Tanzimat Sürecinde Türkiye dizisinin ikinci kitabı olan Askerlik’te, III. Selim’den II. Abdülhamid devri sonuna kadar geçen uzun sürede, Osmanlı ordusunda yapılan düzenlemelerin önemli bir kısmı yeni bilgi ve bulgularla irdelenmektedir. Böylece ülke yönetiminde yapılan yeniliklere uyumlu olarak, orduda gerçekleştirilen değişikliklerin bir kısmının dönemler halinde izlenmesi olanaklı kılınmaktadır.
Özellikle askerlik alanında yapılan yeniliklerin uygulanması sırasında karşılaşılan güçlükler ve alınan önlemler ilk kez ulaşılan belgelere dayanılarak aktarılmaktadır. Daha çok bilgilendirmeye yönelik makalelerin ardından askerlik alanındaki düzenlemelerin genel bir değerlendirmesinin yapılmış olması, bu uzun süreçte gerçekleştirilenleri bir arada izleme olanağı vermektedir.
Bu dizinin diğer kitapları; Ülke Yönetimi ve Anadolu Kentleri başlıklarını taşımaktadır.
İçindekiler
ASKERLİK ALANINDA YENİ DÜZENLEMELER.
Ankara Sancağında Nizâm ı Cedîd Ortasının Teşkili ve
Nizâm ı Cedid Askeri Kanunnâmesi
Anadolu’da Redif Askeri Teşkilatının Kuruluşu
Redif Askeri Teşkilatı
Osmanlı imparatorluğu’nda Askere Almada
Kura Usulüne Geçilmesi
(1846 Tarihli Askerlik Kanunu).
Osmanlı Ordusunda Yeni Düzenlemeler (1792 1869)
II. Abdülhamit Döneminde Osmanlı Ordusu
Yenileşme Sürecinde Osmanlı Ordusu
Ankara Sancağında Nizâm ı Cedid Ortası’nın Teşkili ve Nizâm ı Cedîd Askeri Kanunnâmesi
III. Selim’in devlet idaresini ele aldığı sıralarda Osmanlı İmparatorluğu’nun durumu hiç de iç açıcı değildi. Rumeli ve Anadolu’da yer yer iç isyanlar olmakta, bir tarafla Rusya ve Avusturya ile yapılan savaşların yüklediği mali bunalım, diğer tarafta ayan, ağa ve derebeylerin zulmü altında iyice yoksullaşmış halk inim inim inlemekte idi. En önemlisi ülkenin iç ve dış güvenliğini sağlamakla yükümlü olan silahlı kuvvetler (ordu), asıl amaçları olması gereken bu anlayıştan ayrılmış, görevlerini geçim yolu olarak gören bir ordu durumuna düşmüştü. Bu devirde yurt bütünlüğünü korumakla görevli 400.000 resmi Yeniçeriden ancak 60.000 kadarı görevi başında bulunuyordu. “Bunlardan harbe iştirak edenleri ancak 25.000 kişi idi. Fakat harbe iştirak edenler de harp için askerlerin sahip olmaları lazım gelen en iptidai bilgilerden mahrum idiler.”
imparatorluğun içinde bulunduğu vahim durumu iyi bilen III. Selim, devleti kurtarmak için gerekli tedbirleri alma yoluna gidince, kendisine “layihalar”la durum hakkında düşüncelerini bildiren devrin düşünür ve ileri gelenlerinden çoğu, ilk tedbir olarak askerlik ocağının nizama sokulmasını salık vermişlerdi Padişah da her şeyden önce güvenebileceği bu orduyu kurmayı çok istiyordu
Çünkü bu herşeyin kendi hayatı ile ilgili idi Yeniçerilerin gerçek durumlarını çok iyi bilen III Selim”Bozok ve havalisi ayanı Cebbarzade Süleyman Bey’in ve daha sonra Konya beylerbeyi Kadı Abdurrahman Paşa’nın büyük gayret ve himmetleri, bunlardan başka yine bu iki zatla Bolu voyvodası Hacı Ahmed oğlunun Nizâmı Cedid için kışlalar yaptırdıkları görüldüğü gibi bu rakamlar Enver ziya Karal hocamızın Kitabında da ayrıntılarıyla verilmiştir.
Nizâmı Cedîd Askerinin Kanunnâmesi
Gerek III Selim devri ve gerekse doğrudan doğruya Nizâmı Cedîd Askeri teşkilatı hakkında yayınlanmış yazılarda rastlayamadığımız ve vesikanın başlığı olarak konulan başlığın da açıkça gösterdiği bu kanunnameyi, Ankara Şer’iye sicillerinden 201 numaralı deflerde bulduk. Defterde 104 numara ile numaralandırılmış olan kanunnamenin Başbakanlık arşivinde aslı var mı yok mu bilmiyoruz Bildiğimiz, bu kanunnameye az çok benzeyen ve Elhac İbrahim Efendi tarafından III. Selim’e sunulmuş olan bir tezkerenin var oluşudur.6 Öyle anlaşılıyor ki bu tezkere değiştirilip kanunname şekline sokulduktan sonra ibrahim Efendi’nin mührü ile mühürlenip sancaklara gönderilmiştir. Nizâm ı Cedîd taraftarlarından olan Elhac İbrahim Reşit; Nizâm ı Cedîd Ocağı Nazın ve aynı zamanda İrad ı Cedîd Defterdarlığını da yapmıştır. Kanunnameyi Anadolu ve Karaman eyaletlerinin kapsamına giren sancaklara kendi imzası ile göndermiştir.
Kanunnamenin hangi tarihte hazırlandığı hakkında bir kayıt olmamakla beraber giriş mahiyetinde baş tarafına yazıları yazıdan anlaşıldığına göre, Ankara sancağına 1803 tarihinde gönderilmiş olması gerekmekledir.
Kanunnamede Nizâm ı Cedîd ortalarının on iki bölükten ibaret olduğu, bu bölüklerden altısının sağ kol, altısının da sol kol bölükleri olarak adlandırıldığı anlaşılmakladır. Nizâm ı Cedid askeri devamlı asker olmayıp nöbetle askerlik yapan ve Osmanlı İmparatorluğu’nda benzeri olmayan yeni bir kuruluş olduğundan, kanunnamede uymaları gereken kurallar, çok lefemıadı ve sarih olarak
Özetlersek:
a) Nizâm ı Cedîd askeri binbaşı adı ile adlandırılan bir kumandanın kumandasında olacaktır. Binbaşı orta tabir edilen ve on iki bölükten meydana gelen birliğin en büyük amiridir Her ortanın binbaşısı, ortasına bağlı erlerin idaresinden müstakilen sorumludur. Binbaşı dahil, diğer zabitim kışlana devimli bulunacaktı. tatil yapmak isteyeni veya işleri ile meşgul olmak sorunda Lılanı olurca bir ıkı ve en çok uç ay 12 ın alabilecektir kın tezkeresini binbaşının izni olmadan hiçbir subay kışladan ayrılmayacaktır
b) Erler, bekâr, güçlü kuvvetli olanlardan seçilecekler, kışlalarında eğitim ve öğretim görerek savaş için elzem olan bilgileri edineceklerdi. Her ona iki kısımdı. Altı bölüğe sag kol, diğer altı bölüğe ise sol kol adı verilmişti. Bir orta bir bütün olarak kışlada “talim ve taallüm” yapmayacak, nöbet ile her ay sağdan ve soldan birer bölük kışlaya çağrılıp eğitilecekti. Nöbetçi olan bu iki bölüğün erleri ve zabitleri kışla kapısında ve gerekli görülen yerlerde devamlı nöbet tutacaklar, birbirlerinin yerine nöbet tutma olmayacaktı, iki bölük bir ay eğitildikten sonra izinli sayılacak, erler köy ve kasabalarına gönderileceklerdi. İzinli giden erlerin kışla ile ilişkileri tamamen kesilmiş sayılmıyordu. Suç işlerlerse izinde bile olsalar araştırılacak ve cezalan yine kışlalarınca verilecekti. Nöbette olmayan bölükler memleketlerinde iş ve güçleriyle uğraşabilecekler, yalnız ücretle bir başkasına hûmet edemeyecekleri gibi, voyvoda, mütesellim ve derebeyler yanında sekbanlık da yapamayacaklardı. Yapan olursa şiddetle cezalandırılacaktı.
Erlere ayda beş kuruş, onbaşılara ise onar kuruş aylık verilecek, izinli oldukları sürede ise aylıklarının yarısı kendilerine ödenecekti.
Bu ödeme her ay yapılamayacak, nöbete geldikleri ay işlenmiş aylıklarını alabileceklerdi Nöbet sırası geldiği halde nöbete hastalık veya başka bir bahane ile gelmeyenlere işlenmiş aylıktan ödenmeyecekti
O Taşrada olan ona ve bölükler her sene münavebe ile büyük talimler için İstanbul’a gidecekler, bağlı bulundukları Üsküdar veya Levent kışlalarında yaz aylarında isbat ı vücut edip eğitim ve öğretim görecekler, bu esnada kendilerine senede bir defa devletçe özel elbiseleri verilecekti. Bu elbiseleri ancak nöbetlerinde giyeceklerdi (Subaylar ise devamlı resmi kıyafetle gezeceklerdi}.
Kışlalarında nöbette olan erler de “Kaide i Ocak üzre” her gün sabah ve akşam acemi talimi, pazartesi ve perşembe günleri ise subay ve nefer beraber “kuru talim” (ateşsiz talim) yapacaklar, on günde balen on bes günde bir de ateşli talim yapacaklardı.
d) Kışlada veya köylerinde bulunan erler, ehl i örf taifesi tarafından bahanelerle rencide edilmeyecek, kendilerinden salyane ve benzeri vergiler istenmeyecekti.
Kışlada bulunan er ve subaylara günde yarımşar vukiyelik birer ekmek ile sabahları çorba, akşamları, yahni ….