Roman (Yabancı)

Ölümüne Sev Beni

olumune sev beni 5ed42bea2c551Altı yıl önce Lucy Kincaid, bir manyak tarafından saldırıya uğramış ve ölmekten kıl payı kurtulmuştur. O hayatta kalmayı başarmış ama saldırganı başaramamıştır.
Şimdi Lucy’nin yegâne amacı FBI’a katılmaktır fakat bunun yanı sıra kurban hakları için çalışan bir oluşumda gönüllü olarak görev yapmakta ve internette seks suçlularının tespit edilip kanuna teslim edilmesine yardımcı olmaktadır. Ancak tuzak kurduğu seks suçluları öldürülmeye başladığında FBI bütün ilgisini Lucy’nin üzerinde yoğunlaştırır.

Geleceği ve hatta özgürlüğü tehlikede olan Lucy, birden çarpık bir adalet arayışında piyon olarak kullanıldığını fark eder. Güvenlik uzmanı, gözü pek Sean Rogan’ın da yardımıyla internet sohbet odalarından Washington D.C.’nin acımasız sokaklarına uzanan soluksuz bir maceraya adım atarlar.

Fakat biri onları gölge gibi takip etmektedir: Acımasız bir psikopat vahşi gözlerini Lucy’ye dikmiştir. Bundan kurtulmasının tek yolu da bir kez daha hayatı pahasına savaşması olacaktır.

***

ÖNSÖZ

Bir hafta önce

Bu, ülke dışına çıkarak eskiden sahip olduğu hayatı tekrar yaratmak için Roger Morton’un eline geçen en büyük -aslına bakılırsa yegâne- fırsattı. Hepsi bir kutu dolusu ucuz mücevher sayesindeydi.

O gece marina kapalıydı fakat Roger yine de doklara doğru yürürken gölgede kalmaya özen gösterdi. Marinayı seçmişti çünkü genellikle açık ve düz bir alandı ve kendisine biri yaklaşacak olursa görebilecekti. Bu gece marinanın her zamanki kalabalığı yoktu. Üzerleri örtülmüş her boyuttan tekneler, sıcak günlerin hatırası birer anıt gibiydiler. Tek aydınlık, dokların ışıklarından geliyordu. Potomac Nehri’nin bu kıyısından başkenti görmek bu siste imkânsızdı.

Ellerini deri cekctinin ceplerine sokarken daha sıcak tutacak bir palto giymiş olmayı diledi. Hava felâket soğuktu. Parasını alıp bu berbat şehirden defolup gitmeyi iple çekiyordu. Kendine çoktan Kuzey Amerika’da bir yer ayarlamıştı. Hapishanede geçmiş altı yılın ardından bile Roger’ın bazı tanıdıkları vardı. Şu para eline bir geçsin, onu artık kimse tutamazdı.

Parmaklıkların ardında geçen altı uzun yıl… Avukatı, bir federal ajanı öldürmeye teşebbüs ve tecavüzden yargılanıp altı yıl almasının bir şans olduğunu söylemişti. Federal hapishanede geçen altı yıla şans mı denir? Polislerin bilmek istediği ne var ne yok hepsini söylemiş, bütün suçlamaları kabul etmişti. Eh, öldürdüğü bir polise dair bazı can alıcı detayları atlamıştı gerçi. Bu gerçeği yalnızca kendine saklamıştı. Zaten federaller, onu suçlamaya yetecek bir şey bulamazlardı. Ne silah, ne tanık… Hiçbir şey. Bu yaramazlığın suçunu başkasının üstüne yıkmak kolay olmuştu.

Hayatından giden altı yıl. İşbirliğine karşılık.

O içerideyken her şey değişmişti. Çıktıktan sonra araba tamircisi olarak ortalarda dolaşıp, sigara parasına talim edecekse Tanrı onun belasını vermiş demekti. Aslında hatrı sayılır miktarda mangır onun eski hayatına dönmesini, istediği özgürlüğü satın almasını sağlayabilirdi. Hapisteyken hayatı beklemeye almıştı. Şimdiyse her şeyi temize çekme şansı vardı.

Adam hep Roger’ın geri zekâlılığından yakınıp durmuştu. Eh, şimdi ölü olan kişi Adam’dı. Bu onu pek de zeki yapmıyordu değil mi?

Roger, dokların kuru kısmındaki buluşma noktasına doğru dikkatle yaklaştı. Potomac’ın havası daha beter soğumuştu. Buluşma yerini sıcak bir bar ortamıyla değiştirmiş olmayı diledi. Gerçi Roger eski uğrak mekânlarında dolaşamazdı. Göze batmaması gerekiyordu. Bu yüzden kendine daha uygun bir mekân bulmuştu. Elbette pazarlıkta üzerine düşen payı otelde bırakmıştı. Yeni iş ortağı tarafından kazıklanması söz konusu bile olamazdı. Önce parayı alacak, sonra da mücevherin yerini ona söyleyecekti. Aptal değildi; polisler piçin önde gideniydi ve Roger kendisine kurdukları tuzağı unutacak falan değildi. Fakat herifi dikkatle incelemiş, yeni dümeninde görev alabilir mi diye incelikli hesaplar yapmıştı. Bu Tanrı’nın belası pezevenk, gerçek bir pislikti. Polis olmasına da imkân yoktu.

Genç kadınların mümkün olan her şekilde becerilmesini içeren dijital filmler Roger’ın hep hoşuna gitmişti. Filmlerin bazılarında oyuncular oynuyordu ama geri kalanları, kafayı bir kez daha bulabilmek için kolay yoldan üç beş kuruş kazanmaya çalışan keşlerdi. Kayıtların -ona göre- en iyileri, filme alındığından haberi bile olmayan hatunlardı. Amatör orospular. Roger bu projenin piyasada iş yapma potansiyelini, daha doğrusu cebini doldurma potansiyelini görmüştü ve böylece parasal problemi tamamen çözülmüş olacaktı. Düz porno yapmak yasadışı değildi ama para daha çok yasal sınıra yakın işlerde vardı; gizli kameralar, reşit olmamış genç kızlar, illâ ki karşılıklı anlaşma şartı aranmayan tecavüz fantezisi…

Ortada büyük para söz konusu olunca birkaç kuruş uçlanmadan ona ulaşamayacağını biliyordu. Dün ona kazık atmaya çalışmışlardı ve nihayetinde bir amatörle karşı karşıya olmadıklarını hayli çabuk bir şekilde öğrenmişlerdi. Eski ortağı Adam puştun tekiydi ama Roger’a ticaretin hilelerini öğretmişti. Tek fark. Adam şimdi yerin yedi kat altındaydı ve Roger ona hakkı olan hissesini vermek zorunda değildi. Web sitesini kendisi işletecek, arka plânı istediği gibi düzenleyecek ve yeni ortağı da seks kasetlerini temin edecekti. Her şey yarı yarıya. Roger, paranın çok hızlı akacağından emindi. Adam’dan müşterilerinin kredi kartlarını nasıl yöneteceğini ve parayı kayıt dışı hesaplara nasıl aktaracağını öğrenmişti. İşin en güzel kısmı ise etrafında Adam olmayacaktı ve Adam’ın getirmiş olabileceği sonu cinayetle biten porno filmler hakkında da endişelenmesi gerekmeyecekti. Zaten en başta da o yüzden federallere yakalanmışlardı. Eğer Adam’ın getirdiği filmlerden birinde kadının biri becerildikten sonra boğulmamış olsaydı asla yakalanmazlardı. Tecavüz bir suçtu, evet ama cinayet tamamen ayrı bir hikâyeydi.

Roger’ın bu işe girmesi için tek ihtiyacı önden yapılacak bir ödemeydi. Şartlı tahliye olmasının da bir önemi yoktu. Ülkeden tüyecek ve Amerika’ya bir daha asla ayak basmayacaktı. Tabii bunun için kuzeninin otomotiv mağazasında haftada 50 saat çalışarak kazanacağı paradan fazlası gerekiyordu.

İlk önce, başlangıç masrafları için 20 bin istemişti fakat Adam’ın eski mücevher kutusuna talep yüksek olunca Roger iki katına çıkarmıştı. Roger’ın bağlantıları da iş yapacağı bu adamlarla ilgili onay vermişti fakat önerdikleri buluşma yerlerinin tamamını, kahrolası güvenlik kameralarına yakalanmak için büyük bir fırsat olması sebebiyle geri çevirmişti. En sonunda onlara marinayı önermişti. Gözden uzak ama her şeye yakın, en önemlisi sıfır güvenlik kamerası. Saklanmak için ideal bir yer ve sıfır tanık. Risk aldığını biliyordu ama işin sonundaki ödül için bütün bunlara değerdi. Ayrıca gene eski bağlantılarını kullanarak bu herifleri inlerine kadar takip etmişti. Düşündüğü gibi onu arıyor falan değillerdi. Çıktığından beri altı aydır gözden uzak kalmayı becerebilmişti.

Hapse geri dönmektense ölmeyi yeğlerdi.

İş yapacağı adamın randevu yerine yaklaştığını gördü. Herif dediğini yapmış, kot pantolon, koyu renk bir rüzgârlık giymiş ve başına bir Yankee takımı beysbol şapkası takmıştı. Roger etrafına bakındı ve başka kimsenin olmadığını gördü. Onun yanına gelmesini bekledi.

Üstünkörü bir, “Merhaba,” dedi Roger, karşısındakini incelerken.

“Kutu?” Adamın sesi yıllardır günde iki paket sigara içiyor gibi hırıltılıydı ama üzerinden sigara kokusu gelmiyordu.

“Paramı getirdin mi?” Roger, onun tuzağa düşürmeye yönelik birkaç söz etmesini bekledi; örneğin parayı yasadışı bir porno sitesinde kullanacağını açık açık dile getirmesi gibi. Ne var ki adam hiç detaya girmedi. Mahkemede istediği yöne çekebilecekleri bir anlaşma yapmıştı gerçi. Elbette akşam vakti bir marinadaydı -siciline işlenecek bir kötü davranıştı bu- ve bundan daha önemsiz bir sebep yüzünden bile doğruca hapishaneye geri dönebilirdi. Ama en azından onu suçlayacak bir şey ellerinde olmazdı.

“Mücevher kutusunu ve içindeki her şeyi istiyorum.”

“Ben de önce parayı görmek istiyorum.” Bu herif onu aptal mı sanıyordu?

Adam cebine uzanınca, ani bir gerilimle Roger hemen bel çantasındaki silaha davrandı fakat kullanmasına gerek kalmadı. Yeni ortağı elinde bir zarf tutuyordu. Roger homurdandı. “40 bin dolar için fazla ince duruyor o zarf. Biz böyle anlaşmamıştık.”

“Senin de kutuyu getirmen gerekiyordu.”

“Senin de paranın yarısını dün bana vermiş olman gerekiyordu. Anlaşmanın şartlarını yerine getirmeyeceksen ben böyle ortaklığı ne yapayım?”

“Zarfı aç, anlarsın.”

Roger dikkatlice ve merakla zarfı açtı. İçinde katlanmış bir deste kâğıt duruyordu.

Boş kâğıtların arasına solgun bir fotoğraf sıkıştırılmıştı. Uzun saçlı ve iri gözlü güzel bir genç kız, solgun ışığın altında gözlerini dikmiş ona bakıyordu.

Daha kızı tanımadan bile içgüdüleri harekete geçti ama yeterince hızlı değillerdi. Roger elindeki kâğıtları ve fotoğrafı bırakarak silahına uzadı ama karşısındaki adam daha hızlıydı. Ayak bileğine bir karate tekmesi yedi. Kuru dokun loş aydınlığı daha da zayıflarken, Roger o akşam ilk kez olarak adamın yüzünü gördü.

Geçmişten gelen bir diğer hayalet.

“Kafana kurşunu sıkan kişi keşke ben olabilsem,” dedi adam onun yüzünü sert toprağa çarparken. Alev alev bir acı Roger’a burnunun kırıldığını haykırıyordu. Yoğun bir kan topağını yutmak zorunda kaldı.

Öksürerek ayağa kalkmaya çalıştı Roger fakat adam, çelik burunlu çizmeleriyle üç kez hayalarına tekme attı. Hissettiği nefes kesen acıyla dondu kaldı. Hapiste tecavüze uğradığı zamandan bile daha kötüydü. Üstelik geçen sefer intikamını almıştı. Ama bu kez böyle bir şansı olmayacaktı. Ayağa kalkmaya çalışırken panik ve kendini koruma isteğiyle doldu ama tekrar yere indirildi.

“Bay Morton.” Sakin ve kültürlü birine aitmiş gibi gelen bu ses, saldırgana ait değildi. Roger diğer adamın yaklaştığını duymamıştı. Son bir kez ayağa kalkmaya çalışırken karşısında birden fazla kişinin olduğunu biliyordu artık. Korkuyla titredi.

Hayalarına inen bir diğer tekmeyle tamamen dünyası karardı. 9 mm’liğin çıkarıldığını bile duymamıştı neredeyse.

“Keşke bu daha fazla acı çekmeni sağlayabilseydi ama şu durumda elde edilecek sonuç, acı çektiğini izleyerek hissettiğim kişisel hazdan daha önemli. Cehennemde çürü köpek.” Roger Morton silahın sesini duyamadan ölmüştü.

BİR

Günümüz

Brad Prenter artık kuşlar gibi özgür olduğunu sanıyordu ama bilmediği bir şey vardı, Lucy Kincaid o konuyu halletmek üzereydi.

Bilgisayarının saatine bakıp yüzünü buruşturdu. Saat neredeyse altıydı ve kardeşi Patrick’e geçen hafta akşam yemeği plânlarını iki kez iptal ettikten sonra bu sefer geç kalmayacağına söz vermişti.

“Hadi, hadi,” diye kendi kendine söylendi. Ekranını hepsini aynı anda kullanabilmek için altı tane konuşma penceresine bölerken. “Bütün hafta boyunca saat beşte çıktın. Bu akşam neden bu vakte kaldın?” Lucy göz ucuyla Önce Kadınlar ve Çocuklar‘ın müdiresi Frances Buckley’nin ona doğru geldiğini gördü. Fran, dokuz yıl önce 22 yıllık mesainin ardından FBI’dan emekli olmuştu. 60 yaşındaydı ama en az on yaş daha genç görünür ve öyle de davranırdı. Üç yıl önce Lucy ÖKÇ için çalışmaya başladıktan sonra Fran onun çabucak akıl hocası oluvermişti. Lucy için FBI’a göz kamaştırıcı bir referans yazmış, yazılı ve sözlü testler için hazırlanmasına yardım etmişti. Ve son üç ayda, Lucy’ye işe alınma sürecinde, bir sonraki aşamaya geçip geçmeme konusunda yaşadığı stresle baş etmesinde de yardımcı olmuştu.

Lucy reddedilme ihtimalini düşünmek bile istemiyordu. Bu sürecin aylar aldığını biliyordu ve belirsizlik çok daha sinir bozucuydu. Geçen altı yıl boyunca tek istediği şey bir FBI ajanı olmaktı. O güne kadar yaptığı her şey; psikoloji ve bilgisayar bilimlerinde çift anadal; ABD senatosunda, Arlington Bölge Şerifliğinde ve şimdi de D.C. Tıbbi Araştırma Ofisinde staj, liselerde ve burada yaptığı gönüllü işler… Hepsi, FBI’a kabul edilmesine yardımcı olacağı hesaplanmış şeylerdi. FBI insan kaynakları çalışanlarının, bütün bu birikimiyle büroya nasıl önemli katkılar sağlayabileceğini görmesini umuyordu.

Fran elini Lucy’nin koltuğunun arkasına koydu. “Tik tak, saat altı. Çalışmayı bırak Lucy.”

“Beş dakika daha. Prenter henüz çevrimiçi olmadı ve hep akşamüstü geliyor.”

“Hayat geçiyor. Sabaha kadar burada oturup bekleyemezsin. Senin de bir hayatın var. Erkek kardeşinle yemek plânın yok muydu bu akşam?”

