Roman (Yerli)

Yenik ve Yalnız

yenik ve yalniz 5edbb6e3c5b36Özel dedektif Remzi Ünal telefonuna bırakılan onlarca sesli mesajın sahibiyle sonunda karşılaşır. Karşılarındaki kararlı ses ona belki de bir dedektiften istenmeyecek kadar kolay bir iş yapmasını teklif  etmektedir. Ancak Remzi Ünal bu kadar basit bir işin arkasında çok daha karmaşık bir hikâyenin olduğunu hissetmiştir. Ve hislerinde yanılmayacaktır da…

Bir oto galerisinin karşısında başlayan bekleyişi onu İstanbul’un değişik köşelerine, olayların etrafında dolaşan başka insanlara yönlendirir. Başka bir hikâyenin izini sürmesini sağlar.

Polisiye türünün usta yazarı Celil Oker bu romanında da okurunu Remzi Ünal’ın peşinde heyecanlı ve sürükleyici bir maceraya çağırıyor.

Bölüm 7.1

Yerde tek başına duran telefon, koli kucağımda, kapıyı arkamdan kapatmadan önce salonun ucundaki pencereden Akmerkez’e bakarken çaldı.

Evden eve filankes taşımacılığın suratsız elemanları, patronları ve aracılık eden reklamcı arkadaşımla birlikte işi keşfe geldiğimizde sergiledikleri becerikli ve işbilir tavırlarını çoktan çöpe atmışlardı. Aniden ortaya çıkan küçümseyici bakışlarıyla, sanki silah zoruyla taşıdıkları orta yaşlı bekâr evinin ıvır zıvırlarını silindir kolilerine lütfen yüklemişler, çekip gitmişlerdi. Dün sitenin otoparkında dikilip kamyonun nasıl yanaşacağını konuşurken dağıttığım sigaraları çoktan haram etmiştim içimden.

Ceride kalan manzara da hiç parlak değildi. Sökülüp anında dağıtılan kütüphanemin arkasına denk gelen duvarın açığa çıkan manzarası en tahammüllü ev kadınını bile isyan ettirecek nitelikteydi. Yerdeki duvardan duvara halının üstündeki derin koltuk ve sehpa izleri dünyanın en amatör detektifine bile evin içinde saatlerimi nasıl geçirdiğimi anında söylerdi. Yıldız Turanlı halıyı yeni eve girmeyecek sayısız eşyamın başına yazmıştı zaten. Duvarlarda, kaldırılan tabloların yerlerini belli eden açık renkli dikdörtgenlerden yoktu hiç. Sağdaki pencereyi neredeyse bütünüyle kapatan mahallenin emlakçısının bez pankartı manzaranın üzücülüğüne tüy dikiyordu.

Öteki odalardan bahsetmeye gerek duymuyorum bile.

Salonun en bakılacak yerine, soldaki pencereden görülen Akmerkez manzarasına bakıyordum telefon çaldığında. İçeri doğru iki adım attım. Yıldız Turanlı kapının dışındaydı. Planlananın tersine hareket ettiğimi fark edince peşimden eve yeniden girdi.

Daha on altı saat önce gazetelerle dergilerin altında, kül tablasıyla sigaramın arasında, geçmişte büyük ve gizemli haberleşmelere aracı olmuş ve yenilerini beklemekte gibi gururla duran telefon, şimdi yalnız ve mahzundu. Yine de boş salonu enikonu çınlattı ikinci ziliyle.

Zilin üçüncü çalışında Yıldız Turanlı’ya baktım. Görmek istediğim şeyi görmedim gözlerinde.

Bir kere daha çaldı telefon. Beşincide telesekreter devreye girecekti. Yeniden baktım Yıldız Turanlı’ya.

Gitmemiz gerekiyor anlamına gelen bir hareket yaptı, gövdesiyle yarım dönerek kapıya doğru.

Telesekreter in karşılama cümlesini duyunca gülümsedim. Sanki hiç bilmediğim bir hikâye anlatacak gibiydi cihazın devrelerinin arasına sıkılmış elektronik kızın sesi.

Not bırakmaya başlanabileceğini bildiren bip sesinden sonra telaşlı bir ses yükseldi eski model cihazın düşük kaliteli hoparlöründen. Tanıdığım bir ses.

“Remzi Bey… Remzi Bey… Hay Allah, bulsaydım çok iyi olacaktı sizi. Yardıma ihtiyacım var. Çok!”

Ben de “Hay Allah,” dedim içimden.

Tanıyordum bu sesi. Çok iyi tanıyordum. Ama hiç konuşma m iştim sahibiyle.

Telesekreterime defalarca not bırakan kadındı bu. Defalarca ve hiçbirinde kendisini aramam için telefon numarası bırakmayı akıl etmeyen. Ben evdeyken tesadüfen hiç aramayan. Defalarca telesekreterime not bırakıp yardım isteyen.

Kucağımda ki koliyi telefonun yanına bıraktım. Dizlerimin üzerine çökecek kadar eğilip cihazı ahizeyi gövdeden ayırmadan elime aldım. Yıldız Turanlı’nın yüzüne bir daha baktım.

Nasıl baktıysam izni kopardım.

Evimden ayrılırken gelen son telefona cevap vermeme, düğünden önce bekârlık partisi vermek isteyen damada anlayış gösteren gelin bakışlarıyla verdi izni ama. Dikkatle elbette. Masanın üstünde soyunan kıza masa sınırlarından daha fazla yaklaşma diyordu gözleri.

Yavaşça pencereye yaklaşarak götürdüm ahizeyi sağ kulajıma. Telefonun gövdesi sol elimdeydi.

“Efendim?” dedim en efendi sesimle.

“Remzi Bey?” dedi telefonun öteki ucundaki kadın sesi. Hafiften şaşırmış gibiydi.

“Benim,” dedim. “Makine değil.”

“Çok sevindim sizi yakaladığıma,” dedi telefondaki kadın. Bıraktığı notlarda konuştuğundan farklı bir telaş vardı sesinde. “Yardımınıza çok ihtiyacım var ama… Taşınıyorsunuz galiba.”

Kendi kendime gülümsedim.

“Evet,” dedim.

“Sizinle görüşebilir miyiz?” dedi. “Lütfen… Bu telaşınızda,biliyorum ama.

“Hayırdır?” dedim.

“Yardımınıza ihtiyacım var,” dedi yalın bir ses titreşimiyle.

“İşi bıraktım,” dedim inandırıcı olmasına çalıştığım bir ses tonuyla

Hafif arkama dönüp Yıldız Turanlı’nın yüzüne bakmam gerekirdi burada ama bakmadım,

“Bıraktınız mı?”

“Evet,” dedim.

“İnanamıyorum,” dedi telefondaki ses, “Neden?”

Ona nedeni söylemekte sakınca görmedim.

“Evleniyorum,” dedim.

Burada yine bakmam gerekiyordu belki ama bakmadım.

“Anladım galiba,” dedi. Derin bir soluk verdi telefonun öteki ucunda. Sonra hızla konuştu. “Belki, eee, nişanlınız izin verir bana yardım etmenize. Bir rica etseniz. Anlar belki. Belki değil, mutlaka anlar.”…

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Leyl Işıkları

Editor

Bu Ne Biçim Cumartesi

Editor

Jerusalem

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası