Zaman yine geceye, yokluğunun en ağır vurduğu saatlere doğru ilerliyor. Hayalin olanca netliğiyle sahnedeki yerini alıyor. Her zamanki gibi çok güzelsin. Başkalaşıyorum. Teslim oluyorum sana bir kez daha. Seçeneğim yok aslında, ama olsaydı, böyle bir kaçışı bir an için düşünmeyi bile sana ihanet sayardım.
Seninleyim yine, sen oldum. Başkalaştıkça aslıma döndüm… Sana döndüm, kendim oldum.
Yokluğun en ileri boyutuyla tenime iyice sokuluyor, böyle bir yangında varlığını olanca güzelliğiyle duyumsuyorum. Her gece binlerce kez yinelenen bu sahnelerde yokluğun ne kadar yakıcıysa varlığın onunla yarışan bir serinlik oluyor yüzümde. Amansız bir çatışmanın ortasında nasıl korumasızım. (Seninleyim ve korumasızım, yalnızım… Ne müthiş bir çelişkidir bu!)
Gözlerimi kapatıyorum. Artık susma vaktidir.
Bir yoksun, bir varsın; ama en çok yoksun. Başım dönüyor. Sevgili(m)! Ömrümün varı! Ey hayal!
Seni seviyorum.
Bir dünyalı o. Herkesten daha zamansız, ama en çok yersiz, yurtsuz… Tek sığınağı yazdıkları belki. Kendisine zorlanan her aykırılığa direnerek taşıdığı protest kimliğin bedelini öderken yeryüzünün en cesur adamı.Bir dünyalı o. Ferhat’ların, Mecnûn’ların soyundan geldiğine inanıyor. > dediği muhteşem insanı bulduğunu sandığı anda yitirmelerin yıkımını ne kadar taşıyabileceğini kendisi de bilmiyor.Yıllaryılı giderek etkisini artıran kapitalizmin boğucu kuşatmasına karşı her sözü, her satırı bir direniş çığlığı sanki. Sevginin gücünün, aşkın büyüsünün insanlaşma sürecindeki önemini sürekli vurgulayarak bir savaşım veriyor.>>İnsan kazanacak,>> derken taşıdığı umut, kendi içinde adı konmamış bir destana dönüşüyor. Yaşadığına hiçbir zaman inanmadı. Bu nedenle de yaşı yok onun. Özgeçmişi de. Aramızdan ayrıldığında, geride bıraktığı kitapları > olarak sonsuza kadarhiç tanımadığı okurlarınca okunacak, dudak bükmelerinde bir gülümseme kadar kalacak. Bizden biri belki, hiç kimse değil.
Yapıtları: Sevgiliye, 7 Mektup, Sevgili(m), Yalnız Sen Varsın, Kartpostal Yazıları, Hayallerimi Sende Unuttum, Söyleyemediklerimi Sen Anla, Aşkı Konuşmak, Sevgi Günlüğü,
Gözlerimi Geri Ver, Aşkın Ömrü Yüreğiniz Kadardır, Tristan ve Iseut, Seni Sev(m)iyorum, Fotoğraf Altı Yazıları)
Sevgiliyi kendimiz için değil kendisi için sevdiğimizde, aşktır.
Çelikten varlığını en zor koşullarda kanıtlamış yürek işçisi, sevgili Ezgi Çelik için…
Bu kitap, yaşamdan ayrıldıktan sonra yayımlanmasını istediğim iki kitaptan biriydi. Ama koşullar bir an önce yayımlanmasını gerektirdiği için siz sevgili okurlarımla beklenmedik bir zamanda buluşmuş oldu. Gökyüzünden kaçırılan sürpriz bir yıldız gibi…Her kitabımın benim için ayrı bir önemi ve yaşanmışlığı vardır. Ama bu kitap biraz daha > sanırım.
Her aşkın kendi masalı vardır. Sevgililer beklenmedik yıkımlara karşı amansız bir direnişi sürdürürlerken yaşadıkları çatışmalardan bunaldıkları anlarda bu masallarda yitip giderler. Kurdukları hayal ülkelerde hiçbir toplum bu onurlu insanlara sevmeyi yasaklayamaz.Gelirken kendini de getirseydin keşkeAşkın kendinden başka hiçbir şeye benzemezliği, yalnızca kendi gerçeğimizi ötekine yansıtması ve sonunda ötekini ancak kendi gözümüzle gördürmesi değildir, ötekinin gerçeğinin bize etki etmesine yol açmasıdır da. Bekledikleri yanıtı yansıttıkları için aradıklarını bulan o müminler gibi olmamak gerekir. Bu da trajedidir: İçimizde öyle aşk gereksinmesi taşırız ki, bazan iyi bir ana veya belki de kötü bir ana- denk gelen bir karşılaşma, yıldırımın çarpması sürecini, büyülenmeyi başlatır.
Edgar Morin
(Aşk, Şiir, Bilgelik)
Sana yazmayalıkaç zamanoldu,unuttum. Güzel bir düş görüp uyandıktan sonra ne kadar süreceğini bilmediğim bekleyişlerle bunaldığım bir akşamüstü sesini duymak, yaşamın vaat et(me)diği ne varsa tanıklık etmek içinyeni bir başlangıçtı.
Her ilişkinin kendi tarihi vardır. >yla başlayan bir süreçte bizim zamanın bir yerinde kesişen ortak tarihimizin yazıldıkça bilinmezlerle git-gide daha da gizemli olmaya başlaması senide düşündürmüş müydü? Seninle telefonda ilk buluşmamızda dolunay vaktiydi. Yaşam sanki böyle bir romantizmi denk getirmek için çok iyi bir zamanlama yapmış, bütün ömrümü etkileyecek bir sürecin ilk sahnesinde bize ama en çok bana hiçbir hazırlanma şansı tanımamıştı. Belki doğal olmamızın tek koşulu böyle bir yakalanma olduğu için bilinçli bir seçimdi bu.
Elbette biz bunları düşünecek durumda olamazdık. Bana kolayca alışmaya başlamanda nasıl bir büyü saklıydı hiç düşündün mü?Birikmiş önyargılarının dağılması için birkaç dakikalık tanışma sözlerimiz yetmişti.
Güz mevsiminin ilk ayındaydık.Ağaçlardan yavaş yavaş düşen rengini yitirmiş yapraklar, doğayı alışılmış bir hüzünle donatmak için başlı başına yeterliydi.
Geceleri tenimi üşüten serinliklere direnmekten vazgeçip penceremi sıkı sıkıya kapatmaya başladığım günlerden birinin akşamıydı.Seninle konuşurken dolunayı izliyordum, senin de izlemen için rica etmiştim, odanın penceresinden görünmediğinisöylemiştin.Bu,sendekiilkyalnızlığım, yokluğunla ilk tanışmamdı ama bunu doğru algılayacak durumda olmadığım için üzerinde durmamıştım.
Her ilişki söylenmemiş vaatlerle başlar, o ilk andan sonra geleceğe ısmarlanmış sayısız umudu barındırır.
Kural bizim başlangıcımız için de değişmeyecekti. Yaşamın bunca yıpranmalardan sonra kendince bir denge kurmak için davetiye çıkardığı bir düşte gezinir gibiydik.
Beyaz yakalı bir öğrenciyken aynı sırada oturduğum, okul çıkışlarında yokuşun başındaki evine girene kadar arkasından baktığım unutulmazım artık hayal olmaktan vazgeçip, yıllar sonra başka bir surette beni aşka mı kışkırtıyordu?
O gece seni birkaç kez aramıştım. Her buluşmamızda biraz daha yakınlaştıktan sonra sevgili olduğumuza inanmamız bizim çocuk yanımız mıydı gerçekten?
Nasıl bir buluşmayı yaşadığımızı ne kadar biliyordun, hiçbir yorum yapamıyorum. Sen çok şaşırmıştın bendeki seni görünce. Daha sonraki birçok konuşmamızda bu şaşkınlığının ipuçlarını veren sözlerine neden gülümsemiştik?
Kendime ve sana soru yöneltmekten delice korkar olduğum bir mutluluk valsiydi bendeki. Ayrılık, anlamadığım bir nedenle pusudaydı sanki.
-Hangi aşka ayrılık hüznü bu kadar erken çökmüş olabilirdi?- Sesimdeki titremelerde nelerin saklı olduğunu hiç anlayamamıştın. Kendimi sana cömertçe sunmakla, adresi olmayan yerlere kaçırmak arasında çatışmalar yaşarken artık ezbere bildiğimbirsahnede tek başımaydım.
İkinci dolunayda artık sen yoktun. Hiç değişmeyen final bu aşkta da bir şey eksilmeden sahneye konmuş, bana yönelişin, bende kalışın bir deniz köpüğünün ömründen uzun olmamıştı.
İçinde taşıdığın eski bir aşka ilişkin tamamlanmamış bir ayrılığın birikmiş kaygıları seni bunaltırken beni bütün beyninle benimseyemediğini anlamam zor olmamıştı. Kendine kalmalıydın, içini kanatan bilinmezlere bir ad koyduktan sonraki arayışlarının belki birincil adresi olarak, bu kez doğru kimlikle bana gelmeliydin. Bu uygar açıklamaya yüreğimin onay vereceğini keşfetmiştin sanki. Seni bilinmezlere uğurlarken, gözlerimdeki buğuda neleri sakladığımı sormadın.
Yokluğunda öngörülmemiş nice bedeli yüklenip nasıl bir ağırlığı taşımak zorunda kaldığımı çok geçmeden anlayacaktım. İki kişilik gelmiştin bana, giderken kavuşma adına hiçbir güvence veremeyen hayalini bütün güzelliğiyle bırakıp karşılığında gözlerimi almıştın. Hiçbir başkaldırıyla karşılaşmayacağını nasıl bu kadar iyi biliyordun?
Sürekli kendini üreten bir kırıklığın içinde tek başıma kalmalarımı kimsenin anlamasını istemiyordum.
Sustum bu yüzden de. Kim bilir, belki en çok o zamanlarımda konuştum da dünyalılar beni duyamazlardı. Sen beni bilmedikten sonra başka kime anlatabilirdim kendimi?Sevgili, insanlık kadar çoğul olduğunda aşk kimliğini bulurdu, bilirdim.Sana bir kez bile sevgilim diyemedim.
Ömrümün en büyük yenilgisi yokluğun olunca, saklanmak zorunda kalmalarım beni suçüstü yakalanmış gibi ele verirdi de kimse bir şey sormazdı.
Dalıp gitmelerimde hangi gizemlerde yittiğimi kimseye söylemedim.
Yalnızlık tek kişiliktir, unutma!… Gecenin bu saatinde sana seslenişimde ayraç içerisinde kalan o harfin taşıdığı anlamda nasıl bir yalnızlığın, yitik hayallerin, acımasızca yağmalandıktan sonra birdenbire beni bana bırakıp bilinmeyen yönlere dağılan umutların, aslında bütün bu yaşanmazlıkları yaşanır kılan ve sürekli kanayan bir yüreğin saklı bulunduğunu kim, ne kadar anlamış olabilirdi?
Böyle bir tutsaklıkta, yokluğunla aynı boyutta var olmayı hangi büyüyle başarabildiğini anlamaya çalıştığım kendimle amansız bir çatışma süreci böyle başladı.Sana sonsuza kadar belki hiç susmadan sevgilim demek vardı, her defasında aşkı yeniden üreterek. Bunu hak ettiğimi elbette bilirdin de beni sevgili olarak onaylamayınca, koca bir yüreği bir ayracın içine sığdırmanın cinnetle eşdeğer hükümlülüğünde kalmaktan ötesini yapamazdım. Dilime kilit vuran sen olunca susmaktan başka seçenek bırakmazdın bana.
Sustukça sen oldum, sen oldukça kendime kaldım, seni buldum. Cezasının ne zaman biteceğini bilmeyen bir hükümlüydüm sende.Aşkı taşımak tek özgürlüğüm oldu anlamalısın.
Bende kendini sürekli üretirken yokluğunu aynı boyuta taşımasaydın keşke.Sen bunları okurken ulaşılmaz bir hayal olacağım sende. Elbette ki bunu bir karşılık olsun diye yazmıyorum.
…