Toplum alanında olsun, sanat ve düşünce alanında olsun, soysuzlaşmanın başladığı zamanlarda soyl Moskova doğumlu, varlıklı bir tüccar – fabrikatörün oğlu olan Stanislavski de o çağaçan ünlü buluşma ile ilgili olarak şunları söylüyor: “Gerçekleştirmeye koyulduğumuz çalışma programımız devrimciydi.
Eski biçim oyunculuğa, gösterişçiliğe, tiyatromsu olana, duygunun da, konuşmanın da yapmacıklısına, aktörün abartılı oyun eğilimine, dekorlarla sahneye koyuculuktaki yakıştırmacılığa, takım oyunculuğunu bozan yıldız sistemine, repertuvarda yer alan değersiz yapıtlara karşı idik.
Oyunculuk, sahneye koyuculuk, giyim kuşam, piyes üzerinde yapılan işlemler, kısaca, hangi biçime bürünmüş olursa olsun, amansız devrim düşüncelerimize dayanarak drama sanatına eski onurunu kazandırma çabamızdan doğan bir hızla tiyatrodaki her türlü basmakalıpçılığa savaş açtık.” Inǚ sanın da, insanlığın da ilgisine hak kazanan çağdaş soylu tiyatro, kuruluşunu işte bu savaşa borçludur.
Aktörlük sanatının grameri sayılan bir yapıtı dilimize çevirmekle yöntem yoksulluğu içinde kıvranan tiyatromuza, azıcık da olsa, bir yararımız dokunabileceği umudu içindeyiz. Sanat abecesinin A’sı yetenekse B’si de eğitimdir.
Eğitimsiz yetenek, yani B’siz A ne işe yarar, söyler misiniz? Dağdan kestiğiniz bir odunu kibrit çöpü ya da kürdan haline getirmek için nice baltalardan, testerelerden, bıçaklardan, rendelerden, tornalardan geçiriyorsunuz. Bir insandan bir aktör yaratmak için de eğitimin baltalarına, testerelerine, bıçaklarına, rendelerine, tornalarına başvurmak zorunluluğunu kabul etmez misiniz?
Soylu tiyatronun, gerçek aktörlüğün, yönetmenliğin, piyes yazarlığının, seyirciliğin, kısaca sahnenin ve salonun yaratıcı ve yardımcı ögelerinin içyüzünü tastamam kavrayabilmek için, ömrünün gecesini gündüzünü bu sorunların düğümünü çözme yolunda harcayan bir yetkilinin Stanislavski’nin yapıtlarına güvenle sarılmak, sanatı, sanatçılığı ciddiye alan herkesin boynunun borcudur.
Udžnlü, ünsüz, doğanın yetenekle donatıp yeryüzüne ve sahneye salıverdiği, diplomalı, diplomasız, büyüklü küçüklü bütün aktörler, aktristler, yönetmenler! Udžnünüzü ve büyüklüğünüzü bir anlığına şöyle bir yana koyun da “Bir Aktör Hazırlanıyor” kitabının sayfaları, satırları arasına sokulmak külfetine katlanın!
Katlanın ki, “kendinizde sanatı mı, yoksa sanatta kendinizi mi sevdiğinizi” Stanislavski size söylesin. “Sahnede her parlayanın altın olmadığını” da bu arada öğreniverirsiniz. Aktörlük sanatına yeni bir “sistem” getiren Stanislavski, 1938 yılında, ölmeden bir ay önce, öğrenci aktörlerine yaptırdığı son provalardan birinde şunları söylemiştir:
“Odžlmek istemiyorum. Tiyatronun ne olduğunu ancak şimdi anlamaya başladığımı hissediyorum. Yani, ancak şimdi yolumun başlangıcındayım.” Ne diyeyim, kitapsız dâhilerimizin kulakları çınlasın! “Bir Aktör Hazırlanıyor”u dilimize çevirirken, konunun ve metnin özelliğinden gelen birçok güçlüklerle karşılaştım.
Ilǚ kin, kavramları, deyimleri tastamam karşılamak, sonra da çeviriyi, dilimizin içinde bulunduğu arınma ve özleşme akımının aşırılığına sapmadan, rahatça okunabilir hale getirmek bu güçlüklerin en başında gelenler oldu. Yüklendiğim işin altından ne ölçüde kalkabildiğimi sayın okuyucular değerlendireceklerdir.
Bu arada, kusurlarımı belirtecek iyi niyetli okuyucularıma da şimdiden teşekkürlerimi sunmak isterim.” “Bir Aktör Hazırlanıyor”un aktörlerimize de, bütün sahne sanatçılarına da yararlı olmasını dilerim. Suat TAŞER Ankara, 1967
İkinci Basıma Not 1967 yılında, M.E.B.’nca yayınlanan “Tiyatro Sanatı Udžzerine Eserler” dizisinde çıkmış olan bu seçkin yapıt yıllardır aranmaktaydı. Dilini arıtarak yeniden ortaya koyduğumuz “Bir Aktör Hazırlanıyor”; bu konuda hazırlanmış ve hazırlanacak olanlarla birlikte genellikle sanatı, özellikle de tiyatroyu, sahneyi, sahnedeki yaratma olayını, piyes yazarını, aktörü, yönetmeni, seyirciyi, başarının tadını, başarısızlığın acısını tastamam öğrenmek ve anlamak isteyenlerle yapıtı nicedir özlemle bekleyenlere bir kez daha iyi dileklerle sunulur. Suat TAŞER Karapınar/İzmir, Ağustos 1981
İngilizceye Çevirenin Önsözü Stanislavski’nin dostları, Moskova Sanat Topluluğu’nu kuran yöntemleri, ölümünden sonra gelecek aktörlerle yönetmenlere yararlı olabilecek bir biçimde kâğıt üzerine geçirmeyi arzuladığını nicedir bilip dururlardı.
Kendisi bu arzusunu bana ilk açtığında, tasarladığı yapıttan bir aktörlük grameri olarak söz etmişti. Bu konuda, Sanat Yaşamım adlı yapıtında ve yönetimi altında çalışanların benzeri anlatımlarında tümüyle değişik, derine inmeyen, kendi düşüncelerine göre de daha az önemde bir çaba gösterilmiştir. Bu uğraş kılavuzu, bir el kitabı, içinde alıştırmalar bulunan bir yapıt yazmayı düşleyip durmuştu. Bu ise, gerçekleştirilmesi son derece güç bir işti.
Çağdaş tiyatronun doğuşundan, yani aşağı yukarı üç yüz yıldan beri toplanıp biriken basmakalıp sahne alışkanlıkları yararlılıklarını yitirdiği gibi, aynı zamanda yeni sanatın, sahne üzerindeki içtenlikli coşkunun yolunda aşılması güç engeller halini almıştır.
Moskova Sanat Topluluğu, sahneyi, yapmacıklaşan, bu yüzden de gelişimi önleyen bu alışkanlıklardan kurtarmak, aktörü, yaşamın dış görünüşleri ve bu görünüşlerin içteki yansımalarını inandırıcı psikolojik bir gerçeklikle anlatıma kavuşturmak için kırk yıl çabalamıştır.
Bu uzun, bu çetin çaba nasıl yerleştirilecekti bir kitabın içine? Stanislavski, özellikle, Moskvin ile Kachalov’dan en acemilere kadar bütün aktörleri tedirgin eden yanılmaları göz önünde tutarak belli bir konuşma rahatlığına gereksinim duymuş, bu yüzden de romanımsı bir biçim üzerinde karar kılmıştır. Böyle yapmasaydı da eli altındaki aktörlerin adlarını verseydi dilediği konuşma rahatlığından yoksun kalırdı.
Kendisi Torstov diye uydurma bir adın arkasına gizlenirse de, bu, görüşü keskin okuyucunun gözünden kolay kolay kaçmaz. Ayrıca, derslerde harıl harıl not tutan ateşli öğrencinin, çağdaş dünyayı en iyi belirtecek yöntemlere doğru yolunu bulmaya çalışan yarım yüzyıl önceki Stanislavski olduğu da besbellidir. Burada yeni bir buluş savı ortaya atılmış değildir.
Yazar, daha az esinli, ama anlayışlı öğrencinin öğrenmek zorunda olduğu doğru coşkularla doğru anlatımlardan, Salvini veya Duse gibi dâhilerin kolaylıkla yararlanabileceklerini belirtmek çabasındadır. Stanislavski’nin üstesinden gelmek istediği iş, bir gerçek bulmak değil, fakat bulunmuş gerçeği doğanın tepeden tırnağa donattığı aktörlerle, gerekli sıkı düzen altına girmeye gönüllü yönetmenlere yararlı olabilecek bir biçim içinde ortaya koymaktır.
Bu kitapta sanatın genel ilkeleri ile sık sık karşılaşılırsa da, yazarın kendince benimsediği baş ödev, üzerinde günlerce, aylarca çalışılması gereken bu ilkelerin en yalın uygulama örnekleri içinde belirtmektir. Stanislavski, bu örnekleri, ister Rusya’da ya da Almanya’da, ister Itǚ alya’da, Fransa’da, Polonya’da ya da Amerika’da doğmuş olsun, bütün aktörlerin gereksinimlerine kolaylıkla uygulanabilecek bir biçimde ve her ülkede bulunabilecek coşkulara yakın bir yalınlıkta ortaya koymaya uğraşmıştır. En büyük çağdaş aktör topluluklarının elden geldiğince çok ve geniş ölçüde yararlanabilecekleri böyle bir yapıtın önemi üzerinde fazla söz gereksizdir.
Moliere’in kendi piyeslerini nasıl prova ettirdiği konusunda Comedie Français’de yankılanan doğru ya da modası geçmiş provalarla ilgili ayrıntılı notları elde etmek için neler vermezdik? Şöyle diyelim: Fırtına’da, Romeo ve Juliet’de, Kral Lear’de aktörlerini eğiten Shakespeare’in tiyatro içinde o andaki portresini tamı tamına göz önünde canlandırmanın değeri ölçülebilir mi? Elizabeth Reynolds HAPGOOD