Son kitapta tuzağa düşürülen Gri Takım’ın hangi üyeleri kurtuldu?
Dünyayı diz çöktürmeye yeminli Elan Rahu Gri Takım’ı ortadan kaldırabilecek mi?
Gizli Silahlar kınlarından çıkıyor mu?
Türkiye’nin Gizli Gücü harekete geçecek mi?
“Metal Fırtına” kahramanları Gökhan ve Mert ne yapacak?
Tüm bu soruların ve daha pek çoklarının cevapları kitabın içinde…
Okuyucuların ellerinden bırakamayacakları yepyeni bir macera sizleri bekliyor.
Yarı açık pencereden içeriye giren rüzgar kağıtları etrafa saçıyordu. Güzel bir eylül sabahıydı. Sıcak yazın etkilerinin hissedildiği, ama insanların biraz daha rahat nefes alabildiği bir sabah.
Çalar saat susalı çok olmuştu. Hakan uyanmak İçin gerçekleştirdiği bilinçaltı çabaların hiçbirisinde başarılı olamamıştı. Gözlerini araladığında, işe geç kaldığının farkına varamadı önce. Odaya dolan hava uyuşturmuştu onu, ruhunun derinliklerine sızmış ve kandırmıştı.
Gözleri tam açıldığında beyni de çalışmaya başladı ve yerinden fırladı. Yatakta hızla doğruldu ve ne yapacağını düşündü. Bu sefer kesin kovulacağım düşündü. Sırt üstü gerisin geriye devrildi.
“İçimde hiç enerji yok. İşe gitmek istemiyorum.”
Son zamanlarda kendisini iyi hissetmiyordu. İstediği şeyleri yapmak için gereken motivasyonu bulamıyordu. İsteksizlik yaşıyordu her konuda… Sıkıntılıydı sürekli. Beyninin içinde garip bir baskı hissediyordu.
Hakan’ın düşünceleri ile başına gelenler arasında zaman zaman paralellik oluyordu. Neden sonuç bağlantısı biraz karmaşıktı gerçi. Önce düşünce, sonra gerçek mi meydana geliyordu, yoksa düşünceleri nedeniyle gerçekleri öyle mi algılıyordu, bilemiyordu. Ama kötü bir şeyler hissederse, kötü bir şeyler oluyordu.
Bu nedenle zihnindeki yoğunluğu ciddiye almamazlık edemiyordu. Eskiden kısa sürerdi. Ama son zamanlarda başlayan sıkıntı, çok uzun sürmüştü. Zaman zaman azalıyordu, sonra yeniden güçleniyor ve enerjisini bir sünger gibi emiyordu.
Yine bu düşüncelere dalıp, yatağın üzerinde hareketsiz kaldı. Ellerli kolları bağlanmış gibiydi. Zorlukla ayağa kalkıp, her gün yaptığı işlerini halletti. Kahvaltı kısmına geldiğinde yeni bir duvara takıldı. Fazladan enerji harcamasını gerektiren her şey, onu zora sokuyordu. Bunun daha ne kadar böyle devam edeceğini bilmiyordu. Bir şeyler olacaktı ve içindeki sıkıntı dağılıp gidecekti, ama ne olacaktı?
Hızlıca bir şeyler atıştırdı ve evden çıktı. Bisikletine atlayıp, yola koyuldu. Yağmur çiselemiş olmalıydı. Yerler nemliydi. Çalıştığı kitapçının önünden hızla geçip, içeriye göz attı. Kalabalıktı ve bu kötüydü. Berlin’deki Türkler’in kitap alışverişi yaptığı birkaç kitapçıdan biriydi çatıştığı yer. Patronu Hasan çıldırmış olmalıydı. Kasanın arkasındaki, endişeli ve panik halindeki yüzünü görebildi.
Garipti, Hakan ne zaman işe geç kalsa, dükkan kalabalık oluyordu. Bu durumla ilgili zihninde paranoid düşünceler oluşmaya başladı. Bazı şeyleri çok düşündüğünde de gerçekleşeceğine dair teorileri vardı.
Bisikleti dükkanının önüne bırakmak üzere geri döndü ve kapının önüne çıkmış olan patronu Hasan ile karşılaştı.
“Neredesin ulan?” diye bağıdı Hasan. Yüzü kıpkırmızıydı. Kalabalık nedeniyle çok gerildiği belliydi.
“Hasan Bey, vallahi uyuya kalmışım…”
Hasan fazla uzatmak istemedi. Kapıyı vurup içeri girdi. Hakan da peşinden gitti. Ama olayın orada bitmediğini hissediyordu. Evet, içindeki duygu daha da yoğunlaştı.
Birkaç saatlik yoğunluğun ardından ortalık sakinleşti, Hakan, bankonun arkasında oturmuş yaptığı işlemleri kontrol ediyordu. Patronu Hasan da dükkanın arkasında birşeyler yapıyordu. Başını kaldırıp dükkandan dışarı baktı, sonra işine devam etti. Dükkanın önünden korkuyla geçen birisi dikkatini çekti. Bir an için yüzünü görebildi. Başını tekrar kaldırdı. Kimse yoktu. Hakan tam başını önüne eğecekti ki, iki adamın hızla dükkanın önünden geçtiğini gördü. Az önce korku dolu yüz ifadesi ile geçen adamla bağlantı kurması zor olmamıştı.
Birkaç saniye bekledi. Duramadı. Ayağa kalkıp kapının Önüne gitti Dışarı çıktı ve giden iki adamın ardından baktı. hızlı hızlı yürüyorlardı. Sonra dukanın önünden korkuyla geçen diğer adamı seçebildi. Bir yandan arkasına bakıp diğer yandan hızlanmaya çalışıyordu korkulu adam ve arkasındaki iki kişi avlarının ellerinde olduğuna emin bir şekilde, dikkat çekmemeye çalışarak takibi sürdürüyordu.
Başına bela aradığım düşündü. Polisi aramayı aklından geçirdi, ama Alman Polisi ile uğraşmak istemiyordu.
Dükkana girdiğinde, patronu tanı karşısında duruyordu.
“Ne oldu lan, artık işi gücü iyice boşladın. Eğer çalışmak istemiyorsan çek git, senle mi uğraşacağım?”
Hakan duyduklarına inanamıyordu.
“Ama Hasan Bey…” diyebildi sadece.
“Hadi oğlum, hadi bırak git buradan.”
İri yapılıydı Hasan, fazla karşı koyulmazdı.
“Şimdi git, sonra ben yokken gel, muhasebeci ile konuş, al paranı. Sinirlerimi bozdun zaten.”
Hakan, Hasan’ın gözlerinin içine bakmamaya Özen göstererek dükkandan dışarı çıktı. Soğuk bir rüzgar esti. Şimdi daha da sertti. Önce sağına baktı, birinin önde diğerlerinin de onu takip etliği üç kişinin gittiği yöne. Bir de sola baktı, onu evine götürecek yola.
Uzun süredir yaşadığı ruh halinin etkisi miydi bilmeden bisiklete atladı ve yavaşça pedal çevirerek sağa doğru ilerledi. Görüş alanındaki adamlardaydı gözleri. Yoldan sağa dönmüşlerdi. Bir an için gözden kayboldular. Pedalları daha hızlı çevirmeye başladı ve görebileceği takip mesafesini sürdürdü. Fakat sadece korkulu adamı takip eden o iki şüpheli adamı gördü. Peşinde olduklarına inandığı adam ortada yoktu. Başka bir sokağa dönmüş olmalıydı.
Adamların ikisi aynı anda arkasına döndü ve Hakan’la göz göze geldiler. O an Hakan’ın ruhunun derinliklerinde bir şimşek çaktı sanki. İçinde biriken o garip enerji, harekete mi geçmişti yoksa..?
Bakışlarından kendisinden şüphelendiklerini anladı. Ve bunda haklıydılar. Camgöz bakışlıydı birisi, diğeri ise bir …