Roman (Yabancı)Roman (Yerli)

Odysseia (Gençler İçin) – Odysseus’un Yolculuğu

Odysseus’un Yolculuğu Homeros’un muhteşem destanı İlyada’da anlattığı Troya kuşatması sona ermiş ve şehir harabeye dönmüştür. Zafer Akhalarındır, ancak cesur savaşçı Odysseus için henüz hiçbir şey bitmemiş, cesaretinin, kararlılığının ve yeteneklerinin sınanacağı bambaşka bir serüven başlamıştır.

Bilinmedik rüzgârlarla uzak denizlere sürüklenen Odysseus ve tayfası, kendilerini bir anda korkunç Kykloplar ile mücadele ederken, Kirke’nin büyülerine kapılırken, Sirenler ile Skylla ve Kharybdis’in ölümcül saldırılarıyla boğuşurken bulmuşlardır. Bu sırada Odysseus’un karısı Penelopeia’nın etrafı kocasının tahtına göz diken taliplerle çevrilmiştir. Gençler için Odysseia, tam metne geçmeden önce okunması gereken, gençler için sadeleştirilmiş ve kısaltılmış muhteşem bir hikâye…

Odysseus serüvenlerle geçen yolculuğunun ardından İthake’ye, evine dönebilecek midir?

***

İçindekiler

Giriş     7
Şehirlerin Yağmalayıcısı     9
Kykloplar     12
Rüzgârların Efendisi     20
Büyücü Kadın     25
Ölülerin Ülkesi     32
Denizin Tehlikeleri     38
Telemakhos Babasını Arıyor     45
Kalypso’ya Veda     54
Kralın Kızı     61
Phaiak Oyunları     71
İthake’ye Dönüş     77
Köşedeki Dilenci     87
Okçuluk Yarışması     96
Taliplerin Öldürülmesi     103
Adalarda Barış     111

GİRİŞ

Troya kuşatmasını Gençler için İlyada adlı kitabımda sizlere anlattım. Bu kitap Helene’nin kocası Sparta Kralı Menelaos’u terk ederek Prens Paris ile birlikte Troya’ya kaçışının, tüm krallıklardan ve tüm Akha adalarından gelen kara gemilerin Büyük Kral Agamemnon’un liderliğinde toparlanmalarının ve Helene’yi geri almak için Troya’yı kuşatmalarının hikâyesini anlatıyordu.

Kuşatma dokuz sene sürdü ve hem Akhalar hem de Troyalılar savaş boyunca büyük kahramanlarını yitirdiler. Sonunda İthake Kralı Odysseus’un parlak zekâsının ürünü olan büyük, tahta bir atın içine gizlenen Akhakar Troya şehrine sızdılar. Gecenin karanlığında şehrin kapılarını açarak savaşçılarının Troya şehrine girmesini sağladılar.

Böylece Troya ele geçirildi ve yağmalandı. Savaşçıları öldürüldü, kadınları esir alındı. Bir tek Helene kocasının gemisine bindirildi ve yeniden kraliçe oldu.

Kara gemiler eve dönmek üzere denizlere açıldı.

Büyük donanma engin denizde birbirinden ayrıldı ve kumandanların her biri rotasını kendi ülkesine çevirdi. Kimisi ülkesine rahatça vardı, kimisi yolda büyük felaketlerle boğuştu, kimisi ise Agamemnon gibi sonunda ulaştığı evinde büyük felaketlerle karşılaştı.

Gençler için Odysseia, Odysseus’un İthake’ye dönüş yolunda başından geçen olayların hikâyesidir.

ŞEHİRLERİN YAĞMALAYICISI

Odysseus on iki gemisini büyük donanmadan ayırdığı anda güneydoğu rüzgârı onları Trakya’ya, dağlarla denizin çevrelediği İsmaros şehrine taşıdı.

Trakyalılar savaşta Troyalıların yanında savaştıklarından Odysseus’un adamları Trakyalıları düşmanları görüp karaya ayak basar basmaz Apollon’un rahibi Maron’un evi dışında bütün şehri yağmaladılar. Odysseus Maron’u, karısını ve çocuğunu koruması altına alarak adamlarına kutsal yerleri yağmalamamalarını söyledi. Maron’un içi minnetle doldu; çok zengindi ve Odysseus oradan ayrılırken ona altınlar, gümüş bir şarap kâsesi ve büyük, on iki testi şarap hediye etti. Şaraplar o kadar yoğundu ki, bir ölçü şaraba yirmi ölçü su katıp karıştırmak gerekiyordu.

Odysseus’un adamları yağmadan sonra eşyaları gemilerine taşıdılar ama o akşam yola çıkmaktan vazgeçtiler. Ellerindeki iyi şarabı görünce sahilde oturup bütün gece yiyip içmeye karar verdiler. Akhalar eğlenirken, Trakyalılar komşu köyleri ve şehirleri yağmalanmaya karşı uyarmaya gittiler. Uyarıları ciddiye alanlar bir araya gelip silahlarını, zırhlarını kuşandılar ve karanlıkta düşmanlarının üzerine doğru ilerlediler. Tan vaktinde sahildeki Akhalara saldırdılar.

Akhalar o kadar yemeğin ve şarabın üstüne savaşacak durumda değillerdi. Savaşmaktan çok gemilerine kaçmaya başladılar. Denize açıldıklarındaysa arkadaşlarından yetmiş kadarı sahilde cansız yatıyordu.

Başka bir rüzgâra kapıldılar, bu fırtınaya karşı koymak imkânsızdı. Dokuz gün, dokuz gece rüzgârı arkalarına alarak gittiler ve ancak onuncu gün sığınacak bir yer buldular. Gemilerini yeşil ve güzel bir adanın beyaz kumsalına çektiler. Fırtına dindiğinde karaya inen adamlar yosunlu kayalardan akan suları testilerine doldurdu. Odysseus üç adamını adada yaşayan birileri var mı diye bakmaya, varsa barış niyetiyle geldiklerini ve yolculukları için erzak ve yardım istediklerini söylemeye yolladı.

Üç adamı da bir daha geri dönmedi. Odysseus zaman geçtikçe meraklandı ve iki adamını daha yanına çağırdı. Üçü birlikte silahlarını ve zırhlarını kuşanarak kayıp arkadaşlarını aramaya gittiler.

Adanın insanları nazik ve dost canlısıydılar ama adada yetişen lotus çiçeklerinin meyveleri dışında bir şey yemiyorlardı. Bu meyveyi her kim yerse geçmişini de geleceğini de unutuyor, zaman kavramını yitirdiği gibi gerçekliği de kaybedip anın güzelliğini, güneşin sıcaklığını, gölgenin hafif serinliğini ve mutlu hayalleri yaşıyordu.

Odysseus kayıp üç denizcisini eve dönüş yolculuklarından bihaber bir halde adalılarla birlikte boş gözlerle mutlu mutlu eğlenirken bulunca hemen nerede olduklarını ve adamlarının lotus çiçeğinin meyvesini yediklerini anladı.

Onları adlarıyla çağırmanın ya da kendilerini bekleyen ailelerinden bahsetmenin hiçbir faydası yoktu. “Kalkın ayağa!” diye kükredi Odysseus. “Kalkın ayağa sizi işe yaramaz, pis denizanaları!” Ardından onları oturdukları yerden kaldırttı ve elindeki sopayla döve döve gemilere getirdi.

Ellerini ve ayaklarını bağlayıp hepsini güverteye oturttu, adamlarına yelkenleri açmalarını emretti ve yeniden açık denizlere doğru yola koyuldular.

KYKLOPLAR

Denizde geçen yedi günün ardından Odysseus’un donanması büyük bir koyu olan tepelikli bir adaya ulaştı; koyun hemen önündeki küçük adacığa yabani keçiler dışında kimse ayak basmamıştı. Gemilerini korunaklı kıyıya demirlediler, taze et yiyip Maron’un şarabından içtiler ve adacığa yüksek dalgaların ulaşamayacağını düşünerek şükrettiler.

Ertesi gün Odysseus yanına rahibin verdiği şarap testilerinden birini alarak gemisine bindi ve adada yaşayan insanları bulmaya gitti, çünkü gece uzaklarda yakılan ateşin dumanını görmüş ve otlayan koyunların sesini işitmişti. Bu insanların tehlikeli olup olmadıklarını kendi gözleriyle görmek istemişti.

Odysseus tayfasından on iki adam seçerek adaya çıktı. Kısa sürede bir mağaraya ulaştılar; mağaranın yüksek girişinden defne yaprakları sarkıyor, sanki geceler sürüyü korusun diye düzgünce bir araya getirilmiş kayalar duruyordu. Bazı kayalıkların arasında koyunlar ve kuzular vardı ama büyük bir sürüden bahsetmek yanlış olurdu. Üstelik etrafta bir çoban da yoktu, bu da çobanın asıl sürüyü otlatmaya götürdüğü anlamına geliyordu. Odysseus ile adamları mağaraya girip etraflarına bakındılar. İçi peynirle dolu sepetler, süt ve peynir suyu dolu birçok testi buldular ama dışarıdaki birkaç kuzu dışında burada bir hayat olduğuna dair bir iz yoktu.

Denizciler peynir ve taşıyabilecekleri kadar kuzuyu alıp gemilerine götürmek istediler ama Odysseus oradan ayrılmadan önce mağaranın sahibini görmek istedi. Böylece orada oturup beklerken açlıklarını bastırmak için biraz peynir yediler.

Gün batmak üzereyken koyun sürüsünün sesi işitildi ve mağaranın girişinde büyük bir gölge belirdi. İnsana benzer bir canavar göründü ama yaşayan her şeyden daha büyüktü ve alnının tam ortasında kocaman, yuvarlak, tek bir gözü vardı. Akhalar onu gördükleri an Kyklopların diyarına geldiklerini anladılar. Denizlerin Tanrısı Poseidon’un, mağaralarda koyunlarıyla yaşayan, buğday ya da üzüm yetiştirmeyen tek gözlü oğullarının diyarıydı burası ve ölümcül bir tehlikenin ortasındaydılar.

Dev, akşam yakmak için getirdiği kuru odunlardan oluşan büyük bir balyayı yere bıraktı. Sonra koyunlarla kuzuları içeri sürdü ve koçları dışarıda bırakarak büyük bir kayayla mağaranın girişini kapattı. Yirmi iki beygir bile bu kayayı yerinden oynatamazdı. Oturup koyunların sütünü sağdı, sütünü sağdığı her bir anneyi yeniden yavrusunun yanına koydu. Sağdığı sütleri içmek ve peynir yapmak için ayırıyordu.

Tüm bunlar olurken Akhalar mağaranın derinliğinde karanlığın onları gizlediğini umarak oturuyorlardı.

Karanlık onları daha fazla gizleyemezdi, çünkü tek gözlü canavar gece ateşini yakmak üzereydi ve kıvılcımlar ateşe döndüğü an mağaranın içi olduğu gibi aydınlanıp hepsini açığa çıkarmıştı.

“Yabancılar!” diye kükredi Kyklops onlan görür görmez. Sesi, kıyıya vuran dalgalara karışan taşlar gibiydi. “Denizlerin bu kadar uzağına sizi ne getirdi? Tüccar mısınız? Ya da başkalarının mallarına göz diken korsanlar mısınız?”

“Biz Akhalarız,” dedi Odysseus, “Troya’yı kuşatan Agamemnon’un yandaşlarıyız. Troya düştüğü için artık evimize dönüyorduk ama güçlü rüzgârlar bizi bilmediğimiz denizlere götürdü ve şimdi burada, hepimizin babası Zeus’un aşkına, çatının altına sığınan bizlere nezaketini ve misafirperverliğini göstermeni bekliyoruz.”

Nezaket göremeyeceğini biliyordu ve nitekim de öyle oldu.

“Hepimizin babası dediğiniz şu Zeus’a gelince,” dedi dev, “biz Kykloplar babamız Poseidon dışında onu ve diğer dostlarını azıcık olsun umursamıyoruz bile, çünkü biz onlardan çok daha güçlüyüz ve kimseye boyun eğmeye niyetimiz olmadığı gibi buna ihtiyacımız da yok!” Sonra genzinin derinliklerinden böğürerek kahkaha atıp oturduğu yere sinen iki denizciyi eline aldı ve kafalarını ezdi. Odysseus ile adamları korku dolu gözlerle olan biteni seyrederken dev, yerdeki denizcileri lime lime edip etlerini süte batırıp yedi. Sonra da sürüsünün yanına giderek onların arasında uyudu.

Dev uyur uyumaz Odysseus kılıcını alıp sürünerek ona yaklaştı ve kaburgalarının altındaki yumuşaklığı

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Gençlerle Başbaşa

Editor

Osmanlı’ya Atılan İftiralar – Serhat Arvas

Editor

Kördüğüm

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası