DiniFelsefe-Sosyoloji-Psikoloji

Kutluay Erdoğan – Alevilik Bektaşilik

Kutluay Erdoğan’ın “Alevilik Bektaşilik” kitabının ilk beş sayfası, Alevilik ve Bektaşilik’in tarihsel ve kültürel kökenlerini ele alarak başlıyor. Kitap, Anadolu’nun 12. ve 13. yüzyıllarında göç eden Türk boylarının, bulundukları inanç mozaiğine katkılarını ve Alevilik ile Bektaşilik’in bu süreçteki gelişimini anlatıyor. Alevilik ve Bektaşilik’in inanç temelleri, ritüelleri ve sosyal yapıları hakkında detaylı bilgiler sunan eser, aynı zamanda bu inanç sistemlerinin İslam’ın çeşitli yorumları ve Anadolu’daki diğer inançlarla olan ilişkilerini de inceliyor.Kitabın ilk sayfalarında, Alevilik ve Bektaşilik’in temel kavramları, bu inanç sistemlerinin önderleri ve önemli figürleri hakkında bilgiler yer alıyor. Hacı Bektaş Veli’nin rolü, Bektaşilik tarikatının kuruluşu ve Alevilik ile Bektaşilik arasındaki benzerlikler ve farklılıklar bu kısımlarda detaylı bir şekilde ele alınıyor.

Daha fazla bilgi ve kitabın tam metnini okumak için buraya tıklayarak kitabı indirebilirsiniz​ (Z-Library)​.

12 ve 13. yüzyıl boyunca Anadolu’ya göçen Türk boyları, kendilerini bir inanç mozayiği içinde buldular. Buna kendilerinden de çok şeyler kattılar. Asya ve Anadolu insanları yepyeni bir kültür birikimi ile canlılığını sürdürdü. Asya’da Yer, Gök ve diğer tabiat tanrılarına tapınan Türkler’de Animizmin etkisi ile “Ocaklar Kültü” gelişmişti. Tüten ocakların koruyucu ruhuna inançla yakılan ocakların hiç sönmemesi esastı.

Horasan Erenleri, Erleri, Tahta Kılıçlı Dervişler diye bildiğimiz; Hıdır Abdal, Dede Kargın, Pir Sultan Abdal, Abdal Musa, Garip Musa, Hubyar, Auşanlı (Ağuiçenli), Baba Resul gibi ocaklar kutsal sayılıyordu. Dertlere deva arayan insanlar da bu ocakları ziyaret ederlerdi. Ayrıca Türkler, Müslümanlık içinde kendi törelerinin de etkisi ile özgün bir “Vahdet-i Vücut” düşüncesi geliştirdiler. Türk’ün ortaklaşa vicdanında bu tasavvuf akımı Anadolu’da kökleşti.

Tasavvuf akımının amacı “nefsi öldürmek, ilahi aşka sevgi ile ulaşmak”tı. Bunun yolu ise ibadet, Allah’a yalvarmak ve niyaz etmekti. Böylece “Vahdet şarabını Hak’dan içerek Ene! Hak sırrına” erişmekti. Hoca Ahmet Yesevi’nin öncülük ettiği bu akım, Anadolu’ya yayılırken Horasan’dan getirilen törelerde Müslümanlık yapısı içerisinde yaşatıldı ve Bektaşiliğin ilmihfüini oluşturdu.

Bize göre, Anadolu’ya özgü Aleviliği ve Bektaşiliği araştırmak, yukarıdaki kısa açıklamadan da anlaşılacağı üzere, ulusal yapımızı tanımak bakımından önemlidir. Bu çalışmamız da temelde bu ilkeye dayanmaktadır. Alevi ve Bektaşiler değişik nitelendirmelere rağmen, genelde birlik ve insanlık düşüncesini arayagelmişlerdir. Alevi şairi Melı11i şöyle diyor: · >

Bırak ikiliği karış birlere Marifet yolu ile eriş erlere Sakın yoldaş olma cahil körlere Çıkarır yoldan şaşırtır seni. Alevi-Bektaşiler, insana değer verirler ve insanı bilgi ile bezemek isterler. Bektaşi düşüncesi akla, eleştirel kafa yapısına önem vererek insana onur kazandırma yolunu seçmiştir. Her şeyi insanda 6 arar ve ona hizmetle Allah’a yakınlığını duyar.

İnsana karşı sevgi ile Allah’ın o sevgide belirdiğine inanır. Bektaşiler insanı bir biyolojik varlık şeklinde de görmezler. Bütün canlılar içinde Allah’ın yarattığı en kıymetli varlık olarak görürler. Pir Sultan Abdal, “Çok keramet var insanda” derken bu bakışla insanı vurgulamaktadır. Bu yaklaşımların etkileri Anadolu halkında kolayca görülebilir.

Bizim toplumumuz, öteki müslüman toı;ıluluklardan farklı oluşunu bir ölçüde bu etkiye borçludur. Omeğın, kadının müslüman ülkelerdeki konumu, çok eski inançların (örneğin Zerdüşlüğün) etkisinde farklı iken Anadolu Türkleri, eski dinleri Şamanizmin bıraktığı geleneklerle, kadına “Kutsal” bir gözle bakmayı sürdürmüşlerdir.

Atatürk’ün “Kadın devrimi” bu farklı geçmişin üzerine eklendi. Toplumların geçmişlerinin bugüne yansımasını tam olarak önlemenin olanağı var mıdır? Niçin İran ve Arap toplumlarında dine saygının temelinde “Allah Korkusu” varken; Anadolu insanının din anlayışında hep “Allah Sevgisi” öne çıkmıştır? Niçin Anadolu’nun bağrından çıkmış olan tarikatlar (Bektaşilik, Mevlevilik, Bayramilik vb.) çok daha insancıl, çok daha hoşgörülüd .. ? ur. Niçin Anadolu’nun Alevileri ile tran’ın, Irak’ın Şil’leri arasında çok büyük farklar vardır?

Niçin Atatürk’ten 70 yıl sonra bile Ortadoğu’nun Müslüman ülkeleri laikliğe hala cesaret edemiyorlar? Bu -sorulara cevap ararken batıdaki hümanizma hareketinin etkileri de unutulmamalıdır. Öte yandan bir Gana atasözü “Yalnız insandır önemli olan, altına sesleniyorum ses vermiyor, kumaşa sesleniyorum karşılık alamıyorum, yalnız insandır ses veren” diyor.

Bir Romen atasözü ise; “İnsan umudunu insana bağlar” anlamındadır. Hintliler ise; “Dünyada insandan daha büyük gerçek yoktur” inancını savunurlar. Diğer taraftan insanlığı parçalamak bölmek siyaseti, eski Çin’de, Roma’da daha sonra sömürgeci emperyalist devletlerde hep süregelmiştir.

Türk devletleri üzerinde Rusların bu siyaseti güderek Şii ve Sünni ayrımını körükledikleri, böylece bu yöreleri parçalayarak yüzyıllar boyu yönettikleri biliniyor. Azerbaycan’ın Şii ve Sünni Türkleri arasında bu ayırıcılığa karşı söylenegelen deyişlerden aşağıdaki buna kanıttır. “Uyan ey millet-i Ali Bu ne cehl ne cehalet Biri Sünni biri Şii Deyuben kıldı adavet Bu ne gayret bu ne himmet?

Elden gitti kamu millet 7 İki Peygamberimiz mi, İki Kuranımız mı var? Harici düşman olanlar Araya soktu adavet Bu ne gayret bu ne himmet? Elden gitti kamu millet?” Fahrettin Erdoğan, Türk Ellerinde Hatıralarım, say. 45)

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Albert O. Hirschman – Tutkular ve Çıkarlar

Editor

Halil Cibran – Aforizmalar

Editor

ÖMER B. ABDÜLAZİZ

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası