Bu dünyada u/mutsuz bir yaşam sürmek için yaratılmadın.Umutsuzluk halbuki çok uzaktadır.Farazidir. Gelecek ile örtülüdür.Neden zor olanı seçiyorsun ki?Geleceğe dair planlar insanı hüsrana uğratır.Neden sana uzak olana bel bağlıyorsun?Mutluluk tohumları senin içinde. Şimdide.Bırak filizlensin. Ve sadece izle.Filizlerin içinde koca bir ormana dönüşüşüne şahit ol.Onu reddetme. Kabullenmekten korkma. Umut hep bakidir.Üzülme, kaybetmedin onu. Sadece onu yaşamayı unuttun.Kendini seçmeyi yeğledin sadece. Kendini unut.İçinde filizlenip koca bir ormana dönüşen yerde yola koyul.Kaybol. Kendini kaybet ki mutluluğu bulasın.Gelecekten kurtul ki asıl kendini bulasın.
***
Naz Eva’ma…
***
İÇİNDEKİLER
Önsöz ….. 11Huzur, Bir Tutam Huzur ….. 13Yüzleşebilmek ….. 14Kendini Bulabilmek ….. 17Mutluluk Nerede Saklı? ….. 19Aşk Biter mi? ….. 22Konuşmak Üzerine ….. 24Peki, Nasıl Konuşmalı? ….. 26En Kısa Anayasa ….. 29İkili İlişkiler Üzerine ….. 33Üç Soru ….. 35İki Kalp Arası Mesafe ….. 38Kendini Unutabilmek ….. 40Allah Yeter ….. 41Stres Üzerine ….. 43İçinizdeki Aslanı Ortaya Çıkarın ….. 46Öğretilmiş Mutsuzluk ….. 49Kibir ve Gurur Üzerine ….. 50Hayatın Anlamı ….. 53Büyük Balık Her Zaman Küçük Balığı Yemez ….. 56Üç Büyük Adım ….. 59Başarı Üzerine ….. 63Özgüven ve İnanç Üzerine ….. 68Her Zaman Bir Çıkış Yolu Vardır ….. 72Sabır da Yorulur ….. 74Parttaym Yaşamak ….. 77Ne Olduğuna Aldırmıyorum ….. 79Akışına Bırak ….. 83Sakın Uçağa Binmeyin! ….. 85Kasa Her Zaman Kazanır ….. 88Kadınlar Üzerine ….. 91Kadın Susar, Çünkü: ….. 93Detaylarda Kaybolmak mı Ayrıntılarda Gezinmek mi? ….. 96Bütünü Görmek ….. 100Kültürel Farklar Üzerine ….. 105Aşk Nedir? ….. 109Yolunda Gitmeyen Evlilikler Üzerine ….. 112Teknolojinin Darbesi: Unutkanlık ….. 117Hepiniz Yalancısınız! ….. 121Genelleme Yapmak Üzerine ….. 124Karar Vermek Üzerine ….. 131Kimse İzlemiyormuş Gibi Dans Edin ….. 133İlgi Üzerine ….. 135Uzak Durmanız Gereken İnsan Tipleri ….. 139Dünyanın En Zor Mesleği ….. 142Cahil Cesareti ….. 146Bırakmayı Öğren ….. 151Kelimelerin Gücü Adına ….. 154Evvela Samimiyet ….. 158
***
Olmaz dediğimimkânsız kılıfı biçtiğim her şeyinüstesinden birer birer geliyorum.Her şey çok güzel olacak…
***
Önsöz
Uzun zamandır, insanları memnun etme çabasından uzak, sadece kendimi arıyorum.Kafam da oldukça rahat.
Birazdan kendime bir fincan kahve koyacağım.Dünya ile aramdaki fişi çekipher şey yolundaymış gibi davranacağım.Kalemi elime alıp, kâğıt ile tanıştıracağım.Bu andan itibaren yazılanlardan veokurken anladıklarından ben sorumlu değilim…
Okumaya başla.Yola koyul.Ama unutmadan:“Yol senin içinde.”
***
“Biliniz ki, kalpler ancakAllah’ı anmakla huzur bulur.”Rad 28
Huzur, Bir Tutam Huzur
Huzur mu istiyorsun azizim?
Öncelikle şükretmeyi alışkanlık haline getir.
Kabullenmeyi öğren. Senin de bazen hata yapabileceğini kabullen mesela. İnsanları değiştiremeyeceğini, onları olduğu gibi sevmen gerektiğini kabullen.
Hakkında konuşulanlara asla kulak asma. Ağzı olan konuşmuyor mu zaten, uğraşma.
Nazik ol. İnsana, böceğe, kuşa… Çok değil. Yol kenarında uyuyan kediyi uyandırmamak için yolunu ya da bir karıncayı ezmemek için adımlarını değiştirecek kadar nazik mesela.
Herkesi sözünü tutacak sanma. Bu belki de en büyük hatan. Çünkü önüne gelen söz veriyor. Sözünün eri olmayan insanın sözünün ömrü, menfaati bitene kadar olur, unutma.
Herkesle tanış. Her kişi karşısındakini kendi gibi bilir. Bunu yapma. Bırak burnu havada desinler.
İnsanları sev, zaman ayır, değer ver. Ama herkese hak ettiği kadar.
Zengin edenin değil, sana mutluluk verenin peşine takıl.Ve tüm söylenilenlerin üstünde, şunu her daim hatırla:“Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”
Yüzleşebilmek
Çokça düşündüm, kendime şunu söyleyebilmek için:
“Sende olanı anlatmak zor olmasa gerek Kinsun. Sahip olduklarını okuyucuyla paylaşmak en kolayı. Dürüst ol ve yaşadığın ana kadar sana gurbette kalan ne varsa onu anlat da görelim bakalım.”
Bu yüzleşme bana çoğumuzun bildiği bir anekdotu hatırlattı:
Tarih ile arası olsun olmasın, herkes az çok Fransız asker ve devlet adamı Napolyon Bonapart hakkında bir şeyler duymuştur. Fransa’ya önderlik ettiği gibi tüm Avrupa’yı da etkilemiş bir komutan olan Napolyon, İspanya’ya karşı savaştığı Yarımada Savaşları (İspanyol Bağımsızlık Savaşı) sırasında esir olarak aldığı bir generale efsane niteliğinde bir cevap verir.
“Siz para için savaşıyorsunuz, biz ise şerefimiz için savaşıyoruz!” der esir İspanyol general.
Napolyon gülerek cevaplar:
“Doğru, herkes kendisinde olmayan şeyler için savaşır.”
Hayatı bir ıstırap olarak gören Alman filozof Arthur Schopenhauer aynı durumu farklı bir açıdan değerlendiriyor:
“Herkes, kendinde eksik olan şeyi sever.”
Bu yüzden başlangıcı bana en uzak olanlarla; sahip olamadıklarımla ya da uygulamasını bir türlü beceremediklerimle yapmak istedim. Bunları bulmak, kendimi tamamlamak için savaşmaya karar verdim.
Sayfanın başında okuduğunuz satırlar aslında özeleştiri kendime. Napolyona göre kendimde eksik olduğu için savaştığım, Schopenhauer’a göre sevdiğim hususlar; yani huzur.
Siz de üzerinde biraz düşünüp kendinize pay çıkarın.
Neyin eksik?
Neyi seviyorsun?
?
Yavru deve bir gün annesine sormuş:“Anne, bizim ne diye hörgücümüz var?”“Yavrum!” demiş annesi:“Çöl sıcağında susuzluğa katlanabilelim diye.”“Peki, anne…”demiş.“Bizim toynaklarımız neden bu kadar büyük?”“Yavrum!” demiş. “Çölde ayaklarımız kuma gömülmesin diye.”“Anne, bizim boynumuz neden bu kadar uzun?”“Yavrum!” demiş.“Çölde uzaktan gelen tehlikeleri erken fark edebilelim diye.”“Peki anne, Allah aşkına bizim hayvanat bahçesindene işimiz var?”
***
İnsanın kendinden başka gideceği neresi kaldı?Nereye alıp başımızı, kaçacağız?
Kendini Bulabilmek
İnsanın bu dünyadaki en önemli ve en zor görevi “kendini bulmak”tır.
En büyük sorundur bu, en büyük sorudur zihnimizin en ücra köşesinde yosun bağlayan.
“İnsan kendine bir cevap olmak için yaşar” der Sezai Karakoç. Ve ekler: “Ama cevap için önce soruyu, alın yazısının tahtasına yazacak güç ve cesareti kendinde bulabilecek midir insan?”
Bulabilmelidir. İnsan hep sığ kıyılarda dolaşma durumunu riske atıp okyanuslara açılmadıkça, derinliklerinde gizlenmiş kendisine de rastlayamaz.
Bazen kendinden gitmek istersin. Kendine gelmenin mümkün olmadığı durumlar vardır çünkü. Bilirsin, ama tek adım atamazsın. Gidemezsin. Kalmak da istemezsin.
Araftasındır. Gitmek de zordur, kalmak da. En zoru da arada kalmaktır ama.
Bu nokta dönüm noktasıdır işte, kendini aramak, kendine rastlamak için.
Zorunlu bir şey vardır. Yalnızlık, büyük iç yalnızlık. Kendine gitmek ve saatlerce kimseyi görmemek..” diyor Rilke. “Yapılması gereken işte budur.”
Yalnızsındır. Ne anlamak, ne anlaşılmak için çaba sarf etmek istersin. Arafta kalan kişinin önlenemez yazgısıdır bu. Hayat hem siyahtır, hem beyaz. Hem buradasındır, hem olmak istediğin yerde. Bazen her yerdesindir, bazen hiçbir yerde.
Bu durumda yaşamı adımlarla ölçmek gerekebilir.
Kaç adım attın kendinden dışarı? Hiç düşündün mü? Hayatla arandaki mesafeyi belirler bu soru. Meraktan sormaz bunu insan kendine hiçbir zaman, telaştan sorar. Kendinden kaynaklandığını bildiğin, çevrende dönüp dolaşan tüm acabalara ve soru işaretlerine birkaç adım daha yakın bakabilirsen çok daha farklı olacak belki hayat.
Ve daha önemli bir soru var kendine sorman gereken: Kaç adım attın kendinden içeri? Bu soru da kendine ne kadar yabancı ve uzak olduğunu belirler.
Kendine rastlayan insan hayatın anlamını kavrar. Kendine ulaşamamış her insan yalnızdır, en kalabalık ortamlarda bile. İnsanın kendinden uzaklaşma isteği, ruhun kendisine yabancılaşması, toplumun dayattığı bir zorunluluktur biraz da. Kişinin kalabalıklar içinde sürüklendiği bir algı yanılsamasından başka bir şey değildir.
Yola çık ve adımlamaya başla hayatı, içe ve dışa doğru.
Hiç ummadığın yerde kendine rastlayacaksın, hazırlıklı ol.
***
İnsanı asıl üzen şeymutlu olmayı hak ettiği düşüncesi belki de…
Mutluluk Nerede Saklı?
Sanırım benim mutsuzluğumun kökeninde depresif bir ruh haline sahip olmam yatıyor. Bu dünyaya bir İkizler burcu olarak gelmekle zaten mutluluk arayışında 1-0 hayata yenik başlamış gibi hissediyorum. Üstelik mutlu olmak bir çaba gerektirir ve ben çok üşengecim. Mutsuzluk ise kendiliğinden çat kapı gelir. Mutluluğum için çaba göstermeyi beceremediğim gibi, mutsuzluk sıfatıyla her içeri geleni de buyur etmek gibi kusursuz bir kusurum var.
Neyse, siz bana bakmayın. Olması gerekenlerden bahsedelim mi biraz?
Yunan mitolojisinde mutluluğu nerede aramak gerektiğini özetleyen çok güzel bir hikâye vardır.
Mitoloji ile alakalı olanlar bilir. Zeus da dahil olmak üzere, 13 baş tanrının evi ve birçok efsanenin merkezi olan Olympos Dağı’nda geçen bir hikâye bu. Ve hikâye bu ya, tanrılar Olympos Dağı’nda toplanmış, mutluluğun sırrını saklama kararı almışlar. İnsanlar bulduğu zaman onu, kıymetini bilsin istemişler.
Tanrılardan biri onu yüksek bir dağın tepesine saklayalım demiş.
Diğeri yerin yedi kat dibine gömelim ki erişemesinler diye önermiş.
Bir diğeri okyanusun en derinini göstermiş.
Nihayet bir tanrı en ilginç fikri sunmuş: Mutluluğun sırrını insanların yüreklerine gömelim. Nasıl olsa oraya bakmayı akıl etmezler!
Zihnimiz mutluluğu her yerde aramaya odaklanmışken, yüreğimiz ona sesini nasıl duyurabilir ki? Mutluluk bize altın tepside sunulan bir armağan değildir, insanın içdünyasında yaşanan bir şeydir.
O hissedilebilir bir durum olmaktan ziyade, bir yaşam tarzıdır.
Mutluluğun sırrı birçok şekilde gösterir kendini. Mutluluğun kaynağı sağlıktır kimine göre. Ailedir. “Özgürlüktür asıl mutluluk” der bazılarıysa. Mutluluk yakın çevredir bazen, bazense sevgidir. O, durmadan kahkahalar atarak yaşanılan bir ömür değildir. Aksine girilen savaşlarda, çatışmalarda sağ kalıp yaralarını sarmayı öğrenmektir, hayata yine kendin olarak devam edebilmektir her seferinde.
Dünyaca ünlü Amerikalı kişisel gelişim yazarı Wayne Dyer Walter, “Yanlış yöne bakıyorsunuz” diyor mutluluğu arayanlara. Çok uzaklara bakma. Belki de o, tam göz hizanda.
Sen onu içinde ara okuyucu. Mutluluğa giden birçok yol var. Kendine özgü olanı seç ve yola koyul hemen. Yol senin içinde. Unutma.
Mutluluğu yaşamın kendisi olarak göremeyen insanlar kapalı bir kutu içerisinde yaşamaya mecburdur. Onlar aslında daha doğmamıştır bile. Fiziksel olarak anne rahmini terk etmiş olsalar bile zihinlerinde hep bir hapishane ile yaşarlar. Hapishanenden kurtul.
Ve unutma, herkes kendine layık gördüğü kadar mutluluğa sahip olur.
Sen kendine neyi layık görüyorsun?
***
Anlayış önemli. Empati elzem.
Farkk etmek olmazsa olmaz. Değer vermek kaçınılmaz.
Bunu ona nasıl yaptım, bu hale nasıl getirdim diye kendini sorgulayamayana; neden olduğu kırgınlığın, bıraktığı kalıcı hasarın farkında olmayana neyi nasıl anlatabilirsin ki diğer türlü?
Sana değer vermeyene, kaybetmekten korkmayana anlatamazsın.
Anlamaz.Bu yüzden karşımdaki insan beni çok sevmese de olur. Öncelikle anlayışlı, saygılı olması ve her konuda konuşabileceğim birisi olması çok daha önemli.
önceki yazı
sonraki yazı
- Yorumlar
- Facebook yorumları