Tarih

Sina Akşin – İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele 1 – Mutlakıyete Dönüş (1918-1919)

Bu çalışmanın amacı, 14 Ekim 1918 ile 2 Ekim 1919 arasındaki dönemde İstanbul hükümetlerinin karşılaştığı ana siyasal olaylar zincirini ve buna gösterdikleri tepkileri belirli kaynaklara dayanarak ve oldukça ayrıntılı olarak saptadıktan sonra siyasal yorumunu yapmaktır.

Şüphesiz ki, bu arada İtilaf devletlerinin siyaseti, Anadolu’da gelişen Müdafaa-i Hukuk ve Kuva-yı Milliye hareketleri ve tabii, Mustafa Kemal’le arkadaşlarının faaliyeti gibi yakın ilgisi olan konuları gerekli olan ölçüde, yeri geldikçe ele almak zorunluluğu duyulmuştur.

Sözü edilen belirli kaynakların bibliyografyada gösterilen kitap ve makaleler dışında başlıcaları şunlardır: Türk Kaynakları: 1. Başbakanlık Arşivi’nde Meclis-i Vükela Mazbataları; 2. Her gün için en az bir tane günlük gazete; 3. Takvim-i Vekayi.

İngiliz Kaynakları: 1. Public Record Office’de Türkiye ile ilgili Foreign Office’in genel yazışma dosyaları; 2. The Times ve Orient News koleksiyonları. 1971’de Quai d’Orsay Arşivi’nin konumuzla ilgili dönemdeki Türkiye dosyaları ne yazık ki henüz incelemeye açılmamış bulunuyordu. Bu dosyalar incelendiğinde, Türk Tarihi’ne önemli bir ışık tutulmuş olacağı tahmin edilebilir.

Uzunca bir süredir Osmanlı ordularının güney cephelerinde durum kötüleşmiş bulunuyordu. 19 Eylül 1918’de Filistin’de başlayan İngiliz taarruzu kısa zamanda Suriye’yi de kaplamış, ekim sonunda Halep bile İngilizlere terk edilmişti. Irak’ta ise Bağdat çoktan düşmüş, şimdi sıra Musul’a gelmişti.

Ama hükümet, orduların Kafkasya’daki başarılarıyla, bir de müttefiklerinin henüz pes etmemiş olmalarıyla, çok kısa süre de olsa avunabilirdi. Ne var ki, eylülün ortasında başlayan İtilaf taarruzu Bulgar cephesini çökertip 26 Eylül’de Bulgaristan’ı mütareke istemek zorunda bıraktı. 29 Eylül’deki mütareke ile Bulgaristan yalnız çarpışmalara son vermekle kalmıyor, ülkesini kuzey yönünde gelişecek İtilaf harekâtına da açmış bulunuyordu.

Böylece Osmanlı ülkesi batıdan da istila tehlikesine açılmış, Osmanlı Devleti’nin müttefikleriyle kara bağlantısı kopmuştu. Bu durumda Babıâli –ayrıca Almanya ve Avusturya da (4 Ekim)– ABD Başkanı Woodrow Wilson aracılığı ile mütareke istemek zorunluluğunu duydu.

Böyle bir karar, yenik düşmüş devletlerde savaşı yürütmüş olan güçlerin kurdukları iktidar düzeninin ya da hiç değilse onların baş temsilcilerinin siyasal sonu demekti. Çünkü dört yıl gibi çok uzun bir süre boyunca düşmana karşı topyekûn savaş ve topyekûn düşmanlık güdülmüştü.

Şimdi barışa geçme sürecinde ya İtilaf cephesinin açık seçik baskısıyla yenik ülkelerin iktidar düzeni altüst oldu (Wilson’un Almanya’ya ancak demokratik bir hükümetle alışveriş yapılabileceğini bildirmesi gibi) ya da İtilaf devletlerinin demokrasi ve istibdat konusundaki propagandaları göz önüne alınarak iktidar değişikliğinin daha elverişli barış koşulları sağlayacağı düşüncesiyle kendiliğinden bu yola gidildi.

Bu, yalnız hükümet değişikliğiyle de kalmadı, hükümet biçimleri de değişikliğe uğradı. Bulgar Kralı Ferdinand 4 Ekim’de tahttan feragat ederek yerini oğlu Boris’e bıraktı; Alman imparatorunun feragati de cumhuriyetin kurulduğu 9 Kasım’da ilan edildi; Avusturya-Macaristan’da İmparator Karl 12 Kasım’da feragat etti, ardından da Avusturya (13 Kasım) ve Macaristan (16 Kasım) cumhuriyetleri kuruldu.

Tabii söz konusu edilen dolaylı ve dolaysız dış baskının ötesinde bir de şu vardı: Topyekûn savaşı yürütmek için Müttefik Devletler’in iktidarları büyük bir zafer propagandasının desteğinde halktan dört uzun yıl boyunca topyekûn fedakârlıklar istemişler ve elde etmişlerdi.

Karşılığında ise elde edilen yenilgi olunca, savaşı yürütenlerin çekilmesi hem siyasetçe doğal oluyor, hem de bu yönde amansız bir kamuoyu baskısı yoğunlaşıyor ve hatta, Almanya’da olduğu gibi, bu, bazen komünist ihtilale dek gidebiliyordu.

Türkiye’deki duruma gelince: Bulgar cephesinin çökmesiyle durumun umutsuz olduğu görülünce Talât Paşa barış istemeye ve istifaya karar verdi. 4 Ekim’de Talât Paşa Vahdettin’e istifa ihtimalinden bahsetti. O da bunun üzerine durumun bunu gerektirdiğini söyleyerek istifa kararını pekiştirip bir an önce gerçekleşmesini sağladı. 1

Ama Vahdettin, Tevfik Paşa’ya kabine kurdurmak istediğini açıklayınca, Talât Paşa kabineye özellikle biri Cavit Bey olmak üzere iki İttihat ve Terakkilinin alınmasını şart koşmuş, Padişah da bunu kabul etmişti. Böylece Osmanlı Devleti –İttihat ve Terakki açısından– yeni döneme “yumuşak” bir biçimde giriyor olacaktı.

Ayrıca, Ali Rıza ve Ahmet İzzet Paşaların da hükümete alınması düşünülüyordu. Bu iki paşanın özelliği, yaşlı ve dolayısıyla İttihatçılığa bulaşmamış olmalarına rağmen, mektepli asker olmalarıydı. İttihat ve Terakkili olmasalar da mekteplilik, İttihat ve Terakki’nin asker kanadı ve dolayısıyla İttihat ve Terakki için, ne de olsa bir yakınlık ve güvence kaynağı idi.

Kısaca, bunlar İttihat ve Terakki ile İttihat ve Terakki sonrası (belki de İttihat ve Terakki öncesi) düzen arasında belki bir ölçüde hakemlik yapacak durumdaydılar. (Göreceğimiz üzere, Salih Paşa da böyle bir paşaydı.) Zaten Padişah da bu sırada İzzet Paşa’yı ara sıra huzuruna kabul edip ona danışıyordu.

Damat Ferit de Paşa’yla üç kez görüşmüştü – ilk seferinde İzzet Paşa’yı Ahmet Rıza Bey, Ali Rıza, Topçu Rıza, Çürüksulu Mahmut, Aristidi Paşalar ve Azaryan Efendi ile yalısında yemeğe, ikinci ve üçüncü kez ise yalnız başına çağırmıştır. 2 Fakat Tevfik Paşa bir hafta uğraştıysa da hükümeti kuramadı: Anlaşılan – Talât Paşa’nın şart koştuğu gibi– kabinesine İttihat ve Terakkilileri almak, kendisine aykırı geldiği için. 3

Gerçekten İttihat ve Terakki gibi bir kuruluşun henüz sıkıca tutmakta olduğu iktidar dizginlerini, kendisine çok aykırı bir hükümete teslim etmesi beklenemezdi. Bütün bu olanlardan kamuoyunun haberi yoktu. Talât Paşa 10 Ekim günü Mebusan’ın açılışında sadrazam sıfatıyla Padişah’ın açılış söylevini okudu.

İki gün önce ise Osmanlı hükümetinin İspanya hükümeti aracılığıyla ABD’ye yaptığı mütareke ve barış başvurusu basında yer almıştı. 4 Söylev, barış için başvurulduğunu açıklamakla birlikte, ordunun kahramanca başladığı ödevi şerefle bitireceği inancını da dile getiriyordu. 5

Sonuç olarak, 13 Ekim’de sadaret mührü Talât Paşa’dan alındı ve ertesi gün İzzet Paşa hükümeti kuruldu. Bu hükümetin sürdürdüğü girişimler sonucunda, İtilaf cephesi adına İngiliz amirali Calthorpe ile Mondros’ta 30 Ekim 1918’de mütareke imzalandı.

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Raif Karadağ – Muhteşem İmparatorluğu Yıkanlar

Editor

Gün Doğarken Altaylar’dan Tuna’ya Türk’ün Ayak İzleri

Editor

Alev Alatlı – Batıya Yön Veren Metinler – Cilt 1

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası