Siz hiç sakız ağacı gördünüz mü?
Size bir sır verelim. Biz, onlarca kavak arasında yeşeren minicik bir tane gördük. Bu minik fidan, yanı başındaki upuzun kavaklar gibi uzayıp büyümeyi, onlarla arkadaş olmayı düşlüyordu. Ancak kavaklar onu aralarına almak istemedi, çünkü bu gizemli ağaç, onlara hiç benzemiyordu.
Bu yeni fidan da neyin nesiydi? Ne işe yarardı? Kavakları şaşırtan olay neydi? Nasıl bir mucize gerçekleşti?
Şimdi hep beraber, bu küçük fidanın sesine kulak verelim ve onun varoluş öyküsünü dinleyelim. Farklı olana saygı, hoşgörü ve dostluğun işlendiği bu sıcacık öyküye misafir olalım.
Gülümseyerek büyümeniz dileğiyle.
…
Bir, iki, üç derken; on üç, on beş, yirmi beş kavak ağacı… Kimi genç fidan, kimi görmüş geçirmiş, oldukça yaşlı. Hep bir arada, yan yana, aynı sırada, dere boyunda birlikte yaşıyorlardı. Üstelik sorunsuz, dayanışma içinde…
Günlerden bir gün, kavakların arasında, hem de yaşlı kavağın hemen yanı başında, minik bir çalı yeşerdi sessiz sedasız. Önceleri hem küçüktü, hem de oldukça cılız. Ama meraklı ve inatçıydı, büyüyüp kavaklar kadar koca bir ağaç olmaya kararlıydı.Kavaklar ise bu yeni fidanı, kendilerine hiç benzetemediler. Nereden geldi bu minik çalı?Buna bir anlam veremediler. Hemen sorup soruşturmaya başladılar. Rüzgâra, yağmura, toprağa danıştılar; onu tanıyan tek bir canlıya bile rastlamadılar.O zaman karar verdiler. “Hele biraz zaman geçsin” deyip beklediler. “Önce boyu uzasın, büyüsün, dal budak salsın; ardından bizlerle aynı cinsten olmadığını kendisi anlasın. Günü geldiğinde, nereden geldiğini ve neden aramızda olduğunu bize kendi anlatsın.”