“Evet ama…”

“Lucy, Prenter yarın da burada olacak.”

“Biraz vaktim var, 20 dakika kadar. Saat yedide Clyde’da olurum.”

“Metroya yetişmek için koşman gerekecek.”

“İyi koşarım.” Fran’e gamzesini ortaya çıkaran bir gülümsemeyle baktı.

Yaşlı kadın başını iki yana salladı ama gülümsemesine karşılık verdi. “Eğer altıyı çeyrek geçe seni hâlâ burada görürsem bilgisayarın fişini çekerim.” Bu hiç de boş bir tehdit değildi. Fran gerçekten bunu yapardı. Lucy işaret parmağıyla kalbinin üstüne haç çıkararak yemin işareti yaptı ve Fran’a öpücük yollayarak önündeki konuşma pencerelerine yöneldi.

ÖKÇ’nin en az FBI’ınki kadar sağlam ve takip edilemez bir bilgisayar güvenlik sistemi mevcuttu. Burada, kadın ve çocuklara cinsel istismarda bulunmakla suçlanan kişiler araştırılıyordu. Bir kurbanı ya da zanlıyı teşhis etmek için yeterli delili topladıklarında daha ileri bir soruşturma için dosyaları FBI’a aktarıyorlardı.

Bu ana görevinin yanında ÖKÇ, cinsel suçlardan hüküm giymiş ve şartlı tahliye edilmiş mahkûmların da takibini yapıyordu. Kanuna göre cinsel taciz suçundan hüküm giymiş kişiler, hapisten salındıktan sonra bölgelerindeki güvenlik birimlerine isimlerini kaydettirmek ve yaşadıkları yeri her değiştirdiklerinde bunu ilgili makamlara bildirmek zorundaydılar.

Yine de eyalete göre değişmekle birlikte, ortalama olarak seks suçlularının yarısı ya hiç kayıt olmuyor ya da taşındıklarında tekrar kayıt yaptırmıyorlardı. Bu şartlı tahliye edilmiş mahkûmlar, seks suçu işlemeye en meyilli gruplardı ve ÖKÇ’nin izleme programının da ana hedefini oluşturuyorlardı. Alışkanlıklarına sıkı sıkıya bağlı bu kişiler, profillerinde yalnızca küçük değişiklikler yapıyorlarsa da daima asıl hedeflerinin peşine düşüyorlardı: kadın ve çocuklar. Sırf şehir ya da eyalet değiştirdiler diye yaptıkları ortaya çıkmaz sanıyorlardı. Eğer her şey yalnızca bölge emniyet birimlerine kalmış olsaydı, bu konuda haklı çıkarlardı. Çünkü kendini kayıt ettirmemiş bütün seks suçlularını takip etmeye yetecek sayıda ne insan vardı, ne de zaman.

Lucy yüksek lisans tezinde, “seks avcılarının” hapis yattıktan sonra değiştirdikleri davranışlarını konu etmişti. Genellikle bu değişiklikler yüzeysel kalıyordu. Adaleti kendi eliyle tesis etme niyetindeki bazı kişilerin bu saldırganları yakalaması da, bu sürüngenlerin suç geçmişlerinin bilimsel yöntemlerle kayıt altına alınmasıyla mümkündü. Örneğin suçüstü yakalandıkları vakalarla hedef aldıkları kurban tipi seçeneklerini eşleştirmek… Kurban tipleri, hapis yattıktan sonra nadiren değişirdi. Lucy’nin araştırması, bulundukları yeri ya da kimliklerini değiştirseler bile bu avcıların yerlerini saptama imkânı sunuyordu. Mezun olduğundan beri küçük davranışsal değişikliklere dayalı psikolojik yelpazeye dair bütün bilgileri birleştirerek veri bankasını geliştirmeye devam etmişti. Eklediği her yeni bilgiyle, kurduğu sistem daha güçlü ve etkili olmuştu.

ÖKÇ gibi gruplar kaynaklarını ve gönüllü çalışanları-

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Bizim Kızlar / Hoş Geldiniz !

Editor

Heykeltıraş

Editor

Karanlık

Editor
Yükleniyor....

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası