Roman (Yerli)

Uluçınarın Kökleri – Sultan I. Mehmet Han (Çelebi)

Memleket halkı ve güçsüz kişiler Allah-ü Teala’nın size emanetidir. Bunlara bakmak onları korumak padişahın namus borcudur. Size yakışan budur ki illerimizin çiğnenmesine ayaklar altına alınmasına asla izin vermeyesiz. Bu toprakları sahipsiz sanarak el çabukluğuyla konmaya kalkıştıysanız, buraların şanı yüce koruyucusunu tanıyınca artık çekip gidersiniz.

Yok gitmeseniz; kötü bitecek sonuçlara hazırlanınız. Bundan sonra sadece kılıçların ve okların diliyle konuşulur ve görüşülür.

***

ÖNSÖZ

Ulu Çınar serisi erenlerin himmetiyle, tıpkı Osmanlı’nın yükselme devrinde olduğu gibi tüm hızıyla devam ediyor. Türk insanının tarihi susuzluğunu gidereceğine inandığımız bu eser özellikle büyük bir kültür emperyalizmi ve asimilasyon politikasıyla yok edilmeye çalışılan Türk Kültürü için de bir tutunma dalı olacaktır.

Dini, dili, tarihi, kültürü, özü, kısacası insanı insan yapan tüm değerleri değiştirilerek tamamen yok edilmek istenen Türk Milleti büyük bir felaketin eşiğinden dönmüş, Haçlı tuzağı bozulmuştur. Türk çocuklarının atalarıyla bağını kesmek için hazırlanan birçok tuzak proje, bu topraklarda yatan sayısız şüheda ve evliyanın ruhaniyeti bereketiyle bozulmuş, Hıristiyanların Türk Milletini Hıristiyan yapma emelleri kursaklarında kalmıştır.

Türklerin yükseliş yolunu gösteren; madde ve manada ilerlemeye ışık tutan milli ve manevi değerlerini yıkmak için de her asırda haçlı seferleri ile zulüm ile, işkence ile bizdenmiş gibi görünerek, yalan ve hileli sözleri ve yazıları ile temiz Türk gençliğini aldatmaya, kardeşi kardeşe düşürerek içeriden yıkmaya uğraştılar ve çok zarar verdiler.

Bütün bunlara rağmen Türk gençleri kötülenen, aşağılanan, haklarında sayısız iftiralar atılan atalarının ne kadar asil, temiz ve dürüst o kadar da kahraman, mert bir nesil olduğunu kavradı. Atalarıyla kalbî bir bağlılık gelişti. Artık bundan böyle Türk düşmanları ne kadar çaba gösterirse göstersin, torun ile dedenin arasına giremeyecektir. İşte Ulu Çınar serisi Türk gençleriyle dedeleri arasına giren, kanı bozuk Türk-İslam Düşmanlarına bu fırsatı vermeyecektir. Sağlam kaynaklardan derlenen, doğru tarihi bilgilerle hazırlanan Ulu Çınar serisi, tarihimizi, roman tadında Türk çocuklarına sunacak ve sevdirecektir.

Ulu Çınar serisiyle ilgili olumsuz ve gerçeklere aykırı tenkitler yaparak bu serinin Türk gençlerine ulaşmasına engel olmaya çalışan ne idüğü belirsiz kimseler çıkmış, bunca yıldır yürüttükleri Osmanlı Padişahları’nı kötüleme çalışmalarının heba olacağı endişesiyle Ulu Çmar serisinin önünü kesmeye gayret etmektedirler. Bunu yapanlar her karış toprağı cennetmekân ecdadımızın mübarek kanıyla yoğrulmuş bu mukaddes vatan topraklarında hâlâ o büyük neslin torunlarını Hıristiyan yapmak maksadıyla misyonerlik faaliyetlerinde bulunan Papalık adamlarıdır. Bu topraklarda dağıttıkları milyonlarca adet İncil vasıtasıyla Hıristiyan yaptıkları, zihinlerini bulandırdıkları genç sayısını yeterli görmeyen bu hainler, Türklerin kitleler halinde Hıristiyan olmasını beklemektedirler. Bunun için her türlü teknolojiyi kullanmakta, basın yayın ve medyadan azamî derecede istifade etmektedirler.

Öz değerlerinden kopmuş, hiçbir mukaddes tanımayan, sabır, sebat, çalışma ve gayret bilmeyen sadece diskolarda arz-ı endam etmeyi yaşam tarzı sanan bir gençlik yetiştirip, boş kalan zihinlerine de Hıristiyanlığı yerleştirmeyi düşünenler bu disko gençliğinin bile atalarıyla kopmaz bir bağ kurarak özüne döneceklerini üzüntüyle görecek ve bu kutsal vatanı ele geçirme çabalarına ulaşamayıp elleri boş terk edecekler Türk diyarını…

Çelebi Mehmet Han, Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusudur. Bu kitabı okuduğunuzda bu padişahın bizler ve vatanımız için hangi fedakârlıklara katlandığını, daha küçük yaştan beri girdiği amansız mücadeleyi, vücudunda yaralanmayan organının kalmadığını, hiçbir engelin onu atalarının önüne koyduğu nizâm-ı âlem davasından vazgeçiremediğini hayret ve ibretle okuyacaksınız.

“Çelebi Mehmet Han” kitabını okuyunca “bu bir vaaz kitabı” diyen bazı okuyucularımıza bir hatırlatma yapmayı da unutmayalım Çelebi Mehmet Han, bir fıkıh âlimidir. Başarılarının altında âlim olması yatar. Her meselenin çözümünde ilmi anahtar olarak kullanmış, bulunduğu her yerde Hakk’ı tavsiye ve nasihat etmiştir. Osman Gazi’den başlayan zaviye-sultan ilişkisi devam etmiş, evliya ve ulemayı kendilerine rehber edinmişlerdir.

Batılı yazarların hayal dünyalarında oluşturup kaleme aldıkları Osmanlı Tarihi’ni okuyarak büyüyenler ilk etapta “Ulu Çınar” dizisini yadırgayacaklardır. Fakat gerçekler bu dizide yazılanlardır. Hiçbir şey bunu değiştiremez. Osmanlı Haremi diye kitap yazıp, bu kitabın kapağına padişah hanımı veya falan padişahın cariyesi diyerek, kendi hayal dünyalarında çizdikleri çıplak kadın fotoğrafı koyanlar Osmanlı Haremi’ni ömürlerinde hiç göremeyen Batılı yazarlardır. Ulu Çınar dizisini okuyanlar bu yazarların ne kadar yalancı ve hayalperest olduğunu anlayacaktır.

Okuyucularımızın olumlu tepkileri bundan sonra yazacağımız Osmanlı Padişahları için bize güç vermektedir. Bir okuyucumuzun, “Osman Gazi böyle ise Yavuz Sultan Selim Han’ı nasıl yazacak! Çok merak ediyorum.” sözüne cevap olarak deriz ki: Osman Gazi zaten güzel bir hayat yaşadı. Biz sadece o güzelliği gücümüz nispetinde yansıtmaya çalıştık. Başkaları ise bayağılaştırıp, küçük düşürmeye, kötülemeye çalıştılar. O muazzam medeniyetin kurucuları bu zamana kadar onların kötülemeleriyle kötü olmadıkları gibi bizim övmemizle de güzel olmadılar. Onlar zaten güzeldiler.

Muazzam bir medeniyeti dünyaya armağan eden mukaddes atalarımızın o meşakkatli hayatını anlatan romanlarımızda fazla bilgi bulunması ve piyasadaki roman tarzına uymaması sebebiyle birkaç okuyucumuz tarafından tenkit edilmiştir. Bu romanlar didaktik ve belgesel roman tarzında yazılmıştır. “Sanat toplum içindir.” görüşü benimsendiği için, okuyucuya o dönemle ilgili detaylı bilgi vermek, Osmanlı tarih ve medeniyetini öğretmek de amacımızdır. Türk gençlerinde tarih şuuru ne kadar iyi olursa, gelecek endişemiz o kadar az olacaktır. Osmanlı Padişahları, hayatını sadece at üzerinde geçirmemiş, sayısız müessese ve kurum bina ederek emsalsiz bir medeniyet tesis etmişlerdir. Türk çocuklarının adlarını dahi bilmediği bu tarihi tesis ve kurumların Ulu Çınar serisinde dile getirilmesi çok doğal olduğu gibi gereklidir de. Bu düşüncelerle Osmanlı Devleti’ni ikinci defa kuran büyük devlet adamı Çelebi Mehmet Han ile sizleri baş başa bırakırken kitabı bitirdiğinizde Çelebi Mehmet Han’ın ruhuna Fatiha okumanızı, eğer imkânınız varsa Bursa’da bulunan türbesini ziyaret etmenizi diliyorum.

Kemal Arkun
Aralık 2007

*

ÇELEBİ SULTAN MEHMET

1386 senesinde Yıldırım Bayezit Han’ın cihat ve gazalarla, ilim ve irfanla geçen devri saltanatında kayınpederi Germiyanoğlu Süleyman Şah’ın Murad-ı Hüdavendigâr’ın gazalarına hayran kalıp, hu gazalardan manevi pay almak maksadıyla oğlu Yıldırım Bayezıt’a verdiği kızı Devlet Hatun’dan nurtopu gibi bir erkek evladı doğmuştu. Yıldırım Bayezıt Han bu bebeğe karşı diğer çocuklarından daha farklı duygular hissetmeye başlamıştı. Ona sevgili Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam’ın adını koydu. Türkler Peygamber Efendimize hürmeten bu ismi Mehmet olarak telaffuz ediyorlardı. Onun kulağına ezan okuyarak İki Cihan Serveri’nin adını koyarken sanki Osmanlı soyunun bu minik bebekle devam edeceğini keşfetmiş gibiydiler. O devirde sarayda âdet olduğu üzere, şehzadeler gerek valide sultanlar gerekse sütanneler tarafından abdestsiz emzirilmez, bebeğin beyin yapısı, karakter ve kabiliyetinin doğduğu andan itibaren şekillenmesi sebebiyle her zaman Cenab-ı Hak tarafından makbul görülen ortamlarda bulundurulurdu.

Yıldırım Bayezıt Han çok itibar ettiği Bursa Kadısı ve büyük fıkıh âlimi Molla Fenarî Hazretleri’ni Şehzade Mehmet’i bir fıkıh âlimi olarak yetiştirmesi için vazifelendirdi.

MOLLA FENARÎ

Osmanlı Devleti’nin ilk şeyhülislamı, adı Muhammed, lakabı Şemsüddin olup, babasının ismi Hamza’ydı. 1350 senesi Safer ayında Fener köyünde doğduğu için doğduğu köye izafeten ve babasının fenercilik sanatıyla meşgul olmasından dolayı Fenari nisbesiyle meşhur olmuş, ömrünü, dinine ve devletine hizmetle geçirmişti. Bursa’da bir mescit ve onun yanında Türk çocuklarına ilim ve irfan öğretilen bir medrese yaptırmıştı.

Molla Fenarî, akli ve nakli ilimlerde zamanının bir tanesiydi. Alaüddin-i Esved’den, Cemaleddin Kayserî’den ve Mısır’da Ekmeluddin-i Baberti’den ilim tahsil etti. Babasından ve Somuncu Baba diye meşhur büyük evliya Şeyh Hamüdiddin-i Aksarayî’den de tasavvuf marifetlerini elde etti.

Din ilimleri yanında fizik, matematik, astronomi ve diğer fen ilimlerinde de üstün bir dereceye yükseldi. Tahsilini tamamladıktan sonra Anadolu’ya dönerek, Bursa’ya yerleşti. Müderrislik ve kadılık yaptı. Bursa’da talebe okutarak binlerce Alim yetiştirdi. Adı ve şöhreti her tarafa yayıldı. Sultanlar, kumandanlar ve büyük Alimler kendisine hürmet ve itibar gösterdiler. İlim ve irfan talep edenler, her taraftan koşarak gelip, onun derslerine devam ettiler. Molla Fenarî (rahmetullahi aleyh) ders okutma yanında fetva işlerini ve Bursa kadılığını da yürütmüştü.

Molla Fenarî bir ara Bursa’dan Konya’ya gitmiş, Karaman Beyi ona çok ihsan ve iltifatlarda bulunmuştu. Onun ders okutması için yaptığı rica üzerine bir müddet orada ders verip, Yakub-î Asfar ve Yakub-î Esved gibi ilimde yüksek derecelere ulaşan talebeler yetiştirmişti.

Molla Fenarî 1419 yılında bir defa hacca gitti. Hacdan dönerken Mısır Sultanı Melik Müeyyed, memleketinde kalarak ders vermesini rica etmişti. Bir müddet de orada kalarak birçok ulema ve evliya ile sohbet, ilmi müzakere ve fikir alışverişinde bulundu. Bu yolculuğu esnasında Kudüs-ü Şerif’i ziyaret etti. Daha sonra Osmanlı Padişahı’nın daveti üzerine Bursa’ya gelmişti. Bu haccı sırasında Medine-i Münevvere’de iken vefat eden büyük veli Şah-ı Nakşibend’in Halifesi Muhammed Parisa Hazretleri’nin cenaze namazında bulundu.

Molla Fenarî Hazretleri, Bursa’da ilim öğretme yanında kazzazlık (ipekçilik) yaparak nafakasını temin etmeye çalışmış ve bu kazancıyla çok hayrat ve hasenatta bulunmuştu.

Kalede, Manastır Mahallesi’nde ve Debbağlar Semti’ndeki mescitler yanında Pınarbaşı’ndaki Darul-hadis onun yaptırdığı eserlerdendir. Kudüs’te de bir

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Kayıp Gezegen 2. Dünya

Editor

bana prenses deme!

Editor

Erich Maria Remarque – Tanrı’nın Gözdesi Yok

Editor
Yükleniyor....

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası