Roman (Yerli)

Sirenleri Taşa Tutun

Bir ipeğin ruhunu ellerinin arasına alıp öptü. Nefesi yabancı bir nefesin yanında yürüdü Rob’un. Damarları aktı uzun uzun. Vadilerin kıvrımlarında titreyip duran ırmakların, denize dokunduklarında ölmeleri gibi serin oldu herşey.

Elinde uzun bir değenekle yürüdü Robinson yerin üstüne basa basa. Sonsuz şaşkınlığını dindirecek birşey bulmak için bakınıyordu. Hafızası kesin bir sızıyla kamaşmış ve bütün varlığı kırılıp dökülmüştü. Yürüdü. Günlerin ortasından, patikaların ortasında, hayretten irkilip kalmış uzamların ortasından, gecenin ortasından yürüyüp geçti kayıtsızdı…
Bir gün yaşamın yeniden çimlenip yeşerdiğinin farkına vardı, ellerinin arasındaki yüze bakarken….

ÖNKONUŞMA
“Sirenleri Taşa Tulün” benim yazarlığa ilk adımım. Bir dans adımımın zarafeti ve hafifliği olsun islerdim onda. Belki biraz var; belki de yalnızca ve sadece “olacak…”
E Kafka, kendisine yazdıklarını gösteren genç bir yazara; “içlerinde çok fazla ses ve gûrültü var; çünkü daha gençsin.” demiş  Eh, “Sirenleri Tasa Tutun”da pek öyle sessiz sakin bir kitap sayılmaz herhalde. Ama olsun, düşünürsek, ses iyidir. Yüksek her ses, eğer makina dairesinden gelmiyorsa, benim sinirlerimi “güzel” uyarıyor. Çünkü, henüz herşeyı “değiştirebileceğime” bir bâtıl inanca inanır gibi inanıyorum. Şöyle okkalı bir saydam duvarda suratım parçalanmadı hiç. Suratı parçalanmış ve hasan da beyinlerine iyice işlemiş olanlarla aramda ortak bir dil bile yok.
Yenilmiş olmayı hiçbir hâlde ve şartta kabul etmiyorum. Gandhi ne diyordu. “Zor Yok!” Bu bakımdan, diyafram kaslarımın gücünü de beynimin yardımına verip boyun damarlarımı1 patlata patlata bağırmamın bir sakıncası yok. Simdi bağırmazsam, ileride konuşurken arkama yaslanıp başımı dik tutamam.
Ancak yine düşünüyorum ki; yenilmiş olmak da bir şeydir ve çocuklarımızın çemberlerini kendi sokaklarında çevireceği günler için çok şeydir. Daha da olmadı, yaşamın anlamı zaten kendisinden daha değerlidir: Yenilgiler bizi, bir ipin cambazının adımlarını eğittiği gibi eğitebilir ve Suat’a hazırlayabilir.

İstanbul, Temmuz 1998

İKİNCİ BASKİ İÇİN ÖN K0NUŞMA

Müziğin sesini sonuna kadar açıp yazmıştım bu yazılan sekiz yıl önce.
Kulaklarım seslerin içinde kaybolmuşken, bir de dilin içinde esrimekti amacım Bir çeşit uyuşturucuydular evet. Dünyanın bir sürü şeyinden yüz geri olmuş bir delikanlıydım o zamanlar Veya öyle hissediyordum. Şimdi de öyle miyim? Düşüncem şu ki biz insanlar, dünyanın kendisinden değil belki ama onun ima etliği şeyden uzak olmak için yaratılmışız.
Şimdi bakıyorum, yaratılmış olmaya bir şey yapamamak acısı bir müzisyeni nasıl yaralarsa öyle bağırmışım ben de. Bu yazılarda bir konu aramak, onlarda dünyevî ve somut karşılığı olan güncellikler aramak yanıltacaktır sizleri. Yalnızca esrimekti onların nihaî amacı çünkü. Yine de yayımlamamayı düşünüyordum kitabı ikinci kez İkinci baskısı olmasın istiyordum. Çünkü bu kitabın okurlarının, zamanla bu yazılara gerçekten de bir uyuşturucuya yaklaşır gibi yaklaştıklarını fark eltim. Böyle bir ihtiyacın cevabı olsunlar istemedim bu yazılar
Fikrimi değiştiren şey ise, itiraf etmeliyim ki, eşim sevgili Aslı’nın ısrarlı itirazları oldu. Bu kitabın içindeki enerjiyi savundu Aslı. Kitabın şu ya da bu şekilde okurların hakkı olduğunu düşündü hep.
Ben de günün birinde tamam dedim ve kitap şimdi sizin elinizde
Siz ne diyorsunuz peki bakalım?

Selahattin Yusuf, 16 Şubat 2005. Maltepe.

PROTESTAO..
“Kapıları çerçevelerinden sökün,
ama çerçeveleri de yerlerinden sökün!”
(Ailen Ginsberg)
Aydınlanma fikirinin “inanmış” müritleri, 1960’larda başlattıkları hummalı çalışmalarla “Ansiklopedi”yi ortaya çıkarttılar. Köhnemiş Kilise’nin dünya (ve öteki dünya) tasavvurunu yerle bir edeceklerdi. Gelişen ticaretin çatırdatmaya başladığı soyluluğun ve değeri kendinden menkul kutsal güç odaklarının yerini yepyeni bir rasyonalite almalıydı. “İlerleme”, lineer bir çizgi üstündeki maddî ve ahlâkî kaderimizdi. insanoğlunun yeni ibadeti, bu kaçınılmaz ve “iyi” sûrece katkıda bulunmaktı. Akıl dışı açıklamaların ve anlamlandırmaların yerini, “kullanım değeri” daha yüksek, daha maddî ve güncel akılcı entellekıüel etkinlik almıştı. Her şey açıklanacaktı “İnsanoğlu merak etmesindi.” Kendini tabiatın ve uzayın dr imlikler ine sarkılan deneysel akıl. o zamana kadar spekülatif bilginin konusu olmakları öteye geçememiş hır yığın muammayı çözecek” İnsanoğlunun makus talihi makas değiştirmiş ve sonunda kendine iki emin  bulmuş bir siren gibi, artık geniş ufuklara doğru korkmadan yol alabilirdi Bazı yazarlar buna, onyedinci yüzyılın meşhur iyimserliği” diyorlardı.
‘Onyedinci Yüzyılın meşhur iyimserliği” bazı sorunları atlamıştı. Bulmacanın “çözüldüğü” filân yoktu Tam aksine, ıskalanan kareler hayati öneme sahip boşluklar oluşturuyorlardı. Bir kere insanoğlunun, giderek “ahlaken de geliştiği” tezi, yalnızca çürük bir retorikten ibaretti. Bilginin teknolojiye uygulanmasıyla sınava giren Batı Uygarlığı, yarım yüzyıl içinde, tarihinde hiç görmediği bir öz yıkımı soğukkanlıca gerçekleştirdi ve milyonlarca insanın ölümüne yol açarak sınavın sonucunu trajediye dönüştürdü. İlerleme ve Aydınlanma ideolojisi, 1914te ve 1939’da iki kez saydam duvara çarptı ve yere yığıldı
Şiirde ve diğer sanal dallarındaki Kûbist, Sürrealist ve Dadaist eğilimleri, en yalın anlamıyla I. Dünya Savaşının Batılı entelektüellerin kafasında meydana getirdiği “şok” olarak anlamak mümkündür. 19201i yıllardan sonra “absûrt” ve “humor” fikrinin, edebiyatın nasıl “cevheri” hâline geldiğini herkes bilir. Batı entellektüelizminin ikinci büyük “sok’u, söylemeye gerek yok, II. Dünya Savaşı’dir. İkinci Dünya Savaşı, birincisinin ağır sonuçlarıyla ne yapacağını şaşırmış Batılılar için. şüphesiz ki daha trajik bir vakıa idi
İşte 68 Hareketlerini ve özelde Hippi, Rock ve Punk gibi gençlik gruplarını irdelerken, bu tarihi “ÇİZGİYİ” gerekli bir arkaplan her şeyi daha iyi görmemize yardım edecek bir Ton olarak aklımızda tutmak zorundayız.
Jack Kerouac’ın, Hippiler’in “Kitab ı Mukaddes’i kabul edilmiş romanında kahraman şöyle der: “Hiçbir amaçla hiçbir yere gidiyorum…”
“Ansiklopedi” de böyle bir “madde” yoklu. Galiba..
Hippi geleneğinin müziği ve edebiyatı, baştan sona bir bezginlik, başkaldırı ve keder tarihidir, ister Bob o tek dize ve oylumsuz country melodileri olsun; ister Ailen Ginsberg’un “Uluma’ları olsun bize hep yerinden edilmiş ruhların sürekli bir inleyişi gibi gelir.

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Hoşçakal İçimin Mavisi

Editor

Moskof Cariye Hürrem

Editor

Kan Ağacı

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası