandong Eyaleti) doğdu. Konfüçyüs’ün ay yılının 8. ayının 27. günü doğduğuna ilişkin sav, tarihçiler tarafından kuşkuyla karşılanmasına karşın Doğu Asya’da 28 Eylül yaygın olarak Konfüçyüs’ün doğum günü kabul edilir.
Örneğin, 28 Eylül Tayland’da “Öğretmenler Günü” olarak kutlanır ve resmi tatildir. Kimi kaynaklarda Konfüçyüs’ün Shang soyunun MÖ 1450-1050 yılları arasında hüküm süren kral ailesinden geldiği, atasının Shang soyundan gelen Sung dükü olduğu öne sürülür. Tüm bu savların bir gerçeğe dayanmaktan çok onun soylu bir aileden gelmesi gerektiğine olan inançtan kaynaklanması büyük bir olasılıktır. Konfüçyüs’ün aile adı K’ung ve kendi adı Ch’iu idi.
Ancak Çin tarihinde kendisinden ya K’ung tzu ya da K’ung-fu-tzu (üstat K’ung) olarak söz edilir. Batı’da 18. yüzyılda türetilen Konfüçyüs ve Konfüçyüsçülük sözcüklerinin Çince bir anlamı yoktur. Konfüçyüs daha üç yaşındayken babasını kaybetti. Yoksulluk içinde büyüyen Konfüçyüs geçimini bir süre devlet parklarında ve tahıl ambarlarında bekçilik, kâtiplik yaparak sağladı. Toplumu saran sefalet onu da derinden etkiledi. İlk gençlik yıllarında klasik eğitim görme arzusuyla doluydu. Bu doğrultuda kendi kendini yetiştirdi.
Büyüdüğü Lu ülkesi, Chou uygarlığının ritüellerinin ve müzik geleneklerinin korunduğu bir yerdi. Bu, ona eski yapıtları araştırma ve inceleme olanağı sağladı. Genç Konfüçyüs için kuşkusuz önemli bir şanstı bu. On sekiz yaşına geldiğinde Sung’dan bir kızla evlendi. Bu evlilikten bir kız ve bir erkek çocuğu oldu. Konfüçyüs’ün yaşadığı dönemde İmparator göstermelik bir konumdaydı. Çin’in birliği ise biçimsel kalmıştı. Ülke çok sayıda feodal devlet ve soylu aile arasında bölünmüştü. Egemenler uyruklarından vergi topluyor, onları zorla çalıştırıyor ve birbirleriyle savaşıyordu.
Halk üstünde diledikleri gibi baskı kurmuşlardı. Konfüçyüs bu duruma haklı bir çözüm bulunmasını istiyordu. Bu da egemenlerin çıkarlarını değil, uyruklarının mutluluğunu amaç edinecek bir yönetim reformuyla olanaklıydı. Vergiler indirilmeli, ağır cezalar hafifletilmeli, gereksiz savaşlardan kaçınılmalıydı. Ama Lu devletinin yöneticileri onun önerilerini görmezden geldi. Konfüçyüs yaşamı boyunca düşüncelerini gerçekleştirebileceği yetkileri ona sağlayan bir yöneticilik görevine gelebilmeyi hedefledi.
Hiçbir zaman gerçekleşmeyen bu fırsatı beklerken çevresinde onun ilkelerine bağlı bir öğrenci topluluğu oluştu. Konfüçyüs eğitimini tamamlayan genç öğrencilerini yönetimde gerçekten önemli ve yetkili konumlara yerleştirmekte başarılı oldu. Öğrencilerinin kimileri görevlerini büyük bir beceriyle yaptı. Ama en başarılı olanlar üstatlarından daha uzlaşmacı olanlardı. Bu nedenle Konfüçyüs’ün düşünceleri, yaşadığı süre boyunca uygulamaları etkilemedi. Konfüçyüs, Çin’de herkese açık ve herkesin yararlanabileceği bir eğitimi amaçlıyordu.
Ondan önce soylular oğullarını belli sanatlarda eğitmek için özel hocalar tutar, devlet memurları alt kademelere gerekli teknikleri öğretirdi. Konfüçyüs, Çin’de öğretme sanatını bir meslek, bir başka deyişle bir yaşam biçimi olarak kuran ilk kişidir. Yaşamını bütünüyle öğrenmeye ve toplumu dönüştürüp geliştirmek amacıyla öğretmeye adamıştır. Tüm insanların eğitimlerinden kendilerine yarar sağlayacağına inanıyordu.
Geleceğin olası yöneticilerini insan sevgisi ile tanıştırıyor, eğitimin kapılarını herkese açıyor ve öğrenmeyi yalnızca bilgi edinme olarak değil, bir kişilik yapılanması olarak da görüyordu. Konfüçyüs öğrencilerine alışılmış biçimde ders vermek yerine onlarla küçük gruplar halinde ya da teker teker sohbet ederdi. Her öğrencisinin kişiliğini inceler ve onlardan bütünsel bir insan çıkarmaya çalışırdı. Aslında tüm öğretisi ahlak temeline dayanıyordu.
Ona göre devlet yönetimi, ahlakın daha geniş alanda kullanımıydı. Öğrencilerinin zihinlerini zenginleştirmek için tarih, şiir, dans, müzik öğrenmelerini zorunlu sayıyordu. Ayrıca toplumda etkili olabilmeleri için onları insan ilişkileri konusunda hem kuram hem de uygulama düzeyinde bilgilendiriyor, değişik durumlarda nasıl davranmaları gerektiğini öğretiyordu. Eğitim sırasında dogmatik ya da otoriter değildi. Öğrencileri onunla aynı görüşü paylaşmayınca gücenmiyor, hatta kimi zaman onların görüşünü kabul ediyordu. Konfüçyüs bir devrim önermiyordu ama onun eğitimi devrimciydi.
Onun eğitim yöntemi Çin’de köklü değişikliklere kapı açıyordu. İki farklı ilkeyi gözetiyordu: 1. Her insanın kendine ilişkin temel kararları verme hakkını ve yükümlülüğünü vurgulayarak otoriter yönetimin temellerini sarsıyordu. 2. Zeki ve kararlı olmaları koşuluyla en yoksul, en düşük kesimlerden gelenleri de öğrenciliğe kabul ederek soyluların yönetim teknikleri üstündeki tekelini kırıyordu.
Konfüçyüs’ün yaşamı, söyleminin yarattığı görkemli etkiye karşın son derece sade, Çinlilerin anlatımıyla “yalın ve gerçek”ti. Konfüçyüs’ün yaşamının yalınlığı ve gerçekliği, onun insan sevgisinin hakikati gözler önüne serdiğinin değil, kendi kendini eğitmenin ve insanın kendi kaderini çizme yetisine sahip olduğunun ifadesidir. Sıradan bir insanın saygın bir bilge ve önemli bir kişi haline gelebileceği inancı Konfüçyüs geleneğinin temellerine kök salmıştır.
İnsanoğlunun ortak ya da bireysel çabayla eğitilebilir, gelişebilir ve kusursuzlaşabilir olduğuna vurgu Konfüçyüs düşüncesinde son derece önemlidir. Konfüçyüs düşüncelerini uygulayabileceğini umduğu saygın bir devlet görevine elli yaşında getirildi. Ancak elinde gerçek bir yetki olmadığını görünce öfkeyle istifa etti. On yılı aşkın bir süre değişik ülkelere tehlikeli yolculuklar yaparak devlet yönetimini kendisine emanet edecek güçlü bir hükümdar aradı.
Sonunda altmış yedi yaşında, kimi öğrencilerinin ona yaptığı Lu’ya dönme çağrısını kabul ederek anayurduna geri döndü. Amacı öğretmenliğini sürdürürken bir yandan da çok sevdiği klasik geleneği sürdürecek çalışmalar yapmaktı. MÖ 479 yılında yetmiş üç yaşındayken öldü.