Dünyada İlk Defa 1971 Yılında Yayınlanan,
Bu Zamana Kadar 30’dan Fazla Dile Çevrilerek
Bir Klasik Haline Gelen Fantastik Gençlik Edebiyatının İlk Örneklerinden KRABAT Şimdi Türkçe’de!
KRABAT!
Schwarzkollm’daki değirmene gel, bu senin zararına olmayacak.
Usta’nın sesine itaat et, ona itaat et!
Ona itaat et!
Rüyasında duyduğu bu ses, Krabat’ın hayatını değiştirecek… Kargaların peşinden Usta’sına itaat etmeye giden Krabat’ın güçlü aşkı da değirmenin ve Usta’nın düzenini altüst edecek…
Koselbruch’taki Değirmen
Yeni yıl ve üç Kral günü arasında bir zamandı. O sıralar on dört yaşında olan Krabat zamanını iki dilenci Sırp çocukla birlikte geçiriyordu. Ekselansları Sachsen Prensi ülkede dilenmeyi ve serseriliği yasaklayıp yüksek cezalar koyduğu halde (ama neyse ki yargıç ve öteki memurlar bunu pek fazla abartmamışlardı) Hoyerswerda çevresinde Üç Kral olarak köyden köye dol aşıp duruyorlardı: Şapkalarındaki samandan çelenkler krallık taçlarıydı; ve içlerinden biri, Maukendorf’lu neşeli küçük Lobosch her sabah ocak isine bulanarak zenci kral kılığına giriyor, sonra da Krabat in bir sopaya tutturduğu Beytüllahim yıldızını gururla önlerinde taşıyordu.
Bir çiftliğe geldiklerinde Lobosch’u ortalarına alıp “Hosianna Davutun oğlu.” diye şarkı söylüyorlardı ama o sırada ergenlik yüzünden sesi değiştiği için Krabat sadece dilsiz gibi dudaklarını oynatmakla kalıyordu.
Birçok çiftçi yeni yıl için bir domuz kesmişti, Doğu’nun kral efendilerine epeyce sosis ve domuz yağı hediye ettiler.
Başka yerlerde elma, ceviz ve kuru erik, bazen ballı ekmek ve tereyağlı kurabiye, anasonlu kurabiye ve tarçınlı yıldız kurabiye verdikleri de oluyordu. Lobosch, “Yıl iyi başladı” dedi üçüncü günün akşamı, “Yılın son gününe kadar böyle devam edebilir!” Diğer majesteleri ciddi bir tavırla başlanın sallayıp iç geçirdiler: “İtirazımız yok—seve seve!”
Sonraki geceyi Petershain’in demirhanesindeki samanlıkta geçirdiler: Krabat orada ilk kez o garip düşü gördü.
On bir karga bir çubuğun üzeri ne oturmuş on a bakı yordu. Krabat, dalın üzerinde boş bir yer olduğunu gördü, sol tarafta, en sonda. Sonra bir ses duydu. Ses boğuktu, uzaklardan, rüzgarın içinden geliyormuş gibiydi ve onun adını çağırıyordu. Krabat yanıtlamaya cesaret edemiyordu. “Krabat!” diye ikinci kez seslendi—ve üçüncü kez: “Krabat!” Sonra ses şöyle dedi: “Schwarzkollm’daki değirmene gel, bu senin zararına olmayacak!” Bunun üzerine kargalar çubuğun üzerinden kalkıp gakladılar: “Usta’nın sesine itaat et, ona itaat eti”
Krabat daha sonra uyandığında, “İnsan düşünde neler de görüyor!” diye düşündü, öbür yanına dönüp tekrar uyudu. Ertesi gün arkadaşlarıyla tekrar yola koyuldu, kargalar aklına geldiğinde de güldü.
Ama gece olunca düş tekrarlandı. Ses tekrar adını çağırdı, kargalar yine gakladılar: “Ona itaat et!” Krabat’ı bir düşünce almıştı Ertesi gür yanında gecelemiş oldukları çiftçiye Schwarzkollm ya da buna benzer bir köy bilip bilmediğini Çiftçi bu adı duymuş olduğunu hatırlıyordu. “Schwarzkollm…” diye tekrarladı. “Evet, tabii—Hoyersıverda ormanında, Leippe’ye giden yol üzerinde: Orada bu isimde bir köy var.
Bir sonraki sefer üç kral Gross Partwitz’de gecelediler. Krabat burada da kargaların ve rüzgarın içinden gelen sesin olduğu düşü gördü; ve her şey yine aynı ilkinde ve ikincisinde olduğu gibi gerçekleşti. Krabat sesi izlemeye karar verdi Gün ağardığında, arkadaşları henüz uyurken gizlice ahırdan çıktı. Çiftliğin kapısında suya giden hizmetçi kızla karşılaştı, “ikisine benden selam söyle” diye ona tembihledi, “benim gitmem gerek.
Krabat sora sora köyden köye yoluna devam etti. Rüzgar kar tanelerini yüzüne savuruyor, her iki adımda bir durup gözlerini silmek zorunda kalıyordu. Hoyers werda ormanında kayboldu, Leippe’ye giden yolu bulması tam iki saatini aldı. Böylece ancak akşama doğru hedefine ulaşabildi.
Schwarzkollm diğer kır köyleri gibi bir köydü: Evler ve ahırlar yolun iki yanına sıralanmışlardı, her yer karla kaplıydı. Damların üzerinden dumanlar yükseliyordu, pis kokulu gübre yığınları, sığır böğürtüleri. Çocuklar ördeklerin yüzmüş olduğu göl üzerinde çığlık çığlığa buz pateni yapıyorlardı.
Krabat boş yere bir değirmen arayıp durdu. Çalı çırpı demeti taşıyan yaşlı bir adam yoldan geçiyordu: Krabat ona
“Bizim köyde değirmen yoktur,” diye bir yanıt aldı.
“Peki komşu köylerde?”
“Orayı diyorsan…” Yaşlı adam parmağıyla omzunun üzerinden işaret etti. “Arkadaki Koselbruch’ta, Karasu’da, orada bir tane var. Ama.,.” Sanki çok fazla şey söylemiş gibi konuşmasını yanda kesti.
Krabat bilgi için ona teşekkür etti, yaşlı adamın gösterdiği yöne döndü. Birkaç adım atmışta ki, kolundan biri çekiştirdi; çevresine bakındığında çalı demetli adamı gördü.
“Ne var?” diye sordu Krabat.
Yaşlı adam ona yaklaştı, korku dolu bir sesle konuştu: “Seni uyarmak isterim, çocuk. Karasu’nun oradaki değirmene gitmekten vazgeç, orası tekin bir yer değil.,,”
Krabat, bir an duraksadı, sonra yaşlı adamı orada bırakarak yoluna devam etti ve köyden çıktı. Ortalık çabucak karardı, onu ürperten patikayı kaybetmemek için dikkat etmesi gerekiyordu. Başını çevirdiğinde, geldiği tarafta tek tek ışıkların parladığını gördü.
Geri dönmek daha akıllıca mıydı?
“Ah, hadi,” diye homurdandı Krabat, yakasını yukarı kaldırdı. “Küçük bir çocuk muyum ben? Bir göz atmanın zararı olmaz.”
Krabat sis basmış ormanın içinde bir kör gibi el yordamıyla biraz ilerledi, soma bir açıklığa rastladı. Ağaçların altından ortaya çıkacağı sırada bulutlar birden dağıldı, ay ortaya çıkıverdi, her şey bir anda soğuk bir ışığa gömüldü.
Krabat şimdi değirmeni görüyordu.
Orada, ününde duruyordu, karla kaplıydı, karanlık ve tehdîtkardı, güçlü, avına pusuya yatmış kolu bir hayvan gibi.
“Kimse beni oraya gitmeye zorlayamaz,” diye düşündü Krabat, sonra ödlekliği bir kenara bırakıp cesaretini topladı ve ormanın gölgeliğinden açık alana çıkıp. Korkusuzca değirmene doğru yürüdü, kapıyı kapalı bulunca çaldı.
Bir kez çaldı, ikinci kez çaldı: İçeride hiçbir hareket yoktu. Ne havlayan bir köpek vardı ne de merdivenler gıcırdıyordu. Şangırdayan bir anahtar destesi de yoktu—hiçbir şey. Krabat parmak kemikleri parçasına üçüncü kez kapıyı tıklattı.
Değirmenin içinde yine her şey sessiz kaldı. O zaman denemek için kapı kolunu aşağıya itti: Kapı açıldı, sürgülü değildi, hole girdi.
Onu karşılayan mezar sessizliği ve zifiri bir karanlık oldu. Ama arkada, koridorun sununda zayıf ışığa benzer bir şey vardı. Sadece minicik bir ışığın parıltısı.
“Işığın olduğu yerde insanlar da vardır,” dedi kendi kendine Krabat.
Kollarını öne uzatıp yoklayarak ilerledi. ışık sanki onu çağırıyordu, Krabat ona doğru yaklaşırken ileride aralık duran bir kapı gördü. Merak onu ele geçirmişti, parmak uçlarına basarak aralığa doğru sokuldu ve içeriyi gözetledi.
Bakışları tek bir mumun aydınlattığı kapkara bir hücrenin içinde dolaştı. Mum kırmızıydı. Odanın tam ortasındaki masada duran bir kafatasının üzerine yapışmıştı. Masanın ardında iri yapılı, koyu renk giyimli bir adam oturuyordu, yüzü oldukça solgundu, sanki kireç sürülmüştü: Sol gözünü siyah bir bant örtüyordu. Önündeki masanın üzerinde kaim, zincirle bağlı deri kaplı bir kitap duruyordu. Adam kitabı okumaktaydı.
O sırada başını kaldırdı ve kapı aralığının ardındaki Krabafı fark etmiş gibi o yana baktı. Bakışlarıyla çocuğu tepeden ayağa süzdü. Bakışları onu kaşındırmaya başlamıştı, gözleri doldu, hücredeki resim bulandı.
Krabat gözlerini ovaladı—o zaman omzundaki buz gibi soğuk eli fark etti, arkasındaydı, soğuğu ceketi ve gömleğinin içinden hissediyordu. Aynı anda birinin boğuk sesle Sırpça konuştuğunu duydu:
“Buradasın demek!”
Krabat sıçradı, sesi tanımıştı. Arkasını döndüğünde adamla karşı karşıya geldi—gözü bantlı adam.
Bir anda buraya nasıl gelmişti? Kapıdan kendisi girmemişti.
Adam elinde bir mum ışığı tutuyordu. Konuşmadan Krabat’ı inceledi, sonra çenesini öne doğru uzatıp konuştu:
“Ben burada Usta’yım. Benim yanımda öğrenci olabilirsin, birine ihtiyacım var. İster misin?”
Krabat, “İsterim” diye yanıt verdiğini duydu. Sesi kendine yabancı gelmişti, sanki hiç ona ait değildi.
“Peki, sana ne öğretmeliyim? Değirmenciliği mi—ya da bütün öteki şeyleri de mi?” diye bilmek istedi Usta.
“Öteki şeyleri de,” dedi Krabat.
Bunun üzerine değirmenci ona sol elini uzattı.
“Çak!”
Elleri birbirine ….