Araştırma-Eleştiri-İnceleme

Sanat Yoluyla Hakikat Bulunur mu? – Derin Düşünce Fikir Platformu

“… Önce hiç bir şey görünmüyor. Kümelenmiş şeyler, daha doğrusu herkes gibi görüyorsunuz. Yapılması gereken elde kalem, tefekkürle seyretmek. Bir zaman sonra şeyler başka bir hakikate sahip oluyor. Gerçeklik daha gerçek görünmeye başlıyor.

Zaman istiyor bu …” (Fransız ressam Edouard Pignon’un “Hakikat’i Ararken” adlı kitabından) Bireylerin birer gözden ibaret olduğu, herkesin herşeyi gördüğü bir toplum hayal edin. Özel hayat, gelenekler, aramak, öğrenmek, ön-arka, küskünlük, gaflet, tehdit, fırsat gibi bir çok kavramı akletme imkânı ortadan kalkmaz mıydı?

Gözlerimizin sınırlı oluşu sayesinde algılıyoruz kavramları. Immanuel Kant’ın meşhur bir güvercini vardır, havayı iterek uçar ama havanın direncinden yakınır durur. “Hava olmasaydı daha hızlı uçabilirdim” der. İnanmak zor ama … eğer sınırsız görme kabiliyetine sahip olsaydık hiç bir şey göremezdik! güneşe dürbünle bakan biri gibi kör olurduk.

Hakikat’i görmekte zorluk çekmemizin sebebi O’nun gizli olması değil tersine aşikar olmasıdır. Aksi takdirde Hakikat’i içeren, kapsayan ve perdeleyen daha hakikî bir Hakikat olması gerekirdi. İşte bu sebeple Hakikat’i görmek için Bilim’e değil Sanat’a ihtiyacımız var, bilmek için değil bulmak söz konusu olduğu için.

Günlük hayat, ekmek kavgası derken yorucu ve boğucu bir perde örtülmüş üzerimize. Sıradan, göstermelik, çıkarcı ilişkiler… Onca uğraşma, didişme… Diğer yandan ele geçer geçmez kıymetini yitiren ganimetler, daha tadına bile bakmadan çürüyen meyvalar gibi. Birgün iştah kabartan, ertesi gün geçip giden hevesler…

Günlük hayat boş umutlar ve pişmanlıklardan ibaret… Peki bu boğucu perdeyi yırtıp Hakikat’i görmek için ne yapmalı? Yedikçe acıktıran bu tatmin girdabından kurtulmak, “sadece” mutlu olmak mümkün değil mi? Binlerce yıllık düşünce tarihine baktığımızda İnsan’ın varoluş sırlarına ermek için kullanabileceği üç yol görünmüş: Felsefe, Din ve Sanat. En kolayı olduğundan mıdır, bu sonuncusu özellikle ilginç.

Tabi “Sanat” derken… Hangi sanat dalını isterseniz onu seçebilirsiniz: Resim, heykel, edebiyat ya da müzik… fark etmez. Sebep-sonuç zincirleriyle zapdedilemeyen bir şey var Sanat’ta. Leonardo da Vinci şöyle diyor: “Sadece gözün yargısıyla, aklı kullanmaksızın resim yapan kişi taklitçi bir ayna gibidir. Zıtlıkları yansıtır ama şeylerin hakikatini anlamadan yapar bunu.” Büyük usta “şeylerin hakikati” lafıyla ne demek istiyor?

Sanatçıların, imam ve rahiplerin ya da filozofların “görebildiği” ama biz sıradan insanlar için gizli olan bir şey midir Hakikat? Bir şeyi aramadan önce tarif etmek gerekir elbette. Ama eğer o aranan bir “şey” değilse yani eşya değilse nasıl tarif edebiliriz? Ünlü ressam Paul Gaugin bu “tarif” konusunda gerçekten ilginç bir şey söylemiş: “Resim sanatında aranan tarif değil tekliftir” Bu tarif / teklif ekseni gerçekten mühim.

Eğer bilimsel anlamda tarif edilebilir bir “Hakikat” olsaydı, din adamları ya da filozoflar “gidin şu dağın ardına bakın, Hakikat orada” diyebilselerdi ortada ne inanç olurdu, ne düşünce ne de güzellik. İnsan toplulukları arı kovanlarına ya da karınca yuvalarına benzerdi.

Faşizm dışında hiç bir siyasî düzen(!) kurulamazdı. Bu sebeple Gaugin gibi bir ressamın bir « Sanat’ta arananın » teklif olduğunu söylemesi büyük önem arz ediyor. Bir başka deyişle sanat bir “güzellik bilimi/tekniği” değil. Sanatçı kendi “güzelini” teklif eder. Sanat insanca hürriyetlerin izhar edildiği bir zemindir. Bir başka ünlü ressam, Paul Klee Modern Sanat Teorisi adlı kitabında şöyle yazmış: “Sanat yaratılışın rumuzudur.

Nasıl yeryüzü Kâinat’ın simgesiyse Sanat da öyle bir simgedir.” Burada bir tefekkür kapışı açılıyor. Neden Bilim değil de Sanat olsun yaratılış rumuzu? Çünkü yaratma kudretine sahip olan Yaratan’ı yaratmaya mecbur edilmesi muhal. Aksi takdirde Yaratan’ı kim yarattı?” diye sormak icab ederdi.

Bu ise tıpkı “Zaman’dan önce ne vardı?” ya da “Kâinat neyin içindedir? Hangi mekândadır?” diye sormaya benzer. Yaratan’ı yaratmaya mecbur edilmesi muhal olduğuna göre yaratılışın “ilk sebebi” ya da tabiri caizse hammaddesi ancak Aşk olabilir, Muhabbet olabilir.

Yani Yaratan daha yaratmadan önce yaratacaklarını sevmiş ve varlıklarını murad etmiş olmalı. Tıpkı bir ressamın resmi yapmadan önce varlığını arzu etmesi gibi. Bir insana zorla bir duvarı boyatabilirsiniz. Ama zorla resim yaptıramazsınız. Sanat’ın rumuz oluşu konusunda Klee’ye hakkını teslim edelim.

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Friedrich Wilhelm Nietzsche – Putların Alacakaranlığı

Editor

Teodor Kasap – İşkilli Memo

Editor

Mehmet Çelik – Tarihin Hafızası

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası