Bir zamanlar, uzak diyarlarda, padişahın Zeynep adında çok sevdiği bir kızı varmış. Padişah, yıllar boyu evlât hasreti çekmiş, ancak bir sabah güneş doğarken nur topu gibi bir kız çocuğu olmuş. O gün, gökyüzünde doğan parlak yıldızları görünce kızına “Zeynep” adını vermiş. Bu isim padişahın kalbinde ışık gibi parlayan bir umut olmuş.
Zeynep büyüdükçe güzelliği ve neşesi tüm saraya yayılmış. Altı yaşına bastığında, sarayın bahçesinde oynamaktan büyük keyif alırmış. Ama bir gün, sonbaharın soğuk rüzgârları yüzünden üşütmüş ve hastalanmış. Küçük Zeynep yatağa düşmüş, ateşi günlerce dinmemiş. Tüm saray halkı derin bir hüzne boğulmuş, çünkü ülkenin en iyi hekimleri bile küçük kızın hastalığını iyileştiremiyormuş.
Bir gece, Zeynep iyice ağırlaşmış. Gök gürültüleri sarayı sarsarken, padişah kızının başucunda çaresizlik içinde dua ediyormuş. Gözyaşları dökerken kızına seslenmiş:
“Zeynebim, canım kızım, beni bırakma! Henüz gitme, daha çok gençsin.”
Zeynep, babasının sesini duyduğunda hafifçe gözlerini aralamış ve ince bir sesle fısıldamış:
“Babacığım, yıldızlar
da bir gün söner. Adımı sen Zeynep koydun, ama ben de bir yıldızım. Onlar gibi gökyüzünde parlayıp kaybolmam gerek.”
Padişah bu sözleri duyunca yıkılmış. Derin bir nefes almış, pencereye doğru yürümüş ve tüm gücüyle gökyüzüne bağırmış:
“Zeynep! Yıldızım! Gitme!”
O anda bir mucize olmuş. Sarayın bahçesindeki devasa çam ağacının dallarında aniden binlerce ateşböceği toplanmış. Minik ışı
klarıyla ağacı bir yıldız gibi aydınlatmışlar. Padişah şaşkınlıkla ağacın ışıl ışıl olduğunu görünce, hemen kızını kucaklayıp pencereye taşımış.
“Bak Zeynep, yıldızlar geri döndü! Sen de onlar gibi parlayacaksın. Gitmeyeceksin, benim yıldızım!”
Zeynep babasına bakmış, ateşböceklerinin ışıltısını görünce gözleri parlamış. İçinde yeniden bir güç hissetmiş, kalbi ısınmış. Gözlerini kapatıp derin bir nefes almış ve fısıldamış:
“Evet babacığım, ben senin yıldızınım. Asla sönmeyeceğim.”
O geceden sonra Zeynep hızla iyileşmiş. Padişah ve kızı, her gece bahçedeki ateşböceklerinin ışığında mutlu bir şekilde oturup sohbet etmişler. O devasa çam ağacı ise o günden sonra “Yıldız Ağacı” olarak anılmaya başlamış. Her gece, padişah ve kızı ağacın altında yıldızların hikâyelerini anlatır, hayatın ışığını yüreğinde taşırmışlar.
Ve onlar, ateşböcekleriyle dolu bu büyülü bahçede, bir ömür boyu mutlu yaşamışlar. Okuyanların yüreğinde de bir yıldız doğsun, her daim parlasın.