Dünyanın yeniden paylaşımından pay almak için 11 Kasım 1914’te resmen Birinci Dünya Savaşı’na giren Osmanlı İmparatorluğu, savaş boyunca 10 cephede (Kafkasya, Irak, Filistin-Suriye, Çanakkale, Galiçya, Makedonya, Romanya, Hicaz-Yemen, İran ve Libya’da) savaşmış, Çanakkale dışındaki tüm cephelerde yenilmişti. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nin içerdiği tehlikelerin farkına varan nadir kişilerden biri olan Mustafa Kemal, 16 Mayıs 1919’da Samsun’a gitmek üzere İstanbul’dan ayrılışından tam yedi yıl sonra 1 Temmuz 1927 günü İstanbul’a geldiğinde halk kendisini büyük sevinçle karşılamıştı. Bu yedi yılda neler olmamıştı ki… ‘Yedi düvele karşı Kurtuluş Savaşı’ kazanılmış, Saltanat kaldırılmış, Lozan Barış Antlaşması imzalanmış, Ankara başkent olmuş, Cumhuriyet kurulmuş, Hilafet kaldırılmış, Tevhid-i Tedrisat Kanunu, Şapka Kanunu gibi Kemalist modernleşmenin temel metinleri kabul edilmiş, Takrir-i Sükûn Kanunu, İstiklal Mahkemeleri ile muhalefet susturulmuş, İzmir Suikastı Davası ile önemli siyasi rakipler radikal biçimde tasfiye edilmişti. Sıra Mustafa Kemal’in muzaffer bir komutan olarak eski payitahta, İstanbul’a dönmesine ve zaferini kaleme almasına gelmişti. Mustafa Kemal, Dolmabahçe Sarayı’nda kaldığı üç ay boyunca 15-20 Ekim 1927’de toplanan CHF Kongresi’nde okuduğu Nutuk üzerinde çalışacaktı.
Bu kitap Nutuk’ta Mustafa Kemal’in bakış açısıyla anlatılan olayların perde arkasına bakmayı amaçlıyor. Öteki Tarih-I’in bıraktığı yerden başlıyor ve Hamidiye Kahramanı Rauf Bey, Mondros Mütarekesi’nin ağır şartlarını neden kabul etti, İtilaf Devletleri Ermeni Tehciri ve savaş suçlularını Malta’ya nasıl götürdü, düşmana ilk kurşunu kim attı, Mustafa Kemal Samsun’a kendi mi gitti, padişah tarafından gönderildi mi, Erzurum ve Sivas Kongresi’nde Kürtler temsil edildi mi, Milli Mücadele’de tarikatların rolü neydi, Kuvayı-Milliye ‘Yedi Düvel’le mi yoksa ‘iç düşmanla’ mı savaştı, Mustafa Suphileri Karadeniz’de kim boğdurdu, ‘Çerkez’ Ethem hain mi kahraman mıydı, Talat, Enver ve Cemal paşalar Anadolu’dan nasıl uzak tutuldu ve hayatları nasıl sonlandı, İzmir’i Ermeniler mi, Rumlar mı yoksa Türkler mi yaktı, Saltanat nasıl kaldırıldı, Ali Şükrü Bey cinayetinin nedeni neydi, Lozan bir zafer mi yoksa hezimet miydi, Cumhuriyet bir gece de mi ilan edildi, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın ömrü neden kısa oldu, Şeyh Said İsyanı’nın arkasında İngilizler mi vardı, Şapka Kanunu’na muhalefet edenlerin başına neler geldi, 150’likler listesi nasıl hazırlandı, İzmir Suikastı Davası’nın amacı neydi gibi birçok soruya bugüne dek bize öğretilenlerden farklı cevaplar vermeye çalışıyor.
***
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ 7
MONDROS MÜTAREKESİ 9
İSTANBUL DİVAN-I HARB-İ ÖRFİ YARGILAMALARI 20
İZMİR’DE İLK KURŞUNU KİM ATTI? 26
19 MAYIS 1919 NEYİN TARİHİDİR? 37
MUSTAFA KEMAL İTC ÜYESİ MİYDİ? 46
MİLLÎ MÜCADELE’DE KÜRTLER 53
MİLLÎ MÜCADELE’DE TARİKATLARIN ROLÜ 64
MİSAK-I MİLLÎ NEDİR, NE DEĞİLDİR? 71
SEVR ‘BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİN ANASI’ MIDIR? 80
LENİN VE MİLLİYETLER MESELESİ 93
ERMENİLER VE GÜMRÜ ANTLAŞMASI 101
MUSTAFA SUPHİ’Yİ VE 29 KÂNUN-İ SÂNÎ’Yİ UNUTMA! 107
1921 KOÇGİRİ İSYANI 119
‘ÇERKEZ’ ETHEM: KAHRAMAN MI, HAİN Mİ? 126
PAPA EFTİM’İN CEMAATSİZ KİLİSESİ 146
TALAT PAŞA SUİKASTI VE ERMENİLERİN NUREMBERG’İ 153
CEMAL PAŞA’YI KİM ÖLDÜRDÜ? 165
ENVER PAŞA’NIN TÜRKİSTAN’DAKİ SONU 175
MALTA SÜRGÜNLERİ’Nİ NASIL BİLİRSİNİZ? 185
MUSTAFA KEMAL’İN ERMENİ KIRIMI’NA DAİR TAVRI 194
KURTULUŞ SAVAŞI Mİ MİLLÎ MÜCADELE Mİ? 201
1922’DE GÜZEL İZMİR’İ KİM YAKTI? 212
MUDANYA’DAN LOZAN’A GİDERKEN 233
LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ? 241
1923 İZMİR İKTİSAT KONGRESİ 256
İKİNCİ GRUP VE CHP’NİN KURULUŞU 266
KÜRTLERE ÖZERKLİK SÖZÜ VERİLDİ Mİ?. 274
ALİ ŞÜKRÜ BEY CİNAYETİ 282
DEVLETİN MAKARR-I İDARESİ ANKARA’DIR! 288
YENİ BİR DÖNEM: CUMHURİYETİN İLANI 29S
ERMENİ-TÜRK TEÂLÎ CEMİYETİ’NİN NAFİLE ÇABALARI 301
HALİFELİĞİN KALDIRILMASI 310
RESMİ TARİHİN HAİNLERİ: 150’LİKLER 323
TERAKKİPERVER CUMHURİYET FIRKASI 331
ŞEYH SAİD İSYANI VE TAKRİR-I SÜKÛN KANUNU 336
MUSUL’U NASIL KAYBETTİK? 343
REJİMİN TERÖR AYGITI: İSTİKLAL MAHKEMELERİ 351
BU SERPUŞUN ADI ŞAPKADIR! 360
İZMİR SUİKASTI DAVASI 369
NUTUK VE GENÇLİĞE HİTABE 389
DİZİN 401
ÖNSÖZ
Bu kitapta başta Taraf ve AGOS olmak üzere çeşitli mecrada yayımlanan ya da yayımlanma fırsatı bulamayan tarih yazılarım var. Kitap, Öteki Tarih I’in (Profil, Ocak 2012) bıraktığı yerden yani İtilaf Devletleri’yle Osmanlı İmparatorluğu arasında 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nden başlıyor; resmi tarihçilerin ‘Kurtuluş Savaşı’, benimse ‘Milli Mücadele’ adını verdiğim Türk ulus-devletinin kuruluş sürecini içeren yazılarla devam ediyor; askeri zaferin kazanılmasından sonra, kurucu kadrolar arasında meydana çıkan görüş ayrılıkları ve iktidar mücadelesine Mustafa Kemal ve yakın kadrosu adına fiili noktayı koyan 1926 tarihli İzmir Suikastı Davası ve sembolik noktayı koyan 1927 tarihli Nutuk‘un hikayesi ile bitiyor. Elbette, kitapta bu son derece karmaşık süreçlerin her aşamasına, her olayına dair bir yazı yok; ama dönemin genel bir panoramasını çizebildiğimi umuyorum. 1927’den sonra Kemalist kadroların Türk ulus-devletini tahkim etme ve Batı tipi modernleşme süreçlerini derinleştirme çabalarını ele alan yazılarımı ise Kasım 2012’de yayımlanacak olan Öteki Tarih III‘te bulabileceksiniz.
İlk kitabın başında tarihçilik anlayışımı uzunca anlatmaya çalışmıştım, bu yüzden burada tekrar etmiyorum. Bu kitaptaki yazılar da aynen ilk kitaptakiler gibi, ne gerçek anlamda ‘popüler’ yazılar, ne de gerçek anlamda ‘akademik’ yazılar. Dolayısıyla bazı okurlara ağır veya sıkıcı gelebilir, bazılarına ise bilimsel açıdan tatmin edici gelmeyebilir. Yine de her yazının ve kaynakçasının o konuda daha derin ve daha kapsamlı okumalara heves uyandırmasını umuyorum.
Bazı teknik açıklamalar da yapmak istiyorum: Yazılar 1934 Soyadı Kanunu’ndan önceki dönemi kapsadığı için, 1934 sonrası alınan soyadları, o ismin ilk çıktığı yerde verdim, daha sonra tekrarlamadım. Soyadı Kanunu’na yetişemeden hayata veda edenlerin soyadları doğal olarak yok. Bir ifade eğer bir belgeden alındıysa (ki bazen kelimesi kelimesine değil bu alıntılar), birinin sözüyse ya da bir makale adıysa çift tırnak (“) işareti kullandım. Tek tırnak (‘) işaretini ise, anlamı dışında kullanılan terimlerde ya da dikkati çekmek istediğim ifadelerde tercih ettim. ‘Sakallı’ Nureddin Paşa, ‘Topal’ Osman, ‘Yenibahçeli’ Nail örneklerinde olduğu gibi lakapları ilk seferinde tek tırnakla yazdım ama daha sonraki kullanımlarda tek tımak işaretini kullanmadım. Uzun olmayan alıntıları paragraf içinde normal punto ile verirken, uzun alıntıları içerlek ve daha küçük punto ile gösterdim.
Bu yazıların bugüne dek yaygın ve örgün eğitim kurumları, mecraları, aygıtları tarafından, bize doğru diye belletilenlerin arkasında yeni, farklı bir şey var mı diye bakmaya heves uyandırması umuduyla herkese iyi okumalar diliyorum.
Ayşe Hür
İstanbul, 9 Eylül 2012
MONDROS MÜTAREKESİ
Dünyanın yeniden paylaşımından pay almak için 11 Kasım 1914’te resmen Birinci Dünya Savaşı’na giren Osmanlı İmparatorluğu, savaş boyunca 10 cephede (Kafkasya, Irak, Filistin-Suriye, Çanakkale, Galiçya, Makedonya, Romanya, Hicaz-Yemen, İran ve Libya’da) savaşmış, Çanakkale dışındaki tüm cephelerde yenilmişti. Ancak, İttihatçı paşaların bu gerçeği idrak etmeleri uzun süre almıştı. Öyle ki dönemin Posta ve Telgraf Nazırı Hüseyin Haşim (Sanver) Bey’den öğrendiğimize göre, Enver Paşa Ağustos 1918 başlarında hâlâ Filistin’de bir atağa geçileceğini ve Kudüs’ün geri alınacağını vaadediyor, Nafia Nazırı Ali Münif Bey ise Enver Paşa’ya, “Ya siz bize yalan söylüyorsunuz, ya da size birileri yalan söylüyor,” diyordu.
Enver Paşa gerçekle bağını koparmıştı ama eylül ayı boyunca Avusturya ve Almanya ile durumu müzakere eden Talat Paşa, dönüş yolunda Almanların diğer müttefiki Bulgaristan ordularının perişan halini görünce, “b..u yedik” demişti. Nitekim Bulgaristan, 29 Eylül 1918 günü İtilaf Devletleri’yle ayrı bir anlaşması imzalayarak savaştan çekildi. Aynı gün Almanlar ABD Başkanı W. Wilson’a bir barış konferansı toplanmasını önerme kararı aldılar. Bunu İstanbul’daki elçileri Bernstroff’a bildirdiler, o da Talat Paşa’ya iletti. Talat Paşa teklifi memnuniyet verici buldu. Mevcut kabineyle iyi bir barış yapılmasının mümkün olmadığını bildiğinden Enver Paşa, Halil Bey (Menteşe), Dr. Nazım Bey ve Cemal Paşa’nın karşı oyuna rağmen hükümeti istifaya razı etti. Vahdeddin 8 Ekim’de hükümeti kurma görevini Tevfik Paşa’ya verdi, Tevfik Paşa bunu başaramayınca, bu sefer Ahmed İzzet Paşa’yı görevlendirdi ve nihayet kabine kuruldu.
Bütün bunlar olurken Vahdeddin’in kendi adamı Rüşdi Bey, Talat Paşa’nın arkadaşı Dr. Nureddin Bey, İzmir (Aydın Vilayeti) Valisi Rahmi Bey, 1916’da Kut-ul Amare’de* esir alınan İngiliz Generali Townshend ve Hahambaşı Hayim Nahum aracılığıyla İtilaf Devletleri ** nezdinde, gizli ya da açık, ama her biri ayrı telden çalan barış girişimleri yapılıyordu.
İstanbul’un temsilcilerinden gelen değişik teklifleri değerlendiren Britanya Savaş Kabinesi, Osmanlı İmparatorluğu ile yapılacak ‘ayrı’ bir anlaşma, İtilaf Devletleri’ni rahatlatacak, Almanya’yı dize getirmek için gereken yerlere daha fazla kuvvet ayrılmasını sağlayacak bir fırsat olarak görmüştü. Buna sadece yeminli Türk düşmanı Lord Curzon itiraz etmişti. Curzon’a göre “Türkler fena halde yenilmişlerdi” ve Britanya’nın eli güçlüydü. Başbakan Lloyd George ise yeni kurulan Ahmed İzzet Paşa hükümetine bir şans verilmesini önerdi. Sonunda Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda haber bekleyen Amiral Calthorpe’a, mütareke şartlarını görüşmeye hazır olduklarını Türk tarafına bildirmesi söylendi. Fransızlar, Amiral Calthorpe’un Türk tarafı ile doğrudan temasa geçeceğini duyunca rahatsız oldular ama İngilizler onları ikna etti.
Damat Ferid’e karşı Rauf Bey
Bunun üzerine Vükela Heyeti (Bakanlar Kurulu) 24 Ekim 1918 günü Mondros’a gönderilecek delegeleri (murahhasları) belirlemek için toplandı. Vahdeddin’in (V. Mehmed Reşad’ın ölümü üzerine 3 Temmuz 1918’de tahta geçmişti) Damat Ferid Paşa’nın gönderilmesini önermesi, heyette büyük şaşkınlık yarattı. Sonunda Vahdeddin ikna edildi ve Bahriye Nazırı Rauf Bey üzerinde anlaşıldı.
Rauf Bey, 1912-1913 Balkan Savaşları sırasında kumandanı olduğu Hamidiye Zırhlısı ile büyük kahramanlıklara imza atmış başarılı bir askerdi ama diplomasi tecrübesi, 1917’de Bolşevik Devrimi’nin ardından savaştan çekilen Rusya ile yapılan Brest Litovsk görüşmelerini izlemekle sınırlıydı. Rauf Bey hatıratında, hem Bahriye Nezaretindeki işlerini, hem de diplomasi tecrübesi olmadığı için teklifi kabul etmek istemediğini ancak görevden kaçamadığını anlatacaktı.
Sonunda ikna edilen Rauf Bey, yanında Hariciye Müsteşarı Reşad Hikmet Bey ve Kurmay Yarbay Sadullah Bey olmak üzere Peyk-i Şevket Destroyeri ile Bandırma’ya, oradan da trenle İzmir’e gitti. 26 Ekim günü Zafer Römorkörü ile İzmir’den denize açılan heyeti, Sığrı açıklarında İngilizlerin Liverpool Kruvazörü karşıladı. Aynı günün gecesi 22.00 sularında Limni Adası’nın Mondros Limanı’na varıldı. Ertesi gün 9.00’da limanda demirlemiş olan Agamemnon Zırhlısı’nın güvertesinde Amiral Calthorpe ve ekibi kendilerini gayet nazik ve sıcak bir tavırla karşıladı ve 27 Ekim 1918 tarihinde görüşmeler başladı. Bu arada not edelim: Amiral, anadili gibi Fransızca biliyordu. Rauf Bey’in İngilizcesi iyiydi ancak Fransızcası tutuktu. Reşad Hikmet Bey ile Sadullah Bey ise sadece Fransızca biliyorlardı. Bu durum görüşmeler boyunca çeşitli sorunlara neden olacaktı.
“İlk dört maddeyi kabul ettir, yeter”
Rauf Bey’in Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa nasıl girdiğiyle başlayan, hükümetin İngiltere ile uyum içinde davranma arzusunda olmasıyla devam eden, Türk tarafının ağır şartlara razı olmaktansa sonuna kadar savaşacağı tehdidiyle biten açış konuşmasını İngiliz heyeti sakince dinledi. Ardından Amiral Calthorpe söz aldı ve hükümetinin kendisine, birazdan okuyacağı maddelerden ilk dördünü değişiklik olmaksızın geçirmeyi emrettiğini, ancak diğer maddeler üzerinde değişiklikler yapılabileceğini söyledi ve maddeleri okumaya başladı. Kabul edilmesi şart koşulan ilk dört madde özetle şöyleydi: 1. Çanakkale ve İstanbul Boğazları uluslararası geçişlere açılacak, Boğazlardaki istihkâmlar İtilaf Devletleri tarafından işgal edilecektir. 2. Osmanlı sularındaki tüm torpil tarlaları ve torpido kovan mevzileri ve benzeri engellerin yerleri gösterilecek, tarama ve kaldırma işlerinde gerekirse yardım edilecektir. 3. İtilaf Devletleri’ne mensup savaş esirleriyle Ermeni esir ve tutuklular İstanbul’da toplanacak ve kayıtsız şartsız İtilaf Devletleri’ne teslim edilecektir. 4. Karadeniz’deki torpil yerleri hakkında bilgi verilecektir.
İlk büyük tartışma, Boğazların işgaline dair madde üzerinde oldu. Türk tarafının, “İşgal izzet-ı nefsimizi kırar, efkâr-ı umumiyeyi üzer,” itirazına “Bu istihkâmlar Almanların elindeyken de efkâr-ı umumiye vardı,” diye cevap verdi Amiral Calthorpe. Israr üzerine, savaşı uzatanın da şu anda barış isteyenin de Türk tarafı olduğunu, dolayısıyla bu tür tedbirlere itiraz etmeye haklarının olmadığını nazikçe hatırlattı. Çay molasından sonra “İtilaf Devletleri’nin gerekli gördükleri tüm yerleri işgal etmesini” mümkün kılan 7. Madde ile “Ermeni Vilayetleri’nde karışıklık çıktığında bu vilayetlerin İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmesini” mümkün kılan 24. Madde üzerine tartışıldı. Amiral 24. Madde’nin değiştirilemez olduğunu, ancak bütün vilayetleri değil, sadece Sis, Haçin, Zeytun ve Antep’i işgal etmeyi düşündüklerini belirtti. Bu konuda anlaşma sağlanamayınca, taraflar konuyu merkezlerine danışmaya karar verdiler. Ertesi gün Londra’dan gelen cevap okundu. Londra maddelerin aynen geçmesini istiyordu. Türk tarafı ise, İstanbul’dan beklediği telgrafı henüz alamamıştı, çünkü gece fırtına çıkmış ve Limni ile İstanbul arasındaki telgraf hatları kopmuştu. Dolayısıyla verecekleri bir cevap yoktu.
Kaçırılan fırsatlar
28 Ekim sabahı başlayan ikinci tur görüşmelerde “Hudutların muhafazası ve asayişin korunması için gerekli olanlar dışındaki tüm askerlerin terhisine dair” 5. Madde ile “bütün harp gemilerinin limanlarda enterne edilmesini” öngören 6. Madde itirazsız kabul edildi. 7. Madde’deki “gerekli görülen tüm yerlerin işgal edileceği” ifadesi üzerine yeniden tartışma başladı. Sonunda konu daha sonra görüşülmek üzere kenara kondu. “Osmanlı limanlarından İtilaf Devletleri gemilerinin yararlanmasına” ilişkin 8. Madde ufak tefek değişiklerle kabul edildi. Ardından Amiral, Fransızların da görüşmeye katılmak istediklerini bildirdi. Yeni bir taraf demek, yeni talepler demekti. Bu nedenle görüşmeler biraz daha hızlandı. “İtilaf Güçleri donanmasının İstanbul’u üs olarak kullanmasını ve ülkedeki tüm tersanelerin ve limanların bu donanmanın tamir, bakım vs. işlemleri için tahsisini” öngören 9. Madde ile “Toros Tünelleri’nin işgalini” öngören 10. Madde’ye yapılan itirazlarda reddedildi. 11. Madde, “İran’ın kuzey kısmındaki ve Kafkasya’daki Osmanlı birliklerinin harpten önceki sınırlar içine çekilmesiyle” ilgiliydi. Türk tarafı, konunun Kars-Ardahan-Batum sancaklarının hukuki statüsüyle ilgili olduğunu belirterek, bu konunun İtilaf Devletleri tarafından daha sonra ele alınmasını önerdi ve bunu kabul ettirdi. “Hicaz, Irak, Suriye, Kilikya’daki Osmanlı kuvvetlerinin teslimine” ilişkin 16. Madde,
———
* Osmanlı ordularının Çanakkale dışındaki ikinci ve tek başarısı Irak Cephesi’ndeki Kut’ül-Amare mevkiinde General Townsend komutasındaki İngiliz birliklerini 3 Aralık 1915’ten 29 Nisan 1916’ya kadar süren amansız bir kuşatmadan sonra teslime zorlamalarıydı. Townsend teslim alındıktan sonra İstanbul’a getirilmiş. Büyükada’da ‘misafir’ edilmişti.
** Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Bulgaristan’dan oluşan cepheye ‘İttifak Devletleri’, ‘Mihver Devletleri’ veya ‘Merkezî Devletler’ denildi. Britanya, Fransa vc Çarlık Rusyası’ndan oluşan üçlüye ise ‘İtilaf Devletleri’ dendi.