Mevlana Halid (k.s.) bu mektubu Nebiler ve Rasuller (a.s)’in efendisi, Hz. Peygamber Efendimiz (a.s)’e göndermiştir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. “Günahkar kul, nefsine zulmeden, yarın başına ne geleceğini bilmeyen ve dünkü yaptığını unutmaya gayret eden Halid’in (ks) arzuhalidir.
Saadet dairesinin merkezi, bütün yaratıkların yaratılma sebebi, Makam-ı Mahmut sahibi, kerem ve mertliğin kaynağı nebiler ve mürsellerin Efendisi, aleme rahmet olarak gönderilen, kıyamet gününde yüzleri elleri ve ayakları parlayanların önderi, Haşimi, Ebtahi, Yesribi, Arabi, Kureyşi olan yüce Peygamberin (a.s) eşiğinedir.
O’na, aline ve ashabına, her sabah ve akşam, Allah Teâlâ’nın bütün mahlukatı miktarınca salat ve selamların en efdali olsun. Muhakkak ki bu miskin ve fakir olan kul ve boynunu eğmiş, hakir olan mücrim, gün be gün kaymalar içerisindedir. Kavim, kavim halkın günahlarını yüklenmeye devam eder. Hepsinin terkine muvaffak olamaz ki, değil ayaklarıyla, baş üzere, çölleri katlayıp, o yüce hazrete gelebilsin.
Ne parlak ve yüce sünnetinizi yaşatmak ve açık şeriatınıza uymaya yardım eder, ne de zulmü terk etmeye ve adalet sergisini sermeye hazırlanır ki; bunun için mahluklar rahat etsin, her şeyi kontrol eden Rabbimiz (cc) razı olsun ve O yüce cenab da (a.s) bununla sevinsin. Her iki ayağı şişmekten şikayet edenin, Terk ettim sünnetini, geceleri ihya edenin.
Allah Teâlâ’nın hukukuna karşı yapmış olduğu kusurlardan dolayı ona yazıklar olsun!… Allah’ın yardımı olmadan günahlardan dönmeye ve taat yapmaya güç yoktur. Senin cenabından başka halimin kötülüğünü kime şikayet edeyim? İçinde bulunduğum ızdırabı kime arzedeyim? Sen Allah’ın kullara halifesi ve yaratılanları doğru yola hidayet edicisin. Şaşkın kalanın yardımına koşup, irşad ederek doğru yola götüren mürşid sensin.
Çaresiz kalanların yardımcısı ve muradına erdiricisin. Zat-ı alinizden istirhamım, beni bu tehlikeli çukurlardan kurtarıp yüzümü ihlas ile Hicaz topraklarına yönelt. “Kim ki Cehennemden uzaklaşıp Cennete girerse, o fevz ve felaha ermiştir.” (Al-i İmran 185) Adalet ve insaf et, (bana uyan mü’minlere) rahmet kanadını indir. İtidal yolda gidebilmem için, bidatlardan ve sapıklıklardan kurtulmam için bana yardım eyle!
İmdadıma gel; yoksa gerçekte ben kıyamet gününde Rabbimin huzurunda zilletten dolayı başımı yere eğerim. Pişmanlığın fayda vermediği zamanda da yakınen pişman olacağım. Yüce Allah size,kardeşleriniz olan peygamberlere, alinize ve ashabınıza her konuşmamızın başında ve sonunda salat eylesin! 3. MEKTUP Mevlana Halid (ks) bu mektubu Şeyh Mahmut Sahib (ks)’e göndermiştir. Yüce Allah (cc) feyz ve sırlarını üzerimize yağdırsın.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Hamd alemlerin Rabbi olan Allah (cc)’a mahsustur. Salat-u selam Resullerin efendisine, alinin ve ashabının üzerine olsun. Peygamber Efendimiz (a.s.)’ın berzah aleminde nerede olduğu, dünyada olduğu gibi cismiyle birlikte olup olmadığı, en yüce makamda mı yoksa yukarıdaki durumların dışında başka bir halde mi olduğu hakkında, yanınızda bulunan alimler arasına, ihtilaf meydana geldiğini bildiren mektubunuz bize ulaştı.
Mektubunuzda 2 gerçeğin ne olduğunu bildirmemi bu miskin kuldan istemişsiniz. Allahu Teâlâ’nın yardımını dileyerek şöyle deriz: Bu konudaki edep şudur; Peygamberler (a.s)’in ruhları için belli bir yer tayin edilemez. Göklerde, yerlerde ve imkan aleminde hiçbir mekanın umumi olarak bütün Peygamberlerden (a.s) ve özellikle onların efendisi ve sonuncusu olan Peygamberimiz’in (a.s) himmetinden boşkalmıyacağına itikad etmelidir.
Onların diri ve cesetlerinin de kabirlerinde olduğuna inanmalıdır. Onların kabir hayatındaki dirilikleri, şehitlerin diriliklerinden daha üstündür. Allah (c.c)’a taatle lezzet bularak namaz kılarlar, hacc ederler, telbiye söylerler, Kur’an-ı Kerim okur ve zikrederler. Cenab-ı Allah (c.c), yaptıkları taatlerden dolayı onların faziletlerini artırır…
Onların kabir hayatı dünya hayatındaki ruhun cisimle beraber olması gibi kesinlik arzetmez. Fakat öyle de olabilir. Bilindiği gibi cismin ruhsuz da hayatı ihtimal dahilindedir. Su kanmak için, yemek doymak için adet üzere birer sebepdir. Ehl-i Sünnete göre, ruh da hayat için böyle bir sebepdir. Zahirde onsuz olmaz fakat hakiki sebep değildir.
Öyleyse Allah (c.c), her şeyi sebepsiz de yaratmaya kadirdir. Bunun gibi peygamberlerin ruhları cesetlerinde olarak kabirde olabilecekleri gibi aynı şekilde, mülk ve melekut aleminde seyredip, olağanüstü bir durumda Allah (c.c)’ın dilediği yerlerde dolaşıp, istifade ettikten sonra tekrar kabirlerine dönmeleri de mümkündür.
Önce söylediğimiz gibi cesetlerini kabirde bırakarak ruhlarıyla diledikleri yere gitmeleri caizdir. Onların ruhlarının alayı illiyyinde, refik-i alada, firdevsde veya başka bir yerde olmaları, buralarda devamlı durmalarını gerktirmez. Zira onların ruhlarının bir halden başka bir hale geçmesi, bir yerden başka bir yere gitmeleri mümkündür. Ruh cesetten başka bir özelliğe sahip olabilir. Hem refik-i ala da hem de bedenle bitişik durumda bulunabilir.
Cesede selam verildiğinde, ruh kendi makamında olduğu halde o selamı alabilir. İbnu Kayyım El-Cevzi ‘Ruh’ adlı kitabında böyle söylemiştir. Hafız es-Suyuti ‘Münceli’ kitabında bunu kabul etmiştir… Mektubumuzun sonu sizlere selam olsun, ey gözümüzün nuru… 4. MEKTUP Mevlana Halid k.s. bu mektubu Yüce Osmanlı Devlet-i Aliyesinin merkezinde bulunan büyük halifelerine göndermiştir. Allah c.c. nurlarını bizede akıtsın.
Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla, Hamd Allah’a mahsustur. O bize kafidir. Salat-u selam Allah’ın seçtiği kullar üzerine olsun. Allah’tan şiddetli aşkı talep eden fakir kul Halid’den k.s., ulu hilafet merkezinde ikamet eden, ihlas ve kerem sahibi kardeşlerine. Allah c.c. saltanat merkezi istanbul’u hainlerin hilelerinden korusun. Allah’ın yardımı; orasını ve tüm İslam beldelerini himaye eden padişaha kıyamete kadar devam etsin!
Hepinize kamil selam, hürmet ve ikram. Zatınızın sıhhatine delalet eden mektubunuz geldi. Münkirlerin devamlı sıkıştırmalarına rağmen aydınlık ve yüce tarikattaki sebatınız bizi sevindirdi. Defalarca Allah’a hamd ettim. Hakk’el-yakin sırlarından gafil olan bazı kimselerin rabıtayı bid’at saydıkları ve rabıtanın aslının, hakikatinin olmadığına itikat ettiklerine dair söylentiler bize kadar ulaştı. Hayır, öyle değildir.
Hakikatte rabıta, yüce Nakşibendi tarikatının esaslarından büyük bir esastır. Hatta kitab-ı aziz ve sünnet-i resule yapışmaktan sonra Allah-ü Teala’ya vasıl olmanın en büyük sebebi rabıtadır. Hatta Nakşibendi sadatının bir kısmı terbiye ve talimde yalnız onunla yetinirdi.
Bazısı da rabıtadan başkasını da emrederdi. Bununla beraber fena fillahın başlangıcı olan, fena fişşeyhe giden yolların en kısasının rabıta olduğunu kesin olarak söylerlerdi. 3 Sadatımızın bir kısmı rabıtayı yüce Allah’ın c.c.; “Ey iman edenler, Allahtan korkunuz ve sadıklarla beraber olunuz” (Tevbe 119) mealindeki kavl- i celilesiyle isbat ederdi. Sadatımızın ulularından Şeyh Hace Ubeydullah Ahrar k.s.’ın sözünün hülasası şudur; “Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah’ın c.c. kelamındaki sadıklarla beraber olmak emri zahiri veya manevi beraberliği gerektirir.
Manen beraber olmak ise rabıta ile tefsir edilmiştir.” Rabıta ise ehlinin nezdinde meşhur olup, Reşahat adlı kitapta tafsilatlıca yazılmıştır. Sanırım ki: Rabıtayı inkar edenler onun ıstılahtaki manasının ne olduğunu düşünmüyorlar. Şayet düşünselerdi rabıtayı inkar etmezlerdi. Rabıta: Tarikatta müridin, kamil ve fenafillah makamında bulunan şeyhinin ruhaniyetinden medet istemesidir. Şeyhin suretini düşünmek edep ve terbiyeyi muhafaza ettirir.
Müridin şeyhinin yanında hazır olduğunu düşünmesi feyz alabilmesini sağlar. Huzuru ve nuru tamamlanır. Bu rabıta sebebiyle mürid, kötü ve çirkin işlerden uzaklaşır. Bunları, alnında Cenab-ı Allah’ın sapık olarak yazdığı, gazap ve mahrum olmakla damgaladığından başkası inkar edemez. Rabıtayı inkar eden kimse evliyaya inanıyorsa, onların sözlerini dinlemelidir.
Veliler, rabıtanın güzel ve faydasının çok olduğunu söylemişlerdir. Hatta bu konuda görüş birliği etmişlerdir. Onların k.s. kudsi kelimelerini araştırıp, hoş sohbetlerinin kokusunu koklayanlara bunlar gizli değildir. Şayet rabıtayı inkar eden kişinin, velilere itikadı yoksa, şeriat imamlarının, usul-u fıkıh ile furu-u fıkıh ilminin üstadlarının sözlerine itikat etmesi lazımdır. Dört hak mezhepten imamlar açıkça veya imaen rabıtadan bahsetmişlerdir.
Onların rh.a söylediklerinin bir kısmını burada zikredip, yerlerini de göstereceğim. Ta ki kalbinde hastalık bulunmayan kişiler oralara müracaat etsinler.Nefsani arzularına uyarak velileri inkar etmesinler.
En doğru yola hidayet eden Allahü Tealadan tevfik dileyerek derimki: Cenab-ı Hakk’ın: “Şayet Yusuf (a.s) Rabbinin burhanını görmeseydi.” (Yusuf/24) mealindeki ayeti celilenin tefsirinde, ruhani tasarruf ve imdada işaret olduğunu, müfessirlerin çoğu açıkça söylemişlerdir.
Müfessirlerin çoğunluğuyla aynı görüşte olanlardan biri de ‘keşşaf’ tefsirinin sahibidir. Bu zat Zamahşeri mu’tezili olmakla birlikte der ki: “Ayetteki ‘burhan’ kelimesi şöyle tefsir edilmiştir.: Yusuf a.s kadına yaklaşmak isterken ‘sakın, sakın’ diye bir ses işitti.