Tarih

Lale Devri ve Sonrası (1720- 1734) Venedik Balyoslarının Bakışıyla Osmanlı İmparatorluğu

getimageV3.asp
Osmanlı İmparatorluğu’nun geçirdiği bunalımlı dönemlerden biri olan Lale Devri paralelinde Asya ve Avrupa’da da önemli olaylar meydana gelmekteydi. O dönemde istanbul’da sefir olarak bulunan venedik elçileri, Osmanlı’ya mahsus bir buhran karakterinin ipuçlarını haber vermekle birlikte imparatorluğun genel siyasi profili hakkında son derece etkili gözlemlerde bulundular. Ayrıca elçiler, düzenledikleri raporlarda diplomatik ilişkilerin perde arkasını gayet espirili ve iğneliyici bir üslupla dile getirmişlerdir. Bunların sonucunda ise karşımıza bilinen Lale Devri imajından çok daha farklı bir ‘Lale Devri’ panoraması çıkıyor.

‘Kapısında rüşvetçi ve rezil bir adamın nöbet tuttuğu hiçbir yer yoktur ki o kapı ‘altın’ anahtarıyla açılmasın’

(daniela Dolfin, rapor 31)

İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ.
ÇEVİRENİN NOTU
GİRİŞ
RAPORLAR
HİERSEMANN YAZMALARI BASIM METODU.
Birinci Bölüm
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA SİYASİ
VE SOSYAL ŞARTLAR.
DAMAD İBRAHİM’İN VEZARETİ.
1730 İHTİLALİ
İHTİLALCİ TERTİPLER VE HOŞNUTSUZLUK SOSYAL ŞARTLAR.
İkinci Bölüm
OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN
VENEDİK CUMHURİYETİ İLE İLİŞKİLERİ
BİR BALYOS’UN BAŞKENTE RESMİ GiRİŞİ VE
YETKİLİLERLE GÖRÜŞMESİ.
HEDİYELERİN TAKDİMİ.
TÜRK VENEDLK MESELELERİ VE TARTIŞMALAR.
VENEDİK TİCARETİ
KORSAN SALDIRILARI.
ANGELO EMO’NUN DİPLOMASİSİNE İKİ ENGEL.
TÜRK DONANMASI
VENEDİKLİ ESİRLERİN SERBEST BIRAKILMASI
ÖZET
Üçüncü Bölüm
İRAN’DAKİ RUSTÜRK  ÇIKARLARI VE BUNUN
BABI Ali POLİTİKASINA ETKİSİ.
BABI ALİ’NİN UZLAŞMACI VE İHTİYATLI SİYASETİ
PETRO’NUN HAZARDA İLERLEYİŞİ.
MAHMUD KULU’NIN İRAN TAHTINI GASPI
RUS  İRAN ANTLAŞMASI
RUS TÜRK ANTLAŞMASI.
EŞREFİN MAHMUD’A KARŞI İSYANI.
ŞAH TASMAHP’IN SALDIRGANLIĞI.
TAHMASP KULİ HAN
LEHİSTAN’DA(POLONYA) TAHT KAVGASI ÖZET
BİBLİYOGRAFYA

ÖNSÖZ
1923’te İllionis Üniversitesi, Leipzigli Karl W. Hiersman’dan altmış adet Venedik elyazması satın aldı. Bunların arasında Giovanni Emo ile Angelo Emo’nun İstanbul’dan gönderdikleri raporlar da vardı. Angelo Emo’nun raporlarını doktora (ezim için kullandım. Ondan sonra tüm bir yaz mevsimim ve buna ek olarak birkaç haftamı “Venedik Arşivlerinde” geçirdim. O yüzden elinizdeki çalışma Angelo’nun selefleri Giovanni Emo, Francesco Gritti ve Daniele Dolfin’in raporlarını da içeriyor.
Bana desteklerinden ötürü Cleveland Halk Kütüphanesi, Newyork Halk kütüphanesi; Chicago, Michigan, Minnesota üniversitelerinin kütüphaneleri; Kongre Kütüphanesi ile Roma ve Venedik’te bana destek olan sayısız memur ve bilim adamına teşekkür ederim.

MARY LUCİLLESHAY
Urbana, İllinois, 1978

ÇEVİRENİN NOTU
Osmanlı devlet adamlarının “balyos” dediği Venedik büyükelçileri, İtalyanca’da ‘bailo’ kelimesi ile ifade edilmekleydi. Kelime şunlarla da anlam ilişkisine sahip: Bailer (dans etmek], ba ilerin (balerin, dansçı).
Elinizdeki kitapta 1720 1734 yılları arasında görev yapan Giovanni Emo, Francesco Gritti ve Daniele Dolfİn’in gözlemleri ve bakışıyla Osmanlı’nın Venedik, İran ve Rusya ile ilişkileri anlatılmakta. Balyoslar bunları aktarırken sık sık yorumlarını da kat maktalar.
Kitabı okuyanlar eğer tarih ile yakından ilgiliyse, batı toplumuyla “içeriden yaşanan ilk temasların” Osmanlı’yı yavaş ama derinden etkilediğini fark edeceklerdir.
Kitabın kısa olması zaten zor bulunan “okuyucuyu” sıkmıyor. Ama özellikle çeviriyi yaparken karşılaştığım birkaç sıkıntıyı paylaşmakta yarar görüyorum. Evvela aynı paragraftaki farklı konular arasındaki gidişgel işler ile noktalama işaretlerinin batılı bir yazarın zihnindeki anlamını Türkçe’ye oturtmak. Bunların yanında daha önce duymadığım isim ve unvanlarda yer almakta. Yazarın Osmanlıca’yı kendi telaffuzu ile aktarması, bunlarla ilgili araştırma yapmayı zorlaştırdı. Bu tür noktaları a rast irin acıokuyucuların merakına havale ediyoruz. Kitabın dipnotlarının hemen tamamı balyosların raporlarının Venedik’teki dosya numarası sayısından oluşuyor, O yüzden bunları çeviriye aktar madun.

MÜNİR AKIN

GİRİŞ
“XVIII. yüzyılın ilk yarlarında Venedik’in doğuda ikincil bir rol oynamasının temelinde; diplomatlarının mefhur gözlem ve anlayış kapasitelerini kaybetmemiş olmaları yatmaktadır. O yüzden Venedikli diplomatlar şahit olarak değerlendirilmek mecburiyetindedir.
ALBERT VANDAL, XV. Louis zamanı büyükelçilerinden.

RAPORLAR
Venedik kalemleri ve fırçalan gelecek kuşaklar için kayda değer portreler bırakmışlardır. 17201734 dönemi balyoslarının, bir Tudor’u (İngiliz hanedanı) ya da tasvir edeceği meşhur bir Türk’ü yoklu. Çünkü III. Ahmet ve 1. Mahmut, ne VIII. Henry nede II. Mehmet’ti. Böyle olmakla birlikte parlak yılların Venedik temsilcilerine verilen itibar, bu dönemde İstanbul’da görev yapanlara da verilebilir. İster Türk hükümetini, ister diplomatik ilişkileri tasvir etsinler; onlar kurnazlık, politika, ısrar, serbestlik, sertlik, nezaket, uyanıklık, mizah gibi davranışları da göstermişlerdir. Kendi zayıf kabiliyetlerine başvurmuş ve neredeyse sayısız dini cümle kullanmışlardır; yine de vatanseverlik ve beceriklilikleri dindarlıklarını gölgede bırakmıştır.
Böylesi gözlemler, gerçekler ve çıkarımlar üzerine kurulu bir çalışma olağanüstü bir çalışma değildir. Raporlar Osmanlı imparatorluluğunun kabul edilmiş değerlendirmesini değiştirmekten çok onu genişletmekte, doğrulamaktadır. Ayrıntılarda bazı farklılaşmalar var; ama genel izlenim aynı. Bununla birlikte bu çalışma diğer tarihçilerin çıkarımlarını doğrulayacak pek çok ayrıntıyı içermesinden dolayı haklı görülebilir. Bunlar kadar önemli bir nokta da XVIII. yy. Venedik “Relazioni’sinin (Venedik büyükelçilerinin döndükten sonra kaleme aldıkları raporlar) son zamanlarda yayınlanmış olmasıdır. Bu raporlar tarihçilerin, Türkler’in İran’daki karışıklıktan (kitapta ihtilal kelimesi kullanılıyor) memnun olduğu ve bundan avantaj elde etmeye kararlı oldukları yönündeki zanlarına yeni bir boyut getiriyor. Türkler, İranlılara savaş açtılar; fakat isteksizce ve Büyük Petro’nun (delil yönünü güneye çevirmesinden sonra bile kararsız çabalarla savaşı yaklaşık on yıl sürdürdüler (1732 1731). Zenginlik, çiçek ve bayramlara olan ilgi, savaşı erken ve başarılı bir şekilde bitirmek için gerekli olan ataklığa izin vermedi. Çar’ın ilerleyişi ve İran’daki ihtilalin Türkler’in dikkatini Avrupa’dan başka yöne çekişi “balyosları” oldukça memnun etmişti. Sonuç olarak, eğer Venedikliler sadece temenni etmekle yetinselerdi. Türkler’in hareket etmedeki tereddütlerini en aza indirirlerdi. Balyoslar bundan daha kurnazdı.
Raporların asıl kıymeti, verdikleri bilginin çokluğundan gelir. Reis Efendi tarafından çok tüketilen afyon, vezirin attan düşmesi, Marsilya’dan otuz bin lale soğanının getirilmesi vs. gibi bilgilerin bulunması, “bir balyosun herşeyi anlattığı” izlenimi uyandırıyor. Elbette sadece raporlar son söz olarak kabul edilemez. Bu çalışmanın pek çok yerinde görüleceği üzere, balyoslar çok gayret etseler bile tam bilgi elde edemedikleri hususlar da bulunmaktadır. Mesela Boştanelbasının azli, Mehmet Efendi’nin Fransa sefareti, Vezir’in “köşkünü” Sultan’a vermesi… Muhtemelen köşkün takdimi resmi şekilde yapılmamıştı. “Bunu size veriyorum” şeklindeki bir söz de bunun için yeterliydi. Eğer Türk vezirleri, bir bilgileri olmadığı halde ısrar ediyorlarsa, onların bu ifadelerine kayıtsız şartsız marnlamaz, İnsan bir balyosun işinin tamamını görebilmek için başka yerlere de bakmalıdır. Mesela Dolfin “eyalet müfettişlerinin, Bonneval’in zehirle veya kılıçla öldürülmesi” isteğine denk gelen günde yazdığı raporda bundan hiç söz etmemektedir. Dahası bir balyos, her zaman vaka şahidi değildir. Her türlü bilgiyi toplamak durumundadır: Tanıdığı büyükelçilerden, para ödediği kimselerden, sokaklardan… Doğal olarak ayrıntılar aynı derecede olmuyordu. Sonradan çelişen dedikoduları da bildirmiştir. Bilgiyi nasıl elde ettiğine dair ilginç yorumlar yapmıştır. Bir balyosun belge kopyalarına ulanmasının sınırları vardır; daha çok zamanın sınırlılığı problemidir bu. Dolfin, Eşrefin gönderdiği mektupları ele geçiremiyordu. Çünkü bunlar Sultan’ın odasında bir sandıktaydılar. Fakat on riyal ödemek suretiyle mektuplardan ikisinin kopyasını elde etti. Altı hafta sonra Dolfin’in dragomanı (tercüman) Brulti de on iki riyale bir kopya elde etti. Özellikle de Daniela Dolfin’in görevi esnasında bilgi aktarımında ara sıra kesintiler yaşanıyordu. Giovanni Erao ve Angelo Emo’da bu, o kadar çok değildi. Balyoslar ayrıca isimler yerine kişilerin unvan ve rütbelerini kullanmaya eğilimliydiler. Bundan dolayı İstanbul’un diplomasi ve politika hayatına dair mükemmel bir tablo çizmektedirler.
Raporlarda bu çalışmanın ufkunu aşan pek çok ifade var. Örneğin; kurye sisteminin işleyişi, belgelerin kopyalarının nerelere hangi yollarla ulaştığı, yazı stiline dair ayrıntılar, uyanık olunacağına dair sözler, senatodan gelen mektupların ulaştığının onaylanması gibi konulara sadece ana konu ile ilişkileri bağlamında değinildi.
Bilgi yollama, bir balyosun görevlerinin sadece bir aşamasıydı. Raporları yazmak da bir o kadar mühimdi. Yazım kurallarına uyma açısından büyük benzerlik arzetmekteydiler. Bunun yanında o kadar iyi yazılmışlar ve öylesine etkili cümleler, kusursuz tasvirler ile mizah parıltıları İçermektedirler ki katiyyen sıkıcı değillerdir. Konuşma şekli, tasvirin netlik ve çekiciliğine yardım ediyor. 1730 ihtilali (revulation) “büyük yangın” lideri Patrona ise “ilk kıvılcım” olarak tasvir edilmiştir. Bab ı Ali, bunu kış aylarına girerken kontrol altına almaya çalıştı; ama baharda küllerin arasından yangın tekrar patlak verdi. Ocak 1731de İstanbul “büyük bir sahne” ve yeni vezirle birlikte gelen kimseler de “yeni oyunculardı.” Osmanlı İmparatorluğu büyük bir denizdi. Fakat Topal Osman (vezir) burada “gemisini nasıl yüzdüreceğini” biliyordu. Fransız gezgin Bonneval “tehlikeli sularda yolculuk ediyordu” ve “rüzgar onu düşündüğünden daha uzağa sürükleyebilirdi.”
Bir balyosun tayini yüzlerce yıl boyunca önemli bir iş olmuştur. Yalnızca diplomat ol arak eğ iti İm iş biri veya önemli mevkilerdeki bir devlet görevlisi balyos olarak seçilirdi. Venedik’in 1718de yenilmesinden sonraki periyot, özellikle önemliydi. Bu yüzden 1720 1734 arası balyosları, yılların ve tecrübenin olgunlaştırdığı kimselerdi. Giovanni Emo, devrinin en önemli şahsiyetlerindendi Temsilci olarak 1714’te Fransa’ya, 1715’te İngiltere’ye ve etlisine geldiğinde İstanbul’a gönderildi. St. Mark’a vekil olarak seçilince 1724’te İstanbul’dan ayrıldı. Fransa’nın Venedik büyükelçisi Katcitnal De Bernis 1722’de buraya geldiğinde Venedik’in en etkili ismini sordu. Aldığı cevap “Vekil Emo” ydu. Kardinal, Emo’nun o kadar çok tecrübe ve basiret sahibi olduğunu gördü ki onun Venedik Cumhuryeti’nin birinci adamı olarak kabul edilebileceğini söyledi. Ayrıca Giovanni Emo ilerlemiş yaşına rağmen halkla ilişkiler konusunda uzman olanlar arasındaydı, Emo’nun halefi Gritti’nirı balyos olmadan önce on altı yıllık bir kariyeri vardı. Dolfin de 72 yaşında İstanbul görevine gitmeden önce Avusturya ve Polonya’da büyükelçilik yapmıştı. Angelo Emo ise 1735’te Full Koleji’nde İstanbul dönüşü yaptığı konuşmada, bu görevin yaşı kemale erdikten sonraki ilk Venedik’e itaat yemini olduğunu söyledi. Osmanlı’ya karşı İlk görevini Mora’da on sekiz yaşında bir gönüllü olarak yapmıştı. On dokuz yaşında da müfettiş olmuştu. Pek çok askeri ve sivil görevin ardından “balyos” olarak seçildi ve Bab ı Ali’nin “olağanüstü büyükelçisi” nişanıyla kıdemi yükseltildi. Bu balyosların isimleri, günümüzde Venedik’te yer ve saray isimleri olarak yaşamaktadır…

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Müdaafaname

Editor

Siyah Papa’nın Casusu

Editor

Claude David – Hitler ve Nazizm

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası