Aşk yalnızca bir tanedir; ama görüntüleri onlarca, binlerce, belki milyonlarcadır. Sıradan ilgilerin ve sevgilerin ötesinde, görünen perdelerin arkasında, fark edilen renklerin maverasında çıldırtıcı bir hasreti ve kalıptan sıyrılmış bir özlemi tanımak ve duymak isteyen varsa eğer, bu kitap işte onu anlatır. Ağustos güneşinin kırıldığı kumlarda çatlayan dudakların kıvranarak, dökülerek, koşarak ve çırpınarak akan Dicle’ye hasreti ne ise, Fuzûlî’nin gönlünden taşan aşkın coşkunluğu ve yakıcılığı da odur.Bu kitap, bütün öteki aşkların ağırlığınca bir aşk ilhamıdır, o kadar…
İÇİNDEKİLER
Sunuş
Fuzûli
1 Suya Güzelleme
7 Kaside Der Naat-ı Hazret-İ Nebevi
11 Nebiler Nebisi Ve Efendiler Efendisi Üzerine Bir Kaside
SUNUŞ
Klâsik şairlerimiz hemen iıer nazım şekli ve nazım türünden şiirler yazarlar, bunları belli bir sıra içerisinde tertip ederler ve divanlarım böylece oluştururlardı. Hemen her divanın baş kısmında belli nazım türlerinden manzumeler bulunur, bunlar içerisinde Uz. Peygamber adına övgü şiirleri olan naatlar önemli bir yer tutardı.
Naat, bir şairin Efendiler Efendisine karşı sevgisini anlattığı, hiç gösteriş ve kilin: kapılmadan samimi duygularla yazdığı şiir türüdür. Hu nedenledir ki. naatlarda şairin dili diğer şiirlerinden daha güzel, samimi ifadelerin ihtişamı ön plânda durur. O’nun şefaatini umarak ve hiçbir dünya menfaati gözetmeden yazılan naatların üslûp ve sanatla yoğrulmuş olması da ayrıca onlara güzellik katar. Bu yüzden şairler naat yazma konusunda hiç ihmalkâr davranmamış, bilakis içlerinden Na’tî (naat yazıcısı) mahlasını kullanarak naat mecmuaları oluşturanlarda çıkmıştır.Naat yazıcılığında gazel, musammat, terkip gibi nazım biçimleri kullanılmışsa ela, hemen pek çok şair tarafından kaside nazım biçimi tercih edilmiştir. Türk edebiyatında kaside biçiminde yazılmış naatların en muhteşem örneği ise, fuzulinin su kasidesidir. Her beytinin sonunda redii olarak su kelimesi tekrar edildiği için Su Kasidesi adıyla anılan bu müstesna kaside, toplam 32 beyit olup, şiirin rotasını nazirelerin (benzer şiirleri belirlediği bir edebiyatta, Türünün yegane örneği olarak taklit bile edilememiştir.
Fuzûlî, yaşadığı Bağdat havalisinde. Dicle’nin Medine istikametine akışından etkilenerek, bir aşka dönüşen Peygamber sevgisini, tıpkı uçsuz bucaksız çöl iklimlerinde dudakları çatlayacak derecede su hasreti çeken bir susuzun özlemiyle anlatmış ve su. bu şiirde bir aşkın adı oluvermiştir. Onun ayağının tozunu başına taç edinen bir ulusun çocuğu olarak Fuzûli belki de bütün hir Türk varlığının derin aşkımi terennüm etmiş, şiiri yüzyıllarca ağlanarak okunmuştur. Dizelerdeki samimiyet ve derinlik, okuyanların kendi dünyalarındaki aşklarını ve hasretlerini de yaşanır kılarak onları kendileriyle, dinleri ve rehberleriyle baş başa bırakmıştır. Bugün dil bağlarımızı kopardığımız o sevgi atlasından bir ilham olsun diye bu şiiri yünümüz diliyle yorumladık, hiç şüphesiz, o bir aşkın şiiridir ve itiraf ederiz ki. o aşk, belki de yaşanılabilecek aşkların en muhteşemi olabilir. Allah bizi ve sizi o aşkın ateşine atsın!..