Felsefe-Sosyoloji-Psikoloji

Platon – Parmenides

Bugüne değin Türkçeye çevrilmemiş olan Parmenides Platon’un güçlükle okunabilen diyaloglarından biri. Bu güçlüğün nedenleri içinde, zihni sürekli zorlayan mantıksal örgüye durak verecek mythoslara bu yapıtta rastlanmaması sayılabilir sanırım. Nitekim Platon, ozan kişiliğinden gelme becerisiyle yapıtlarına mythos yerleştirmekte ustadır ve Timaios, Phaidon, Symposion, Politeia başta gelmek üzere hemen her yapıtında bu örneklere rastlayabilirsiniz.

Ama Platon’un yapıtlarını genellikle daha sevimli kılan mythoslar, düşünürü yalnızca bunlardan kalkarak tanımak tehlikesini de getirmiş, kuru mantıksal örgü yerine kolay akılda mythoslarla Platon’u anlamak hep daha rahat gelmiştir kendinden sonrakilere.

Sonuç ortadadır: Yapıtlarındaki –genelde hep bilgisel düzeyde kalan– bağlamı göz önüne almadan yorumlandığında, ’metempskhosis’ (ruhgöçü), ‘anamnesis’ (anımsama) görüşlerine ağırlık verdiren; idealar dünyası diye ontolojik anlamda gerçekliği olan ayrı bir ‘öte dünya’ düşündüren; inanç konularının temellendirilmesinde Platon’u kaynak gösterttiren mhythoslar.

Bu yolda özellikle Ortaçağ’da öylesine ileri gidilmiş ki, Rönesans dönemindeki ayıklamalar da günümüzde bile Platon’a Ortaçağ gözüyle bakılmasını engelleyememiş; Platon’da önde gelen bilgisel-mantıksal kaygı, yerini inanç konularının temellendirilmesi kaygısına bırakmıştır. Bütün bu gelişmelere dışardan bakabilmek için “Parmenides” Platon’un bize bıraktığı güzel bir anahtar.

“PARMENIDES” Üzerine İlkçağdan beri doğadaki bunca çokluğun belli bir düzene bağlı olduğu düşünülmüş, düzenleyici bir ilke, çokluğun temelinde yatan bir ana madde arayışı sürüp gelmiş. Doğadaki sonsuz oluşyok oluş süreci içinde oluşmayan-yok olmayan bir ilke, bir ana madde olduğu görüşünü dile getiren ilk düşünürlerden Miletos’lu Thales suyu (hydor);

Anaksimandros sonsuz olanı (apeiron); Anaksimenes hava ile soluğu (aer kai pneuma) her şeyin başlangıcı ve ilkesi saymışlar. Herakleitos ateşi (pyr) koymuş ana madde olarak ve değişmenin ilkesi diye de “savaş-barış”, “açlık-doygunluk” gibi karşıtları kabul etmiş.

Bununla da yetinmeyip değişmezliğin ilkesi “logos” var demiş: Her şeyin ilkesi, her şeyin yapısını gösteren, her zaman var olan logos. Empedokles’de dört ana öğenin birleşip çözülme ilkeleri “sevgi ile nefret” (philotes kai neikos); Anaksagoras’da tohumların (spermata) ona bağlı olduğu ilke us (nous); Demokritos’da bölünmez olan (atomon) ve “boşluk” hep aynı soruna çözüm getirme denemeleri.

Ama bunların arasında, kavramlardan yola çıkarak temellendirme yapan ilk düşünür olan Parmenides’in ayrı bir yeri var. Var olanı temellendirirken, üzerinde yüzyıllarca tartışılan ve halen tartışılmakta olan Birlik-Çokluk sorununu da dile getiren Parmenides’in söyledikleri üzerinde başta öğrencileri Zenon ile Melissos olmak üzere pek çok filozof durmuş, Platon “Parmenides” adlı bir diyalogla Birlik-Çokluk sorununu iyice deşmiş, Ortaçağ düşünürlerinin ilki sayılabilecek olan Plotinos ise bütün düşünce dizgesinde Elea Okulu’nun (Parmenides, Zenon, Melissos) Bir’ini (Hen) çok başka bir yorum için çıkış noktası yapmıştır.

Elea Okulu kurucusu Parmenides’in düşüncelerini şu dizeler özetlemektedir: “ ‘O’ vardır, olmaması olanaksızdır; ‘O’ yoktur, var olmaması zorunludur.” Bu dizeleri Parmenides’in öğrencileri Zenon ile Melissos değişik yollardan giderek, ama hep aynı şeyleri söyleyerek temellendirmeye çalışmışlar ve daha çok, duyuların bizi yanılttığı konusu üzerinde durmuşlardır.

Elea Okulu için ‘O’ yani bir (Hen), doğmamış, değişmeyecek, son bulmayacak olandır. Dolayısıyla çokluk diye bir şey yoktur. Elea Okulu düşünürleri Bir’i varlıkla özdeş sayarken, “hiçbir şey” diye bir şeyin var olmasına karşı çıkarken; oluşu, yok oluşu, parçalanmayı, başlangıcı, sonu, hareketi yadsımışlardır. Ama Platon için bunlar yeterli olmayacaktır.

Platon “Parmenides” adlı yaşlılık dönemi yapıtında Bir’e, yani kendi düşünce dizgesi içindeki ifadesiyle “eidos”a –günümüzde bilinen biçimiyle “idea”ya– çeşitli açılardan bakacak, Bir ile Çok arasındaki ilişkiyi çözmeye çalışacaktır. Ancak, “Parmenides” adlı yapıtına geçmeden önce, Platon’un görüşleri üzerinde yerleşik geleneksel düşüncelere kısaca değinmek yararlı olacaktır: “Politeia”nın altıncı kitabında 509 d’den sonrasına bakarsak, Platon’un iki alan ayırmakta olduğu görünür: Düşünülenler ve görülenler alanı.

Düşünülenler alanında felseϐi bilginin nesnesi için kullanılan sözcükler ise, biçimler, türler, sınıϐlar, genel karakterler anlamına gelen “ideai” ya da “eide” sözcükleridir. Bu her iki sözcüğü de (idea ile eidos) Platon, bütün bu yukarıda saydığımız anlamlarında çeşitli diyaloglarında kullanmıştır; ama onun bu yolda açıkladığı görüşleri genellikle “idealar görüşü” adıyla bilinir. “Idǚ ealar görüşü” üzerinde de Aristoteles’ten bu yana tartışmalar süregelmiştir.

Aristoteles’e göre {2} Platon, ideaların duyusal şeylerden ayrı bir yerde bulunması gerektiğini düşünmüştür; yani duyulur dünyadan ayrı bir idealar dünyasının varlığını öne sürmüş, üstelik de bu iki dünya arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışırken ileri sürdüğü “pay alma” {3} ya da “ilkörnekler” {4} görüşlerini gerektiği gibi temellendirememiştir.

Platon’un yapıtlarında Aristoteles’in bu eleştirilerini destekleyecek yanlar var gibi görünür: Sözgelişi “Phaidon”da ruhun bedenle birleşmeden önce, bu dünyaya aşkın başka bir dünyada var olduğu söylenmektedir {5} . Ruh burada ideaları görmüştür; işte bu dünyadaki bilgilerimiz bunların anımsanmasından (anamnesis) başka bir şey değildir.

Anımsama görüşüne bir başka örnek de “Menon”da Sokrates’in hiç eğitim görmemiş bir köleye bir geometri problemini çözdürdüğü bölümdür {6} . “Timaios”da ise Demiourgos’un bu dünyadaki nesneleri o aşkın dünyadaki idealarına bakarak tek tek nasıl yaptığı anlatılır. Udžstelik bu diyalogdaki mythos’a bakarsak, idealar evreni yaratan Tanrıdan da bağımsız olarak, Tanrıdan önce var gibi görünmektedir.

Demek ki, Platon’un yapıtlarında çoğu yerde açıkça mythos olduğu belirtilmiş bölümlerden yola çıkarsak; “anamnesis” (anımsama) ya da “metempsykhosis” (ruhgöçü) öğretilerine Platon felsefesi içinde gereğinden çok ağırlık verirsek, Aristoteles haklı gibi görünmektedir. Yalnız o değil, I.ǚS. 40 yılında öldüğü söylenen Philon da haklı görülebilir;-Tevrat’ta söylenenlerle Platon felsefesini uzlaştırmaya çalışan, bu amaçla bir Tevrat açıklaması yazan ve Platon’un aslında Musa’nın dediklerini yinelemekten başka bir şey yapmadığını savunan Philon.

Platon’un “Parmenides”de incelediği “Hen”i (Bir) kurduğu dizgesinde, emanatio (fışkırma) sürecinin başına yerleştirip, hem ilke hem de neden olarak gördüğü Bir’den us (Nous), ustan ruh (psykihe), ruhtan da doğa (physis) fışkırır diyen Plotinos da haklı görülebilir (Bilindiği üzere, hem birlik hem de çokluk olarak “nous” Plotinos’un dizgesinde ideaları içinde bulundurur ve Plotinos, böyle bir fışkırma süreci tasarlayarak idealarla nesneler arasındaki ilişkiyi pek kolay çözümlemiş gibi görünür.).

Platon felsefesini Hristiyan düşüncesinin temellendirilmesinde kullanmakta bir sakınca görmeyen Kilise Balbaları ve Aristoteles’in “Theologia”sı diye yüzyıllarca Plotinos’un “Enneades” adlı yapıtından hazırlanmış bir derlemeyi okuyan, buradan kalkarak da Aristoteles’le Platon’un öğretilerini birbiriyle uzlaştırmaya çalışan, Platon’un idealar dünyasını “Cennet” diye gören Isǚ lam düşünürlerinin çoğu da haklı gibi görülebilir, Ama, Platon’un yaşlılık dönemi yapıtlarından “Parmenides” bambaşka yollar açıyor Platon’u anlamak isteyenlere.

Kendisine yapılan bütün eleştirileri Platon’un zaten kendi kendisiyle hesaplaşırken söz konusu ettiği açıklığa kavuşurken, “pay alma” ya da “ilkörnekler” görüşlerini yeterince temellendiremediğini söyleyen Aristoteles de eleştirilerinde bütünüyle haksız duruma düşmektedir. Udžstelik Aristoteles’in o ünlü“Tritos anthropos” (üçüncü insan) temellendirmesini {7} “Parmenides” de bulmak oldukça düşündürücü. “Parmenides”in içeriği şu şekildedir.

Kephalos, Klazomenailı birkaç ϐilozoϐla Atina sokaklarında dolaşırken, Adeimantos’la Glaukon’a rastlar. Birlikte Antiphon’un evine giderler ve Sokrates, Parmenides, Zenon arasında geçen bir söyleşiyi dinlemiş olan Pythodoros’un Antiphon’a aktardıklarını Antiphon’dan dinlemek isterler.

Yapıt bu şekilde Büyük Panathenaia bayramında, o sıralarda oldukça yaşlanmış olan Parmenides, kırkına yakın Zenon ve genç Sokrates arasında geçen konuşmayı {8} dinleyen Pythodoros’un Antiphon’a aktardıklarını, Aptiphon’un Kephalos’la arkadaşlarına anlatması biçiminde kurulmuştur. Bunları okuyucuya Kephalos aktarmakta, okuyucu tartışmaları üçüncü ağızdan (Pythodoros, Antiphon, Kephalos) okumaktadır.

Zenon, Pythodoros’un evinde yapılan toplantıda yapıtını okumuş; sonra Sokrates, metindeki ilk savın yeniden okunmasını istemiş; sav okunduktan sonra da şöyle demiş: “Bununla ne demek istiyorsun Zenon? Var olanlar çoksa, aynı şeylerin hem benzer hem de benzemez olmaları gerekir, bu da olanaksızdır; benzerlerin benzemez, benzemezlerin benzer olmaları olanaksızdır; böyle diyorsun değdi mi?” {9}

Bu böyle ise, Zenon’un buradan kalkarak çokluğun söz konusu olamayacağını savunduğunu, dolayısıyla Parmenides’in savunduklarından hiç de farklı bir şey söylemediğini belirten Sokrates, Zenon’un burada dile getirdiği paradoksun “idealar ve onlardan pay alan nesneler” savıyla çözümlenebileceğini, ama benzerlik ideasının kendisini benzemez, benzemezlik ideasının kendisini benzer olarak ortaya koyarsa, bu paradoksun çözümünün olanaksız olacağını açıklar.

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Aydınlanma Filozofları Locke – Hume ve Berkeley

Editor

Mükemmel Mürit

Editor

Muhyiddin İbn Arabi – Özün Özü

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası